Alevilerden devlete: Gölge etme, başka ihsan istemez!

26.05.2014 Vatan

Başbakan Erdoğan dün Uğur Kurt’un babası Kemal Kurt’u telefonla arayarak başsağlığı dilemiş ve olayın takipçisi olacağını söylemiş. Olayı hatırlayalım: Uğur Kurt, perşembe günü taziye için Okmeydanı Cemevi’nin avlusundayken bir kurşunun isabet etmesi sonucu yaralanmış, birkaç saat sonra da hastanede hayatını kaybetmişti. Kurşunun, bir grup göstericinin molotofkokteyliyle ateşe verdiği polis aracından çıkan sivil giysili polislerin silahından çıktığı ileri sürüldü. Daha Kurt hastaneye taşınmadan, cemevi avlusuna polis tarafından gaz bombası da atıldı.
Son bir yılda nerdeyse tümünün cenazeleri cemevlerinden kaldırılan çok sayıda gencin ölümünden bir şekilde polis, dolayısıyla devlet sorumlu tutuldu ancak Başbakan’ın hiçbirinin yakınlarına başsağlığı dilediğini duymadık. Tam tersine, polisleri kahraman ilan etti, gençlerin bazıları hakkında kuşku uyandıracak sözler söyledi, hatta seçim mitinglerinde Berkin Elvan’ın annesinin yuhalanmasına zemin hazırladı. Kurt’un öldürülmesinin ardından da, Berkin ve diğer gençler için "Her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir" diye konuştu ve polislerin sabrını övdü. (Cannes’da Altın Palmiye’yi kazanan Nuri Bilge Ceylan ise, ödülünü "son bir yılda hayatlarını kaybeden Türkiye’nin genç insanları"na adayarak, ölenlerin öldükleriyle kalmadığını, hiçbir şeyin geçmediğini ve unutulmadığını gösterdi.)

İki seçenek

Kuşkusuz Erdoğan’ın Uğur Kurt’un babasını araması olumludur. Ama böyle bir adım atmakta neden bu kadar geç kaldığını sorgulamak da şarttır. Öncelikle güvenlik kamerası kayıtlarında, Uğur Kurt’un, başkalarıyla birlikte İstanbul Okmeydanı Cemevi avlusunda taziye için beklerken vurulup yere düştüğü tartışmaya yer bırakmayacak şekilde anlaşılıyor. Yine başka kayıtlardan, alev alan araçtan fırlayan sivil giyimli polislerin ateş açtıkları görülüyor. Nihayet, Uğur’un aynı cemevinden son yolculuğuna Fenerbahçe formasıyla birlikte uğurlanmış olması, her türlü "kökü dışarıda terörizm" propagandasını imkânsız kılıyor.
Öte yandan, Uğur’un gündüz gözüyle cemevi avlusunda öldürülmesinin Alevilerde tam bir "artık yeter" duygusuna yol açtığı, önceki gün Köln’de, dün de İstanbul, Ankara ve İzmir’deki gösterilerde ortaya çıktı. Başbakan’ın önünde kabaca iki seçenek bulunuyordu:

1) Birçok muhalifinin ileri sürdüğü gibi, cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru toplumsal kutuplaşmayı iyice tırmandırmak, bu bağlamda mezhep gerginliklerini engellemeye çalışmamak, hatta üstü örtülü de olsa teşvik etmek;

2) Her ne sebeple olursa olsun Alevi-Sünni gerginliğinin Türkiye için bir felaket olacağının, bundan kendisinin ve partisinin de hiçbir şekilde kârlı çıkma ihtimali bulunmadığının bilinciyle ortamı bir nebze olsun yumuşatmaya çalışmak.

Çözüm şart

Kuşkusuz her geçen gün daha da derinleşen Alevi sorunu bir telefonla çözülebilecek bir olay değil. Hatırlayalım: Başbakan Erdoğan 2008 yılı sonlarına doğru bir Alevi açılımı başlatmış, yapılan onca çalışmanın ardından Alevi sorununun çözümü için yol haritaları çıkarılmış ama bunların hayata geçirilmesi belirsiz bir zamana ertelenmişti. Sanıyorum bu sorunun çözümünün yolu üzerine düşünmek için Erdoğan’ı o tarihte bu açılıma neyin sevk ettiğini ve sonradan bundan neden vazgeçtiğini çok iyi tahlil etmemiz gerekiyor.
Bugün itibariyle Erdoğan’ın Alevi sorununu çözme arayışı içinde olduğunu söylemek mümkün değil. Fakat çözmese bile Alevi sorununun daha da derinleşmesinin önünü alması mümkün. Mümkün, çünkü son dönemde bu sorununun daha da derinleşmesinin önde gelen sorumlularından birisi kendisi.
Örneğin Alevilerin hassasiyetlerine saygı göstermese bile, onları daha da rencide edici söz ve davranışlardan geri durması; Alevileri kendi iradeleri olmayan, "dış güçlerin", "terör örgütlerinin" vb. peşine takılmış, kandırılmış insanlar olarak tarif etmekten vazgeçmesi yeterli olabilir.
Alevilerdeki baskın eğilimi "devlet gölge etmesin, başka ihsan istemez" diye özetleyebiliriz. Ancak hemen hepsi devletin çok ciddi bir şekilde gölge ettiğinden şikâyetçi.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.05.2025 Sırrı Süreyya'yı gözyaşlarıyla uğurladık
04.05.2025 Kürtler bu iktidara niçin ve nasıl güvensin?
04.05.2025 Necati Özkan ile söyleşi: “Millet ile devletin karşı karşıya geldiği her durumda kazanan millet olur”
04.05.2025 Erdoğan 19 Mart gibi vahim bir hatayı neden yaptı?
03.05.2025 "Heybede duran büyük turplar" ne zaman dökülecek?
01.05.2025 Prof. Evren Balta ile söyleşi: Dünyada ve Türkiye'de otoriter rejimlerin geleceği
30.04.2025 Dalga dalga fiyasko
29.04.2025 Sahiden hepimiz aynı gemide miyiz?
29.04.2025 Zafer Partisi ve Ümit Özdağ realitesi
28.04.2025 Erdoğan saldırdıkça İmamoğlu kazanıyor
05.05.2025 Sırrı Süreyya'yı gözyaşlarıyla uğurladık
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı