Kürt hareketi AKP’ye neden uzak, CHP’ye neden yakın?

20.11.2010 Vatan

Uluslararası 7. Avrupa Birliği, Türkiye ve Kürtler Konferansı için gittiğim Brüksel’de Kürt siyasi hareketinin değişik kademelerinde yer alan onlarca kişiyle sohbet etme ve tartışma imkanı buldum. Bunların bir kısmı, doğrudan PKK içinde yer alan kişilerdi ki bunlara hareket içinde “kadro” deniyor. Örnek olarak, kısa süre önce Brüksel’de gözaltına alınıp serbest bırakılmış olan eski DEP milletvekilleri Remzi Kartal ve Zübeyr Aydar’ı verebilirim. Görüştüklerimin çoğunu, Kürt hareketinde “yurtsever” olarak adlandırılan, PKK ile organik ilişki içinde olmamakla birlikte onun paralelinde Avrupa’nın değişik şehirlerinde faaliyet gösteren yasal kuruluşlarda sorumluluklar üstlenen kişiler oluşturuyordu. Ayrıca Roj TV, Fırat Haber Ajansı gibi Kürt medyasında çalışan gazetecilerle de uzun uzun tartışma imkanım oldu.

Perşembe günkü yazımda da değindiğim gibi, Brüksel’deki sohbetlerimizin ana eksenini, benim çözümün ilk şartı olarak PKK’nın silah bırakmasını göstermem oluşturuyordu.

Konferansın aralarında, otel lobilerinde ya da yemeklerde birbirinden farklı gruplarla benim kendilerini hayli rahatsız eden tezlerim ekseninde hararetli tartışmalar yaşadık. Bu konuya daha soraki yazılarımda ayrıntılı bir şekilde girmeyi düşünüyorum, şimdilik şunu söyleyebilirim:

Daha önce Berlin ve Ankara’da, yine Kürt hareketine yakın kişilerin çoğunlukta olduğu topluluklara aynı yaklaşımı dile getirmiş ve çok sert tepkilere maruz kalmıştım. Bu seferki tepkilerin kıyaslanamayacak ölçüde yumuşak olmasını, son dönemde yaşanan gelişmelere bağlamak yanlış olmaz.

Nedir bu gelişmeler? Hiç kuşkusuz devletin Öcalan’la sistemli olarak görüşmesi ve PKK liderinin de bu durumdan olumlu söz etmesi; buna bağlı olarak PKK’nın “eylemsizlik” kararını genel seçimlere kadar uzatması. Diğer bir deyişle Kürt siyasi hareketinin saflarında çözüme yönelik umutlar hiç olmadığı kadar artmış durumda.

AKP’ye duyulan güvensizlik

Beni en çok şaşırtan, görüştüğüm kişilerin hemen tümünün çözüm için temkinli de olsa ümitli olmakla birlikte AKP hükümetine karşı en ufak bir güven duygusu beslememeleriydi. Hareket içindeki konumları ne olursa olsun, hiç kimseden AKP ve Başbakan Erdoğan hakkında olumlu bir söz işitmedim. Tam tersine Erdoğan’ın Kürt konusunda zaman zaman sergilediği iniş-çıkışları, neredeyse günü gününe ve kelimesi kelimesine aktarıyor ve soruyorlardı: “Bunlara nasıl güvenelim?”

Aynı kişilerin, AKP’ye yönelik antipatilerinin dozuna neredeyse yakın bir ölçüde CHP’ye ilgi göstermeleriyse ayrıca dikkat çekiciydi. Bu garip durumu Zübeyr Aydar’a sorduğumda önce mantıklı ama bana göre yetersiz bir açıklama yaptı: “Seçimlerde bizim etkili olduğumuz bölgelerde CHP ve diğer partiler zaten yok, bir tek AKP var. Öte yandan AKP iktidarda olduğuna göre onu daha fazla eleştirmemiz de normaldir.” Ancak sohbetin ilerleyen bölümlerinde Aydar, Öcalan’ın da zaman zaman dile getirdiği bir analizin Kürt hareketi saflarında hayli etkili olduğunu vurguladı: “Kürt sorununun çözümü konusunda ‘devlet’, ‘hükümet’ten daha ileri bir noktada.”

(Burada “devlet”ten kastedilenin esas olarak TSK olduğu açıktır.)

Bu analizin iki açıdan doğru olduğunu düşünmüyorum:

1) AKP hükümetinin Kürt sorununun kalıcı bir şekilde çözülmesini bir TSK’dan daha az istediği, hatta hiç istemediği bir “şehir efsanesi”nden başka bir şey değildir;

2) Özellikle 2007 seçimlerinden sonra, yani Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkması, Ergenekon soruşturması ve bunun TSK’nın iktidarını iyice yıpratması ve nihayet son YAŞ kararlarıyla “devlet”-”hükümet” ayrımının eskisi gibi geçerli olduğu söylenemez. Yani AKP sadece hükümette değil devlette de iktidardadır.

Bakalım Kürt siyasi hareketi Türkiye’deki iktidar mücadelelerin doğurduğu muazzam altüstleri doğru okuyup stratejilerini bunlara bağlı olarak gözden geçirebilecek mi? Bu noktada kulağımız yine Öcalan’dan gelecek açıklamalarda olacak.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı