Kurultay CHP ve Türkiye’de neleri değiştirebilir? İzleyicilerin katılımıyla

02.11.2023 medyascope.tv

2 Kasım 2023’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Edanur Tanış & Ali Deniz Çakır hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. CHP’nin hafta sonu kurultayı var, biliyorsunuz. Bunu konuşmak istiyorum sizlerle; ama açıkçası, seçimden bu yana CHP’yi konuşmayı insanlar istiyorlar mı çok da emin değilim. Daha önce yaptığımız yayınlarda, insanların büyük bir kısmının –özellikle kendisini muhâlefette hisseden, CHP’ye yakın hisseden insanların büyük bir kısmının– çok ciddî bir ilgisizliği, kayıtsızlığı olduğunu gördüm. Bu yayını da yapıyorum, ama çok da fazla uzun sürmeyebilir; şimdiden onu söyleyeyim, çünkü şu âna kadar yaşananlar, kurultay sürecinde, özellikle Özgür Özel’in adaylığının açıklamasından bu yana –ki başka adaylar da var: İlhan Cihaner var, Örsan Öymen var–, esas yarış Kılıçdaroğlu’yla Özgür Özel arasında geçeceğe benziyor. Yaşananlara, söylenenlere ve bu söylenenlere gösterilen ilgiye baktığımızda, ortada çok fazla bir husus yok. Normal şartlarda, CHP kurultayları hep bir ilgi yaratır. Meselâ Muharrem İnce’nin aday olduğu kurultaylarda böyle olmuştu. Kılıçdaroğlu’nun ilk, tek aday olarak girip kazandığı kurultay bile çok büyük bir heyecan yaratmıştı. Normal şartlarda insanların harıl harıl bu kurultayı konuşması gerekiyordu. Ama ortada çok fazla bir tartışma vs. göremiyoruz. Bu, işin acayip bir tarafı. Neden böyle oluyor? Tabiî ki burada, CHP’nin, daha doğrusu Kılıçdaroğlu’nun yaşanan seçim yenilgisini bir yenilgi olarak kabul etmemesi var. Özgür Özel, adaylığını açıklama sürecinden îtibâren bunu kabul etti, dile getirdi. Ama Kılıçdaroğlu bunu bir başarısızlık olarak görmedi, göstermedi ve Kılıçdaroğlu’na destek veren kişiler de hep birlikte CHP’nin “değişmesi” değil “yenilenmesi” gerektiğini söyledi. Fakat bu yenilenmenin nasıl olacağı yolunda da çok fazla bir şey söylemediler. Çok kısır bir ortamdayız. CHP Türkiye’nin en büyük ikinci partisi, ana muhalefet partisi, en çok oy alan ikinci parti: yüzde 25. Sâbit bir yüzde 25'i var. Dört kişiden birisi CHP’ye oy veriyor ve Türkiye’nin en eski partisi, 100 yıllık bir parti. Böyle bir durumda bu partide bir heyecan yok. İnsanlardan da bu yayını açtığıma pişman edecek kadar bir ilgisizlik var. Medyascope’un ve benim YouTube sayfamdan, “chat” bölümünden sorularınızı, yorumlarınızı, eleştirilerinizi yazmanızı istiyorum ve burada birlikte bir yayın yapalım istiyorum. Sizlerden gelecek olan tepkileri, yorumları beklerken biraz akıl yürütmekte biraz sesi düşünmekte yarar var.
Şöyle bir ihtimali düşünelim: Meselâ Kılıçdaroğlu, seçim yenilgisinden sonra, “Tamam, yenildik. Çok kötü yenildik ve bunun birinci derecede sorumlusu da benim. Dolayısıyla ben bu işi sürdürmeyeceğim; ancak şimdi bunu yaparsak çok iyi olmaz. Ben seçime kadar, kurultaya kadar partinin başında kalayım, barışçıl bir kurultay ortamını hazırlayayım. Kesinlikle aday olmayacağım. Delegeler isteseler de aday olmayacağım. Aday olmak isteyen arkadaşlar çıksınlar, kendilerini anlatsınlar ve ondan sonra en yüksek oyu alacak olan kişiye ben bu partiyi devredeyim” demiş olsaydı, şimdi bambaşka şeyler yaşıyor olurduk ve muhtemelen de daha fazla sayıda aday çıkardı. Bu adaylar, dikkat çekmek için, seçimi kazanmak için yeni kadrolar, yeni isimler, yeni birtakım sloganlar, perspektifler, tartışmalar, özeleştiriler geliştirirler ve CHP bünyesinde çok ciddî, çok hareketli bir tartışma yaşanır ve CHP bünyesindeki bu tartışmanın aynı zamanda bütün muhâlefet bünyesinde yaşandığına pekâlâ tanık olabilirdik. Ama bunu çok gördü Kılıçdaroğlu, çok gördü. Böyle bir şey yapmadı, uzak durdu ve kendisi partinin tekrar genel başkanı olmaya da kararlı olduğu için ne dedi biliyorsunuz: “Ben aday olmam, ama beni aday gösterirlerse olurum.”
Sonra bir baktık: 95 milletvekili çıktı, “Bizim adayımız Kılıçdaroğlu” dedi. Delegeler imzâ topluyor, eski milletvekilleri ortak deklarasyon yayınlayıp “Kılıçdaroğlu” dediler. Bütün bu süreç içerisinde Kılıçdaroğlu sessiz kaldı. Bu süre içerisinde şu âna kadar Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin geleceği hakkında tartışmamıza yol açabilecek herhangi bir çıkışına şahsen ben tanık olmadım. Eğer siz gördüyseniz bana söyleyin, ben de diyeyim ki: “Evet, haksızlık etmişim; gerçekten Kılıçdaroğlu şunu demiş, bunu demiş”. Ama böyle bir şeyi görmek mümkün değil.

Evet, bir izleyicimiz demiş ki: “Acaba Kılıçdaroğlu iyi, etrâfı mı kötü?”
Bu çok klasik bir şeydir. Herhalde Zafer Bey de bunu espriyle karışık söylemiş olsa gerek. “Kılıçdaroğlu iyi, etrâfı kötü” önermesi bence geçerli değil. Burada birinci derecede sorumlunun Kılıçdaroğlu olduğunu kabul etmemiz lâzım. Bunu özellikle vurgulamak lâzım. Dolayısıyla şöyle bir şey denebilir: “Bir yanlış varsa Kılıçdaroğlu da yanlış ya da Kılıçdaroğlu da kötü, çevresi de kötü.” Şu anda baktığımız zaman topyekûn yaşanan bir çöküş var.

İzleyicilerimizden Muharrem Bey –zâten Muharrem Palaz ve Doğan Özkan bizim yayınlarımızı çok izleyen arkadaşlar, çok teşekkürler ve gerçekten onların her konuda yaptığı yorumlar, sordukları sorular gerçekten tartışmak istediğimiz konular oluyor–, “MetroPOLL’ün 10-16 Ekim târihleri arasında yaptığı ankette CHP’nin oyu yüzde 25’ten 15’e düşmüş ve CHP seçmeninde Özel yüzde 58, Kılıçdaroğlu yüzde 28 gözüküyor. Bunu CHP delegesi, yönetimi görmüyor olabilir mi?” demiş.
O ankete ben de baktım, 15’e düşmesi, kararsızlar dağıtılmadan olan bir şey. Kararsızlar dağıtıldıktan sonra işin rengi değişebilir, ama bayağı bir düşüş var. Özel’in daha önde olduğunu ben de gördüm; ama CHP, delege partisi sonuçta. Kurultayı delegeler belirliyor. Delegelerin de birtakım ilişkileri var, beklentileri var. Sıradan seçmenin beklentileriyle delegenin beklentileri aynı değil, bunu biliyoruz. Bunu özellikle bir kenara yazalım. Dolayısıyla bir kere bu ayrımı koyalım. İkincisi, “Kılıçdaroğlu’nun sesi çıkmıyor, çok fazla bir şey anlatmıyor” dedim. Bu bir strateji, ama seçimi kazanmak için de bayağı çalıştığını, ekibini çalıştırdığını biliyoruz. Dolayısıyla onun iktidârın olanaklarını –CHP içerisindeki iktidârın olanaklarını– kullanmasını yabana atmamak lâzım. Meselâ ne oldu? 11 büyükşehir belediye başkanından –rakamı yanlış söylemiyorum umarım– Ekrem İmamoğlu dışında hepsi Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için imzâ verdi. Neden böyle yaptılar? Çok basit: Kılıçdaroğlu tekrar başkan seçilirse, bu kişilerin tekrar aday olması ona bağlı olacak. Şimdi siz pekâlâ şunu yapabilirsiniz: Kılıçdaroğlu’na imzâ verebilirsiniz, ama Özgür Özel kazanırsa da, “Aslında ben size oy vermiştim” de diyebilirsiniz. Kılıçdaroğlu insanları açıkçası zor bir yere soktu. Belediye başkanlarını yumurtaları tek sepete koymaya mecbur bırakıyor Kılıçdaroğlu’nun bu tutumu. Onu özellikle vurgulamak lâzım.

Ruhi Toprak, “Eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa İmamoğlu aday olmalı mı? Yerel seçim kaybedildikten sonra Kılıçdaroğlu ve ekibi kapı dışarı edilmelidir” demiş
Şöyle bir soru var açıkçası: “Kılıçdaroğlu yeniden kazanırsa Ekrem İmamoğlu İstanbul’a yeniden aday olur mu?” Bence bu soru çok isâbetli bir soru. “Olur mu canım? Kazansa da kaybetse de Ekrem İmamoğlu aday olacak” demek pek mümkün değil. Zîra Ekrem İmamoğlu da herhalde Kılıçdaroğlu liderliğinde girilecek bir seçimde daha az oy alma ihtimâlinin yüksek olduğunu görüyordur. Yaşanan büyük hezîmetin ardından yine hiçbir yüzleşme yapmamış, özeleştiri yapmamış bir Kılıçdaroğlu liderliğinde girilecek olan seçimde, seçmen neden sandığa gidip güçlü bir şekilde –çok zor bir seçim olacak, özellikle İstanbul– CHP adayını desteklesin? Kılıçdaroğlu’nun liderliği bana göre Ekrem İmamoğlu ve diğer belediye başkan adaylarının önünde bir engel olacaktır. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu liderliğindeki bir CHP’nin adayı olmama ihtimâlini akılda tutmakta yarar var derim.

Doğan Özkan, “CHP’nin ilçelerde ve illerde yapılan kurultaylarında konuşulan tek konu kaç delegeyi kimin alacağıydı. Sâdece koltuk konuşulan ve politikaların nasıl değiştirilmesi gerektiği konuşulmayan kurultaydan ne CHP’ye ne de Türkiye’ye değişim çıkmaz” diyor.
Kesinlikle haklısınız Doğan Bey. Aynen böyle. Şu âna kadar baktığımız zaman da, “değişim” ya da “yenilenme” diyenlerin CHP seçmeninin tamâmına, ama onun ötesinde muhâlefetin diğer partilerindeki seçmenlere ve tabiî ki iktidar partisine yönelen seçmenlere de ne dediğine baktığımızda, onları çekebilmek için neler söylediğine baktığımızda, çok da fazla bir şey göremiyoruz. O anlamda haklısınız. Delege hesâbı üzerine kurulu olan bu kurultay sürecinin çok da büyük bir heyecan getirmediği muhakkak.

Evet, bakalım. Bir izleyicimiz şöyle demiş: “Ülkedeki birçok meslek örgütü, sivil toplum kuruluşu ya da sendika, benzeri bir grubun elindeki bürokrasiye teslim olmuş durumda” demiş.
Evet, iktidar illâki siyâsî iktidar değil. Her partinin, her derneğin, şunun bunun birtakım iktidarları var ve buralarda bir gelen bir daha gitmek istemiyor, bunu biliyoruz.

“Özgür Özel’in muhâlif çıkışı, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın çıkışıyla şekil ve mantık olarak aynıdır. Tarih tekerrürden ibâret” denmiş.
Tabiî Serbest Cumhuriyet Fırkası hikâyesi çok eski bir olay. Bunu insanlar bilmeyebilirler ya da detaylarını bilmeyebilirler. Aynı mıdır? Çok emin değilim aslında. Tarih tabiî ki tekerrürden ibâret. Ama burada şöyle bir husus var. Aslında Özgür Özel’den ziyâde Ekrem İmamoğlu’nun aday olması beklenirdi. Ama Ekrem İmamoğlu İstanbul’u, belediye başkanlığını tercih etti ve dolayısıyla burada Özgür Özel’le bir tür mutâbakata vardılar. Eğer Özgür Özel kazanırsa bu mutâbakat nasıl ilerleyecek göreceğiz; çünkü Özgür Özel’e bu nedenle de meselâ “Vekâleten genel başkan olacak” gibi lâflar edenler de oldu. Kimin vekili? Tabiî ki Ekrem İmamoğlu'nun, o da buna çok sert bir şekilde karşı çıktı. Onu göreceğiz. Burada çok ilginç bir olay yaşandığı muhakkak. Ama işleri hiç kolay değil. Onu da özellikle vurgulamak lâzım.

Deniz Maral: “Sizce delegeler kendilerinin ya da çevrelerinin geleceğini düşündükleri için mi oy kullanacaklar, yoksa ülkenin ve partinin geleceğini düşünerek mi?”
Tabiî burada olmasını temennî ettiğimiz, ülkenin geleceği olması; muhtemelen olacak olan da kendilerinin geleceğidir. Ama şunu özellikle vurgulamak lâzım: Hiç beklenmedik anlarda insanlar –bâzen delegeler, bâzen kamuoyu, halk, seçmen– beklenmedik çıkışlar yapabilirler. Dolayısıyla şu hâliyle bakıldığında “Kılıçdaroğlu kazanır” diyenler çok daha fazla; ancak bu kurultayda her şeye hazır olmakta yarar var. Şöyle de söyleyebiliriz: Meselâ “Kılıçdaroğlu’na destek veriyoruz” diyen 95 milletvekilini gördüm. Ben bu 95 millettekinin 95’inin de Kılıçdaroğlu’na oy vereceğine çok da emin değilim. Yani bunu özellikle söyleyeyim. Kimseyi zan altında bırakmak istemem, ama bu çok olur. Şimdi bir tâne öykü var; bunu bana yıllar önce Eyüp Aşık anlatmıştı. Belki daha önce bir yayında anlatmışımdır, çok sevdiğim bir öyküdür bu: Onun divan başkanlığı yaptığı bir meslek kuruluşunun kongresinde çok güçlü bir aday çıkıyor ve herkes ona, “Benim oyum bu sefer sana” diyor; ama sonuçta adaya sıfır oy çıkıyor. Aday da diyor ki: “Ben kendime oy atmadım, çünkü atsaydım, hepiniz ‘o oyu ben attım’ diyecektiniz.” Şimdi burada da böyle bir durum olabilir. Pekâla Kılıçdaroğlu diyen insanlar –çok sayıda insan diyor, açıkça söylüyor– bu birebir aynen çıkmayabilir. Tabiî CHP’de, açık söyleyeyim: CHP’de delegeler üzerinden yapılan hesapların hepsinin yanlış çıkma ihtimâli çok var. Ne demişti Özgür Özel? “Milletvekillerinde biz öndeyiz” demişti, ama dün gördük ki 95 milletvekili, neredeyse hepsi yani, 120 milletvekilinin 95’i “Kılıçdaroğlu” dedi; ama bu, Özgür Özel’in söylediğinin illâki yanlış çıktığı anlamına da gelmeyebilir.

Mehmet Can Avaroğlu: “Gün Zileli’den az ve öz bir tespit aktarmak isterim: ‘Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme politikası doğruydu, ancak seçimden bir gün sonra istifâ etmeliydi’. ”
Evet, Gün Bey’e buradan bir selâm yollayalım. Ben istifâsı doğru olur olmaz onu bilmiyorum.
Bizim üstümüzde böyle bir vazîfe de yok. Ama başta söylediğim gibi; seçimden sonra, kendisinin kurultaya kadar partiyi götürüp ondan sonra kurultayda aday olmayacağını dile getirmesi daha isâbetli olurdu. İstifâ daha sert bir şey. Ama tabiî ki istifâsını isteyenler de oldu; ama parti içerisinden çok fazla bu tür sesler çıkmadı.

Emin Kalyoncu: “Değişimin halkın da katkılarıyla inşâ edilmesi gerekmez mi? Değişim için parti karârı yeterli midir?”
Haklısınız Emin Bey, halkın katılımı gerekir. Ama en azından bu seçimde birileri değişim talebini kongreden sonra, kurultaydan sonra halkı katarak hayâta geçirme iddiasıyla ortaya çıkabilir. Şu hâliyle baktığımız zaman bu da pek fazla yaşanmıyor.

Beykoz’dan Ersin Kılıç: “Değişim ortada kabak gibi açıkken neyin peşinde bu milletvekilleri? Yazık, koca partimizi bitirdiler” demiş.

Pınar İkitir: “Genel başkanlığı yeniden Kılıçdaroğlu kazanırsa değişimciler yeni parti kurar mı? Kurmalı mı?”
Kuracaklarını sanmıyorum. Büyük bir ihtimalle yerel seçimleri bekleyecekler. Yerel seçimlerde eğer son seçimdeki gibi bir başarısızlık, hezîmet tekrarlanırsa, o zaman partide tekrar yönetime tâlip olacaklardır diye düşünüyorum.

Özgün: “Kurultayda yarışan diğer adayların Halk TV, Sözcü TV, KRT gibi kanallarda hiç yer almamasının sebebi nedir acaba?
Burada kastettiğiniz İlhan Cihaner ve Örsan Öymen mi? Öyleyse, yani çok şansları olmadığını düşündükleri için çağırmamış olabilirler.  Bilemiyorum, onların adına konuşmayayım.


“CHP’de neden sporla, futbolla ilgili yönetici yok? Koskoca bir pazar burası, Türkiye’de futbol en az siyâset kadar konuşulan bir alan” demiş Mehmet Bulan.
Mehmet Bey, oraya gelene kadar çok şey var, ama bunu da sizin notunuz olarak düşelim.

Oğuz Filazi: “CHP yönetimi gözünde biz yok hükmündeyiz” demiş.
Olabilir, keşke öyle olmasa diyelim.

Bir izleyici: “Sizce Özgür Özel sonrası Muharrem İnce partiye döner mi?”
Bilemiyorum, ama Kılıçdaroğlu yeniden kazanırsa dönebilir. Benim tahminim bu. Özgür Özel kazanırsa döner mi? Çok emin değilim, belki orada da dönebilir. Ama geçen gün kendi kendime, “Ya, Muharrem İnce’ye ne oldu?” dedim. Çünkü hiçbir yerde karşıma çıkmıyor; bir şekilde haber olmuyor vs.. Sonra sosyal medya hesâbına girdim: Bayağı da bir şeyler yapıyor; yine Anadolu’da dolaşıyor falan, ama artık çok fazla kendinden söz ettiremiyor. Dolayısıyla Memleket Partisi’nin ömrünün CHP ile irtibatlı olduğunu düşünmek için bence çok neden var. Her halükârda CHP’de bu kurultayın sonucunu en çok merak edenlerden birisi herhalde Muharrem İnce’dir.

“Kılıçdaroğlu’nun kazanması hâlinde CHP’nin içinden bir sosyal demokrat parti çıkar mı? Çıkarsa CHP’nin kötü imaj handikapı aşılır mı?”
Yine ayrı partiyi kastediyorsunuz. Daha önce böyle oldu. Sosyal demokratlar özellikle 12 Eylül’den sonra çok partiye bölündüler. CHP’den çok parti çıktı. SHP, CHP, DSP diye… ama sonra birleşmeler oldu. SHP ile CHP birleşti. DSP ayrı kaldı ve DSP şu anda yok hükmünde, tek milletvekili var, genel başkanı. O da en son Cumhur İttifâkı’nın Filistin mitinginde de vardı; ama DSP yok. Şimdi tekrardan CHP’nin yeni bir parti doğurma ihtimâlini insanlar bayağı dile getiriyorlar, ama ben kurultayın sonucu ne olursa olsun yeni bir partinin hemen çıkacağı kanısında değilim, bu benim görüşüm. Çıksa bile etkili olabileceğini düşünmüyorum, ama tekrar söylüyorum: Kılıçdaroğlu kazanır ve yerel seçimlerde bir hezîmet yaşanırsa, o zaman bambaşka şeyler yaşanabilir.

Oktay Ay: “Sizce Özgür Özel’in politik düzeyi Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha mı ‘ilerici’?”
 “İlericiyi”de tırnak içine almışsınız... Son seçim öncesinde öyle bir hüsran yaşandı ki, bu hüsran hepimizi ilgilendiren, beni de ilgilendiren, sizi de ilgilendiren bir hüsran. Görünen ve yaşanan arasında çok büyük fark var. “İlerici” sözcüğüne şu hâliyle bakıldığı zaman, Özgür Özel’in Kılıçdaroğlu’ndan daha az yıpranmış birisi olduğunu net bir şekilde söylemek mümkün; ama “Özgür Özel’in genel başkan olması durumunda CHP uçar, alır başını gider, büyür” vs. demek için de elimizde çok fazla veri yok. Fakat Kılıçdaroğlu’nun tekrar genel başkan seçilmesi hâlinde CHP’nin yapabileceği hamlelerin neler olabileceğini az buçuk artık görebiliyoruz. Meselâ 2. tur öncesi Ümit Özdağ ile yapılan pazarlıklar bize olayın hangi kalibrede olduğunu göstermişti. Dolayısıyla böyle bir cevap vermiş olayım.

“CHP’nin çağı yakalayan bir parti olması için sizce nasıl bir değişime ihtiyâcı var?” diye sormuş Oktay Yücer. “CHP’de bunu gerçekleştirebilecek bir kadro var mı?”
 Bakın, insanlar birçok şeye hazır. Örneğin İstanbul’da ve başka yerlerde yaşanan son 100. Yıl kutlamalarında halkın kendiliğinden, devleti karıştırmadan gösterdiği Cumhuriyet’i sâhiplenme olayı, Türkiye’de bir değişim irâdesi olduğunu gösteriyor. Geçen Prof. Üstün Ergüder bu konuyu çok ciddî bir şekilde söyledi. “Ama” dedi, “bir lidere ihtiyaç var”. O liderin Kılıçdaroğlu olmadığı açık. Artık bunu başta kendisi olmak üzere herkesin kabul etmesi lâzım. Onun dışında rakip olan diğer isimler bunu karşılıyor mu? Bence şu aşamada hiç kimse karşılamıyor; ama şunu söylemek lâzım: CHP istese de istemese de tabanda bir değişim perspektifi var; Cumhuriyet’i temel alan bir değişim, demokrasiyi temel alan bir değişim perspektifi var. Bu kurultay onun tam olarak ortaya çıkacağı bir kurultay olmayacak, onu da görüyoruz; ama o değişimin önünü açacak bir kurultay olabilir.

Önder Demirezen: “İYİ Parti’yi iknâ edemeyecek olan Kılıçdaroğlu’nun sizce bir genel seçim stratejisi var mıdır?”
Şimdi zâten olayın bir İYİ Parti’yi iknâ etmeye düşmüş olması işi zorlaştırıyor. 2019’da Kılıçdaroğlu yerel seçimlerde gerçekten çok başarılıydı. O başarıyı, onun sermâyesini son seçimde tüketti. Şimdi şu hâliyle bu seçimler öncesi ortada söyleyebileceği, yapabileceği, geliştirebileceği çok güçlü bir strateji ben açıkçası görmüyorum. Olabildiğince, var olanları koruyabilmenin, özellikle büyükşehirleri koruyabilmenin arayışı içerisinde olacaktır.

Emin Kalyoncu: “Değişim Sayın Kılıçdaroğlu’nu değiştirmek midir?”
Bence değildir. Onun ötesidir diyelim.

Bir izleyici, “Eren Erdem varken CHP’den bir iş olmaz demiş”. Neyse...

“Değişimciler kaybetse bile elleri güçlenecek” demiş Alper Tekin. Doğru olabilir bu tespit.

Ahmet Tanko: “Kılıçdaroğlu’na sempati duyanlar CHP seçmeniydi, artık o da yok. Kendi seçmenine bile antipatik gelen biri nasıl liderlik yapabilir?”
Evet, kendi seçmeninden bayağı bir tepki topladığı gerçek, doğru Ahmet Bey. Dolayısıyla kendi seçmenini tam olarak kucaklayamayan birisi başkalarını nasıl kucaklayacak? Ama biliyorsunuz geçen Gürsel Tekin dedi, “Kurultaydan sonra İstanbul’da 100.000 kişi katılacak” dedi Katılır mı? Katılmaz mı? Deva Partisi’nden ve başka partilerden katılacaklar varmış. Katılırlarsa ne olur bilmiyorum.

Bir izleyici demiş ki: “Kılıçdaroğlu en az Ruşen Çakır kadar ileri görüşlüdür. Sıkı bir Medyascope takipçisi olarak Ruşen Çakır ne derse tersi çıkıyor, helâl” demiş.
Evet, bu konuyu bir gün bırakacağınızı umuyorum, ama bırakmaya niyetiniz yok. Ne desem tersi çıkmıyor; ama son seçimde çok ciddî bir şekilde tersi çıktığı ortada. Ama bunun sorumlusunun benden ziyâde Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu kabul ettiğiniz zaman bu tartışmayı yapabiliriz. Onu da özellikle vurgulayayım. Dediğimin çıktığını söyleyecek hâlim yok ve bunu da zâten söyledim. Neden ve nasıl yanıldığımı da anlattım. Bunları isterseniz her seferinde tekrar anlatırım; ama burada kazanılması mukadder olan bir seçimin kaybedilmesinin sorumluluğunu ben ve başka birtakım gazetecilere, yorumculara bağlamak çok isâbetli değil. Onu özellikle vurgulamak isterim.

“İdeolojisini topluma anlatamamış biri olarak Zafer Partisi'nin yükselişini nasıl görüyorsunuz?”
 Bu ideolojisini topluma anlatamamış kişi kim? Ben miyim bilemiyorum. Zafer Partisi’nin yükseldiğini sanmıyorum. Çok da büyük bir yükseliş falan görmüyorum. Ama Yeniden Refah Partisi hakkında, değişik kanallardan çok ciddî bir ilginin arttığı yolunda gözlemler alıyorum. Onu söyleyeyim, ama Zafer Partisi için bunu söylemek çok fazla mümkün değil.
“Kılıçdaroğlu yerini korursa, ‘ulusalcı’ diye târif edilen seçmen diğer alternatiflere ne kadar esneyebilir? TİP’e veya İYİ Parti’ye örneğin?”
Yani ulusalcıların TİP’e gitmesi diye bir şey olur mu bilmiyorum. Kılıçdaroğlu yerini korursa ulusalcı diye târif edilen seçmen partiyi terk eder mi bunu da bilmiyorum; yani artık olay ulusalcı ya da değil tartışması değil, olay tamâmen kişisel bir olaya dönmüş durumda. Ortada benim gördüğüm kadarıyla bir siyâset, ideoloji falan yok.

“Meral Akşener geçen kürsüde Dilan Polat olayı üzerinden ilgi tâzeledi. Şu sağcılar kadar iyi bir hatip bulamadık” demiş.
Şimdi Dilan Polat olayını Kılıçdaroğlu kürsüden söyleseydi ilgi mi tâzelemiş olacaktı? Çok emin değilim.

İzleyici: “Kılıçdaroğlu’nun alternatif, genç ve tabanda heyecan yaratacak bir kadrosu şu anda yoksa şu anki yönetimin kabahatidir; çünkü bu şekilde bir gelişime müsaade etmeyip partiyi bürokrasiye teslim ettiler.”
Evet, ilginç bir yorum, önemli bir yorum. Yani parti eğer gerçekten demokrasiye inanıyorsa, gerektiğinde parti yöneticileri kendilerini yenebilecek, ama genç, değişimin öncüsü olabilecek kişileri partide barındırabilmeli, ama CHP tabiî ki bundan uzak.

İzleyici: “Türkiye’nin bu durumda olmasının en büyük sebebi bence artık Erdoğan değil Kılıçdaroğlu’nun bizzat kendisi de.”
Bu abartılı olur; ama bugün, biraz önce Tolga Şardan’ın tutuklanmasından hareketle yaptığım basın özgürlüğü üzerine yayında; Kılıçdaroğlu’nun Tolga Şardan’ın gözaltına alınmasından sonra yaptığı açıklamanın bende yarattığı duyguyu anlatmıştım ve orada demiştim ki: “Evet, esas sorumlu siyâsî iktidardır; ama basın özgürlüğü ihlâllerinin yaşanmasında ve gazetecilerin başına gelenlerde iktidar kadar olmasa da muhâlefetin de yaptıkları ve yapmadıklarının rolü vardır.” Evet, Türkiye’nin bu durumda olmasında tabiî ki esas sorumlu iktidardır; ama muhâlefetin de azımsanmayacak bir sorumluluğu olduğu muhakkak doğru.
İzleyici: “Kurultayda Özel kazanırsa, İYİ Parti ile yerel seçimlerde ittifak veya işbirliği şansı artar mı? Kılıçdaroğlu seçilirse olmayacağı kesin gözüküyor.”
Ben de aynı düşünüyorum. Artar, ama olacağının garantisi yok. Fakat bir şekilde özellikle Ekrem İmamoğlu burada devreye girip İstanbul ve Ankara konusunda özellikle İYİ Parti’yi iknâ etmeye çalışacaktır. Başarılı olur mu bilmiyorum, ama Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi durumunda, evet, bu çok fazla mümkün değil. Meral Akşener’in bir kere daha Kılıçdaroğlu ile ittifak yapması biraz uzak bir ihtimal gözüküyor.

Oktay Orhun: “CHP bir parti olarak kendi varlığını sürdürmek için kapılarını açmak zorunda değil mi? Yoksa bir aristokratik sekt hâline mi gelecek? Bunu gören delegenin tutumu değişebilir mi?”
Dedikleriniz doğru; açılım yapmak, değişmek, yenilenmek zorunda, ama delegelerin esas beklentisinin bu olup olmadığından açıkçası emin olamıyoruz. Seçim günü bakacağız, göreceğiz.

Doğan Bey: “Yeniden Refah Partisi sokakta olan tek parti, mücâdele ediyor.”
Benim demin söylediğimin ardından herhalde bunu yazmış. Evet, bu konuda çok söz var.

Önder Güven: “Sizin fikriniz nedir Ruşen Bey? Kılıçdaroğlu derseniz kesin Özgür Özel kazanır”.
Evet, ne deseniz haklısınız diyeceğim; ama biraz abarttığınızın da farkında olun. Görüş beyan etmeyeceğim, çünkü görüş beyan edersem şunu ya da bunu desteklediğim düşünülebilir. Ama başta söylediğimi tekrarlayayım; Kılıçdaroğlu’nun kurultaya genel başkan olarak girmesinde bence bir sakınca yok; ama tekrar aday olmamasını bir vatandaş olarak tercih ederdim. Fakat o ısrarla, inatla aday oluyor ve kazanmak için de elinden geleni yapıyor.

Erdal Daşdemir: “Bir gazeteci tutuklanıyor, muhâlefet sâdece tweet atıyor. Ayıp ya! Bu ülkeye daha nasıl ihânet edilir bilmiyorum”.
Hatırlarsanız seçim öncesinde insanlar, “toplumsal muhâlefet, sokak” vs. dediğinde, muhâlefet partileri hep dediler ki: “Ya, durun, sâkin olun, her şey düzelecek. Bu tür şeyler iktidârın işine gelir. İktidar bunları provoke eder, bilmem ne yapar ve seçimi kazanmamızı engeller” dediler. Millet sesini çıkarmadı. İktidar yine kazandı. Şimdi muhâlefetin söyleyeceği bir şey de kalmadı. Yani ne diyecek? “Aman sâkin olun, aman oyuna gelmeyin. Yerel seçimleri kaybederiz” mi diyecek? Gerçekten bu izleyicinin dediği gibi, Tolga Şardan Ankaralı bir gazeteci ve milletvekillerinin çoğunun yakından da tanıdığı bir gazeteci. Gidenler edenler var. İşte, T24’ün ofisine gidiyorlar, dayanışma içerisinde olduklarını söylüyorlar falan; ama daha sonra da ne olacak? Büyük bir ihtimalle cezâevine gittikten sonra, milletvekilleri cezâevinde ziyâret edecekler. Bu konuda şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bunlar tabiî ki önemli şeyler. Meselâ bizim Utku Çakırözer, Eskişehir milletvekili, bir meslektaşımızdır. Uzun bir süredir CHP’den milletvekili ve meselâ Enis Berberoğlu aynı şekilde, başkaları da var tabiî ki; ama ilk aklıma gelen gazeteci kökenli bu CHP'li milletvekili arkadaşlarımız bu konuda gerçekten çok istikrarlı bir şekilde ayrım gözetmeksizin herkesi ziyâret ediyorlar, onların yanında olduklarını söylüyorlar vs.. Bunu takdir ediyorum; ama olay sâdece bundan ibâret olmamalı. “Ne yapmaları gerekir?” sorusunun cevâbını da kendilerinin vermesi lâzım. Şu âna kadar yaptıklarının yetmediğini herhalde görüyorlardır.

Murat Kaya demiş ki: “Kılıçdaroğlu seçim kaybetmedi, ona muhâlif olarak görünen bâzıları bilerek kaybettirdiler. Kimler mi? Türk milliyetçileri, Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve kökten Kemalistler.
Murat Bey, sizi Kemal Kılıçdaroğlu’na danışman olarak önermek lâzım. Yani Kılıçdaroğlu kaybetti ya, yani bunu artık kabul edin. Kendisi etmiyor bâri siz edin. Yani “O kaybettirdi, bu kaybettirdi”. Onları engelleseydi o zaman. Yani bunu artık uzatmanın bence çok fazla bir anlamı yok.

İzleyici: “İyi niyetli hatâlar yapması doğal değil miydi Sayın Kılıçdaroğlu’nun? Absürt ne hatâsı oldu?”
Yani absürt ne hatâsı oldu? Meselâ demin söyledim, ikinci tur öncesi Ümit Özdağ’la yaptığı gizli ve açık protokoller tek başına yeterli. Yani bir yayında da söyledim. Ümit Özdağ’ı yıllardır tanırım. Birbirimize senli benli hitap edecek kadar yakından tanırım; ama Ümit Özdağ’ın İçişleri Bakanı olduğu bir Türkiye’de ben pekâlâ içeride olabilirim yani. Yani şimdi CHP iktidâra gelecek, Kılıçdaroğlu iktidâra gelecek, Ümit Özdağ İçişleri Bakanı olacak, MİT Başkanlığı’nı da Zafer Partisi saptayacak falan. Bundan daha absürt ne olabilir yani? Hani diyeceksiniz ki ikinci turda can havliyle… Yani bu siyâset bu kadar basit bir şey değil.

Bir izleyici: “Kılıçdaroğlu tekrar aday olmakla, onu son seçime kadar destekleyen taraftarlarını da kaybedecek ve siyâsî hayâtını maalesef kötü noktalayacak, ayrılsa farklı olacaktı”.
Evet.

Alper Tekin: “Kılıçdaroğlu 13 seçim kaybetti. Sanırım bu sefer kurultayda da kaybedecek”.
Başka yorumlar ve sorular da var, ama yavaş yavaş toparlayalım.

İzleyici: “Muharrem İnce de kurultayı kaybettiğinde ‘Bir daha CHP’ye oy yok’ demişlerdi; ama sonrasında CHP yerel seçimde çok büyük bir başarı yakaladı. Yine Kılıçdaroğlu kazandığında seçmen CHP’ye oy verebilir” demiş.
Yani bu sefer aynı senaryonun yaşandığı kanısında değilim; ama tabiî ki bu izleyicimizin görüşüne de saygı duyuyorum.

“Anadolu halkından olmaz” demiş Ömer Bey.
Yapmayın, her yerden olur. Halka güvenmeyip siyâset yapamazsınız zâten. Siyâset yapıyorsanız halka güvenmek zorundasınız.

İbrahim Akkoç: “Kılıçdaroğlu’nun kongreyi kazanması durumunda ülkenin geleceği hakkında ne öngörüyorsunuz?” Geçen seçimde ben de çok umutlanmıştım, ama artık en ufak bir umûdum kalmadı” demiş.
Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda ne öngörüyorum? Hiçbir şey öngörmüyorum. Aynen kaldığımız gibi devam ederiz diye düşünüyorum ve burada noktayı koyuyorum. Evet, sizlerden gelen soru ve yorumlarla açık bir yayın yaptık diyelim. Kurultay CHP’de ve Türkiye’de neyi değiştirebilir? Çok da fazla bir şey değiştirecek gibi gözükmüyor sonucu çıktı. Ama yine de yanılma payı bırakarak Cumartesi günü Ankara’da, en azından ben ve arkadaşlarım kurultayı yerinde izleyeceğiz. Bakalım ne olacak? Evet, hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı