Erdoğan çözüm sürecini canlandırmak ister mi? İstese başarılı olabilir mi?

08.04.2025 medyascope.tv

8 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Beklediğimiz oldu, herkes bekliyor muydu bilmiyorum ama ben bekliyordum. Cumhurbaşkanı Erdoğan İmralı heyetini bu hafta içi kabul edecek. Bunu nereden biliyoruz? Dün Parti Sözcüsü Ömer Çelik açıkladı, ‘‘Erdoğan İmralı heyetiyle bu hafta içinde görüşecek’’ dedi. Bakalım hangi gün olacak ve nerede olacak, yani Külliye’de mi olacak yoksa AK Parti Genel Merkezi’nde mi ya da bir ihtimal, çok az bir ihtimal, Meclis’te mi? Neden böyle bir görüşme oluyor. Aslında bu görüşmeyi çok önceden, 19 Mart süreci öncesinde Erdoğan, Meclis’te grup toplantısından çıkarken bir gazetecinin sorusu üzerine söylemişti. "Neden olmasın?" diye cevap vermişti. Belli ki istiyordu o tarihte ve ondan sonra da görüşmenin muhtemel tarihi olarak bayram sonrası olarak söylenmişti. Onun ardından 19 Mart süreci başladı. Bu süreci tabii ki Erdoğan başlattı. Önce 18 Mart akşamı Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının alınması, ardından gözaltı, tutuklama ve yaşadığımız bütün bu sert günler ve daha da süreceğe benzeyen günler. Ve bu süre içerisinde ne oldu? Çözüm süreci diye adlandırdığım — birçok kişi başka isimler veriyor ya da hiç isim vermiyor — bu olay askıya alındı. Nerede tıkanmıştı olay? Hangi aşamaya gelmiştik? Öcalan bir çağrı yapmıştı Şubat ayının sonunda. Öcalan'ın çağrısı çok netti: PKK'ya silah bırakma ve kendini feshetmek için bir kongre toplama çağrısı yapmıştı. Bir tür talimat da diyebiliriz. Ve Kandil'den de buna olumlu cevap geldi. Fakat dediler ki, ‘‘Bu kongrenin bizzat Öcalan tarafından toplanması lazım ve de bunun güvenliğinin sağlanması lazım.’’ Güvenlikten kastettikleri iki aşamalı bir şey herhalde. Konferansın düzenleneceği yer herhalde Kandil olacaktır; Kandil'e değişik yerlerden gelecek insanların ulaşımı ve de kongre sırasında da herhangi bir saldırı olmaması diye, olay sadece teknik bir yerde düğümlenmiş gibiydi. Fakat bir gelişme yaşanmadı. Milli Savunma Bakanlığı'ndan bir açıklama geldi, işte bu kongrenin bir an önce toplanması için. Nisan ayı dendi. Daha sonra Devlet Bahçeli bir yazılı açıklamayla o kongrenin bir an önce toplanmasını ve hatta Malazgirt'te toplanmasını istedi. Ve 19 Mart'la beraber bütün bunlar unutuldu gitti, çünkü Türkiye'nin bambaşka bir gündemi vardı. Ve şimdi Erdoğan tekrar başa sarıyor gibi çözüm sürecini. Bunun en önemli nedeni bence, birçok nedeni var ama en önemli nedeni, Devlet Bahçeli'nin bu konuda ısrarcı olması. Devlet Bahçeli özellikle bayram sırasında çıkan yazılarında, ilk bölümünde, özellikle Türkgün gazetesinde çıkan yazısında, artık buna bir an önce tekrar dönülmesine çok ciddi vurgu yaptı ve bunu yaparken demokrasiden, bağımsız, tarafsız yargıdan vesaire birçok şeyden bahsetti. Erdoğan da geçen cuma günü cuma namazı çıkışında ilginç bir şekilde, terörsüz Türkiye çabasının sürdüğünü, durmadığını, Cumhur İttifakı'nda bir sorun olmadığını söyleme ihtiyacı hissetti. Ve şimdi de pazartesi günü Ömer Çelik, ‘‘Evet, bu buluşma olacak’’ diyor. Yani öncelikli mesele, Devlet Bahçeli'nin kaygılarını gidermek. Erdoğan baştan beri bu konuda daha ağırdan aldı, Devlet Bahçeli daha hızlı gitti. Devlet Bahçeli çıtayı çok yukarıya çıkarttı, Erdoğan altlarda seyretti. Ama bir şekilde, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu kadar gündemi ele geçirdiği bir ortamda, Erdoğan'ın MHP'yi kaybetme diye bir lüksü yok. Onu ne yapıp ne edip koalisyon ortağı olarak tutmak zorunda, aksi takdirde çorap söküğü gibi gidebilir her şey. Bahçeli de zaten sürekli Erdoğan'a sahip çıkıyor. En son dün de yine CHP kurultayı ve cunta suçlaması üzerine çok sert bir şekilde Özgür Özel'i eleştirip Erdoğan'a da sahip çıktı. Burada Erdoğan'ın birinci önceliği tabii ki Devlet Bahçeli'yi ve MHP'yi yanında tutmak; ama bir diğer husus da tabii ki CHP'nin belirlediği gündemi değiştirmek. Bunu yapabilecek çok fazla seçeneği yok Erdoğan'ın. Ve çözüm sürecini tekrar kaldığı yerden devam ettiriyor olmak ya da devam ettiriyormuş gibi gözükmenin bir ölçüde kendi işine yarayacağını düşünüyor olabilir. Açıkçası Erdoğan PKK'nın silah bırakmasını, kendini feshetmesini, bir an önce bunu yapmasını tabii ki isteyecektir ama çok da buna inandığını düşünmüyorum. Henüz bir Bahçeli gibi iştiyakla bu olaya sarılmıyor, çok ciddi şüpheleri olduğu kanısındayım. Şimdi baktığımız zaman Erdoğan bunu istiyor, Bahçeli'yi yatıştırmak için, aynı zamanda gündemi değiştirmek için ve aynı zamanda tabii bölgedeki altüst oluşlarda güçlü olabilmek için bu konuyu çözmek istiyor. PKK meselesinin kapanmasını istiyor, tabii ki istiyor ama istese bile bu yeterli olur mu? Burada çok ciddi sorunlar var. Daha önce de vardı ama sorunlar şimdi iyice arttı. Bir kere öncelikle şunu söylemek lazım: 19 Mart operasyonunun bir ayağı kent uzlaşısı suçlaması. Bunu yaparak kayyumlar atamayı düşündü Erdoğan, Şişli'ye atadı ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne atayamadı. Son anda bir şekilde orada frene basmak zorunda kaldı. Ve kent uzlaşısı suçlaması baştan aşağı DEM Parti'yi suçlamak ve tabii ki şu anda anlaşmaya çalıştığı Abdullah Öcalan'a ve Kandil'e yönelik suçlamalar. Yani siz hem bir taraftan İmralı ve Kandil'le mutabakatlara varmak istiyorsunuz ama aynı zamanda onlara selam verenleri, onlarla bir ölçüde küçük çapta da olsa yan yana duranları çok sert bir şekilde suçlayıp hapse atıyorsunuz. Bir kere bu zaten Erdoğan'a yönelik olarak Kürt seçmendeki, Kürt hareketindeki kuşkuları çok ciddi bir şekilde arttırdı. Yani şu anda Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları tutukluyken ve bu tutuklama tamamen siyasi gerekçelerle yapılmışken, Kürt hareketinin ve Kürt seçmenin Erdoğan'la hiçbir şey yokmuş gibi kaldığı yerden süreci sürdürmesi çok akla yatkın gelmiyor benim açımdan. Ama diğer bir önemli husus şu: İmralı ve özellikle Kandil açısından şu anda iyice yıpranmış, zayıflamış, yaptığı planlar tutmamış, hesap hataları yapmış ve bu anlamda da seçmen nezdinde çok ciddi bir meşruiyet kaybına uğrayan, gündem belirleyemeyen bir Erdoğan var, bir iktidar var. Çok açık söylemek gerekirse, 18 Mart'taki iktidar koalisyonuyla bugün 8 Nisan itibarıyla aynı iktidar yok ortada. Bu çok ciddi bir şekilde bir anlamda İmralı’yı da ama esas olarak Kandil’i de ayağını frene götürmeye zorluyor diye düşünüyorum. Çünkü bu fırsattan istifade etmek isteyeceklerdir. İktidarın içine düştüğü bu zayıflama onların birtakım hesaplarını değiştirebilir, diyelim ki 16 Mart’taki pozisyonlarından daha güçlü bir pozisyonda olduklarını düşünüyorlardır ve dolayısıyla işin rengi biraz değişebilir. Çok acele etmeyeceklerdir. Hep söyleyegeldikleri “Bizim çok kişi kapımızı çalıyor” argümanını daha fazla kullanabilirler. Nitekim 19 Mart'tan bu yana Kandil'den hiç ses çıkmıyor, olumlu olumsuz hiçbir ses çıkmıyor. Öcalan 19 Mart'ın hemen ardından 21 Mart'ta Diyarbakır'daki Nevruz'a açıklama yollamadı. Bir iddiaya göre devlet izin vermedi, bir iddiaya göre Öcalan kendisi bu karışık ortamda bir açıklama yaparak açığa düşmek istemedi. Selahattin Demirtaş hâlâ bu konuyla ilgili hiçbir şey söylemedi. Çünkü bu kadar ciddi bir kapışmanın ortasında Ekrem İmamoğlu'na destek, açık bir destek vermesi halinde iktidarı tam karşısına alacak; ona şüpheyle bakması halinde muhalefette çok büyük tepkilere yol açacak. O da ayağı frende durdu. Şu anda gördüğüm kadarıyla Kürt hareketi değişik aktörleriyle “bekle ve gör” politikası izliyorlar. Bu olayın, 19 Mart sürecinin nasıl şekilleneceğini merakla ve büyük ölçüde de kendilerinin daha güçlendiği duygusuyla izliyorlar. Haksızlar mı? Sanmıyorum. Şu anda CHP tabii ki çok güç kazandı. Yapılan kamuoyu yoklamalarında İmamoğlu operasyonunu doğru bulmayanların oranı %60 civarında seyrediyor. CHP'nin, Özgür Özel'in iddiasına göre, yerel seçimdeki oylarını yakaladığı söyleniyor, ki bu %30'un çok üstü. Böyle bir ortamda tamam, CHP güçlendi, toplumsal muhalefet kendini gösterdi, kendini kanıtladı; ama Kürt hareketi de bu olaydan bence daha fazla güçlenerek çıktı. Şunu özellikle insanlar ihmal ediyorlar, herkes olmasa bile büyük kısım. Bir süreç var, çözüm süreci ya da adına ne derseniz deyin. Bu, iktidarın tek başına yaptığı bir şey değil. Yani burada, ‘‘Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan ne istiyorsa o olacak’’ değil. Bir kere çok fazla yabancı gücün de dahil olduğu bir olay söz konusu. ABD, İsrail, İran hepsinin bir şekilde burada bir etkisi var. Ama daha önemlisi, bu olayın bir başka aktörü var, o da Kürt hareketi. Başından itibaren, bu süreç başladığı andan itibaren, ısrarla bunun altını çizmek istiyorum, Kürt hareketi bu işin bir öznesi. Yani tek bir özne var, o ne derse onu yapacak olan bir hareket söz konusu değil. Yani teslim olan bir hareket söz konusu değil, hiçbir zaman olmadı. Şimdi bunun daha net bir şekilde ortaya çıkacağını göreceğiz. Dolayısıyla Erdoğan İmralı heyetiyle görüşüp ‘‘Hadi elinizi çabuk tutun’’ dese de, İmralı'ya heyet tekrar gitse, ‘‘Hadi şu kongre bir an önce toplansın, devlet bunu istiyor’’ dese de işler o kadar hızlı gelişmeyebilir.
Bitirirken, Medyascope'a desteklerinizi rica ediyorum. Artık her yayında söylüyorum. Gerçekten Türkiye çok kritik bir yerden geçiyor ve burada bağımsız, özgür medyaya çok ihtiyaç var. Ve biz bunlardan birisiyiz. 19 Mart sürecinde yaptığımız yayınlar bunu gösterdi. Lütfen bize Patreon'dan ya da YouTube ‘‘Katıl’’dan destek olun. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
18.04.2025 19 Mart partileri ve liderleri nasıl etkiledi? | Burak Bilgehan Özpek anlattı
18.04.2025 Haftaya Bakış (263): Cumhur İttifakı'nın geleceği | 19 Mart'ın bilançosu | Kanal İstanbul yeniden gündemde
18.04.2025 Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı
17.04.2025 Nezih Onur Kuru yanıtladı: 19 Mart seçmende neyi değiştirdi?
17.04.2025 Troller “CHP’ye kayyum” konusunda neden ve nasıl çuvalladı?
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı