Mısır’ı neden ve nasıl unuttuk?

07.10.2013 Vatan

Yakın bir zamana kadar Türkiye’nin önde gelen gündem maddelerinden biri Mısır, orada yaşanmış olan askeri darbe, buna karşı direnen devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yanlılarının gösterileri ve rejimin onları bastırmak için giriştiği katliamlardı. Öncelikle Başbakan Erdoğan olmak üzere devletin ileri gelenleri sürekli Mısır’dan söz ediyor, insanlar sokaklarda, parklarda dayanışma eylemleri düzenliyor, sosyal medyada profil resimleri Rabia işaretleriyle değiştiriliyordu.
Ve birdenbire Mısır konuşulmaz oldu.
Ne Mursi tahliye oldu ve görevine döndü, ne de askeri rejim sona erdi. Üstelik darbe karşıtı gösteriler de bitmedi: yasaklanmış olmasına rağmen İhvan (Müslüman Kardeşler), eskisi kadar güçlü olmamakla birlikte başta Kahire olmak üzere ülke çapındaki eylemlerini sürdürüyor.

Kuşkusuz her şeye rağmen Mısır’ı unutmamaya ve unutturmamaya çalışan kişi ve çevreler mevcut ama genel olarak baktığımızda Ortadoğu’nun bu kilit ülkesinde yaşananların Türkiye’nin gündeminden düşmüş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun birkaç nedeni var. Öncelikle, 20 Ağustos’ta kaleme aldığımız değerlendirmedeki (Mısır neden çok önemli? Türkiye ne yapabilir?) temel hususların büyük ölçüde geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Bunların ilki, darbeye karşı direnişin uluslararası alanda hemen hemen hiç destek bulamaması, Türkiye’nin bu noktada nerdeyse yalnız kalmasıdır. Öyle ki Ankara’nın örneğin Suriye konusunda birlikte hareket ettiği Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin çoğu alenen ve gürültülü bir şekilde darbecilerin yanında yer aldı. İkinci olarak da, İhvan’ın darbe karşıtı cepheye toplumun diğer kesimlerini katmada son derece yetersiz ve başarısız kaldığı artık çok daha net bir şekilde belli oluyor. Sonuçta, dışarda ve içerde iyice yalnızlaşan İhvan’ın askeri rejime karşı istikrarlı bir strateji geliştiremediğine ve peşpeşe mevzi kaybettiğine tanık oluyoruz. Bununla birlikte İhvan’ın silahlı mücadeleye yönelmeme ve tabanındaki radikalleşme eğilimlerini dizginlemedeki başarısının hakkını vermek lazım. Ne var ki İhvan’ın bu hassasiyetinin Türkiye dahil dünya çapındaki bazı İslamcı çevrelerde artık eleştirilir olduğunu da kaydetmek gerek.

Direksiyon hükümette

İhvan’ın kısa ve orta vadede yeniden iktidara gelmesi ihtimalinin azalmasına paralel olarak Ankara da Mısır politikasını değiştirmeye yöneldi. Zira askeri rejimi toptan reddetme tavrı sadece Türkiye’nin bu ülkedeki çıkarlarını tehlikeye atmakla kalmıyor, aynı zamanda Ankara’nın Mısır konusunda hiçbir işlevi kalmamasına yol açıyordu. Bu durum, aslına bakılacak olursa İhvan’ın da hayrına da değildi.
İşte bu politika değişikliği doğal olarak ülkemizde Mısır’ın daha az konuşulur olmasına neden oldu. Çünkü ne zamandır ülkemizde AKP iktidarından bağımsız (hatta özerk) bir İslami hareket söz konusu değil; Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmelere karşı geliştirilen İslamcı tepki ve inisiyatifler büyük ölçüde hükümet politikalarının birer uzantısı görünümünde. Dolayısıyla hükümet gaza basınca İslamcı kişi ve hareketler de gaza, frene basınca da frene basıyorlar.

Gezi faktörü

Son olarak ülkemizde Mısır’ın unutulmasının Gezi Parkı direnişiyle ilişkisine değinelim. Şurası muhakkak: Eğer Gezi direnişi olmasa, hükümet ve onu destekleyen çevreler bu direniş karşısında ne yapacaklarını bilemez hale düşmeseler Mısır’da yaşananlar ülkemizde bu kadar gündemde olmazdı. Gerek Başbakan Erdoğan, gerekse onu “yedirmeme” telaşına düşmüş olanlar, hem gündemi değiştirmek, hem de Gezicileri şeytanileştirmek için Mısır’da yaşananlara dört elle sarılmışlardı. Örneğin alelacele ve ucuz analizlerle Gezi direnişçilerine yönelttikleri “darbeci” suçlamasının Mısır darbesiyle kanıtlanmış olduğunu söyleyebildiler. Türkiye’de genç insanların hayatlarını kaybetmelerine karşı gösterdikleri kayıtsızlığı Mısır’daki çocuk ve gençlerin rejim tarafından katledilmesine ağıtlar yakarak dengelemeye çalıştılar...
Uzatmaya gerek yok: Gezi direnişi bittiği (veya öyle göründüğü) için Mısır’ı gündemde tutmaya pek ihtiyaç kalmamışa benziyor.
Acaba öyle mi?



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
10.01.2025 Haftaya Bakış (249): Özel'in kırmızı kartı | Akdeniz Belediyesi'ne kayyum | Ülkücülerin Öcalan kavgası
09.01.2025 Hatem Ete ile söyleşi: Türkiye seçimlere en erken ne zaman gider?
08.01.2025 Transatlantik: Yeni çözüm süreci tartışmalarının neresindeyiz? | Suriye'de HTŞ yönetiminde bir ay
07.01.2025 Arap dünyası yeni Suriye'ye nasıl bakıyor? Yusuf el Şerif ile söyleşi
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
03.01.2025 Haftaya Bakış (248): Yeni çözüm sürecinde neler olacak? | DEM Parti'nin temasları | Kürşad Zorlu'nun istifası
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı