Dile kolay 4600 gün: İBB davası bitmeyeceğe benziyor

13.12.2025 medyascope.tv

13 Aralık 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi nihayet İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili davanın tensip zaptını hazırladı. 105 tutuklu sanığın hepsinin tutukluluğunun devamına karar verdi. Toplam 402 kişi yargılanacak. Bunlardan birisi de benim, biliyorsunuz, tutuksuz yargılananlardan ve 9 Mart’ta başlayacak. Yani 19 Mart 2025’te başlayan operasyonun yaklaşık bir yıl sonra yargılaması başlayacak. Peki ne kadar sürecek? Yargılama hedef süre formu diye bir şey varmış, onu da öğrenmiş olduk. Orada mahkeme diyor ki: "Azami en fazla 4600 gün." diyor. Bunun uzamaması için sanıkların ve avukatların ellerinden geleni yapmasını söylüyor. 4600 gün, 12 buçuk yıl. Yani daha ne kadar uzar? Bu dava biter mi? Nasıl bitecek? Mesela ben 63 yaşındayım. Dava başladığında 64 olacağım ve ömrüm vefa ederse 76 yaşındayken ya da 77’ye girerken dava sonuçlanacak. Dava sonuçlanacak, ondan sonra bunun değişik aşamaları filan var. Bu nasıl bir yargı, nasıl bir hukuk? Açıkçası insan ne diyeceğini bilemiyor. Bitsin diye yapılan bir dava değil bu. Bitmesin, zanlılar yıllarını bu işle geçirsinler ve tabii ki zanlılarla birlikte onların önemli bir kısmının dahil olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi yıllarca bu dava sürsün gitsin.
Yıllar önce, 12 Eylül döneminde, 1981 Şubat ayında ben gözaltına alındım ve tutuklandım. Ve o tarihte de İstanbul’da Türkiye çapında çok sayıda toplu dava vardı. Benim de yargılandığım toplu dava, Devrimci Sol davası, İstanbul Metris Cezaevi’nde görüldü. Bizim davamız için kalabalık olduğu için oraya bir duruşma salonu yapılmıştı. Hâlâ duruyor mu bilmiyorum. Şimdi de yıllar sonra bir başka toplu davada yargılanıyorum, yargılanacağım ama benimki o kadar önemli değil. Esas Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları ve Silivri’ye yeni bir salon yapıldığı söyleniyor. Otoparkın olduğu yere yapılacakmış ve burada 12 buçuk yıl sürmesi beklenen duruşma başlayacak. Buna gerçeküstü demek bile yeterli olmayabilir. Gidecek gelecek insanlar. Bazı sanıklar bütün duruşmalara katılacak belki. Bazı sanıklar, nasıl yapacaklar onu bilmiyorum, sırası gelince çağrılacak, şu olacak, bu olacak ama yıllarca sürecek.
Peki bu nasıl bir dava? Mesela bugün düşen iki tane haber var. Gazetelere bakın bugün, göreceksiniz. Dün sosyal medyada bayağı dolaşıma girdi. Mesela diyor ki Ahmet Taşçı isimli birisi: “Ben bilgi sahibi olarak ifade verdim. Beni gizli tanık olarak yazmışlar. Ben gizli tanık falan değilim. Zaten söylediklerimin hepsi de duyumdur.” diyor. Bir başka olay, beni birinci derecede ilgilendiren olay: Benim gizli tanığım, diğer gazetecilerle birlikte, gizli tanığımın adı ‘‘Meşe’’ydi. Sonra bizi gözaltına aldıklarında bunun ‘‘İlke’’ olduğunu söylediler. Aynı lafları taşıdılar. Zaten başlı başına akıl alır gibi bir şey değil ama İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi bu çelişkilere hiç itibar etmemiş, yani önemsememiş. Ve şimdi ne çıktı? İlke, verdiği ifadeyi iki gün sonra geri almak için başvurmuş. Böyle de bir acayiplik var.
Bu nasıl bir dava? Bitmeyecek bir dava, sonuçlanmayacak bir dava ama bütün bu süre boyunca oradaki kişiler, onların görev yaptığı belediyeler, belediyelerin ilgili birimleri, bütün bunların hepsini felç edecek siyasi bir dava. Tabii o zaman şöyle de bir soru geliyor akla: Bu siyasi bir dava, siyasi iktidarın isteğiyle açılmış bir dava. Yarın öbür gün iktidar değişirse ne olacak? Bu dava ne olacak? Açıkçası beni en çok meraklandıran, belki sizi de odur: Bu böyle hep sürüp gidecek mi? Çünkü davayla ilgili çok sayıda şikâyet var. Her şey bir yana, onun dışında bir de 12 buçuk yıl sürecek olan davanın, diyelim ki hadi yarıya insin, 6 yıl diyelim, bu 105 tutuklu sanık hep tutuklu mu kalacaklar? Burada tutukluluğun ne anlamı var artık? Yani tamam, Ekrem İmamoğlu’na binlerce yıl isteniyor, şu oluyor, bu oluyor. Ama bunların hepsinin bir yerden sonra afaki olduğunu biliyoruz. Ama bu ne olacak? Siyasi iktidarın elinde koz olarak duracak. Ve tabii ki diğer hususa gelelim. Bu dava canlı yayınlanacak mı? MHP, Devlet Bahçeli bir ara çok destek verdi buna: “Tabii ki yayınlansın.” dedi ama geçenlerde Meclis’te bu konudaki önergeye MHP de AKP ile birlikte ret cevabı verdi. Bu davanın canlı yayınlanmayacağını kestirebiliriz. Tabii son anda ne olur bilemiyorum ama istenecek bir şey değil.
Hele Ekrem İmamoğlu’nun daha önceki değişik davalardaki mahkeme salonundaki performansları göz önüne alınacak olursa, bu davanın Ekrem İmamoğlu’yla özdeşleşmiş olduğu için de canlı yayınlanacağını düşünmüyorum. Suçlamalar, birtakım işte suçlayıcı ifade verecek olan kişiler, bunları falan belki canlı vermeyi düşünürler ama birini canlı verip birini vermemek olmayacağı için büyük bir ihtimalle canlı verilmeyecek ve insanlar, tutuklular tabii cezaevinden taşınacak ama avukatlar, aileler, izleyiciler, basın orada Silivri’de bir tür kamp kuracak. Nasıl olacak? Haftada beş gün mü yapılacak? Belki haftada yedi gün mü yapacaklar? Bunların hepsi şu anda meçhul ama bir büyük, bitmeyecek ve şimdiden Türkiye’de demokrasi tarihine ve hukuk tarihine hiç de iyi iz bırakmayacağı belli olan bir dava var. Hepimize hayırlı olsun diyelim. Bakalım Türkiye bu davadan, 9 Mart 2026’da başlayacak olan bu davadan olumlu anlamda Türkiye’nin hayrına sonuçlar çıkarabilecek mi?
Evet, bugünün ithafı bir büyük sosyal bilimciye, Profesör Nermin Abadan Unat’a. Şimdi “hocaların hocası” lafı çok kullanılıyor. Bence bazı yerlerde çok gereksiz kullanılıyor. Ama Nermin Hoca için bu tam cuk oturan bir kavram. Şimdi bakıyorum mesela 1953 yılında asistanları Deniz Baykal ve Ahmet Yücekök’le Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde siyasal davranış kürsüsünü kurmuş. Yani şimdi Ahmet Hoca da hocaların hocası oldu. Nermin Hoca onun da hocası. Türkiye’de sosyoloji, siyaset bilimi, iletişim konusunda ilk üniversitelerde ders veren hocalardan birisi. Mesela ‘‘kamuoyu’’ kavramını (public opinion), Türkçeye kazandırdığı söyleniyor. Yine aynı şekilde ‘‘halkla ilişkiler’’ (public relation) “halkla münasebetler” diye ilk kullanan kişinin o olduğu söyleniyor. Ben kendisiyle, adını hep duyduk tabii, çok geç bir zamanda tanıştım. O zamanlar İstanbul’da düzenlenen bir toplantıda Profesör Şerif Mardin’le beraber o da konuşmacıydı, orada gördüm. Sonra yakından tanıma imkânım da oldu. Birkaç kez değişik vesilelerle bir araya geldik ve gerçekten çok etkileyici bir isim olduğunu söylemek lazım.
104 yaşındaydı kendisi. Perşembe gecesi hayatını kaybetti. 104 yaşında hayatını kaybetti ama benim bildiğim son ana kadar hep dinçti, ayaktaydı ve hocalığı hiçbir zaman bırakmadı. Bir ara YÖK ilk geldiği zaman Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ayrıldığını duydum ama sonra tekrar İstanbul Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları Merkezi’nde hocalık yaptı, ki eşim Müge İplikçi’nin de hocalığını, danışmanlığını yapmıştır. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptı. Hocalığı hiç bırakmadı. Dün Doçent Murat Sevinç bana bir video yolladı. 2013’te, yani bundan 12 yıl önce, yani hocanın 92 yaşında olduğu bir tarihte Nermin Abadan Unat Murat Sevinç’in dersine gelmiş, üç saat ayakta ders anlatmış. Yani çok hayranlık uyandıracak, takdire şayan... Ne diyeceğimi bilemiyorum açıkçası. Evet, Türkiye’de sosyal bilimlere çok katkıda bulunmuş, siyasi olarak da dönem dönem görüşlerini açıklamaktan geri durmamış ama bir diğer yönüyle de sosyal bilimler anlamındaki birçok örgütlenmenin, dernek, vakıf gibi, içinde yer almış, başkanlığını üstlenmiş bir Cumhuriyet kadınıydı Nermin Abadan Unat. Kendisini saygıyla anıyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
13.12.2025 Dile kolay 4600 gün: İBB davası bitmeyeceğe benziyor
12.12.2025 Sağcılığı suçlamak ne zaman suç oldu?
11.12.2025 Habertürk’ün laneti
10.12.2025 Dile kolay 2 bin 962 gün
09.12.2025 İmamoğlu yargılamaları: Savunma saldırıyor
08.12.2025 Fatih Altaylı haklı mı? İş dünyamız korkak mı?
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
06.12.2025 Fethullahçılık varlığını nasıl sürdürebiliyor?
05.12.2025 Türk’ün Türk’e, Kürdün Kürde propagandası
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı