Fethullah Gülen 2018’de kendisine sunulan 30 maddelik şeffaflık bildirgesini neden reddetti?

01.12.2025 medyascope.tv

1 Aralık 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Bugün Ankara'dayım. Yarın da Ankara'da olacağım ama bugün doğrudan iç politikaya girmek istemiyorum. Ankara'daki temaslarım, görüşmelerim ve gözlemlerimden hareketle zaten size bol bol anlatacağım siyaset. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurultayı meselesi var. Tabii orada sürpriz hiçbir şey olmadı ve Özgür Özel'in tekrar dördüncü kez genel başkan seçildiğini gördük. Parti Meclisi üye sayısı arttı ve Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ikilisi kendi tabirleriyle iktidara yürüyorlar. Bugün çözüm sürecinden de bahsetmeyeceğim ama oradaki çok temel bir kavramı, şeffaflığı, ki yok, şu ana kadar bir yıla aşkın süredir devam eden bu süreçte olmayan ilk, en önemli şey şeffaflık. Umarım bundan sonra özellikle Meclis heyetinin İmralı'ya gitmesinden sonraki aşamada şeffaflığa ve sürecin toplumsallaşmasına tüm taraflar daha çok önem verir.
Ama şeffaflık bence her işin başı, toplumsal hareketlerde, siyasi hareketlerde. Eğer kamuyu doğrudan ilgilendiriyorsa bir konu, kamusal alanda bunların alabildiğine şeffaf bir şekilde konuşulabilmesi, tartışılabilmesi gerekiyor. Birçok kurum, örgüt, sivil toplum kuruluşu olduğunu iddia eden yapı, siyasi parti değişik gerekçelerle şeffaflığı erteliyor, rağbet etmiyor ya da en az seviyede tutuyor ve hepsinin de bir mazeretleri var. Ben yıllar öncesinde, 2010'lu yıllarda, AK Parti’nin iktidarının keyfini sürdüğü dönemlerde Fethullahçı hareketin en önemli sorununun şeffaflık olmadığını söylemiştim. Ve bu hareketin içerisinde sivil olmayan kanat, şimdi onlar buna başka isimler veriyorlar ama sonuçta ‘‘paralel devlet’’ diye tabir edilen kanat sivil hareketi tamamen baskıladı ve bunun sonucunda hem Türkiye hem Fethullahçılığın kendisi çok büyük bedeller ödedi ve ödemeye de devam ediyor.
Şimdi burada şunu özellikle söylememe izin verin: Birçok kez Fethullahçılara bu konuda çağrı yaptım. Doğrudan Fethullah Gülen'e yazdığım bir açık mektup var mesela. Orada da hep şeffaflığı sordum ve bana hep kendilerinin yeterince şeffaf olduğunu, zaten Türkiye'de kimsenin şeffaf olmadığını vesaire söylediler. Ama şimdi birtakım tarihin ayrıntıları ortaya çıkıyor ve burada örgütün kendisi ya da kendi tabirleriyle hareketin kendi içinde bu konuda çok ciddi arayışlar olduğunu ve bu konuda merkeze yönelik çok ciddi talepler ve baskılar yapıldığını öğreniyoruz. Nereden öğreniyoruz? Kendisi de bu hareketin içerisinde yıllarca bulunmuş olup sonra hareketin gerçeklerini araştırmaya ve sorgulamaya başlayan yurt dışında yaşayan gazeteci Ahmet Dönmez bir süredir peş peşe videolar çekti ve Hasan Cemal'in kitabından hareketle "Kimse kızmasın, kendimi anlattım" dedi. Böyle bir şey yaptı ve burada bunun iki bölümünü de "Gülen beni nasıl yaktı?" diye anlattı. Tam bir yüzleşme yayını oldu bunlar ve bu yayınların içerisinde bahsettiği bir husus var. Çok husus var ilginç ama bir husus var, o da çok çarpıcı.
2018 yılında Avrupa'da bir grubun bir araya gelip bir toplantı yaptığını ve bu toplantının sonunda 30 sayfalık bir bildirge kaleme aldığını ve bu bildirgeyi Fethullah Gülen'e ilettiklerini ve Fethullah Gülen'in de bu bildirgeyi dinlemeyip... O bölümü size anlatacağım. Evet, Erkam Tufan Aytav, kendisi Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Türkiye'de önde gelen isimlerinden birisiydi. Şahsen de tanırım. O gidiyor. Bir grup gidiyor. Onlardan birisi de Erkam Tufan Aytav. Aktarıyor Ahmet Dönmez: "Ne oldu?" diye soruyor. "Çok kötü karşıladı. Hocaefendi beklediğimden çok daha sert, olumsuz bir reaksiyon verdi. Bildiriyi tamamlayamadım bile. Madde madde okumaya başlıyor, yaklaşık 10. maddede kesti attı. Çok sert tepki verdi, buruşturup bildiriyi çöpe attı." diyor.
Şimdi bu bildiriyi biz bugün Medyascope'ta yayınlayacağız. 30 maddelik bir bildiri. Avrupa'da Yeni Arayışlar Toplantısı: Şeffafiyet. Birinci toplantı şeffafiyet. Almanya'da 8-9 Aralık 2018'de. Tam 7 yıl olmuş neredeyse. Önce bir sunuş var. Çok saygılı bir şekilde Fethullah Gülen'e hitap ediyorlar. Zaten olay bu ve bir tavsiye getiriyorlar. Böyle başlıyor: "Şeffafiyet konusunda hizmet kadrolarında," kendilerine ‘‘hizmet’’ diyorlar, biliyorsunuz bu hareket, "ciddi bir talep bulunmaktadır. Şeffafiyet eksikliği ve yetki-sorumluluk asimetrisi güven erozyonuna sebep olabilmektedir. Merkezi yapının şeffafiyeti ile ilgili ciddi bir beklenti bulunmaktadır," diye girip çok detaylı bir şekilde atamaların nasıl olacağı, maaşların nasıl olması gerektiği, nasıl iç denetim mekanizmaları olması gerektiği gibi konularda uzun uzun birtakım öneriler getiriyorlar. Anladığım kadarıyla bunların bir kısmı akademisyen, bir kısmı gazeteci, bir kısmı iş insanı, bir kısmı da hareketin Avrupa'daki önde gelen abileri filan. Bayağı sayıda da insan. Kaç kişiydi? 60 kişi. Yani Almanya'da toplanıyorlar. Ciddi bir organizasyon yapıyorlar. Fakat sonunda ne oluyor? Fethullah Gülen buruşturup atıyor.
Bu aslında tek adam yapılarının hemen hemen hepsinde baskın olan eğilimdir. Benzer bir olayı şu anda süreçte yaşıyoruz ve Abdullah Öcalan burada da her şeye hâkim, her şeyi biliyor, süreci yürütüyor. Tabii ki birileri bir şey yapıyor ama burada Öcalan'ın sözlerine kimsenin bir şey söylemesi, hareket içerisinden bir şey söylemesi mümkün değil. Fethullahçılık bunu yaşadı ve bedelini çok ağır ödedi. 2018'de Fethullah Gülen bu söylenenleri bir ölçüde ciddiye alıp buna yönelik birtakım düzenlemelere gitseydi, ki gidemezdi, çünkü kendini inkâr etmiş olurdu; ama varsayalım ki gitseydi bugün bu hareket daha güçlü bir şekilde yoluna devam edebilirdi, özellikle onun ölümünün ardından.
Şimdi ne oluyor? Hiçbir şekilde şeffaf olmayan bir hareket, içeride yatan binlerce insan, hayatı Türkiye'de kararmış binlerce insan; ama öte yanda birileri bunlar adına ahkâm kesiyor. Onların sorunlarını çözmek yerine yeni sorunlar başlarına örüyor. Şimdi o kadar çok anlatı var ki Ahmet Dönmez'in o hesaplaşmasında. Yani para işleri, yolsuzluk, yani bu hareketin içerisinde yolsuzluk vesaire. Şeffaflık olmayınca böyle oluyor. Bu hareket şeffaf olmayarak bir yere geldi, Fethullahçılık. PKK da böyle, Öcalan'ın hareketi de böyle. Ama belli bir yerden sonra işin renginin değişmesi gerekiyor. Artık bırakalım Fethullahçılığı bir kenara, PKK'nın kendini feshettiğini açıkladığı bir yerde artık bu şeffaflığa direnmenin, "Her şey yolunda, biz her şeyi yapıyoruz. Merak edecek bir şey yok," diye inat etmenin hiçbir anlamı yok. Artık silah da kalktı, silahlı mücadele de bitti. Her şey demokratik olacak ama demokrasi olması için toplumun olaya dâhil olması lazım. Onu yapmadığınız zaman işte o zaman sorunlar çözülemez oluyor ve faturayı doğrudan kendi takipçilerinize ve topluma ödetmiş oluyorsunuz.
Evet, bugünün ithafı Barbra. "Barbra da nasıl bir isim?" diye hep söyleyip durdum. Öyküsünü öğrendim. Tabii ki Barbara'ymış ama adını değiştirmek istemiş. Soyadını hâlâ söylemekte zorlanıyorum. Demin Müge'ye sordum. Strizand olması lazım, Barbara Streisand. O aradaki "a"yı çıkartmış değişiklik olsun diye. Şarkıcı ama aynı zamanda oyuncu ve yönetmen, birçok özelliği var ve onu filmleriyle ben daha çok biliyorum açıkçası. Şarkıcılığını filmlerdeki hâliyle biliyorum diyeyim, müzisyenliğini daha doğrusu. Kendisi beste de yapıyor ama oyuncu olarak mesela Robert Redford'la oynadıkları ‘‘The Way We Were.’’ Türkçeye nasıl çevrildi çok emin değilim. Çok müthiş bir filmdi. Orada bir entelektüel kadını, öğretim üyesiydi yanlış hatırlamıyorsam, oynamıştı. ‘‘A Star Is Born’’ var, ‘‘Bir Yıldız Doğuyor.’’ Orada tam bildiği bir şeyi oynamıştı. Şu anda 83 yaşında ve hâlâ görüyoruz, onun birtakım komedileri var. Neydi onlar? Hep beraber bir yığın usta oyuncuyla birlikte yaptıkları, Ben Stiller, Robert De Niro hep birlikte oynadıkları. Daha sonra yanılmıyorsam buna Dustin Hoffman da eklendi bunun devamına. Böyle filmlerle yoluna devam eden müthiş bir oyuncu, şarkıcı, müzisyen. Barbara Streisand'a saygılarımı ve sevgilerimi yolluyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
06.12.2025 Fethullahçılık varlığını nasıl sürdürebiliyor?
05.12.2025 Türk’ün Türk’e, Kürdün Kürde propagandası
04.12.2025 Muhalefet seçimlere hangi medyayla girecek?
03.12.2025 Özgür Özel mucizesi sürüyor
03.12.2025 CHP oyları yüzde 40'a yaklaşıyor! | Hatem Ete, PanoramaTR'nin Kasım 2025 araştırmasını anlatıyor
02.12.2025 Sürecin toplumsallaşmasını kimler engelliyor?
01.12.2025 Fethullah Gülen 2018’de kendisine sunulan 30 maddelik şeffaflık bildirgesini neden reddetti?
30.11.2025 CHP mucizesi sürüyor
30.11.2025 Bir Kılıçdaroğlu klasiği: Hesap vermeden hesap sorma
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı