Dünkü yazımızda, Abdullah Öcalan’ın Pazartesi günü avukatları aracılığıyla verdiği mesajların en önemlilerinin Fethullah Gülen ve onun hareketi üzerine olduğunu söylemiş ve buradan hareketle “Öcalan’dan Gülen’e zeytin dalı” başlığını kullanmıştım. Öcalan’ın son çıkışının, PKK çizgisinde ciddi bir stratejik değişiklik anlamına geldiği açıktır. Ancak bu hamlenin gerçek hayatta nasıl bir karşılık bulacağını anlamak için Gülen ve hareketinin Öcalan’a ve onun çağrılarına ne tür tepkiler vereceklerini görmemiz gerekiyor.
Eldeki verilerle bu konuda birtakım tahminlerde bulunmadan önce bir noktaya açıklık getirmek gerekiyor: Öcalan’ın avukatları Pazar günü Yalova’da Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce ile bir araya geldiler ve bir gün sonra onun görüşlerini Öcalan’a aktardılar. PKK Lideri de Gülerce’nin sözlerini vesile ederek Gülen hareketi üzerine değerlendirmelerini ve onlara yönelik çağrılarını sıraladı. Dün Gülerce gazetesinde bu süreci anlatırken, kendisine “Gülen hareketinin sözcüsü” nitelemesinin yakıştırılmasından duyduğu rahatsızlığı belirtti ve şöyle yazdı: “Sanki kendisine bir mesaj iletilmiş, o da bu mesaja cevap vermiş gibi yanlış anlamalara neden olabilecek bir algı doğabilir.”
Gerçekten de Gülerce, söz konusu hareketin genel kamuoyunun bilip izlediği isimlerin en başlarında yer almakla birlikte, benim bildiğim kadarıyla “sözcü” filan değildir. Aynı şekilde onun avukatlarla görüşmesinde, Gülen hareketi değil de kendi adına konuşmuş olduğunu rahatlıkla kestirebiliriz. Fakat onun hareket içindeki konumu nedeniyle, “kişisel” görüşlerinin, kendisi istemese bile belli bir “temsiliyet”i içerdiği de muhakkaktır. Bununla birlikte Öcalan’ın Gülen hareketi hakkındaki değerlendirmesini sadece Gülerce’nin sözlerinden hareketle geliştirdiğini düşünmek aldatıcı olacaktır.
Şunu söylemeye çalışıyorum: Öcalan’ın bir süredir Gülen cemaatine barış eli uzatmayı tasarlamakta ve Gülerce görüşmesinden bu bağlamda istifade etmiş olduğunu düşünmemiz için pek çok nedenimiz var. Ama bunları şimdilik bir kenara bırakalım ve Gülen ve hareketinin muhtemel tepkileri üzerine kafa yoralım.
Gülen hareketinin gerçekçiliği
Öncelikle, Gülen ve onun yakın çevresi (hatta cemaatle organik bağı olan belki de herkes) Öcalan’ın kendileri hakkında söylediklerini çok önemsemiş olmalılar. Muhtemelen onun mesajlarının birdenbire medyaya düşmesinden ve bazı yayın organlarıyla benim gibi bazı gazeteciler tarafından fazlasıyla öne çıkartılmasından rahatsız da olmuşlardır. Çünkü esas olarak PKK’yı “terörist”, Öcalan’ı da “teröristbaşı” olarak algılayan bir kitleye hitap eden, gücünü en çok onlardan alan bir hareketten söz ediyoruz. Dolayısıyla Öcalan’ın kendileri hakkında olumlu sözler sarf etmesi, daha da ileri giderek hem Türkiye, hem de Ortadoğu’da müttefik olmaya çağırması, bu hareketin yönetici ve fertlerini birçok alanda zor durumda bırakabilir.
Bununla birlikte Türkiye’nin en gerçekçi ve değişime açık hareketin söz ediyoruz. Aksi takdirde 28 Şubat sürecinde generaller tarafından “ipi çekilen” bu cemaat o badireleri atlatıp askerin alanının alabildiğine daraltılması sürecinde başrol oyuncusu olamazdı. İşte Gülen hareketinin gerçekçiliği, Öcalan’ın çağrılarının kısa vadede olmasa bile (ki bu da mümkün) orta ve uzun vadede belli bir karşılık bulabileceğini düşünmemize neden oluyor. Şöyle ki son KCK operasyonlarının, en hafif deyimiyle “baş sponsoru” olan bu hareket, PKK çizgisi ve örgütlenmesinin baskı, sindirme vb. ile tasfiye edilemeyeceğini de çok iyi anlamış olsa gerek.
Peki ne olur? Kuşkusuz bu iki güçlü hareketin “ittifak” içine girmesi beklenemez. Fakat bir süredir iyice tırmanan aralarındaki gerginliğin gevşeme ihtimali bile Türkiye’nin Kürt sorununun geleceğinde çok etkili olur. Şimdilik şu kadarını söylemekle yetinelim: Kürt sorununun ilelebet çözümsüz kalması için ne zamandır bu iki gücü birbirine düşürmeye çalışan iç ve dış odaklar herhalde şu günlerde epey telaşlanmışlardır.