Türkiye enflasyonla mücadelede ne durumda? Murat Sağman anlattı

13.04.2025 medyascope.tv

13 Mart 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘’Türkiye'nin enflasyonla mücadelesi ne durumda?’’ sorusunu, konunun uzmanlarından Murat Sağman’la konuşacağız. Murat, hoş geldin.
Murat Sağman: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Seninle neredeyse senede bir, bir ekonomi yayını yapıyoruz.
Sağman: Geleneksel oldu herhalde. İkiyi geçince geleneksel oldu.

Ruşen Çakır: Evet. Bu dördüncü yayınımız ve ‘’Ekonomi 101’’ gibi bir şey oluyor. Ben bilmeyen birisi olarak sana soruyorum. Başlığımız çok iddialı. Söylenecek çok şey var, ama senden bir özet rica ediyorum. ‘’Türkiye'nin enflasyonla mücadelesi nasıl gidiyor?’’ sorusuna, tek kelimelik bir cevap versen ne dersin?
Sağman: Tek kelimeyle söylersem, ‘’yetersiz’’ derim.

Ruşen Çakır: Evet, o zaman devam.
Sağman: Yetersiz olan şu: Sadece Merkez Bankası üzerinden gidiyor ve para politikası, yani faiz, en başlıca enstrüman. Makro ihtiyati tedbirler var, onun çok detayına girmek istemiyorum, çok rakama da boğmak istemiyorum. Bir de kur üzerinde bir enflasyonla mücadele var.

Ruşen Çakır: Kur baskılama.
Sağman: Kur baskılama. Dalgalı kurdayız, ama ben adını değiştirdim, ‘’Kontrollü dalgalı kur’’ diyorum buna. Çünkü fiks bir kur yok. Merkez Bankası faizi kontrol ediyor, ama kuru dalgalı bıraktı. Dalgalı kura aslında ‘’kontrollü dalgalı’’ diyebiliriz. Fakat diğer alanlarda bir iyileşme yok. Diğer alanlarda dediğimiz nedir? Özellikle maliye politikalarında. Enflasyonla mücadelede yapısal reform yok. Ben 25, 30 yıldır bu işlerdeyim; enflasyonla mücadele eden ülkeleri, bizleri, hepsini gördük ve genellikle başarılı olan ülkelerin hepsini zamanında inceledik. Enflasyonla mücadelede başarılı olan ülkelerde, maliye politikaları ve para politikaları çok eşanlamda gidiyor. Nedir bu maliye politikaları? Bir kere, kamu tasarrufu başta olmak üzere bütçeyi kontrol altına almak, israfı önlemek. Arjantin’de Javier Milei, yüzde 250'lerde olan enflasyonu 30'a düşürdü. Nasıl düşürdü? Ciddi bir şekilde kamu tasarrufu yaptı, bir sürü bakanlık kapattı, kamuyu küçülttü. Biliyorum bunlar çok kolay şeyler değil. İşsizliğin arttığı bir dönem oluyor, kamu daha az harcama yapıyor, bir bedel ödeniyor orada. Ama kalıcı olarak o şekilde düşüyor. Şimdi bizim enflasyon nerede? Şu anda %39. Mehmet Şimşek geleli bir buçuk yıl oldu. Mehmet Şimşek geldiğinde, enflasyon zaten %70- 75 seviyelerindeydi. Sonra tekrar baz etkisiyle geriledi. Son aylarda düşen enflasyonda, baz etkisinin çok büyük bir anlamı var. Baz etkisi, önceki yılın aynı döneminde yüksek gelen enflasyon oranlarının, bu yıl daha düşük gelmesiyle, enflasyonun düşmüş gibi görünmesine neden oluyor. Şu anda resmi enflasyon %39’a olarak açıklanıyor. Şimdi son bir yılda fiyatlar %39 artmış. Ben öyle yaşamıyorum, muhtemelen sen de öyle yaşamıyorsun. Son bir yıla baktığımız zaman, nereye gidersek, ne yaparsak fiyatların neredeyse iki kat arttığını görüyoruz.

Ruşen Çakır: Bir de işin ilginç tarafı artık fiyatları kontrol edemez olduk. “Neydi, ne oldu” diyemiyoruz. Çünkü sürekli bir enflasyon ortamı olduğu için, nerede bıraktığımızı bilmiyoruz. Bugün marketten yaptığın alışverişteki peynirin fiyatını, enflasyon ilk başladığında ölçebiliyordun. “Amma pahalı!” diyordun.
Sağman: Fiyat algısını kaybettik, evet, doğru söylüyorsun. Bu da açıklanan enflasyonla, yaşadığımız enflasyonun farklı olmasından kaynaklanıyor. Şimdi bir de tabii farklı enflasyonlar açıklanıyor. TÜİK %39 açıklıyor. Ama İTO %5, 10 puan üzerinde açıklıyor. ENAG, İTO’nun iki katı kadar açıklıyor. Beklentilere baktığın zaman, beklentiler de inanılmaz bozuk. Bunu bir ülkede çok az görürsün. Reel sektör başka bir şey bekliyor, hane halkı başka bir şey bekliyor, piyasa katılımcıları farklı bir şey bekliyor. Şimdi en son anketi söyleyeyim: Piyasa yıl sonunu %28 bekliyor, ama reel sektör %42 bekliyor, hane halkı %59 bekliyor. Bu beklentilerin aynı yere gitmesi lazım. Aynı zamanda beklentilerin de düzelmesi lazım. Enflasyonun düşmesinin en büyük sebebi, enflasyon beklentilerinin aşağı gelmesi. Reel sektör için konuşursak, sen beklentileri aşağı indirirsen, daha az fiyat artırırsın.

Ruşen Çakır: Peki, şunu merak ediyorum. Enflasyonla mücadelenin yetersiz olduğunu söylüyorsun. Merkez Bankası bir şey yapmaya çalışıyor. Yetersiz olmasının sorumlusu kim? Halk değil herhalde.
Sağman: Halk değil. Sonuçta Sayın Mehmet Şimşek bir şeyler yapıyor. Zor bir tablo geldi önüne, çok kolay bir dönem değil. Mesela kendisi bir vergi paketi çıkarttı, hatırlarsın. 600, 650 milyar kesildi, kesildi, vergi paketi 100-150 milyar TL indi galiba. Mali politikaların da destek olmaması şu: Kamuda tasarruf olmayınca… Kamu nasıl gelirlerini arttırabilir ya da bütçesini nasıl düzeltebilir? Üç tane yöntem var. Ya daha fazla borçlanacak ki burada bunun altını çizeyim: Cumhuriyet tarihinde ilk defa faiz ödememiz, anaparayı geçti. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu sene daha fazla faiz ödüyoruz. Yüksek faiz var, zaten bayağı bir borçlanmış. İkinci yöntem nedir? Gelirini artırmak için vergileri artıracaksın. Üçüncü yöntem nedir? Tasarruf yapacaksın. Eğer kamuda ciddi bir tasarruf yaparsan, harcamanı daha da kontrol altına alırsan, o zaman vergileri arttırmak zorunda kalmazsın. Vergilerini artırmazsan, o zaman Merkez Bankası dışı enflasyon da yaratmamış olursun.
Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu toplantılarının son ikisine bizzat yerinde katıldım. Biri Ankara’daydı, biri İstanbul’daydı. Merkez Bankası, ‘’biz bir şeyler yapıyoruz” diyor. Tabii açık açık da söyleyemiyorlar ama onu hissediyorsun, ‘’Maliye politikalarının da desteği olacak” deniliyor. Merkez Bankası'nın bu sene yıl sonu hedefi nedir biliyor musun? En son Ocak’ta değiştirdi: Yüzde 24. Merkez Bankası, eksi 5, artı 5 bir aralık alıyor. Biz artı 5'i baz alıyoruz; yüzde 29. Yani yıl sonu enflasyonu muhtemelen, minimum %29-30 olacak, değil mi? Yeniden değerleme oranı %43. Köprü, otoyol zamları %40-50 veya daha fazla. Böyle olduğu zaman nasıl düşürebiliriz? Onun için Merkez Bankası yetersiz diyorum. Doğru şeyler yapılıyor. Mesela biz bu sabah yayını çektiğimizde, Sayın Fatih Karahan yine bir açıklamada bulundu: “Biz enflasyonu düşürmek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz, hedefimiz bu” diyor. Ama Merkez Bankası tek başına bunu düşüremiyor, düşüremez. Mutlaka diğer taraftan da çok ciddi destek gelmesi lazım. Biraz önce söyledim; Merkez Bankası hedefi %24, yeniden değerleme oranı %43.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi bir de dünyada çok ilginç birtakım gelişmeler oluyor, olması bekleniyor. Özellikle, Trump'ın yaptığı bu gümrük tarifelerini yükseltmesi dünyadaki her yeri etkilemesi bekleniyor. Türkiye sanki esas aktör değilmiş gibi görülüyor. Ama bu birtakım altüst oluşları beraberinde getirecek. Türkiye'nin buradan etkilenmemesi, hatta olumlu etkilenmesi mümkün mü?
Sağman: Katıldığım toplantılarda ve yönetim kurullarında, son bir iki ayda bu soru çok sorulmaya başlandı. Çünkü Trump çok hareketli başladı ve herkes şunu merak ediyor: “Evet ya, bize yansıması ne olacak, biz buradan nasıl çıkacağız?” Kanada'nın bu işten iyi çıkmayacağı belli. Meksika'nın iyi çıkacağı kesin. Bu ülkeler, ihracatlarının %80’ini Amerika'ya yapıyorlar. Muhtemelen ikisi de ekonomik küçülme yaşayacak bu tarifelerden dolayı. Trump'a kesinlikle Nobel Barış Ödülü verilmeyecek, ama Charlemagne Ödülü verilecek. Avrupa'da yılda bir verilen ve Avrupa'ya katkı sunan liderlere verilen bir ödül bu.

Ruşen Çakır: Avrupa'yı ihya edecek diyorsun.
Sağman: Trump şu anda Avrupa'yı inanılmaz derecede ihya ediyor. Bak, parite nereden nereye geldi. Avrupa dağılıyordu ama şu anda neredeyse birleşiyor. Almanya savunma sanayi harcamalarını arttırıyor. Avrupa daha çok bir araya geliyor. Sen de tabii benden çok daha iyi biliyorsun, takip ediyorsun. Ukrayna’yla olan meselede… fark ediyorsun ki Avrupa daha böyle…

Ruşen Çakır: Ama zorlanıyor, biraz rahatı kaçmış durumda.
Sağman: Evet, Trump'tan dolayı böyle. Zaten Avrupa hep belirli olaylardan sonra toparlıyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çelik ve kömür anlaşmasıyla yola çıktı. Ondan sonra tekrar petrol krizleri. Soğuk Savaş’ın sonunda para birimi, Avrupa Birliği. Avrupa'da şöyle bir sorun vardı: Ben hep üçe ayırırım. Bir siyasi birlik, bir para birliği, bir de mali birlik. Para birliğini sağladılar, Euro'yu getirdiler. Tek para, onda bir sorun yok. Mali birliği ortada diyelim. Çünkü her ülke farklı davranıyor, ama o da pozitif yönden etkilendi. Problem, siyasi birlikti. Şimdi bu siyasi birliği Avrupa'ya Trump sağlıyor. Bizim tarafa bakarsam, şu ana kadar bize dokunulmadı. Her yerden bahsetti. Panama'yı alıyor, Grönland, Avrupa, Ukrayna… Her yere bir şeyler dokundu. Bize şu anda dokunmadı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın, ‘’Avrupa'nın bize ihtiyacı olabileceği’’ açıklaması bence çok da yanlış değil. Şimdi karşında dev bir Amerika var. Tabii ki Türkiye'nin Avrupa'nın yanına gelmesi, Avrupa için pozitif olacaktır. Tabii negatif şeyler de var, ama içeri alınması, dışarıda kalmasından daha pozitif gibi gözüküyor.
Özellikle askeriyle beraber.
Sağman: Evet, askeriyle beraber.

Ruşen Çakır: Tabii zaten ‘’Avrupa'nın yeni savunma mimarisi’’ diye tabir edilen olayda, Türkiye'ye tekrar, “Türkiye aslında iyi ülke” demeye başladılar. Erdoğan da bunu değerlendirmeye başladı.
Sağman: Bu çok kısa vadede olacak bir şey değil.

Ruşen Çakır: Evet. Sorunlu da olacak bir şey. Peki, demin bahsettiğin kuru baskılama, dalgalı ama kontrollü dalgalı dediğin şey ne işe yarıyor ve bundan kimler şikâyetçi?
Sağman: Bir kere, kur neden kontrol ediliyor? Tabii ki kurun enflasyon üzerine çok büyük etkisi var. Bunun ölçümleri var. Çünkü biz ihracat yapıyoruz. Bunun %60-70'ini ithal ederek yapıyoruz. Bütün emtiaları, petrolü, doğalgazı, her şeyi dövizle alıyoruz. Türk Lirası’nın değer kaybetmesi, maliyetlerinin yükselmesi demek. Maliyetlerinin yükselmesi, üretici fiyatlarının yükselmesi demek, tüketici fiyatlarının yükselmesi demek. Sonuçta üretici bunu bir şekilde tüketiciye yansıtacak. Böyle olduğu zaman, kur daha kontrollü götürülmek isteniliyor. Çünkü kuru bıraktığın zaman, farklı bir enflasyon… Bu geçişkenlik değişebiliyor. Bazen %10 oluyor, bazen %30 oluyor. Son dönemlerde geçişkenlik %25 civarında. Geçişkenlik %25 dediğim şu: Türk Lirası %10 değer kaybetti, bunun 2,5-3 puanı doğrudan enflasyona yansımış oluyor. Ayrıca sen de çok iyi bilirsin ki bizdeki kur bir kriz göstergesidir. Şu anda, sanayi odalarının toplantılarında, iş insanlarının toplantılarında, “Türkiye'de kriz var mı?” diye bize çok soruyorlar. Soru bu. Kur anlamında yok. Çünkü bugün kur iki üç günde %10-20 değer kaybetse, herkes panik oluyor değil mi? Bir şey oluyor ‘’Kriz var’’ diyecek. Aslında kriz var mı? Var, yüksek bir enflasyon var. Yüzde 39 enflasyon olan bir ülkede ‘’bir kriz var ‘’diyebilirsin. Çünkü gelişmiş ülkelerde enflasyon oranlarına baktığın zaman hedef %2-3'tür. Amerika'da %3, Avrupa'da %2,5. Gelişmiş ülkelerde maksimum %3-4'tür. Peki, gelişmekte olan ülkelerde nedir? %4-5'tir. Bizim gibi ülkelere bak. Güney Afrika, Brezilya, Rusya %4-5-6, bilemedin 7. Sıkıntılı ülkelerde nedir? Çift hanelidir. Bizde %39. Bir de bizde çok ciddi bir satın alma gücü kaybı var. Bence en büyük sorun bu. Çok iyi hatırlarsın, 90'larda yüksek enflasyon dönemlerini ben de yaşadım. Bu kadar rahatsız etmiyordu. Yüksek bir enflasyon vardı, ama satın alma gücünü bu kadar kaybetmiyordun.

Ruşen Çakır: Evet.
Sağman: Şimdi çok daha fazla, değil mi?

Ruşen Çakır: Şimdi özellikle orta sınıfın çok ciddi bir şekilde erimesi, satın alma gücünün düşmesi ve bunun da getirdiği, özellikle eğitimli orta sınıfın göçü söz konusu
Sağman: Doğru.

Ruşen Çakır: Çünkü aynı işi yurtdışında yaptığı zaman alım gücünün daha fazla artabileceğini söylüyor. Mesela şu anda yapılan araştırmalarda birçok insan, haftada iki kere sinemaya giderken, 15 günde bir gittiğini, sosyal hayat harcamalarında bu tür kısıntılara girdiğini söylüyor.  Geçenlerde okudum, uzman birisi, “Dünyanın en pahalı yemeği Türkiye'de” diyor.
Sağman: Evet, pahalı. Diğer sorun şu. Gelirlerimiz, TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre artıyor, ama giderler başka türlü artıyor. Çok farklı fiyatlarda artıyor. En büyük sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Yüksek yemek ücretlerinin en büyük sebebi ne biliyor musun? Kiralar. Sektörden değerli isimlerle irtibat halindeyim, görüştüm. Çok yüksek kiralar ödüyorlar ve bunu bir şekilde yansıtmak zorunda kalıyorlar. Diğer ülkelere göre, evet, pahalıyız. Geçmiş yıllara göre fiyatımız gittikçe artıyor. Tabii kurun da etkisi var.

Ruşen Çakır: Evet. Mesela yabancı arkadaşlarım, eskiden Türkiye'de daha rahat tüketiyorlardı. Şimdi her şeyin fiyatına dikkat ettiklerini söylüyorlar. Mesela yurt dışından Türkiye'de seyahate gelip Airbnb kiralayanlar var. Onlar da eskiye göre alım gücünün ne kadar düştüğünü görüyorlar.
Sağman: Onlar da satın alma gücü kaybettiler, çünkü kur şu anda kontrol altında.

Ruşen Çakır: Dolayısıyla bu, turizmi de etkileyecek tabii, değil mi?
Sağman: Evet. İyi bir sezon da bekleniyor bu arada. Cennet gibi ülkemiz var, müthiş tesislerimiz var. Ben bir süre turizm içinde bulundum, yönetim kurulu danışmanlıkları yaptım. Sektörü biraz takip etmeye çalışıyorum. Lehimize olan çok fazla faktör de var. Ama bu kur tabii ki gerçekten aleyhimize işleyecek diye düşünüyorum. Sadece turizm için değil, ihracat yapan şirketler için de. Mesela dün sabah Denizli'de bir sanayici ile görüşüyorum. Fikir alışverişi yapıyoruz, kendisi çok önemli ihracat yapan birisi. Büyük bir sevkiyatı vardı. Diyor ki: “Bu kurlar yüzünden %70'ini Pakistan’a kaybettim” diyor. Geçen hafta görüştüğüm başka bir sanayici, “Ben Hindistan’la rekabet edemiyorum artık” diyor. Çünkü sanayici, ihracatçı iki türlü rekabet edebilir. Ya Türk Lirası değer kaybedecek, daha rekabetçi olacak ya da fiyatını arttıracak. Ama fiyatını artırırsa piyasayı kaybedecek. Problem oradan kaynaklanıyor.

Ruşen Çakır: Peki, Mehmet Şimşek bir buçuk yıldır işin başında. Para politikaları aslında fena değil, Merkez Bankası elinden geleni yapıyor diyorsun. Ama öteki türlü, siyasi iktidar bütçe konularında yeteri desteği vermiyor. Şu anda ülkede seçim de yok.
Sağman: Ama seçim var gibi, değil mi? Adaylar var filan o ayrı bir şey.  Ama gerçek anlamda seçim yok.

Ruşen Çakır: Bir de mesela şimdi seçim aşamasına gelinse ve insanlar klasik seçim ekonomisi yapmaya kalksa, herhalde ortalık tam yıkılacak.
Sağman: Evet, aynen. Evet, sözde seçim yok. Sadece bizim iktidar değil, genel iktidarlar her zaman büyümeyi enflasyona tercih eder. Çünkü büyümeyle seçim kazanabiliyorsunuz. Ama enflasyonla seçim kazanamayabilirsiniz. Bir tarafta büyüme olup, enflasyon varsa, kazanabiliyorsun. Ama sen enflasyonu düşürüp ekonomiyi resesyona soktuğun zaman, seçimi kaybedebilirsin.

Ruşen Çakır: Orada işsizlik artıyor.
Sağman: İşsizlik artıyor, şirketler kapanıyor, gelirin azalıyor. Öyle olunca tabii ki bu da seçim sonuçlarına yansıyor.

Ruşen Çakır: Sen siyaset konuşmayı pek sevmiyorsun, biliyorum. Ama şunu çok merak ediyorum. Takip ettiğini biliyorum.
Sağman: Evet çok takip ediyorum, ama çok konuşmuyorum.

Ruşen Çakır: Şu anda Türkiye'de bir ekonomik kriz olduğunu görüyoruz. Enflasyon ortada. İktidarı değiştirmek isteyenler olduğunu da biliyoruz. Özellikle iktidarı değiştirmek isteyen özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin, elle tutulur ve üzerine yatırım yapılabilir bir ekonomi politikasını görüyor musun?
Sağman: Çok aşırı bir ekonomi politikası da pek gerekmiyor açıkçası. Tabii kapsamlı bir çalışma yapılabilir. Bence bir planlama gerekiyor. Biz şu anda IMF'yi kullanmıyoruz, ama IMF mesela sana 5 yıllık bir plan veriyor, bütçe açığı hedefi veriyor. Aslında IMF seni otokontrole alıyor, ona göre de para veriyor. Biz bunu kendi kendimize yapamadık, yapamıyoruz. Bugün iktidar değişse ya da sistem değişse, yapılacak şeyler çok belli zaten. Maliye politikalarında ciddi bir şekilde kamu tasarrufu, israfı önleme. Bu bir kere önemli bir şey getirir. Bütçe açığını azaltırsın, o taraftan gelen enflasyonu azaltırsın. Merkez Bankası işine devam edecek. Ben şunu da önermiştim; herhalde ilk öneren de ben oldum. Mesela, Merkez Bankası’nda atamayı Sayın Cumhurbaşkanı yapabilir, ama mesela Meclis başkanının altında üçlü beşli bir komisyon kurularak, Meclis başkanı olur, muhalefet partisi başkanı olur, ekonomi bakanı olur, Sayın Cumhurbaşkanı olur, görevden almayı onlar yapar. Eskiden üçlü kararname vardı, biliyorsun. Çünkü dört tane Merkez Bankası Başkanı görevden alındı. O stres var mesela. Yabancı yatırımcılarla konuştuğumuz zaman, yatırımcılarda hâlâ bir Naci Ağbal travması var. Bunlar çok kötü hatıralar. Bir cumartesi sabahı Naci Bey'in görevden alınması, ki kendisi iktidarın içinde olan, piyasalara güven vermiş birisiydi. Rasyonel politikaları uygulayan birisiydi. Dediğim gibi, yargı kısmını düzeltsek o bile çok fark yaratır. Benim konum değil, ama ben şuna bakıyorum: HSYK'nın başında Adalet Bakanı ve Bakan Yardımcısı var. Onları değiştir, bağımsız iki kişiyi koy, iş bambaşka bir yere gider. Bunlar hep ekonomiyi pozitif etkileyecek adımlar.

Ruşen Çakır: Bu bağlamda TÜSİAD’ı da sormam lazım. Sen yurtdışında çok dolaşıyorsun, yabancı yatırımcılarla da temasın var. Ya da yabancı yatırımcılarla iş yapan Türk yatırımcılarla temasın var. Mesela hukuki anlamda TÜSİAD’a yapılan şey gerçekten anında dışarıya yansıyor mu? Türkiye ile ilgilenen insanlar, bunları anında alıp, buradan bir analiz yapıp adımlarını bunlara göre mi atıyorlar? Yoksa bu bir şehir efsanesi mi?
Sağman: Aslında o kadar yapmıyorlar, onu da söyleyeyim. Beklenenden çok daha az oldu. Şöyle bir şey de var: Bütün dünya şu anda Trump'la ilgileniyor. Şans mı, şanssızlık mı bilemeyeceğim, ama gündem o hareketli ki. Ukrayna, Ortadoğu, Suriye. Bizde yaşanan son olaylar o kadar yankı uyandırmadı. Mesela iki hafta önce Londra’da çok önemli bir toplantı vardı. Ben de davetliyim fakat gidemedim. Ama Türkiye bacağındakine katılmıştım. Bir gazeteci gibi birkaç kişiyi aradım ve bilgilenmek için onlardan bilgi aldım. Londra’daki toplantıda 200 katılımcı vardı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, Yatırım Ajansı Başkanı, Varlık Fonu Başkanı gibi üst düzey isimler oradaydı. Sayın Şimşek ve Merkez Bankası dışında neredeyse bütün ekonomi yönetimi katıldı. Toplantı çok iyi geçmiş. Bu konular, TÜSİAD gibi konular kapalı toplantılarda bile çok fazla konuşulmamış. ‘’İnanılmaz bir yankı uyandırdı ve herkes bunu konuşuyor’’ diye bir şey yok. İsviçre’den, Sorbonne Üniversitesi’nden bir dostum beni aradı. Görmüş haberi. “Ne oldu, ne yaptılar ki?” diye sordu. Çünkü TÜSİAD neyse, Fransa'da MEDEF de o. “TÜSİAD Başkanı niye gözaltında, bir şey mi yaptı?” diye sordu. Tabii sebeplerini söyleyince şaşırıyorlar. Yatırım kararlarını değiştirecek kadar değil, ama zaten Türkiye'de yatırım kararları yok.

Ruşen Çakır: Niye yok?
Sağman: Sistemden dolayı. Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü. Geçen sene bir toplantıda, “Ben yatırım yapacağım, fabrika kuracağım” diyenlere bir sunum yaptım. Ülkeye faydası olduğunu düşündüğüm için benim en severek yaptığım konuşmalar, yabancılarda sermaye. Ülkemi her zaman çok iyi anlatıyorum. Ama tabii objektif de olmak lazım orada. Tabii ki iyi yönlerini hep daha fazla ön plana çıkarıyorsun, ama iyi olmayan yönler de var. Bu yargı kararları aslında yatırımcıyı çok rahatsız ediyor. Yatırımcı, “Yarın ben yatırım yaptım, yürütmeyle sorunlar yaşadım, yargıya gideceğim” diyor. Bugün baktığın zaman, yargı, yürütme, yasama tek bir yerde. Yani bizim öğrendiğimiz gibi bir kuvvetler ayrılığı yok. Aklımızdaki kuvvetler ayrılığı başka bir şey. Burada kuvvetler ayrılığı yok. Kuvvetler birliği… Hatta geçen gün birileri söylemiş, her şey tam bir merkezde. Onun için orada hukuki anlamda biraz tereddütler var. Onlar bu arada borsaya, tahvile, sıcak paraya, o içerdeymiş, bu dışarıdaymış, ona pek bakmıyorlar, hatta hiç bakmıyorlar. Sadece getiriye bakmaya çalışıyorlar. Ama uzun vadeli bir getiri hedefledikleri için, bu tür olaylardan etkileniyorlar. Mesela Almanya'dan çok önemli, çok büyük bir yatırımcının yatırım kararı vardı. Ben yatırım yapılmasını çok istedim. Sağ olsunlar objektif birini istediler, çağırdılar gittim, çok da anlattım. Şöyle bir cümle kullandı: “Ben yarın Türkiye'de ne olacağını, nasıl değişeceğini göremiyorum” dedi. Çünkü tek bir kararnameyle her şey değişebiliyor, yanlış mı?

Ruşen Çakır: Evet, öyle.
Sağman: Yabancı gözünden söylüyorum bunu.

Ruşen Çakır: Çok güvende hissetmiyorlar kendilerini.
Sağman: Evet güvende hissetmek istiyor. Birisi yatırım yapacak. İşin kuralı şudur budur. Ama biliyoruz ki bir hafta sonra maç sırasında…

Ruşen Çakır: Kural değişebilir.
Sağman: Evet, değişebilir.

Ruşen Çakır: Nasıl toparlayalım, Murat? Başta enflasyonla başladık. Enflasyonla mücadelenin yetersiz olduğunu, ama aslında çok da zor olmadığını söyledin. Ama siyasi irade gerekiyor ve siyasi irade de özellikle kamu harcamaları konusunda çok da fazla bir gayret içerisinde değil. Bazen haberler okuyoruz, bin arabadan 16'sı devre dışı bırakılmış gibi böyle komik şeyler oluyor. Bunlarla olacak şeyler değil.
Sağman: Sayın Şimşek bu tasarruf paketini açıkladığı hafta, başka bir haber daha okuduk. Doğru ya da yanlış, bilmiyorum. Okuduğum habere göre, Sayın Cumhurbaşkanı bir NATO zirvesine galiba 5 uçağıyla gitmiş. O açıklamayla aynı hafta. Şimdi bu sinyal etkisi de yapıyor. En tepeden bir sinyal etkisi olması lazım. Enflasyonu düşürmek sabır istiyor. Bir bedel ödemek gerekiyor, toplumsal mutabakat gerekiyor. Yani herkes masanın etrafına gelecek, “Bir sene, bir buçuk sene herkes tasarruf yapsın” denecek. Herkes elini taşın altına koyacak ve enflasyon böyle düşecek. Şimdi reel sektör kurdan dolayı rahatsız. Ama bu enflasyon için yapılıyor. Vatandaş rahatsız, satın alma gücü var. Onun için kamu da başta olmak üzere, böyle ciddi bir toplumsal mutabakatla ve gerçekten sabrederek hareket edecek. Biz sabredemiyoruz. Bu sistem dört beş yılda bozuldu, yanlış mı? O Nas ekonomisi, KKM, onlar bunlar... Sayın Şimşek’e de bence bazen çok büyük haksızlık yapılıyor, net söyleyeyim. Kendisini sen de tanıyorsun, ben de tanıyorum. İyi niyetli olduğunu, bir şeyler yapmak istediğini biliyoruz. Dört beş senede bozduğun şeyi bir buçuk iki senede nasıl düzeltebilirsin? Bu genel bir toplumsal mutabakat ve ciddi bir kamu desteği olmadan çok kolay bir şey değil.

Ruşen Çakır: Evet. Murat, çok sağ ol.
Sağman: İnşallah toparlayabilmişimdir.

Ruşen Çakır: Evet, toparladık sanki. Türkiye'nin enflasyonla mücadelesini Murat Sağman’la konuştuk. ‘’Yetersiz’’ diye başladık, ‘’yetersiz’’ diye bitiriyoruz. Ama program yeterli oldu. Çok sağ ol, Murat.
Sağman: Çok teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Murat'a çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
16.04.2025 Özgür Özel Medyascope’ta: “CHP’yi yeniden sokakla tanıştırıyoruz, gerekirse 5 milyon da olacağız 10 milyon da”
13.04.2025 19 Mart Erdoğan’ın en büyük siyasi hatası olabilir: İşte hiç beklemediği on sonuç
13.04.2025 Türkiye enflasyonla mücadelede ne durumda? Murat Sağman anlattı
09.04.2025 Transatlantik: Erdoğan-Trump aşkı & ABD'deki protestolar ve gümrük tarifeleri
06.04.2025 Erdoğan’ın CHP ile ilgili hiçbir hesabı tutmadı
06.04.2025 Hatem Ete değerlendirdi: Toplum 19 Mart operasyonuna nasıl bakıyor?
05.04.2025 Ümit Akçay ile söyleşi: İktidarın geleceğini ekonomi mi belirleyecek?
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı