Sürecin toplumsallaşmasını kimler engelliyor?

02.12.2025 medyascope.tv

2 Aralık 2025’te medyascope.t’de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Ankara'dan iyi sabahlar. Dün Ankara'da bir toplantıya katıldım. Bir çalıştay aslında. Adı "Ortak Geleceğe Birlikte Bakmak." Kürt Çalışmaları Merkezi, Rawest Araştırma ve Bayetav'ın ortak düzenlediği bir toplantı. Neredeyse dört saat sürdü. Toplantı çözüm süreci ağırlıklıydı. Tabii ki çözüm süreci konuşuldu. Meclis komisyonundan bazı üyeler de vardı. MHP'den herkes çağrılmış ama sayıca çok fazla değildi. Fakat DEM Parti'den, Cumhuriyet Halk Partisi'nden, AK Parti'den, Gelecek ve DEVA partilerinden temsilciler vardı. Onun dışında gazeteciler, akademisyenler, iş insanları, araştırmacılar ve farklı kesimlerden, yani bu iktidara daha yakın olanlar da vardı, muhalif bilinenler de vardı. Bir tartışma ortamı oldu. Güzel bir tartışma oldu. Neredeyse herkes söz aldı, konuştu. Genellikle yaklaşımlar olumlu fakat iş dönüp dolaşıp toplumsallaşma meselesinde düğümleniyor. Yani şu anda Türkiye'de bu sürecin, bir yılı aşkın süredir geçen bu sürecin topluma tam olarak aktarılamadığı, tam olarak toplumun bu işe katılamadığı konusunda neredeyse bir görüş birliği var. Fakat burada bunun sorumlusu kimdir, nasıl çözülür gibi konularda farklılıklar var.
Şimdi bu, benim uzun zamandan beri kafama takılan, gerek yazılarda gerek yayınlarda dile getirdiğim bir husus. Bu toplumsallaşma meselesi, genellikle taraflar tarafından; taraflar derken nedir, bir tarafta İmralı, bir tarafta da devlet, çok da önemsenmedi. Çünkü ilk aşamada, çözüm süreçlerinin çoğunda olduğunun aksine, ilk aşamada silah bırakma ve örgütün kendini feshi gündeme geldi ve burada işler biraz daha gizli kapaklı yürütülmek istendi. Öyle anlaşılıyor ve bunda da bayağı bir mesafe katedildi. Henüz tam olarak her şey bitmese de Öcalan'ın çağrısı, PKK'nın buna olumlu cevap vermesi, kongre toplaması, silah yakmalar, Irak'ın kuzeyindeki bazı bölgelerden çekilmeler, Türkiye'deki güçlerinin çekilmesi gibi adımlar atıldı ve en sonunda Meclis’ten bir heyetin İmralı'ya gitmesiyle bayağı bir yol katedilmiş gibi bir izlenim çıktı ortaya. Ama şu anda ikinci aşama denen bir aşama söz konusu.
Burada daha çok artık devletin ve Meclis’in bir şeyler yapması gerekiyor. Genellikle şöyle bir yaklaşım var: Toplumsallaşma ilk aşamada olmasa da olurdu, çok da şart değildi ama artık şart. Diyelim ki böyle, ama bence ilk aşamada da önemliydi. Bu konuda izlenen tutumun yanlış olduğunu söylüyorum. Bunu devlet de yaptı, örgüt de yaptı ya da Kürt hareketi de yaptı ama şimdi herkes neredeyse bir mutabakatta. Fakat ortada çok ciddi engeller var. Birincisi, bence en önemli engel, toplumsallaşmanın önündeki en önemli engel Cumhurbaşkanı Erdoğan. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan bu olaya tam olarak kendini adamadı. Onu açık bir şekilde söyleyebiliriz. En son İmralı'ya gidilmesi konusunda da açık açık bunu telaffuz etmedi. Buna destek vermedi, bunu biliyoruz. Ve Erdoğan böyle yapınca onun denetimindeki bir yığın kurum ve medya; medyanın binbir türü, radyosu, televizyonu, sosyal medyası, ajansı, şusu busu hepsi burada kaçak güreştiler. Çok fazla inisiyatif almadılar. Erdoğan çünkü hep bir ayağı frende gitti ve onun işaretiyle hareket edenlerin büyük bir kısmı da aynı şekilde davrandı, ki bunların da yine büyük bir kısmının bu çözüm sürecine çok da fazla inanmamış olduklarını söylemek mümkün.
Şu ana kadar bu olayı esas olarak Devlet Bahçeli taşıdı. Öcalan taşımak istedi. Olayın toplumsallaşması için taşımak istedi ama ortada çok ciddi bir sorun var. O da Öcalan'ın kendisi. Öcalan'ın kendisi bunu topluma taşıyabilecek bir aktör değil. Daha doğrusu kendisini destekleyen kesimler dışındaki Türkiye kamuoyunun büyük bir çoğunluğunu ikna edebilecek birisi değil. Onlara seslenebilecek birisi değil. Orada çok ciddi bir engelle karşılaşıyoruz. Çünkü Kürt hareketi onu önder olarak görüyor. Onu baş ve belki de tek müzakereci olarak görüyor ve onun dışındaki isimlerin çok da fazla öne çıkmasını istemiyor. Başta da Selahattin Demirtaş var. Ama Öcalan'ın da Türkiye'de Türk kamuoyuna seslenme imkanı yok. Ne yaparsa yapsın, onun bunca yıl inşa etmiş olduğu imajını değiştirebilmesi şu aşamada çok zor. Dolayısıyla burada Kürt hareketinin Öcalan'ın mesajlarını mesela taşıyacak daha kabul edilebilir, insanların kulak kabartacağı kişilere ve kurumlara ihtiyacı var. Burada çok ciddi bir sorun var. Toplumsallaşmanın önünde böyle çok ciddi bir sorun var.
Bir diğer husus şu, son günlerde görüyoruz; Kürt hareketinden, özellikle Kandil çevresinden, bazen de Suriye'den gelen birtakım açıklamalar var. Birtakım röportajlar var. Yayınlar var. Buralarda hem nalına hem mıhına vuruyorlar. Yani bir yanıyla "Devlet bir şeyler yapsın, yoksa biz artık frene bastık," gibi şeyler var ama bir diğer yandan da bu sürecin artık geri dönülemez bir noktada olduğu düşüncesi var. Yani bir anlamıyla pazarlık etmeye çalışan açıklamalar var. Ama şöyle bir şey oluyor: Genellikle bunların içerisinden süreç karşıtlarının kaygılarını haklı çıkartacak bölümler öne çıkartılıyor. Son günlerde birkaç tane böyle örnek yaşadık. Mesela Bese Hozat'ın – ki kendisi 11 Temmuz'da o silah yakan ekibin başındaki PKK yöneticisi – Medya Haber televizyonuna, Kürt hareketinin televizyonuna verdiği bir röportaj. Uzun bir röportaj. O röportajda bence ana fikir, ‘‘bu iş yürüyordu’’ ama onun içerisinden özel olarak sanki ‘‘Bu iş yürümüyor, biz bunu istemiyoruz’’ intibası yaratabilecek kısımları öne çıkartılıp yayımlandı. Burada da çok ciddi böyle bir sorun var. Yani şöyle söyleyeyim: Kürt hareketinin temsilcileri esas olarak kendi tabanlarına sesleniyorlar. Yani kendi tabanlarına "Korkmayın, her şey kontrol altında" demek için yüksek perdeden konuşabiliyorlar. Ama bu söyledikleri tüm kamuoyu tarafından takip ediliyor ve onun içerisinde Kürt olmayan kesimlere rahatsızlık yaratacak bölümleri pazarlanıyor.
Ve burada Kürt hareketinin, Kürt olmayan, kendi tabanı olmayan kesimlere seslenme gibi bir arayış içerisinde olmadıklarını görüyorum. Şu ana kadar bunu yapmadılar, yapamadılar. Selahattin Demirtaş'ın yaptığı açıklama dışında şu ana kadar Türkiye'deki genel kamuoyunun ilgisini çekebilecek herhangi bir çıkışlarını görmedik. Dolayısıyla toplumsallaşmanın önünde çok ciddi böyle engeller var. Şimdi iş Meclis’te, birtakım yasal düzenlemeler söz konusu olacak ve bunlar olmaya başladığı andan itibaren çok ciddi birtakım tartışmalar başlayacak. Eleştiriler, saldırılar olacak. İşte tüm bunların bertaraf edilebilmesi için kamuoyuna, yapılanların neden doğru olduğunu, neden herkesin hayrına olduğunu, neden artık bu saatten sonra dönüşün olamadığını anlatacak kişilere, kurumlara, medyaya ihtiyacımız var. Ve bugünden baktığımda bu konuda çok hazırlıklı değil Türkiye. Özellikle, tekrar başa dönecek olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konuda işi iyice ciddiye alıp bir tür seferberlik ilan etmesi durumunda işler rayına girebilir. Ama Erdoğan bu tutumunu sürdürürse hepimizin birlikte, kendisi dahil hepimizin birlikte kaybedeceği bir noktaya doğru sürüklenebiliriz.
Evet, şimdilik bu kadar diyelim ve bugünün ithafını bir devrimciye, büyük bir devrimciye... 25 Kasım 2016'da hayatını kaybetmiş, neredeyse yıl dönümü gibi. Fidel Castro. Fidel Castro, Küba'da biliyorsunuz, 1959'da devrim yaptılar. Bir avuç insan bu devrimi gerçekleştirdiler. Batista yönetimini devirdiler. Marksist, Leninist, artık ne dersiniz, solcu. Şimdi Küba devrimi deyince tabii ki Che Guevara daha çok akıllarda kalır. O daha karizmatiktir. Evet, şu anda yan yana görüyorsunuz. Ama Che, bir devlet inşasında kalmak yerine başka devrimlere dâhil olmayı seçti ve genç yaşta hayatını Bolivya'da kaybetti. Belki de Castro daha zorunu seçti: bir devlet inşası. Amerika'nın yanı başında, Amerika'ya karşı, ABD'ye karşı bir rejim inşa etti ve ölene kadar da bu rejimin başında durdu. Tabii ki eleştirecek çok şeyi var ama her şey bir yana, çok büyük bir meydan okuyuşu, küçücük bir ülkede bir avuç insanla çok büyük bir meydan okuyuşu gerçekleştirdi. Bütün sorunlara, ablukalara rağmen o ülke, Küba bağımsızlığını korudu. Şu anda biliyorsunuz, Venezuela'ya yönelik Trump'ın tehditleri var. "Her an her şey olabilir" deniyor ama Küba’ya zamanında bu olmuştu ve Küba bunların hepsini, tabii ki zamanında Sovyetler Birliği'nin yardımları da vardı, ama bertaraf edebilmişti. Küba'ya gidemedim. Çok giden arkadaşım oldu. Gidemedim ama giden arkadaşlarımın bazılarının anlattığı bazı şeyler, özellikle yaşam şartlarının düşüklüğü anlamında, insanın içini sızlatıyor ama bir diğer yandan da bütün engellemelere rağmen hâlâ kendi başına ayakta kalabilmiş bir ülke olarak Küba ve Castro'nun Kübası parıldıyor. Her şeye rağmen parıldıyor. Bu acımasız dünyada böyle bir örneği gerçekleştirdikleri ve yaşattıkları için Castro ve arkadaşlarını tebrik etmek gerekiyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
06.12.2025 Fethullahçılık varlığını nasıl sürdürebiliyor?
05.12.2025 Türk’ün Türk’e, Kürdün Kürde propagandası
04.12.2025 Muhalefet seçimlere hangi medyayla girecek?
03.12.2025 Özgür Özel mucizesi sürüyor
03.12.2025 CHP oyları yüzde 40'a yaklaşıyor! | Hatem Ete, PanoramaTR'nin Kasım 2025 araştırmasını anlatıyor
02.12.2025 Sürecin toplumsallaşmasını kimler engelliyor?
01.12.2025 Fethullah Gülen 2018’de kendisine sunulan 30 maddelik şeffaflık bildirgesini neden reddetti?
30.11.2025 CHP mucizesi sürüyor
30.11.2025 Bir Kılıçdaroğlu klasiği: Hesap vermeden hesap sorma
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı