Türk ordusu PKK’ya karşı operasyon için Kuzey Irak’a girerse Mesut Barzani’ye bağlı peşmergeler ne yapar? Bu sorunun kabaca iki cevabı var: 1) Türk ordusuyla çatışır; 2) Operasyonu uzaktan izler.
İşte her iki seçeneğin doğurabileceği sonuçları Türkiyeli bir Kürt politikacıya sordum:
Peşmergeler Türk ordusuyla çatışmaya girerse ne olur?
Cevap: Barzani’nin Türkiye Kürtleri nezdindeki itibarı, Türkiye Kürtlerinin Irak Kürtlerine yönelik sempatisi alabildiğine artar.
Peşmergeler operasyonu uzaktan izlerse ne olur?
Cevap: Barzani’nin kendi halkı nezdindeki itibarı iyice azalır, PKK Irak Kürtleri arasında alabildiğine güçlenir.
Bu kişinin değerlendirmelerini temel alırsak, sınır ötesi operasyonun Türkiye ve Irak Kürtlerini birbirlerine daha da yakınlaştırma, onları “ortak bir dava” etrafında buluşturma riski taşıdığını da kabul etmemiz gerekir. Bir aşamadan sonra bu yeni durumun öncüsünün, Barzani’nin IKDP’si, Talabani’nin KYB’si, Öcalan’ın fahri başkanı olduğu PKK ya da ortaya çıkabilecek yepyeni bir oluşumdan hangisinin olacağının pek anlamı kalmayacaktır.
PKK’nın bağımsızlığı
Gerek kendi yayın organlarına, gerekse yabancı medyaya sürekli konuşan PKK’nın yönetici kadroları terör eylemlerini artıracaklarını söyleyip duruyorlar. Bunu bir blöf olarak görmek yerine, Murat Karayılan ve benzerlerinin amaçlarını anlamaya çalışmak yerinde olur. Daha önce birkaç kez yazdığım gibi PKK’nın Türk ordusunu Irak’a çekmek istediğini ve bu uğurda kırsal kesimde ve/veya büyük kentlerde yeni büyük terör eylemleri düzenlemek için hazırlık yaptıklarını düşünüyorum.
Öte yandan bazılarının iddia ettiği gibi, ABD ve Irak Kürtlerinin, gizliden gizliye bu provokasyonu desteklediklerine inanmıyorum. Gerek Washington, gerek Erbil PKK’nın niyetini anlıyor, Ankara’nın bu sefer operasyon konusunda kararlı olduğunu kavrıyor ama bu süreci engelleyebilecek adımlar atamıyorlar.
PKK’nın Irak Kürtleriyle doğrudan ve yoğun, ABD ile dolaylı, zayıf ama etkili ilişkileri olduğu bir sır değil ama bu örgütü bunlardan birinin ya da ikisinin birlikte (hatta bunlara İsrail’i ekleyenler de var) kuklası, maşası, oyuncağı olarak görenler yanılıyor. Yıllar boyu, birbirlerine düşman ülkelerden ayrı ayrı destek alan, zamanla diplomasi konusunda iyice mahirleşen PKK’yı esas olarak “bağımsız” bir örgüt olarak görmemiz şart.
Bu nedenle, Bush’un, Barzani’nin, Talabani’nin PKK üzerinde belli bir etkileri olduğunu kabul etmekle birlikte ona her istediklerini yaptırabileceklerine kesinlikle inanmıyorum. Yine birileri çok kızacak ama bunların her biri PKK’dan, hadi korkuyorlar demeyelim ama, epey ürküyorlar, durup dururken onunla çatışmak istemiyorlar.
Kimileri “sonunda hizaya geldiler” gibi aşırı temenni dolu yorumlar yapsalar da Iraklı Kürt liderlerin son günlerdeki açıklamalarının hiçbirinde PKK’ya bir meydan okuma göremezsiniz. Çünkü PKK’yı, yeni eylemler düzenlemekten caydırmanın yolunun tehdit ve gözdağı değil iknadan geçtiğini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle Talabani’nin PKK’lıları silahı bırakıp yasal siyasete davet etmesi çok anlamlı. Nitekim Başbakan Erdoğan da buna benzer bir açıklama yaptı.
DTP neden etkisiz?
Ancak PKK’lılara dolaylı olarak “sorunların çözümü TBMM çatısı altındadır” mesajı yollayan aynı Erdoğan’ın DTP’li milletvekillerine “PKK’yı terörist olarak görün” diye başlayan ve “yoksa…” diye devam eden çıkışlar yapması sorunun görünenden daha karmaşık ve güç olduğunu gösteriyor.
Öncelikle Türkiye DTP’ye ihtiyacı olup olmadığına karar vermeli. Eğer cevap evetse, o zaman bu partinin neden bu kadar etkisiz kaldığını anlamak ve onu daha etkili kılmanın yollarını aramak gerekiyor.
DTP’nin zayıflığının bir “iç”, bir de “dış” nedenleri var. Dış nedenlere bakacak olursak: Bu geleneğin insanları yıllarca baskı gördüler, kısmen görmeye devam ediyorlar. Çok sayıda partileri kapatıldığı için bir türlü tam olarak kurumsallaşamadılar. Yüzde 10 barajı nedeniyle Meclis’e girmeleri engellendi…
Dış etmenleri daha da uzatabiliriz ama içeriye de bakmamız lazım. DTP içinde çok ciddi bir iktidar kavgası sürüyor. Ancak bu kavgadan kim galip çıkarsa çıksın tam olarak otoritesini kuramıyor, çünkü DTP, yasadışı hareketin gölgesinden, ipoteğinden kurtulamıyor, kurtulması da imkansız. PKK içinde de farklı iktidar odaklarının bulunması işleri daha da karmaşıklaştırıyor. Örneğin 2003 yerel seçimleri öncesinde, o günkü parti olan DEHAP illerde kamuoyu yoklamaları filan düzenlerken, aday adayları Kandil, İmralı, hatta Paris üzerinden lobi yaparak seçilme hesapları yapıyorlardı.
Özetle, PKK sorununun çözümü için yasal siyaseti öne çıkarmak gerçekten anlamlı olabilir ama bunun zeminini, şartlarını iyice düşünüp tartışmak şart. Bu anlamda Başbakan Erdoğan’ın hatırlattığı “Eve Dönüş Yasası”nı yeniden masaya yatırmamız gerekiyor.