Barış ve demokrasiyi Bahçeli mi getirecek?

16.04.2025 medyascope.tv

16 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Türkiye çok önemli bir dönemden geçiyor. Çok tarihi şeyler yaşadık ve yaşayacağa benziyoruz ve bana göre çok daha güzel şeyler göreceğiz. Geçen bir yayın yaptım "Her şey çok kötü olacak" diye, tabii tırnak içinde. Bayağı da ilgi gösterdiniz. Ben öyle düşünenlerden değilim, öyle düşünenleri de eleştiren birisiyim. Türkiye’de evet, otoriter bir sistem var, baskı var, hukuk yok, hukuk devletinden asla söz edilemez, demokratik hakların büyük bir kısmı toplumun elinden alınmış durumda; ama Türkiye tekrardan demokrasiyi, hukuk devletini inşa edebilecek bir güce ve iradeye sahip ve 19 Mart'la beraber bunu da çok net bir şekilde gördüğümüz kanısındayım. Burada tabii sorun şu: Bunu kim yapacak, nasıl yapacak, ne olacak? İşte bu noktada arkadaşım Profesör Ali Yaycıoğlu'nun sosyal medyadaki bir paylaşımına dikkat çekmek istiyorum. Ali çok önemli şeyler söylüyor, ne diyor: ‘‘Rejim içinde ‘bu iş kötüye gidiyor, diğer süreci de gölgeliyor’ diyen ve ağırlık koymaya çalışan bir irade varsa, bunu dedirten 19 Mart’la hareketlenmiş toplumsal muhalefetin ta kendisidir. Bu nedenle yapılması gereken, rejimin iç tartışmalarına umut bağlamak değil; bunları fazla önemsemeden toplumsal muhalefetin canlı kalması ve güçlenmesi için çaba göstermektir.’’ Evet doğru, Ali'ye katılıyorum. Gerçekten budur. Burada özne toplumsal muhalefet ya da sağ tabirle millet, millî irade. Bu özne 19 Mart'ta çok ciddi bir şekilde ortaya çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi ile birleşerek Türkiye'de birçok şeyi değiştirmeye başladı. Bazı şeylerin de önünü kesti. Mesela Büyükşehir Belediyesi'ne ve CHP'ye kayyum atanacağı söyleniyordu, atanmadı. En azından şu aşamaya kadar atanamadı. Bu da birilerinin istediği için değil, öyle uygun gördükleri için değil; buna mecbur kaldıkları için. Burada birilerinden kastım esas olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan. Ali'nin söylediklerinde bir itirazım var yalnız, o da ‘‘rejimin içerisindeki tartışmaları fazla önemsemeden’’ kısmı. Ben önemseyenlerdenim. Şöyle ki, orada bahsettiği Devlet Bahçeli'nin önceki gün yaptığı açıklama, 19 Mart'la ilgili açıklaması ve bana göre Devlet Bahçeli ‘‘Bu işi bir an önce halledin, dosya güçlü değil ve gereğini yapın’’ diye Erdoğan'a seslendi ve buradan da ‘‘Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere çok kişinin yakın bir zamanda tahliye edilebilmeleri bile mümkündür’’ şeklinde bir yorum yaptım. Bunu neye dayanarak yapıyorum? Tabii ki toplumsal muhalefete bakarak, ama bu, toplumsal muhalefetin iktidar içerisinde, rejim içerisinde yarattığı kırılmalarla ilgili. Bu noktada Bahçeli'nin bu çıkışı önemli. Bahçeli'nin Erdoğan'a ‘‘Elinizde doğru dürüst delil yok, bunlarla bu kişileri yargılamak mümkün değil, mahkûm etmek mümkün değil’’ anlamına gelebilecek sözler söylemesi ve onların bir şekilde özgürlüklerine kavuşmasının kapısını aralaması bence önemli. Sonuçta bu kişiler cezaevinden kaçmayacaklar. Biliyoruz ki ülkede yargı tamamen siyasallaşmış durumda. Yani mahkemeye çıkıp yaptıkları savunmayla yargıçları ikna edip de beraat ya da tahliye kazanamayacaklar. Şunu biliyoruz ki, aslında burada bu imzayı atacak olanlar, bu kararı verecek olanlar Ankara’dakiler ve tabii ki öncelikle Erdoğan. Erdoğan’ın bu noktaya gelebilmesinde öncelikle toplumsal muhalefet tabii ki; ama aynı zamanda kendi iktidarını dayadığı güçler içerisindeki ilişkiler önemli. Eğer Bahçeli, şu ya da bu nedenle Erdoğan’dan böyle bir tavır alacaksa bu konuda, bu Bahçeli’nin demokrasi, hukuk devletini çok sevdiği için değil; ama bunun kendi tabiriyle devletin bekası için önemli olduğunu düşünmesi olacak. Ve bu adım Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunacaksa, iyi bir adım olacak. Yani burada övgüyü hak eden Bahçeli olmayacak. Burada övgüyü hak eden, onu bu noktaya getiren kesimler, yani millî irade ya da toplumsal muhalefet olacak. Fakat bu otoriter sistemde bir şeylerin değişebilmesinde işte bu iktidar içi ilişkiler çok önemli rol oynuyor. Mesela barış süreci ya da çözüm süreci; başından itibaren buna pozitif yaklaşan birisiyim ve bunun Devlet Bahçeli tarafından başlatılmasının bu olayı daha ciddi kıldığına inanan birisiyim. Ama aynı zamanda şunu da bilen birisiyim, başından beri de böyle söyledim: Devlet Bahçeli ve onun hareketi için bunlar akıllara gelmeyecek bir hamleydi. Niçin yaptı bunu? Barışı çok istediği için, Kürt sorununun çözümünü çok istediği için yapmış olamaz. Böyle bir şey olsaydı, bunun ipuçlarını geçmişte görürdük. Ama bu konu öyle bir noktaya geldi ki artık devlet tarafından taşınamaz hale geldi ve bu anlamda devleti kurtarmak için, devletin bekası için, belki de ülkenin bölünmesinin önüne geçmek için bu adımı atmaya mecbur kaldı Devlet Bahçeli. Şimdi onun motivasyonunun ne olduğu tabii ki önemli; ama atılan adım, atılacak adım daha önemli. Burada PKK'nın yaklaşık 50 yıl sonra kendini feshetmesi ve silahların bırakılması gibi çok önemli ve Türkiye'deki demokratikleşmenin önünü alabildiğine açacak bir adım söz konusuysa, buna niye destek olmayalım? Bunu Bahçeli’nin başlatıyor olması, onun attığı bir adım, hepsinin yanlış, ülkenin aleyhine olduğu anlamına gelmiyor. Burada Bahçeli son dönemde öncelikle Kürt meselesi konusundaki, PKK meselesi konusundaki attığı adımlarla, gösterdiği çabalarla ve Erdoğan’a yönelik verdiği mesajlarla, — belki de onlar hoşlanmayacak ama — ona verdiği ayarlarla önemli şeyler yapıyor ve bu önemli şeyler Türkiye’nin pekâlâ hayrına olabilecek bir şey. Burada öznenin kim olduğuna bakarak, “Bu ne yaparsa yapsın Türkiye’nin aleyhinedir” demek çok fazla lüks kaçar. Dolayısıyla bütün bu olaylara baktığımızda öncelikle topluma, insanlara, insanların bu düzeni değiştirme arzusuna ve bu konudaki direnişçiliğine, mücadeleciliğine bakmak ve bunun sonuç alıp almadığını ölçmek için de iktidar içerisindeki tartışmalara bakmak gerekiyor. Önceki gün Bahçeli'nin yaptığı açıklama, aslında 19 Mart'ta toplumsal muhalefetin ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu'nun kazandığını gösterdi bize. O açıklamada İmamoğlu aleyhine, CHP aleyhine çok laflar olabilir; fakat Bahçeli bir şekilde bu savaşın, yani Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını yargı yoluyla, siyasallaşmış yargı yoluyla tasfiye etme çabasının başarısız olduğunu itiraf etti ve bu anlamda da bir geri adımı bence öneriyor. Buna katılmayanlar var, o ayrı bir tartışma konusu. Bana göre böyle. İşte bu önemli bir şey ve gerçekten bunun ardından Türkiye'de Ekrem İmamoğlu'nun özgürlüğüne kavuşması ve cumhurbaşkanı adayı olabilmesi, yarışabilmesi ve de kazanabilmesi tabii ki buna bağlı. Bunun önü açılacaksa, burada Bahçeli’yi ya da başka birisini, niçin böyle yaptığını, şunu bunu tartışmanın çok bir gereği yok. Toparlayacağım, tekrar toparlayacağım. Ben solcu birisiyim, kendimi bildim bileli böyle birisiyim ve benim baktığım yer devlet değil; benim baktığım yer toplum. Toplum, insanlar bu tarihin öznesidir. Devleti yönetenler, insanları yönetebildiği, yönlendirebildiği ölçüde yerlerini korumaya çalışırlar ama o kişileri, o kişilerin yöntemlerini belirleyen esas olarak toplumdur. Şu anda toplumun önemli bir kesimi, ülkeyi, devleti yönetenlere artık bunun böyle devam edemeyeceğini söylüyor. İçlerinde bazıları bunu ciddiye alıyor, bazıları hâlâ topluma, millî iradeye direnmeye çalışıyor. Bunun sonucunda, onların arasındaki mücadeleden, tartışmadan toplumun hayrına birtakım sonuçlar çıkarsa, bunu kesinlikle kabul etmekten başka yapacak bir şey yok. Öteki türlüsü çok saçma bir inatçılık olur. Evet, daha söylenecek çok şey var, ileride bunları söyleriz ama gidişat bence iyi. Ülkeyi yönetenler kendi içlerinde anlaşamıyorlar, kendi içlerinde çatlaklar büyüyor. Bu, Türkiye'de önümüzdeki günlerde yeni ittifakların doğuşuna da tanık olabileceğimiz anlamına geliyor ama henüz o konu için erken. Fakat 19 Mart’taki hamlede Erdoğan'ın yenilmiş olduğunun, kaybetmiş olduğunun resmen ilanını çok gecikmeden göreceğimizi tahmin ediyorum.
Bitirmeden, lütfen Medyascope’a sahip çıkın. Patreon’dan ve YouTube ‘‘Katıl’’dan bize desteklerinizi iletebilirsiniz. Söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
18.04.2025 19 Mart partileri ve liderleri nasıl etkiledi? | Burak Bilgehan Özpek anlattı
18.04.2025 Haftaya Bakış (263): Cumhur İttifakı'nın geleceği | 19 Mart'ın bilançosu | Kanal İstanbul yeniden gündemde
18.04.2025 Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı
17.04.2025 Nezih Onur Kuru yanıtladı: 19 Mart seçmende neyi değiştirdi?
17.04.2025 Troller “CHP’ye kayyum” konusunda neden ve nasıl çuvalladı?
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı