Sosyal medya detoksu: Çok iyi fikir ama…

11.08.2024 rusencakir.com

Allah sevdiği kulunu memnun etmek için önce eşeğini kaybettirip sonra buldururmuş. Bizdeki nerdeyse 10 gün süren Instagram yasağı da böyle oldu. 2 Ağustos günü sabah saat 3 gibi ülkeyi yönetenler Instagram’ın fişini çekti. Ancak neden böyle yaptıklarını anlatmakta çok zorlandılar. “Katalog suçlar” gevelemelerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, olayın aslında Hamas lideri İsmail Haniye ile ilgili paylaşımların kaldırılmasından kaynaklandığını öğrendik. Sonra Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, “ha bugün ha yarın” diyerek durumu idare etmeye çalıştı ve nihayet cumartesi akşam saatlerine doğru “müjde”yi verdi: “Instagram bugün saat 21.30’da açılıyor.”
Nitekim öyle oldu. Ülke olarak yeniden mutlu olduk. Ama ne oldu da yeniden açıldı, Instagram’ın sahibi olan Meta ne tavizler verdi, daha doğrusu herhangi bir taviz verdi mi, tabii ki bilmiyoruz. Bilsek ne değişecek onu da bilmiyoruz. Aslında kimsenin pek merak ettiği de söylenemez.

“Sesimizi çıkaracağız da ne olacak!”
Bu Türkiye’deki ilk sosyal medya yasağı değil, sonuncusu olmayacağı da açık. Ve her yasak bir öncekini aşıyor. Daha kötüsü yasağa verilen tepkiler de her seferinde daha alt seviyelerde seyrediyor. Örneğin ülkemizde milyonlarca kişinin sosyal iletişim için kullandığı; birçok bireysel girişimcinin, ama aynı zamanda farklı büyüklüklerdeki şirketler için vazgeçilmez gibi görünen bu ticaret platformunun fişinin ansızın çekilmesi hiç de kıyamet koparmadı.
Bunda Instagram’ın siyasi açıdan öne çıkmaması kuşkusuz etkili olmuştur ama daha önemlisi “sesimizi çıkaracağız da ne olacak!” yaklaşımının artık iyice içselleştirilmiş olması. Tabii bir de tepkilerin gösterilme adresinin esas olarak diğer sosyal medya uygulamaları olduğunu ve buralarda, bu tür kriz durumlarında hazır bekleyen “resmi” trol ordularının bulunduğunu da akılda tutmak lazım.

Ahmet Şık örneği
Hal böyle olunca yasaktan “keyif” alanlar da türedi. Kendilerine mikrofon tutulan bazı “ünlü”lerin “Instagram detoksu aslında çok iyi geldi, artık sevdiklerime daha fazla vakit ayırıyorum… Yeniden kitap okumaya başladım…” gibi güzellemeler işittik.
Ama “sosyal medya detoksu” bu gibi örneklerde olduğu gibi sadece “boyun eğme” değil, tam tersine “meydan okuma” amacıyla da yapılabiliyor. Örneğin TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık uzun süre önce sosyal medya hesaplarını kapattı. Cuma günü yaptığımız yayında Ahmet’e bu konuyu da sordum ve toplumu temel alarak siyaset yapmak isteyen kendisi gibi siyasetçiler için sosyal medyanın bir tür tuzak olduğunu söyledi.

Devletlerin oyuncağı olarak sosyal medya
Bu noktada Ahmet’e sonuna kadar katılıyorum. Özellikle siyasetin sosyal medyadaki tezahürüyle sokaklardaki gerçek arasında zaman zaman uçurumlar olabiliyor. Örneğin 31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin yaptığı en doğru stratejik hamle, sosyal medyayı ikinci plana itip kampanyayı örgütler üzerinden insanlarla birebir yapmayı tercih etmesi oldu.
Bunun birçok nedeni var, ama en önde geleni başta siyasi iktidarlar olmak üzere imkanları geniş olan odakların sosyal medyayı bir dezenformasyon ve manipülasyon aracı olarak kullanmaları. Bu konuda Rusya, Çin, İran gibi devletlerin sadece kendi halklarını değil, özellikle kritik seçimler öncesi başka ülkelerin kamuoylarını yönlendirmek için sosyal medya operasyonları yaptıklarını biliyoruz.
Diğer yandan en son olarak aşı karşıtlığı, sığınmacı nefreti, sokak hayvanları düşmanlığı gibi olaylarda ortaya çıktığı gibi faşizan sağ popülist akımlar sosyal medyada çok daha kolay örgütlenip yayılabiliyor. Ama elimizde çok çarpıcı bir örnek var. Aşı karşıtı dönemde bir “lider” gibi ortaya çıkan Erkan Trükten, cumhurbaşkanlığı adaylığı için 100 bin imza toplamak için yola koyuldu ve ancak 2 bin 589 imza toplayabildi.

Biz gazetecilerin kaderi
İlk yıllarında büyük bir heyecanla twitter’a girmiştim. Her türlü habere, daha önemlisi biz gazeteciler için en değerli olan şeye, yani “haber kaynakları”na hızlı ve kolay bir şekilde ulaşabiliyor, diğer yandan kendi yazılarımı, videolarımı ve tabii ki görüşlerimi paylaşabiliyordum. Fakat bir süre sonra büyük bir panikle hesabımı askıya aldım. Çünkü hem bir solcu, hem de daha kötüsü bir “boomer” olarak sosyal medyadaki kullanıcılarla normal hayattaki gibi ilişki kurabileceğimi düşündüm. Neredeyse herkese cevap vermeye, daha doğrusu meram anlatmaya çalıştım. En vahimi, sosyal medyada duygularımı ve tepkilerimi samimi bir şekilde ifade etmeye çalıştım ve çoğu sefer büyük hayal kırıklıklarına uğradım. (Bu arada, normal hayatta epey küfürlü konuşan birisi olarak sosyal medyada kendimi bugüne kadar nasıl tutabilmiş olduğuma hayret ettiğimi itiraf etmeliyim. Farklı nedenlerle birbirlerinde farklı kesimlerin lincine maruz kaldım, medyascope olarak kaldık. Hatta şu malum “fon” olayı nedeniyle birbirlerine düşman kesimler bir araya gelip bize demediklerini bırakmadı ama istifimizi bozmadık.)
Fakat bu “detoks”un uzun sürme şansı yoktu. Zira medyascope’u zaten bir sosyal medya uygulaması olan periscope üzerinden inşa etmiştik (zamanla periscope kapandı youtube esas oldu) ve imkanlarımız kısıtlı olduğu için içeriklerimizi insanlara ulaştırmanın yegane yolu sosyal medya, özellikle de twitter idi.
Bir siyasetçi belki uzak durabilir ama sosyal medya biz gazeteciler için olmazsa olmaz bir şey. Bu nedenle detoks bize haram.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
03.01.2025 Haftaya Bakış (248): Yeni çözüm sürecinde neler olacak? | DEM Parti'nin temasları | Kürşad Zorlu'nun istifası
02.01.2025 Mümtaz'er Türköne ile söyleşi: "Bu sürecin en büyük kaybedeni AK Parti ve Erdoğan olur"
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
27.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (247): Asgarî ücret ve CHP’nin tavrı, Suriye’de Türkiye damgası, Gelecek ve DEVA’dan istifâlar
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı