Koşar adım Ortadoğu savaşına doğru

31.07.2024 medyascope.tv

31 Temmuz 2024’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Zor günler geçiriyoruz, daha da zor günler yaşayacağa benziyoruz. Bölgede, Ortadoğu’da zâten süren bir savaş var. İsrail’in Gazze’de hayâta geçirdiği katliamlar zinciri var, soykırım olarak tanımlanıyor. Ama onun ötesinde, savaşın Lübnan’a tırmanıp tırmanmayacağı, İsrail-Lübnan Savaşı’nın olup olmayacağı konuşuluyordu. Ve ne oldu? Lübnan’da çok büyük bir saldırı gerçekleştirdi İsrail ve çok önemli bir Hizbullah komutanını, Fuad Şükür’ü öldürdü. Ardından 24 saat içerisinde bu sefer Tahran’da Hamas’ın siyâsî lideri İsmail Haniye’yi öldürdü. Haniye, yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın bir gün önce yapılan yemin törenine dâvetliydi. O törenden sonra, akşam kaldığı yerde, dâirede bir güdümlü füzeyle öldürüldü. İsrail bunu üstlenmedi. Lübnan’dakini üstlendi; ama bunu üstlenmedi. Ama hepimiz biliyoruz ki bunu İsrail yaptı. Tabiî Lübnan’a yönelik saldırı, işin içerisine Lübnan'ı katmak; İran’da, Tahran’da yapılan saldırı İran’ı da işin içerisine katmak anlamına gelecek mi? Bir bölgesel savaş olacak mı? Hattâ bu bölgesel savaş, o hep söylenen 3. Dünya Savaşı’nın tetikleyicisi olacak mı? Çok sert sorular var karşımızda.
Biraz önce AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik basına bir açıklama yaptı. Orada da kendisi, aynı şekilde, Netanyahu’nun bölgesel bir savaş için ilk tetiği çektiğini söyledi. Yani İsrail’in bölgesel bir savaş istediğini söylüyor Ömer Çelik de ve Netanyahu’nun ilk tetiği çektiğini söylüyor. Bu arada düştüğü çok önemli bir not var, onu da hemen söyleyelim. Haniye olayının ardından Amerika Birleşik Devletleri hemen hızlı bir şekilde; “İsrail’in savunmasına yardımcı oluruz2 diye, zâten şaşırtıcı olmayan bir açıklama yaptı. Böyle bir durumdayız. Burada birbirinden farklı sorular var. Hizbullah nasıl bir cevap verecek? Daha önce yaptıkları saldırılar var, roket saldırıları vs.. Bunlara benzer bir şekilde mi devam edecek? Bir diğer husus da tabiî; İran nasıl cevap verecek? Çünkü doğrudan İran’ın topraklarında misâfirine karşı işlenmiş bir suikast bu. Sâdece misâfir değil tabiî ki, İran’ın stratejik bir ortağı Hamas ve İsmail Haniye. Ona karşı bu, çok ciddî bir şekilde İran’a yönelik bir meydan okuma. Bu konuda farklı farklı yorumlar yapılıyor, farklı cevaplar veriliyor. İlk akla gelen tabiî hızlı bir şekilde birtakım sert cevapların gelebileceği ve bunun da bölgesel savaşı hızlandıracağı yolunda. Böyle bir değerlendirme de var ya da daha temkinli olacakları yolunda değerlendirmeler var. Meselâ daha önce Kasım Süleymani’nin Amerika Birleşik Devletleri tarafından öldürülmesinin ardından da İran’ın ne cevap vereceği beklenmişti; çok kısmî bir cevap verdi, çok büyük bir cevap verme yoluna gitmedi. Ama biliyoruz ki her türlü şık söz konusu.
Tabiî bu arada Türkiye ne yapacak? Türkiye şu hâliyle baktığımız zaman tabiî ki çok rahatsız. Erdoğan yönetimi, Erdoğan’ın kendisi Haniye’yi daha ilk andan îtibâren tüm İslâm dünyasının şehidi olarak tanımladı. Yakından tanıdığı bir isim, defalarca görüştüğü bir isim. Hattâ biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde bu söz konusu olmuştu. Haniye’nin Meclis’te konuşma yapması, hattâ Mahmut Abbas’la berâber yapması konuşuluyordu. Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nde Netanyahu’ya konuşma yaptırılmasına bir tür cevap olarak bu düşünülüyordu. Ama bunun olamayacağı artık net. Tabiî bu arada şunu söyleyelim; Netanyahu’nun bu saldırıları peş peşe yapabiliyor olmasında o Amerikan Kongresi’nde yaptığı konuşma, orada gördüğü ilgi, ayakta alkışlanması, temsilcilerin gözlerine baka baka yalan söylemesi, sivil kayıplar olmadığını söylemesi ve herkesin ayakta alkışlaması etkili oldu. Tabiî Demokrat Partili bâzı temsilciler katılmadı, çok sayıda katılmayan olduğunu biliyoruz. Ama büyük bir çoğunluğu oradaydı. Cumhuriyetçi Parti olduğu gibi oradaydı. Sâdece onlar değil; meselâ Elon Musk da oradaydı, ayakta alkışlıyordu — ki kendisi yakın zamanda Türkiye’ye de gelmiş, Erdoğan tarafından karşılanmış birisi. Onun dışında Netanyahu hem Biden’la görüştü hem de Trump’la. Trump’ın yazlık evine giderek Trump’la da görüştü ve hepsinden destek aldı. Bu desteklerin ardından ne oldu? Golan Tepeleri’ne –ki İsrail işgali altında yıllardır– yönelik bir saldırı oldu. Orada, halı sâhada top oynayan çocuklara yönelik bir saldırı, daha doğrusu atılan füze oraya denk geldi ve çok sayıda çocuk hayâtını kaybetti. Bu çocuklar Dürzî. Kendilerini hâlâ Suriyeli olarak gören ve İsrail’in işgalini kabul etmeyen bir topluluk söz konusu orada. Bu saldırının nasıl olduğu, Hizbullah tarafından mı yapıldığı ya da başka tür bir şey mi olduğu daha netleşmeden Netanyahu bunu fırsat bilerek Amerika ziyâretini yarıda keserek hızlı bir şekilde döndü ve önce Beyrut’taki saldırı, ardından Tahran’daki saldırı gerçekleştirildi. Şimdi, Tahran ve Beyrut, bölgenin iki önemli başkenti söz konusu. Geri kalanlar neresi meselâ? Şam diyeceğim ama artık Şam yok. Bir zamanlar Filistin meselesi dendiğinde, İsrail dendiğinde, Hizbullah, Hamas dendiğinde ilk akla gelen ülke belki de Suriye’ydi. Ama Suriye artık kendi yaşadığı, ona yaşatılan iç savaş nedeniyle istese de bu olayın bir parçası olabilecek durumda değil. Kendi derdine düşmüş bir ülke. Kendisini savunamayan, savunmak için İran’dan, Rusya’dan destek almak zorunda olan bir ülke.
Evet, böyle bir durumda Erdoğan’ın bu saldırıdan kısa bir süre önce Rize’de yaptığı; “Libya’da, Karabağ’da yaptığımızı burada da yaparız” sözleri de aklımızda. Hemen bunun ardına denk geldi Haniye sûikasti ve daha öncesinde de tabiî ki Fuad Şükür sûikasti peş peşe geldi. Ve Türkiye gerçekten ne yapacağını bilemez bir durumda. Yapılan ilk açıklamalar tabiî ki Filistin halkının yanında, Netanyahu’ya karşı, Siyonist rejimin, soykırım rejiminin sonunun yaklaştığı vs. söyleniyor; ama bu sonun nasıl olacağı konusunda hiçbir şey net değil. Gerçekten çok zor bir dönemden geçiyoruz. Ne olacağını kestirmek mümkün değil. Bugün ben birkaç yayın yapacağım. Öncelikle İslam Özkan’la, “İslâm dünyası bu konuda ne yapabilir, İslâmî hareketler ne yapabilir?” diye bir yayın yapmayı düşünüyorum. Yusuf El Şerif, Körfez’de biliyorsunuz Filistin asıllı gazeteci, onunla Arap dünyasının nasıl tepki verdiği, verebileceği ve bunun bir bölgesel savaşa dönüşüp dönüşmeyeceği konusunu konuşacağım. “Transatlantik”te bu hafta sâdece Ömer Taşpınar var Washington’da. Ömer’le yine ağırlıklı olarak bu konuyu konuşacağız. Yarın Soli Özel'le konuşacağız. Ve belli ki önümüzdeki günlerde sürekli bu konuyu konuşacağız, sorulara cevap arayacağız.
Ben kendimi bu işin birinci derecede uzmanı olarak görmüyorum; ama Filistin meselesi, Hamas tâkip ettiğim bir mesele. Hamas’ın liderleriyle değişik dönemlerde röportajlar yaptım. Bunlardan birisi, yine bir İsrail saldırısında daha önce hayâtını kaybetmiş olan efsânevi liderleri. Bir diğeri Mahmud El Zahar meselâ, şu anda Hamas’ın yönetici kadrosunda. Birçok kez Gazze’ye gitmişliğim de var. İran’ı da az buçuk bildiğimi düşünüyorum ve açıkçası ne diyeceğimi bilemiyorum. Birtakım sorular var tabiî ki ortada. Meselâ İran’da böyle bir saldırının İsrail tarafından yapılabilmesi… Bu kişi gelip yemin törenine katılıyor ve geldiği günün gecesinde kaldığı dâirede öldürülüyor. Bir iddiaya göre aynı binâda, başka bir katta yine Filistinli İslâmî Cihad örgütünün lideri varmış. O hedef alınmamış, sâdece Hamas lideri hedef alınmış. Gerçekten bir operasyon olarak çok acâyip bir operasyon. Tabiî İsrail’in bunu yapabilmesi kadar, İran’ın bunu engelleyememesi gibi bir sorun var ortada. Hattâ öyle ki bundan dolayı işin içerisine İran’ı sorgulayan, İran’ın buna bir tür göz yumduğunu söyleyen komplo teorileri de atılıyor ortaya. Bunlar inanılacak şeyler değil, akıl kârı şeyler değil. Daha önce de İsrail, İran topraklarında operasyonlar yaptı. İran’ın nükleer fizikçilerini öldürdü, birçok şey yapabildi. Bu da şunu gösteriyor: Bölgede İsrail’e karşı hareketlerin en önemli hâmîsi olan ve aslında İsrail’le olan savaşını vekilleri üzerinden ya da Yemen’de, Lübnan’da, Filistin’deki birtakım vesâyet savaşları üzerinden sürdüren İran’ın kendisi çok kırılgan. Bunu gördük.
Yani şimdi şöyle düşünün: Hizbullah da İran’a güveniyor; Hamas da, İslâmî Cihad da İran’a güveniyor, Suriye de İran’a güveniyor; ama İran kime güvenecek? İran’ın kendisi böyle bir saldırıyı engelleyemedi. Daha önce de olmuştu, ama bu çok çok büyük bir saldırı. Bu, başlı başına çok önemli bir soru işâreti. Dolayısıyla İsrail bu yaptığı saldırıyla, saldırının yeri ve zamânını da seçerek ve yeni reformcu İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan hakkında, “Acaba bir şey değişir mi, değişmez mi?” denirken, daha yemin ettiği günün akşamı böyle bir krizle karşı karşıya gelmiş bir İran Cumhurbaşkanı var. Ne yapabilir? Yaptığı açıklamaları hepimiz tahmin edebiliyoruz. Ama neyi nasıl yapabilir, buna nasıl cevap verebilir? Olayın İran boyutu böyle. Lübnan da benzer bir şekilde… Daha önce de yapıldı; çok sayıda Hizbullah komutanını, önde gelen isimlerini Lübnan topraklarında –ki Lübnan’da çok daha kolay yapıyor İsrail bunları, biliyoruz– öldürdü, öldürmeye de devam edecek belli ki. Hizbullah’ın buna cevâbı ne olabilir? Ve tabiî orada şöyle de bir husus var; Lübnan’ın en önemli gücü olmakla birlikte Hizbullah, Lübnan’ın tamâmını temsil etmiyor. Lübnan’da çok sayıda insan Hizbullah’a mesâfeli bakıyor. Dolayısıyla Lübnan burada İsrail’le bir savaşa girebilir mi? Girse kimden nasıl bir destek alacak?
Bir diğer husus, normal şartlarda bu olaya kimlerin sâhip çıkması gerekiyor? İslâm dünyası diyelim. Var mı öyle bir dünya, bilemiyorum; ama varmış gibi yapalım. Öyle diyelim. Kim? Körfez ülkeleri ne yapacak böyle bir olayda? Şimdi Katar’ın bir açıklamasını gördüm: “Taraflar birbirlerine böyle saldırırken biz nasıl arabuluculuk yapalım?” diyor. Şimdi, ateşkes görüşmeleri Katar’da yapılıyor. Hattâ bu sefer Biden iyice bastırdı, “Bu sefer olacak” dendi; ama Netanyahu çok ciddî bir şekilde hiç de öyle bir şeye niyeti olmadığını da bize peş peşe yaptığı saldırılarla bize açıkça gösterdi. Şu hâliyle bakıldığı zaman, Türkiye dâhil İslâm dünyasının İsrail’den rahatsız olan kesimlerinin genel yaklaşımı şöyle — ki bunu Batı’da da birtakım analizlerde görüyoruz: “Netanyahu kendi kamuoyunda da çok sevilmiyor, durumu çok sağlam değil; dolayısıyla durumunu sağlamlaştırmak için terörü tırmandırıyor, soykırımı tırmandırıyor. Netanyahu bir şekilde giderse bu işler düzelebilir.” Kapana kilitlenmiş bir yerdeyiz açıkçası. Ama Netanyahu kolay kolay gideceğe benzemiyor. Tepkiler var, tamâm, eyvallah; ama kolay kolay gideceğe benzemiyor. Ve gidecek olsa bile, kendisinden sonra geleceklere öyle bir mîras bırakacak ki, kim olursa olsun İsrail’de, oralardan tekrar bir normalizasyon, normalleşmeye geçmesi çok zor olacak. Gerçekten çok zor olacak.
Şimdi biraz daha Türkiye’ye bakacak olursak: Türkiye baştan îtibâren, 7 Ekim’den îtibâren bu konuda, Filistin konusunda, nasıl söyleyeyim, çok konuştu az iş yaptı. İsrail’le süren ticâret meselesi hâlâ akıllarda. Belli bir süreden îtibâren çok sesini yükselten bir iktidar ve iktidar destekçileri var. En son Erdoğan’ın Rize konuşmasıyla da bunu gördük. Ama Türkiye, Ankara bir yerde gelip tıkanıyor. Yanında kimse yok. Diyelim ki Erdoğan İsrail’e karşı büyük bir meydan okuyuşa girdi ve kolları sıvadı. Kiminle berâber yapacak? Filistin’de muhâtabı kim? Diyelim ki Haniye’ydi. Haniye’nin yerine birisi gelecek ya da yerini yardımcısı alacak her kimse; onlarla berâber yapılabilecek bir şey değil. Böyle bir şeyde İsrail’e karşı şu ya da bu şekilde harekete geçmek için Türkiye’nin yanında kimse yok. Bir diğer yandan Arap Baharı’yla berâber İslâm dünyasında yaşananları biliyoruz. Arap dünyasında özellikle İslâmî hareketlerin büyük bir yükselişi ve çöküşüne tanık olduk, Mısır başta olmak üzere. Dolayısıyla Filistin dâvâsını, Hamas'ı destekleyecek ölçüde savunacak çok güçlü toplumsal hareketler de yok. Tabiî ki Filistin konusunda İslâm dünyasında, Arap dünyasında Filistinliler’in yanında olan milyonlarca insan var; ama bunlar örgütlü, çok hızlı bir şekilde mobilize olabilecek, hele hele askerî anlamda mobilize olabilecek yapılar değil.
Tabiî bu arada, bir başka yayında da dile getirmiştim, çok ilginç bir şey yaşanıyor. İslâm dünyasında radikalliği tekeline almış olan El-Kaide, IŞİD gibi yapılar –ki daha çok şu anda güçlerini Afrika’da yoğunlaştırmış durumdalar, ama batıda da varlar; Suriye’de, Irak’ta hâlâ varlar, birçok yerde varlar– bunların şu âna kadar Filistin konusunda herhangi bir şey yaptığına açıkçası ben tanık olmadım. Bir de böyle ilginç bir durum var. Muhtemelen şöyle bir hesap yapıyorlardır: “Hamas iyice yenilsin, yıkılsın, orada geride kalanları biz toplayalım ve bambaşka, yepyeni bir radikal çizgiyi Filistin’de biz üstlenelim’’ diye düşünüyorlardır. Böyle garip bir durum da var.
Evet, koşar adım bir bölgesel savaşa doğru gidiyoruz. Buradan kimse “Ben buna dâhil değilim” diyerek kurtulabilecek gibi gözükmüyor. Bu olayın çok ciddî siyâsî sonuçları olacak. Şu hâliyle bile var. Çok ciddî ekonomik sonuçları olacak, stratejik sonuçları olacak. Ve Türkiye’nin bu konuda açıkçası pozisyonunun ne olduğunu biliyoruz; yani kimden yana, kime karşı olduğunu biliyoruz, ama neyi nasıl yapacağını bilemiyoruz ve kestiremiyoruz. Böyle çok kritik bir noktadayız. Evet, dediğim gibi, bu konuyu önümüzdeki günlerde çokça konuşacağız. Bugün yapacağım 3 ayrı yayında bunu ele alacağım. Yarın da bir yayın yapacağım. Şimdiden Soli Özel’le anlaştık, ama başka yayınlar da olacak. Biraz bıktırıcı olacak belki; ama bunları gerçekten konuşmamız gerekiyor ve konuşacağımız şeyler hiç iç açıcı şeyler değil maalesef, bunu özellikle söylemek istiyorum.
Bitirmeden Genco Erkal’a saygımı ve sevgimi dile getirmek istiyorum. Daha ortaokul yıllarındayken Dostlar Tiyatrosu’na giderdik. Hattâ abone sistemi uygulamışlardı; abone olmuştuk bir grup arkadaş. Dünyaya açılmamızda çok ciddî katkıları olmuştu, bana ve birçok arkadaşıma. Bize tiyatroyu, sanatı ve Türkiye’yi sevmeyi öğretti. Çok düzgün bir insandı gerçekten. Kendisini saygıyla anıyorum. Gerçekten özleyeceğimiz bir isim, örnek bir aydın ve sanatçıydı. Kendisine çok teşekkür ediyorum bu ülkeye ve bana, yakın çevreme kattıklarından dolayı. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
06.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (230): CHP iktidara yürüyor mu? Sisi-Erdoğan kavuşması - Teğmenlerin kılıçlı yemini
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
04.09.2024 31 Mart’ta AKP ile seçmeni arasında ne oldu? Feyza Akınerdem ile söyleşi
04.09.2024 Transatlantik: Sisi-Erdoğan kardeşliği, BRICS Türkiye’ye ne katar? Netanyahu neden ateşkes istemiyor?
03.09.2024 “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinde son durum
02.09.2024 Kara Harp Okulu’ndaki “Subaylık Yemini” olayı: Hakan Şahin ile söyleşi
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı