Kürtleri figüran olarak görmekten ne zaman vazgeçeceksiniz?

13.04.2025 medyascope.tv

13 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Yayının başlığını görüp de "Bu adam da iyice kafayı yedi Kürtlerle" diyenler olacaktır, biliyorum. Evet, çok bahsediyorum Kürtlerden ama daha da bahsetmem lazım. Çünkü Kürt sorunu Türkiye'nin en önemli sorunu ve Kürtler de Türkiye'nin en politik kesimlerinin başında geliyor ve Kürt hareketi de Türkiye'de siyasetin şekillenmesinde çok önemli bir aktör. Aktör diyorum, figüran değil. Ama herkes onlara figüran muamelesi yapmaya çalışıyor. ‘‘Gel buraya, git buraya, onun yanına gitme, bana gel, ne istiyorsun, ama bunların hepsi olmaz, şununla idare et…’’ şeklinde bir yaklaşımla Kürtlere sayıca az olmalarından hareketle herhalde, bir eşit vatandaş muamelesi yapmama eğilimi toplumun tüm kesimlerinde var, iktidarından muhalefetine kadar. Hep böyle oldu. Gazetecilik hayatımda da hep bunu gözledim. Bu hareketi yakından takip etmeye çalıştığım anda da hep bunları görme imkanım oldu ve insanların neyi nasıl ihmal ettiğini de gördüm ve özellikle muhalefetin ve solun, genel olarak solun, sadece CHP'yi kastetmiyorum, sosyalist solun da Kürtler konusundaki ön yargılarının ve tereddütlerinin ve birtakım kaygılarının nasıl önlerini kapattığını da gördüm. Şimdi perşembe günü DEM Parti'den Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, Erdoğan'la Külliye’de görüştüler. Ve ne oldu? Erdoğan 19 Mart'ta bir tür askıya alınmış gibi olan çözüm sürecini tekrar başlatmak zorunda kaldı. Bunun bir nedeni Bahçeli'nin bastırması, bir diğer nedeni de Erdoğan'ın gündemi yeniden ele geçirmeye çalışması olabilir. Ama ortada Ekim ayından beri başlayan, 27 Şubat'ta Öcalan'ın yolladığı açıklamayla zirveye çıkan bir süreç var. Ve bunun da hedefi çok açık: PKK'nın silahlarını bırakması ve kendini feshetmesi. Yani neredeyse 50 yıllık bir çatışma ortamının sona erecek olma ihtimali, böyle önemli bir olay. Tabii ki bunun 19 Mart krizinin ortasında olması önemli; ama bir süreç var, kesintiye uğrasa da bir süreç var ve bu süreci Kürt hareketi sürdürmek istiyor. 19 Mart öncesine kıyasla ellerinin çok daha güçlendiğini düşünüyorum. Erdoğan'ın elinin de iyice zayıfladığı kanısındayım. Şimdi birileri diyor ki, "Ekrem İmamoğlu içerideyken siz bu fotoğrafı nasıl verirsiniz?" Niye? Yani Ekrem İmamoğlu'nun içeride olmasıyla bu fotoğrafın ne alakası var? Yani tamam, Erdoğan gündemi değiştirmek istiyor olabilir. Siz de gündemi değiştirmesine izin vermeyin başka türlü. Eğer Ekrem İmamoğlu bu ülkeyi yönetmek istiyorsa, diyelim ki parlamenter sisteme dönüldü, başbakan olmak istiyorsa herhalde PKK sorununun çözüldüğü bir Türkiye'yi yönetmeyi tercih eder. Sonuçta burada hedeflenen, tabii ki aktörlerin her birinin kendi birtakım özel beklentileri vardır, ama burada hedeflenen olay, sonuçta PKK'nın silah bırakmasıysa bu herkesin hayrına bir şey. ‘‘Şu şundan böyle yararlanacak, bu bundan böyle yararlanacak’’ diyerek bu kadar önemli bir fırsatı baştan yokluğa mahkum etmek anlaşılır bir şey değil. Bu işin bir tarafı. Bir diğer tarafı da, tekrar yayının başlığına dönecek olursak, iktidarından muhalefetine birçok yerde insanlar Kürtleri, Kürt hareketini böyle bir, bu oyunun oyuncusu değil, aktörü değil, bir figüranı gibi, şunun ya da bunun yanında var olursa ancak var olabilecek bir hareket gibi görüyorlar. Bir zamanlar böyle olmuş olabilir. Özellikle 80'li yıllarda Sosyal Demokrat Halkçı Parti etrafından Meclis’e girmeye çalıştı Kürt hareketi. Ama oradan dışlanınca da kendisi örgütlendi, kendi partisini kurdu ve o zamandan bu zamana bütün bu partilerin neredeyse tamamı, hepsi değil ama neredeyse tamamı kapatıldı ama varlığını hep sürdürdü. Kimi zaman seçimlere bağımsız girdiler, kimi zaman parti olarak girdiler, barajı aştılar. Hele 2015 Haziran seçimlerinde çok başarılı oldular ve kendi yollarına gittiler, kimseye muhtaç olmadan diyelim. Tabii ki birileriyle ittifak arayışına girdikleri oldu. En son yerel seçimde CHP ile yaptıkları gibi ya da 2019 yerel seçiminde yine CHP ile yaptıkları gibi. 2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemiş olmaları gibi. Şimdi 2023 yılında Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemiş, büyük bir hayal kırıklığına uğramış, birinci turun ardından Kılıçdaroğlu'nun Ümit Özdağ gibi Kürtlerden hiç hoşlanmayan, Kürtlerin de hoşlanmadığı birisiyle protokoller imzalamasına tanık olmuş insanlara siz bir yıl sonra, bir buçuk yıl sonra ‘‘O fotoğrafı nasıl verirsiniz?’’ diye soruyorsunuz. Ya da çok daha çarpıcı bir örnek: Selahattin Demirtaş, Kürt hareketinin sivil alandaki en önemli ismi, neden cezaevinde? Onun ve arkadaşlarının cezaevine girmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı? Yani tamam, bu geçmişte kaldı, artık önümüze bakalım, tamam ama bu öyle kolay kolay unutulacak bir olay değil. Yani burada, ‘‘Herkes Kürtlere karşı, Kürt hareketine karşı her istediğini yapabilir; ama onların sınırı iyice dardır’’ gibi bir yaklaşım var. Olay böyle yürümüyor. Bir de Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun yakın tarihine baktığınız zaman zaten bambaşka bir şey var. Bambaşka bir şey var. O da nedir? Suriye'de Esad rejimi, Irak'ta Saddam rejimi yıkıldı. Türkiye'de kaç tane hükümet değişti, kaç tane cumhurbaşkanı, başbakan, içişleri bakanı, genelkurmay başkanı değişti. Türkiye'de yok olan siyasi partiler gördük. Türkiye'de, çok acı ama bir gerçek, Türkiye'de sosyalist sol etkisini büyük ölçüde kaybetti. Ama sosyalist solun içerisinden çıkmış olan Kürt hareketi aldı başını gitti ve Kürt hareketinin partilerinde yer verdiği bazı sosyalistler bu vesileyle Meclis’e girebildiler. Şu anda da öyle bazı partilerden insanlar var. Roller bu kadar çok değişti ve bütün bu süreç içerisinde bu hareket inişli çıkışlı da olsa kendi yolunu kendisi çizdi. Birilerine selam verdi, birilerinden selamı kesti. Değişik dönemlerde değişik şeyler oldu. Ama varlığını sürdürdü bu hareket. Şimdi bu harekete böyle, ‘‘Oraya gitme, buraya gel, şunu yapma, şunu yap, aman sizi kandırıyorlar, aman bizi satışa getiriyorsunuz, aman şunu şöyle yapmayın’’ demek… Yani bunları, bu akılları verebilmek için gerçekten… Tabii ki herkes özgürdür. Herkes istediğini söyleme hakkına sahip. Ama burada başka bir şey var. Burada bir şey var, yani küçümseme var, önemsememe var ya da şöyle söyleyeyim, kötü niyet atfetme gibi bir kötü niyetlilik var. Şimdi Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan, Ahmet Türk, hayatları mücadeleyle geçmiş, cezaevlerine girip çıkmışlar. Pervin Hanım'ın eşi yargısız infazla katledilmiş. Yani bu insanlara Allah için yol yordam göstermek için ne yaptınız? Nereden bu hakkı kendinizde görüyorsunuz? Tabii ki eleştiri herkesin hakkıdır ama yani birazcık da hakikaten, nasıl söyleyeyim, hakkaniyetli olmakta yarar var. Ben değişik defalar Kandil'e gittim. Orada röportajlar yaptım, örgütün üst düzey yöneticileriyle. Güneydoğu'ya defalarca gittim ve Güneydoğu'nun dışında da ülkenin batı kesimlerinde de Kürtlerle, Kürt siyasetçilerle konuştum. Ve her seferinde, hepsi için söylüyorum bunu, ne kadar siyasetle içli dışlı olduklarını, nelere dikkat ettiklerini görünce gerçekten çok şaşırdım. Çok şey öğrendim, Kürtlerden çok şey öğrendim. Onlara bir şey öğretmek gibi bir şey ne haddime, yani gerçekten bunu bilerek söylüyorum. Yani bu yukarıdan bakma tavrından artık herkes vazgeçse... Şimdi bakıyoruz, Ekrem İmamoğlu cezaevine girmeden kısa süre önce Diyarbakır'da çok güzel bir konuşma yaptı. Dedi ki, "Kürtler sorun var diyorsa bu sorun vardır" dedi. Bu kadar. Olay bu kadar basit. Özgür Özel 19 Mart'tan bu yana Kürt konusunda, Kürt hareketiyle ilişki konusunda çok dikkatli davranıyor, çok özenli davranıyor. Çünkü orada gerçekten gerek İmamoğlu'nda gerek Özgür Özel'de stratejik bir akıl çalışıyor. Kürtlerin, Kürt hareketinin Erdoğan'la ya da Cumhur İttifakı'yla ittifak yapmasını, kayıtsız şartsız bir ittifak yapmasını istemiyorlar ve bunu zorlaştırmak için bir pozisyon alıyorlar ve doğru bir şey yapıyorlar. Ama bunu yaparken onlara yönelik olarak böyle bir suçlayıcı, akıl verici, tabii ki yapmadıkları için söyleyebilirim, aşağılayıcı bir üslup takınmıyorlar. Bugün baktığımızda aslında Kürt hareketinin ittifak yapmaya en yakın olduğu parti bence Cumhuriyet Halk Partisi. Ama şu anda Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda değil. Ve eğer Türkiye'nin ve Kürt hareketinin ve herkesin önünün açılması için PKK'nın silah bırakması şartsa, ki bence öyle, o zaman bunu ülkeyi yönetenlerle görüşecekler. Yani şimdi gidip Ekrem İmamoğlu'yla mı pazarlık etsinler PKK'nın silah bırakmasını? Tabii ki değil. Ve sonuç olarak tekrar söyleyeceğim, bundan Ekrem İmamoğlu'nun da memnun olacağını düşünüyorum. Buradan Erdoğan'ın kazanacağını düşünmek... Tabii ki kazanacağı bir şeyler olabilir ama kaybedecekleri de olacaktır. Ve burada esas önemli olan, diğer aktörlerin nasıl pozisyon alacaklarıdır. Yani herkes kendi işini yapsın, ondan sonra bakalım Türkiye demokratikleşiyor mu, demokratikleşmiyor mu. Ama bu yükü birilerinin sırtına yüklemeye kalktığınız zaman, hani neydi, ‘‘Kürt Mehmet nöbete.’’ Böyle bir lüks yok ve Kürtler de böyle bir yere benim gördüğüm kadarıyla gelmeyecekler. Haklılar. Bunca yıl bir şeyler yaptılar, hakikaten çok bedel ödediler. Bir yerlere kadar geldiler. Akıl derseniz akılları da var. Örgütlenme derseniz örgütlenmeleri de var. Kadro derseniz kadroları da var. Yani bırakın da kendi yollarını kendileri özgür bir şekilde çizsin. Tabii ki tekrar söylüyorum, herkes eleştirmekte vesaire, şu yanlış, şu doğru demekte özgür ama burada hakkaniyete özel olarak dikkat etmek lazım. Birisinden bir şey beklerken önce kendinizin ne yaptığına bakmanızı, bakmalarını tavsiye ederim. Evet, biraz fazla, ne denir… Geçenlerde bir yerde vardı, Ekşi Sözlük'te herhalde, ‘‘Sürekli Kürt diyor’’ demişlerdi. Evet, sürekli Kürt diyorum. Az da diyorum. Kürt değilim, Laz'ım. Ama bu olayın Türkiye için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Ve Türkiye'yi demokratikleştirmek istiyorsa birileri, hareketler, partiler vesaire, bunu Kürtlerle yapmak zorundalar. Kürtlere rağmen Türkiye'nin kazanması mümkün değil. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
18.04.2025 19 Mart partileri ve liderleri nasıl etkiledi? | Burak Bilgehan Özpek anlattı
18.04.2025 Haftaya Bakış (263): Cumhur İttifakı'nın geleceği | 19 Mart'ın bilançosu | Kanal İstanbul yeniden gündemde
18.04.2025 Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı
17.04.2025 Nezih Onur Kuru yanıtladı: 19 Mart seçmende neyi değiştirdi?
17.04.2025 Troller “CHP’ye kayyum” konusunda neden ve nasıl çuvalladı?
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı