Gülen ve cemaati için yolun sonu mu? Hasar tespit raporu 13

28.07.2016 medyascope.tv
Lire en Français

Merhaba, iyi günler. En son, Gülen cemaati ile AKP hükümeti arasındaki savaşın hasar tespit raporunu çıkardım. Çıkardıktan sonra, çok sayıda "hâla savaştan mı bahsediyorsun? Çoktan bitti, Cemaat kaybetti" şeklinde yorumlar, eleştiriler gelmişti. Bunun böyle olmadığının 15 Temmuzda yaşanan darbe girişimiyle gördük. Cemaat, gücünü büyük ölçüde, özellikle ordudaki gücünü büyük ölçüde muhafaza ediyor, ediyormuş ki bu darbe girişimine kalkmıştı. Buna hazırlık yapıyormuş, belli ki ve buradan da, hüsranla ayrıldı. Bereket, Türkiye çok büyük bir badireyi 15 Temmuz gecesi atlattı. Eğer 15 Temmuz gecesi bu darbe başarılı olmuş olsaydı, Türkiye çok kötü bir yere gidecekti, bu çok net. Büyük ihtimalle hızlı ve kanlı bir iç savaşa gidecektik . Bu iç savaşın değişik ayakları olacaktı. Ordunun içerisinde seçilmiş hükümete yakın olanlarla darbecilere yakın olanlar, ülkenin içerisinde, toplumun içerisinde darbeye destek verenler ve darbeye karşı olanlar. Ayrıca tabi ki, Kürt meselesi bağlamında, Suriye bağlamında; ülke tam bir kaotik bir hale dönecekti. Bu çok net, artık Türkiye'de, eskisi gibi, darbeler olup, bir-iki gün içerisinde herşey sütliman oldu bir ülke olma şansı, durumu yok Türkiye. Çok net bir şekilde şunu söylemek lazım.
İkincisi de, 15 Temmuz'da gördüğümüz gibi, toplum da artık "ordu ne diyorsa doğrudur" demeye noktasında değil. Bunu Türkiye atlattı, çok şükür, ama hâla mesele bitmiş değil. Bu nedenlede, bugün 13üncü hasar tespit raporunun başlığında koyduğumuz "Gülen ve cemaati için yolun sonu mu?" sorusunun cevabını hâla net bir şekilde "Evet" olarak verme durumunda değilim.
Çok büyük darbe yedi, Türkiye içerisinde özellikle, kendisini toparlaması 40 yılı aşkın süre inşa edilen bütün bu Cemaatin kazanınların diyelim, birikimlerinin, bir-iki kararname ile elinden alındığını gördük. Binlerce, onbinlerce insan devletten, bürokrasiden uzaklaştırıldı. Ordu içerisinde, güvenlik bürokrasi içerisinde, büyük bir temizlik yapıldı. Cemaat'in her türlü sivil alandaki faaliyetlerinin hemen hemen hepsini, hastanesinden okuluna, gazetesinden radyosuna kadar el konuldu, ve Cemaat ile irtibatlı olan herkes, bir şekilde irtibatlı olan herkes gözetim altında, tutuklanma, gözaltına alma, yargılanma tehditi altında. Hatta, dünkü gördüğümü örnekte gibi, Cemaatçı olmadığını bilinen ama Cemaat'in yayın organlarında yazan, birtakım sivil faaliyetlerinde yer alan entelektüellerinde, Şahin Alpay gibi, Ali Bulaş gibi, Hilmi Yavuz gibi, isimlerinde bunun içerisinde katıldığını görüyoruz. Ve bu şunu gösteriyor, Cemaat sadece Cemaate üye olmakla değil, cemaati bir şekilde şurada bu nedenle, şurada bir şekilde Cemaat ile birlikte görünen, yanında duran, yakın duran insanlarında işi zor.
Tam anlamıyla topyekûn bir savaşla karşı karşıya Cemaat ve bunun yaraları kolay kolay sarılacak gibi değil Cemaat için, ama Cemaat'in hâla bürokraside, sivil alanda, tam anlamıyla varlığını sıfırlandı söylemek mümkün değil. Ordu içerisindeki varlığını da dahil, emniyet içerisinde, yargı içerisinde, binlerce isme rağmen başından itibaren gizlilik temeliyle örgütlenmiş olan bu yapının hâla buralarda bir şekilde – az da olsa, eskisi kadar olmazsa da – varlığını sürdürdüğünü söylemek abartılı olmayacaktır.
Tabi bu isimler, var kalan isimlerin bir operasyonel gücü olmayabilir, bir müdet yeni kalkışmalara girişimeyebilirler, ama en yakınına kadar Cemaat'ın sızmış olduğunu gören Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve ülke yöneten diğer isimlerin artık önümüzdeki dönemde herkese daha fazla kuşkuyla bakacaklar da varsayabiliriz. Bu anlamda Cemaat fiziki olarak çok büyük darbe almış olsa bile, psikolojik olarak çok ciddi tahribatlara yol açtığı, özellikle ülkeye yönetenler açısından.
Şimdi savaş, büyük ölçüde artık küresel anlamda sürüyor. Türkiye'de, gelen haberlerin hepsi Cemaat'e indirilen darbeler üzerinden, yeni tutuklamalar, el konulan yerler, kapatılan gazeteler vb. şeklinde,  işyerinden uzaklaştırılanlar şeklinde gidiyor. Cemaat'ın buna bir karşı hamle yapabilme bir hamle şu aşamada gözükmüyor. Ancak, Cemaat varlığını yurtdışında sürdürüyor ve kaçabilenler Cemaat'ın değişik yerlerinde kendilerine bir tür sığınma bulmaya çalışıyorlar. Ancak şunu söyleyelim: Küresel anlamda 150nin üzerinde ülkede örgütlu olan Cemaat'ın Türkiye'den bu kadar yoğun bir sürgün diyelim - gönüllü sürgün, kaçma, nasıl derseniz- bunların hepsini karşılamakta zorlanacaktır ama bir şekilde bunu halleder. Burada önemli olan husus şu: Hükümet, AKP yönetimi ve Erdoğan yönetimi Cemaat ile küresel alanda nasıl savaşacak?
Bunun ilk ayağı, tabi ki, ABD ve Fethullah Gülen'in iadesi. İadesi olmasa bile, Pennsylvanya'daki karagâhından ve Amerika'dan çıkarılması. Birçok isim telaffüs ediliyor, ülke ismi: Kanada, Avustralya, Güney Afrika, Mısır gibi, ama her halükarda Pennsylvanya'dan, ABD'den çıkması halinde Fethullah Gülen otomatik olarak küresel hareketi yönetmekte çok zorlanacaktır. Orada çünkü oturmuş bir düzen var. Şu haliyle bile, epey zorlandığını söyleyebiliriz, çünkü Türkiye'den gelen yoğun baskıyla beraber Amerikan yönetimi en azından Pennsylvanya'daki Cemaat'in küresel şebekesini Fethullah Gülen'in eskisi kadar rahat yönetmesine izin vermiyor olabilir. Bunun detayları sahip değiliz ama bu aklı yürütebiliriz. Cemaat Batı'da hâla çok güçlü, Batı'da sadece okullarıyla vb. değil, lobby olarak çok güçlü. Hâla Batı medyasına baktığımız zaman, Cemaat'ten çok Tayyip Erdoğpan'ı sorgulandığını görüyoruz, Cemaat'ın böyle bir darbe yapmış olabileceği ihtimaline çok ciddi alan fazla yayın görmedik. Genellikle bunlar Erdoğan'ın Cemaat'ı tasfiye için uydurduğu argümalar olarak algılanıyor. Aksi takdirde zaten Cemaat'in böyle bir darbede bilfiil, yer aldığını, kabul ettiği andan itibaren Batı, bunu güçlü bir ihtimal olarak kabul etmeye başladığı andan itibaren, birçok şeye değismesi gerekir. Bu ülkedeki Cemaat faaliyetlerinin, valıklarının yönelikte birtakım şeyler yapmak gerekir. Ama yapmıyorlar, şu anda bu konuda bayağı bir direnç var. Bunun da en önemli nedeni, sık sık vurguladığımız gibi, Tayyip Erdoğan'a yönelik olarak Batı'da egemen olan birtakım yargılar, düşünceler, görüşler. Tayyip Erdoğan sevilmiyor, dolaysıyla Tayyip Erdoğan'ı rahatsız eden güçlerin ilkesel olarak iyi güçler olduğu varsayılıyor ve bu anlamda Cemaat'ın dışarıya yönelik yapmış olduğu, işte ılımlı İslam, teröre karşı, IŞID'e karşı, El-Kaide'ye karşı, İslam'ın gerçek temsilcisi, Batı'nın istediği türden İslam'ın savuncusu gibi şeylere inanıyor, inanmak istiyor diyelim.
Şimdi önümüzdeki dönemde savaş esas olarak dışarıda olacak, ama içeride de birçok şeyin rayına oturması gerekiyor. Bu olay sadece Cemaat'ın malvarlığına el koymakla, Cemaat'le ilişkisi olan kişiler devletten ayıklamakla, birilerinin tutuklamak, yargılamakla çözülebilecek basitlikle bir olay değil, çünkü Türkiye'de tek fay attığı, Cemaat ile hükümet arasındaki fay attığı değil. Türkiye'nin çok daha önemli sorunları var. Kürt meselesi var, yanı başına bir Suriye meselesi var.
Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan Cemaat'e karşı yürüttüğü bu topyekûn savaşta Kürt meselesi, Suriye meselesi gibi konularda eski tutumunu sürdürmeye ısrar ederse; bunlar en çok istifade edecek olan kişi/grup tabi ki Cemaat olacak ve Cemaat önümüzdeki dönemde içeride, özellikle bu kırılganlıkların üzerine oynamayak isteyecek ve Tayyip Erdoğan yönetimini bu tür alanlarda zor durumda kalmasını temenni edecek ve elinden geldiğincede buna katkıda bulunmak isteyecek. Geçmişte bu oldu, özellikle Suriye meselesinde Cemaat, Erdoğan yönetiminin Suriye'deki var olan radikal İslamcı cihatçı gruplara destek verdiğini göstermek için çok yoğun çaba sarf etmişti. Önümüzdeki dönem benzer şeyler olabilir.
Önümüzdeki dönemde, Cemaat'e karşı savaşın bence en önemli belirleyicisi olacak hususların başında Kürt meselesi geliyor. Türkiye'nin tekrar barış tartışmasına, barış süreçlerine dönüp dönmeyeceği meselesi geliyor.
Şu hadi ile, Başbakan Binali Yıldırım bu konuda çok daha yumuşak, özellikle HDP'ye karşı yumuşak mesajlar verirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı  eski katı tutumunu pek esnetmedi görünüyor. Ama buna karşılık muhalefet partileri ile Saray'da yapılan en son toplantıda olan, işte, tazminat davaları çekmek, sembolik adımlarla gelişen önümüzdeki süreçte ABD'ne Fethullah Gülen'in iadesi gidecek olan hükümet yetkililerin yanına CHP'den de bir milletvekili Oğuz Kaan Salıcı'nın eşlik edeceği olması gibi hususlar aslında bir şeylerin değişiyor gibi olduğunu bize gösteriyor. Ama çok erken. Eğer Tayyip Erdoğan aynı anda Türkiye'de birçok savaşı yürütmek isterse, bundan en çok faydalanacak olan Cemaat'tır.
Ama şunu da özellikle de vuramak lazım: Gülen cemaati Türkiye'de yakın bir zamana kadar – en azından 15 Temmuz'a kadar – genellikle kendisini demokrasi yanlısı, millî, bu toprağın hareketi, hatta bu toprağın değerlerini dünyaya taşıyan bir hareket olarak lanse etti, ve bu anlamda farklı kesimlerden, farklı şekillerde destekler aldı. Ama bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi'sinin bombalanmasını yaşadık. Bugün, bu demokrasi ile hiçbir şekilde alakası olmayan, demokrasi düşmanı bir tutum. Bugün, insanların üzerlerine tanklardan, helikopterlerden, sivillerin üzerine ateş açıldığını, vatandaşlarını katledildiğini gördük. Bu da, millîlik iddasıyla, yerlilik iddasıyla, hiçbir şekilde bağdaşmayan bir şey.
Bunu cevabını hiçbir şekilde veremeyecekler. Cemaat'in "Biz yapmadık, yaptığımız söylüyorsanız, kanıt gösterin" demesinin ötesinde yaptığı hiçbir şey yok. Ancak Türkiye içerisinde kamuoyunu ezici bir çoğunluğu bu ordu içerisindeki kalkışmanın birinci derecede müsebbibi olarak Cemaat'i görüyor. Dolaysıyla Cemaat, Türkiye içerisinde artık, geri dönüşü olmayan bir şekilde kendisi toplumdan kopardı. Demokrasi, sivillik, vb. iddalarını külliyen reddettiği, terk etti, bir daha bunları kazanabilmesini imkânı yok. Bu çok önemli bir durum olarak karşımıza duruyor. Bu da belki Türkiye'nin – bütün acıları yaşanana rağmen – bir kazanımıdır. Yıllardır süren bir aldatmaca 15 Temmuz gecesinde, büyük bir ölçüde sonlanmış duruyor.
Ama Türkiye'de çok önemli bir başka mesele daha var, o da şu: Henüz Cemaat'in burada, bu darbe girişiminde, 15 Temmuz'da kimlerle işbirliği yaptı/işbirliği yapmaya umduğu, kimlerle dirsek temasında olduğu henüz belli değil. Cemaat'in, Fethullah Gülen'in tek başına bu askerler, kendisinin denetimindeki generaller vb. böyle bir işe kalkışabileceği sanmıyorum. Bunun muhakkak birtakım ordu içerisinde ve ordu dışarısında ve tabi ki, ülke dışında birtakım uzantıları vardır. Henüz bunların bilme konusunda çok uzaktayız, belki de bunları hiçbir zaman bilemeyeceğiz, çünkü bu tür hesaplaşmalar çok zor olur. Bu tür hesaplaşmalar gerçekten çok büyük kopuşlara yeni krizlere, yeni büyük travmalara yol açabilir. O konuda, açıkçası, çok iyimser değilim. Ama şunu kişisel olarak düşünüyorum: Cemaat bu işi bir şekilde bunun operasyonel gücü olarak kendin ortaya atmış olabilir, ama Cemaat bu işi tek başına yapmaz. Yapamaz demiyorum, muhakkak birileriyle birtakım temaslar vardır ve şimdi büyük bir ihtimalle bu birilerine karşı birtakım şantaj mekanizmaları işliyordur diye tahmin ediyorum.
Önümüzdeki dönemi en önemli hususlarından biri bence şu olacak: Fethullah Gülen 15 Temmuz'da yaptığı hatayı kendi kendine itiraf edip etmeyeceği? Bu çok önemli. Gülen cemaati, aslında Gülen'in kendisi çünkü bana göre Fethullah Gülen'in, Cemaat'ının şu ana kadar, kırk yıl aşkın süre içerisinde attığı özellikle kritik adımları hepsini kesinlikle Fethullah Gülen'in bilgisi dahilinde olmuştu. Bunu, MİT krizi olarak söyleyebiliriz; Ergenekon, Balyoz vb. soruşturmalar söyleyebiliriz; Türkan Saylan'ın gözaltına alınmak istemesi olarak söyleyebiliriz; Ahmet Şik, Nedim Şener... Bütün bu olaylarda muhakkak ve muhakkak bilgiyi, onayı ve rizası ki bir zamanda talimatı, doğrudan ondan bu siparişler gitmiş olmalı. 17-25 Aralık da böyle, tıpkı şu anda yaşanan olayın da, doğrudan Fethullah Gülen'in bilgisi, onayı ve talimatı yapıldığını inanıyorum.
Burada sorun şu: Fethullah Gülen bu yanlışının kabul etmezse, o zaman hakikaten işimiz çok zor. Eğer şu ana kadar yaptığı stratejik yanlışları – ki son yıllarda peş peşe yapan oldu – kendi gücünü çok abartıp, Tayyip Erdoğan'ın gücünü az gördü, azımsadı diyelim; ya da Ergenekon sürecinde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan insanlara, Türkiye toplumunun gücünü yabana attı; aynı şekilde Kürt meselesinde alabildiğine şahit politikaları dayatırken, Kürtlerin ve Kürt hareketin gücünü çok küçümsedi. Bunların hepsini faturalarını ödedi ama hâla kendinden çok emin, kendin çok güvenli bir şekilde 15 Temmuz gibi bir çılgınlığa girişebildi. Umarım artık burada yaptıklarının hata olduğunu görür ve bundan sonra daha, böyle, keskin hatalar yapıp Türkiye'ye yeni bağderelere sürüklemez.
Ama hâla kendisinin adımlarını doğru olarak görüp, sorumluları başka yerlerde, başarısızlık nedenlerinin kendisi dışındaki herkesde arama yoluna giderse, o zaman yeni birtakım şeylere kalkışmak isteyecektir.
Toparlacak olursak, savaş esas olarak küresel alanda sürüyor. Şu anda, küresel alandaki savaşta, özellikle Batı'da, Gülen ve Cemaat'inin daha fazla önde olduğunu görüyoruz. Hükümet, Turkiye'deki siyasi iktidar, Tayyip Erdoğan'ın negatif imajı nedeniyle bu olayı anlatmakta ve muhattapların bu konuda ikna etmek de çok ciddi bir şekilde zorlanıyor, ama küresel anlamda sürmekte beraber, ulusal alanda da, Türkiye içerisinde de, çok hassas noktalar, konular, problemler var. Eğer bu hassas konularda siyasi iktidar gereken hassasiyeti göstermezse, Gülen ve cemaati bunlardan yaşanabilecek diğer arızalı hususlardan sonuna kadar yararlanmak isteyecektir.
Sonuç olarak, yolun sonu değil, ama Türkiye'de artık, Gülen cemaatinin kolay kolay insanların gözünün içinde bakarak, onları eğitim kurumları için, medyası için vb. ikna edebileceğine sanmıyorum. Artık kimse – eğer yeniden açılırsa, yarın öbür gün, bu cemaate bağlı insanlar yeni okullar, yeni dershaneler açarsa – insanlar, korkularından değil, bilinçli olarak bu insanların güvenmediklerinden buraları çoçukları yollamayacaklardır, ya da birtakım insanlar bu cemaatin hoşgörü, diyalog vb. gibi isimler adı altında sivillik, demokrasi gibi etiketler altında yapmak istediği faaliyetleri saf saf gitmeyeceklerdir çünkü 15 Temmuz'da, bu cemaat, bütün 40 yıl aşkın süre içerisinde inşa ettiği birçok şeyi garip bir şekilde, çok gürültülü bir şekilde – ... ne yaptı diyelim... feda etti... feda lafında bir olumluluk olduğu için pek kullanmak istemiyorum – riske attı, çöpe attı. Sonuçta böyle bir noktaya geldik.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Cemaat-hükümet savaşı: Hasar tespit raporu-1 20.12.2013
2 Esas hedef Erdoğan’ın bizzat kendisi: Hasar tespit raporu-2 26.12.2013
3 Gülen sustu sulh havası hakim oldu: Hasar tespit raporu-3 29.12.2013
4 Cemaat için zor günler başladı: Hasar tespit raporu-4 10.01.2014
5 Cemaat ve hükümet nihai kapışmayı erteliyor: Hasar tespit raporu-5 20.02.2014
6 Cemaat ile hükümet barışabilir mi? Hasar tespit raporu-6 27.03.2014
7 Hasar tespit raporu 7: Savaş bitti ve Cemaat kayıp mı etti? 21.04.2014
8 Hasar tespit raporu-8 Cemaat ağır yaralı 17.12.2014
9 Hasar tespit raporu-9 Cemaat’e karşı “başkomutan” Erdoğan 18.12.2014
10 Hasar tespit raporu-10: İktidar savaşı bitti, Cemaat'i tasfiye süreci başladı 11.11.2015
11 Hasar tespit raporu 11: Sivil kanadı sivil olmayan kanada kalkan olunca Cemaat topyekûn kaybetmeye başladı 20.12.2015
12 Erdoğan-Gülen savaşı - hasar tespit raporu - 12 02.06.2016
13 Gülen ve cemaati için yolun sonu mu? Hasar tespit raporu 13 28.07.2016

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı