Bahçeli “İmamoğlu bir an önce mahkûm edilsin” mi dedi yoksa “bırakılsın” mı?

14.04.2025 medyascope.tv

14 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi akşamlar. Ne zamandır böyle bir yayın yapmıyordum. Her işte bir hayır vardır diyelim. Bugün tam işten çıkarken Bahçeli'nin açıklamasını Ali Deniz, yani oğlum, bana yolladı ve onun da düşündüğünü düşündüm ben de. Bahçeli... Nasıl söyleyeyim? Şimdi, birazdan anlatacağım, öyle diyeyim. Evet, çok önemli bir açıklama. Bekledim, yol boyunca birtakım güvendiğim, görüşlerine itibar ettiğim tanıdıklarımla konuştum. Büyük bir kısmıyla benzer düşünüyoruz. Tabii detaylarda farklılaştığımız olabilir. Ama sonra baktım ki, sosyal medyada tabii, oradan bakabiliyoruz, farklı farklı görüşler var ve ağır basan görüş Bahçeli'nin burada ‘‘Bir an önce bu adamı cezalandırın’’ dediği düşüncesi. Bu, yine benim meşhur, bu sabahki yayında da söylediğim gibi ‘‘her şey çok kötü olacak’’çıların yaklaşımı. Egemen olan bakış açısı bu. Yani nedir? ‘‘İşler kötüye gidiyor.’’ Niye kötüye gidiyor? ‘‘Çünkü böyle, çünkü bırakmazlar, çünkü kaybediyorlar ama kaybı kabul etmiyorlar’’ vesaire vesaire. Bahçeli'nin bu açıklamasının tabii içinde her zaman olduğu gibi — çok uzun bir açıklamayla karşı karşıyayız — çok belagat var. Erdoğan'a ve Cumhur İttifakı'na sahiplenme ve CHP'ye, Özgür Özel'e ve İmamoğlu'na yönelik çok sert cümleler var. Ama hepimiz neyi tartışıyoruz? Şu cümleyi tartışıyoruz: ‘‘Tanık ifadeleri sarih ve sahici delillerle birlikte diğer sair bilgi, belge ve bulguların dava dosyasına eksiksiz ilavesinin yapılması suretiyle kovuşturma etapları tamamlanmalı, şayet zanlı Ekrem İmamoğlu suçsuzsa beraatı, değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde mutlaka ve olabilecek en kısa sürede temin edilmelidir.’’ Şimdi, buna bakan çok kişi diyor ki, ‘‘Bahçeli'nin söylediği şudur: ‘Bir an önce bu adamı cezalandırın.’’’ Ama ben öyle düşünmüyorum. Benim gibi düşünmeyen başkaları da var, güvendiğim kişiler de var. O da şu: Bahçeli burada bir beraat ihtimalinden bahsediyor ve ‘‘delillerin eklenmesi’’ diyor. Normalde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı dinlediğiniz zaman her şey ayan beyan ortada, delile falan ihtiyaç yok, her şey zaten var, delillerin hepsi var. Ayrıca tabii büyük turplar da sırada bekliyor. Büyük turpların sırada bekliyor olması, Erdoğan'ın şu andaki dosyada pek de bir şey olmadığının itirafıydı aslında. Ve Bahçeli'nin bu açıklaması da ‘‘O turp falan, her neyse, bir an önce bulun, bulamıyorsanız da bu haliyle bu işi çabucak sonuçlandırın’’ demek istiyor. Biraz daha açayım. Erdoğan 19 Mart öncesi belli ki Bahçeli'ye operasyonu çok kesin bir şekilde, başarılı bir operasyon olacak şekilde anlatmış. Ondan habersiz bu operasyonu yapma ihtimali herhalde yok. Ama bugün Deniz Zeyrek'in yazısından da okuduk, — her ne kadar geç saatlerde tekzip edildiyse de İletişim Başkanlığı tarafından — ne diyor Deniz Zeyrek? İki ayrı AKP'li, güvendiği isim, Erdoğan'ın bir yargı mensubuna ‘‘Hani dosya çok sağlamdı’’ dediğini, onun da esas kişilerin kaçak olduğunu, onlar yakalandıktan sonra turpların çıkacağını söylediklerini aktarıyor. Yani bir hayal kırıklığı var Erdoğan'da. Tekzip edildi, tamam, ama bence de, tekzip edilse de edilmese de, birisi bunu söylese de söylemese de, Erdoğan'ın umduğunun bu olmadığı çok açık. Açık bir şekilde, mesela 17-25 Aralık'taki gibi, bize, kamuoyuna Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları hakkında çok somut, elle tutulur bir şey gösteremediler. Böyle bir şey yok. Gizli tanıklar var, ‘‘duydum ki… ettim ki… söyleniyor…’’ gibi açıklamaları var, elde bir delil falan yok. Erdoğan'ın yaşadığı hayal kırıklığının daha fazlasını Bahçeli'nin yaşadığı kanısındayım. O da nedir: ‘‘Evet, biz burada bir şeyi tasfiye edecektik, çok açık bir şekilde onu suçüstü yakalayacaktık ama böyle bir şey olmadı.’’ Olmadı. Peki ne olacak? ‘‘Ya bir an önce bunun delili neyse, her neyse, bulun – ki bulunacağından çok umutlu olduğunu sanmıyorum açıkçası – ya da bu işi bitirelim’’ demek istiyor. Beraat lafını telaffuz etmesi bence çok anlamlı. Bahçeli bu olayın hem kendisinin yürüttüğü çözüm sürecini, ama esas olarak Cumhur İttifakı'nı çok ciddi bir şekilde yaraladığının farkında. Zaten metnin tamamına baktığınız zaman imza toplamalar, Özgür Özel'in açıklamaları, şunlar bunlar, bunların hepsi muhalefetin, CHP'nin inisiyatifi aldığının itirafı. Bahçeli bir anlamda, ‘‘Bir yanlış yaptık, yani Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyoruz, zararın neresinden dönülürse kârdır’’ diyor bana göre. Tabii ki birçok kişi yine bana diyecek ki, ‘‘Sen yine iyimsersin, şusun busun, insanların kafasını karıştırıyorsun, insanları rehavete sürüklüyorsun.’’ Rehavete falan sürüklediğim yok. Bahçeli'nin bugün bu açıklamayı yapmasında, bugün Türkiye'nin dört bir tarafında lise öğrencilerinin yaptığı protestoların da kesin etkisi olmuştur. Üniversite gençlerinin günlerce sokaklarda olmasının da etkisi olmuştur. Herhalde kamuoyu araştırmaları onun da önüne geliyordur, oradaki sonuçların da etkisi olmuştur. CHP'nin mesela bir darbe, cunta söylemleriyle nasıl siyasi alanın hegemonyasını eline geçirdiğinin ve bunun iyice siyasetin alanını CHP lehine genişlettiğinin de etkisi olmuştur. Yani burada diyelim ki Bahçeli bir an önce Ekrem İmamoğlu cezalandırılsın istiyor, hiçbir taviz yok. Diyor ki işte, ‘‘kellesi uçurula’’, tabii abartarak söylüyorum. Bunun yolu medyaya açıklama yapmak değildir. Bunun yolu çok açık bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a telefonda söylemektir. Açarsınız, dersiniz ki, ‘‘Bir an önce halledin.’’ Eğer Erdoğan ağırdan almak istiyorsa, o zaman söz konusu olur. Ama Erdoğan'ın böyle ağırdan almak filan gibi bir derdi yok, bir an önce bu meseleyi kapatmak istiyor ama elinde dosya kalakaldı, çünkü dosyanın içi boş. Ve bence siyasi hayatının en büyük yanlışlarından birini, belki de en büyüğünü yaptı. Bunu 19 Mart'ın başından itibaren söylüyorum. Yok etmek istediği rakibini çok daha güçlendirdi ve güçlenmek isterken iyice zayıfladı. Bu, tek başına Erdoğan'ın başına gelen bir şey olsa, Bahçeli kenarda durur, kahvesini içip bunu izlerdi. Ama ortak girdikleri bir yol var, birlikte yapmaları gereken birtakım şeyler var ve 19 Mart, bu yapmak istediklerinin önünde çok ciddi bir engel oluşturdu. Bir kere her şey bir yana, milli irade artık Cumhur İttifakı'nın arkasında değil. Milli iradeye baktığımız zaman esas olarak muhalefette. Ve böyle bir toparlanma ihtiyacı olarak bunun olduğunu düşünüyorum. Tabii ki birçok kişi, ki öyle, şimdi bakıyorum yorumlar var.
‘‘‘Benim başlattığım sürece daha fazla zarar vermeyin’ demek istiyor sanırım’’ demiş Cihan Orhan.
‘‘Hak, hukuk, adalet istiyoruz’’ diyen var.
‘‘Maşallah, bu nasıl tempo?’’ vesaire diyenler var.
‘‘Ekrem İmamoğlu da Erdoğan'a seslenmiş’’ diyor bir izleyicimiz.
Ben şöyle bir şey yaptım, hatırlayanlar olur, bir yayında bir şey söyledim, Ekrem İmamoğlu'nun mahkemesinin olduğu gün yaptığımız yayında. 26 Haziran’a mı, 16 Haziran’a mı ne ertelenmiş, Silivri’de. Ben de dedim ki, ‘‘Silivri'ye ertelemelerinin nedeni, Ekrem İmamoğlu'nun Silivri'de olacağını düşünmeleri. Ama bence değil, olmayacak’’ dedim. Bir şey bildiğimden değil, bir hissiyat olarak söyledim. O şeyi şimdi tekrar paylaştım, Bahçeli’nin açıklamasından sonra. Yine orada çok kişi beni saftirik olmakla eleştiriyor, öyle diyeyim en yumuşak tabirle. Tabii, ‘‘Bunca yıllık gazetecisin, hala mı naif naif şeyler söylüyorsun?’’ diyorlar. Bakın, Devlet Bahçeli’yi az buçuk tanıdığımı sanıyorum, Tayyip Erdoğan kadar olmasa da tanıdığımı sanıyorum. Devlet Bahçeli'nin söylediklerinin içerisinde hep birtakım şeyler, böyle önemli açıklamalarda hep birtakım şeyler gizlidir ve Devlet Bahçeli'nin söylediklerinde ısrar diye bir şey yoktur. Hepiniz hatırlıyorsunuz, 17.25'te durmuş olan saat vardı, Can Dündar'la beraber fotoğrafı vardı Devlet Bahçeli'nin; ama sonra Erdoğan’la pekala iktidar olabildi. Yani burada Bahçeli'nin en büyük derdinin Cumhur İttifakı'ndan ziyade devletin bekası olduğu kanısındayım. Ne anlamda devletin bekası? Bu çözüm sürecinde de böyle, burada da böyle. Ne oldu? 19 Mart'ta ilk yorumlar neydi? ‘‘Erdoğan artık sandığa da izin vermeyecek’’ deniyordu. Yani, ‘‘Rekabetçi otoriterlikten tam otoriterliğe geçiyoruz, hatta totaliterliğe geçiyoruz’’ yorumları yapıldı ilk günden. Ama sonra bunların azaldığını gördük. Niçin? Çünkü toplum tarihin aktörü olarak sahaya çıktı. Vatandaş ya da sağ deyimle millet sahaya çıktı ve de gayet sakin, barışçıl bir şekilde, provokasyonlara gelmeden günlerce iktidarı protesto etti. Ekrem İmamoğlu şahsında aslında bütün şikayetlerini dile getirdi. Bu çok önemli bir kırılma anıydı ve bu kırılma anında yapılması gereken buna bir çözüm bulmak. Önünüzdeki seçenek nedir? Ya bu olayı çözeceksiniz, protestocularla anlaşacaksınız, dertlerini dinleyeceksiniz, taleplerini dinleyeceksiniz ya da onların üzerine yürüyeceksiniz. Üzerine yürüdüler, 300'ü aşkın genci de içeri attılar. Ama ne oldu? Gençler pes etmedi. Hatta bugün de görüyoruz, liseliler bile artık haykırıyorlar. Dolayısıyla baskının gidebileceği bir yer var. Eğer daha fazlasına giderse, o zaman işte devletin bekası dediğimiz olayla karşı karşıya kalırız ve Devlet Bahçeli de herhalde bunu biliyor. Nasıl açılım sürecini aynı şekilde devletin bekası için başlattıysa, burada da bir yerde Erdoğan'ın basmadığı frene Bahçeli'nin bir şekilde bastığını ya da basılmasına yardımcı olmak istediğini düşünüyorum.
‘‘Naif ya da iyimser değilsiniz, çok gerçekçi yorumlar yapıyorsunuz’’ demiş Derya Temur. Sağ olun. Benim iyimserliğim üzerine laflar var.
Mesela birisi demiş ki, ‘‘İnsanları rehavete falan sürüklemiyorsunuz, aksine umudu yükseltiyorsunuz. Kendi adıma söylüyorum, sizi dinlemek bu gergin ortamda ilaç gibi geliyor.’’
Bakın, tekrar şunu söyleyeyim, burada ilk akla gelen, Bahçeli ne dedi? Bahçeli dedi ki, ‘‘Vurun, komayın, hepsini yıllarca hapislerde süründürün’’ dedi. Çünkü Bahçeli zaten demokrasiyle vesaire arası olmayan birisi. Bana, ‘‘Devlet Bahçeli'den demokrat yaratmaya çalışmayın, boşuna uğraşırsınız’’ diyorlar. Buradaki meselenin, Devlet Bahçeli'nin meselesinin demokrasi değil, devlet olduğunu tekrar söylüyorum. Çünkü şu anda devleti yönetenler, Cumhur İttifakı artık devleti yönetemez hale geldiler. Bunun en önemli ayaklarından birisi ekonomi. 19 Mart'ın ardından ekonominin ne hale geldiğini görüyoruz. Umutlar giderek azalıyor. Böyle bir ortamda Devlet Bahçeli bence olayı belli bir yerde tutmak istiyor. Yani bu tabii ki bir sonraki mahkemede Ekrem İmamoğlu'nun tutuksuz yargılanacağı anlamına gelmeyebilir, hiç önemli değil. Fakat şu ana kadar benim gördüğüm kadarıyla, gören varsa bana haber versin, AK Parti'den hatırı sayılır birilerinin Bahçeli'nin bu yorumuna, bu yaptığı açıklamaya ilişkin bir şey söylediğini görmedim. Bakın, bu açıklama gerçekten ve gerçekten, sadece ve sadece bazılarının iddia ettiği gibi ‘‘Cezalandırın bir an önce’’ açıklaması olsaydı, üzerinde kimse bir şey konuşmazdı zaten. MHP de paylaşırken Bahçeli'nin açıklamasını bunu öne çıkartarak paylaşıyor. Mesaj orada, diğerleri bu mesajın kaplamaları. ‘‘Beraat’’ diyor, ‘‘Delil varsa delilleri gösterin bir an önce’’ diyor, ama delil olmadığını biliyor. Yani şöyle bir şey demiyor: ‘‘Her şey ayan beyan ortada, bu adam çalıp çırpmış. Daha ne uzatıyorsunuz?’’ demiyor. Erdoğan buna benzer şeyler söylüyor grup toplantılarında, biliyorsunuz, ‘‘Neler neler var’’ diyor ama anlatamıyor. Bahçeli hiç öyle bir şey söylemiyor. Mesela bu kadar uzun bir metinde bir tane somut bir iddiayı Bahçeli'nin dillendirdiğini göremedik. Mesela, ‘‘Ekrem İmamoğlu şunu şöyle alıp şöyle satmış’’ dediği yok. İşte attığı tweetlerden rahatsızlık duyuyor, şu oluyor, bu oluyor, onlar ayrı bir şey. Ama burada suçlamaları sahiplenen, dosyayı sahiplenen bir Bahçeli yok. Dosya karşısında, benim anladığım kadarıyla ciddi bir hayal kırıklığına uğramış ve bunun faturasını ödemek istemeyen, daha fazla ödemek istemeyen, zararın neresinden dönülse kâr diyen bir Bahçeli olduğunu düşünüyorum.
İsa İmamoğlu diyor ki: ‘‘Devlet Bahçeli'nin devletin bekasını düşündüğünü hiç sanmıyorum, onun tek düşündüğü MHP'deki koltuğudur. Koltuğunu korumak için Erdoğan'a, Erdoğan da iktidarda kalabilmek için Bahçeli'ye muhtaç.’’ İsa Bey, tamam, güzel, peki o zaman 2002'deki erken seçimi hatırlayalım. Erken seçim kararını Bahçeli aldı. Sonra ne oldu? MHP barajın altında kaldı, yani koltuğunu zor korudu. Orada o koltuk gidebilirdi. Orada kendince devletin bekasını artık o koalisyonun sürmemesinde gördü, ülkeyi erken seçime götürdü ve barajın altında kaldı. O kadar kestirme söylemeyelim. Hatta ilk başta da şöyle deniyordu biliyorsunuz, sizin dediğinize benzer şekilde, ‘‘Bahçeli, Erdoğan’a muhtaç.’’ Ama siz de şimdi diyorsunuz ki, ‘‘Erdoğan, Bahçeli’ye muhtaç.’’ Bahçeli liderliği sırasında yıllarca muhalefette kalmış ya da Meclis dışında kalmış bir partinin lideri. Tabii ki herkes iktidarda olmak ister. Ama iktidarla kurduğu ilişkide dikkat ederseniz öyle bir doğrudan MHP’nin bakanları filan yok. Hep böyle belli bir mesafeden, çok da elini bulaştırmadan ama bürokraside örgütlenerek bir iktidar paydaşlığı yapıyor. Dolayısıyla Bahçeli konusunda biraz daha nüanslı olmakta yarar var.
‘‘Bahçeli, ‘Bu muydu elinizdeki?’ diyor. Milli irade ikna olmayınca ‘Çıkalım bu işten’ diyor galiba.’’ Bülent Çetin böyle demiş.
Evet, birisi demiş ki: ‘‘Bahçeli hayatta Ekrem'in serbest kalmasını istemez. ‘Derhal cezasını yolsuzluktan alıp gündemden düşürün’ dedi’’ demiş bir izleyicimiz. O kadar emin olmayın derim. Yani tekrar söyleyeceğim, yaşınız el veriyorsa Bahçeli'nin 2015 öncesi Erdoğan hakkında söylediklerini hatırlamanızı isterim. Yani ben defalarca dinledim kendisini grup toplantılarında, mitinglerde, özellikle seçim mitinglerinde. Orada Erdoğan'a o şeyleri söyleyen Bahçeli, daha sonra "Erdoğan hayatta yüzüne bakmaz" diyeceğiniz Bahçeli, neredeyse 10 yıldır Erdoğan'la ittifak yapıyor. Dolayısıyla "Ekrem İmamoğlu'nu hayatta istemez, hayatta ona selam vermez" demeyelim.
Mustafa Kemal Gültekin: "Bahçeli'nin adımları Erdoğan'ın manevra adımları gibi geliyor, rolü bu." Değil, Mustafa Kemal Bey. Yani şöyle değil: Şimdi bu açıklamanın ardından bir şey tartışıyoruz, "Bahçeli ne demek istedi?" diye tartışıyoruz. Bu Erdoğan'ın işine gelen bir şey mi, ne işine geliyor? Yani ben mesela diyorum ki, çoğunlukta olmadığımı biliyorum ama, ben diyorum ki mesela, ‘‘Bahçeli burada mesajı doğrudan Erdoğan'a veriyor ve Erdoğan'a ‘frene bas’ diyor’’ diye bir yorum yaptım. Buradan Erdoğan'ın ne çıkarı var? Hiçbir çıkarı yok. Bir de şunu söyleyeyim, söylemediysem, artık ne söylediğimi unutuyorum bazen, ama şunu söyleyeyim: Eğer Bahçeli’nin hakikaten derdi bir an önce Ekrem İmamoğlu'nun cezalandırılması olsaydı, bunu söyleyeceği kişi Erdoğan'dı, açar telefonu söylerdi. Şunu biliyoruz; Bahçeli'nin son dönemde yaptığı açıklamaların, kamuoyu açıklamalarının ezici bir çoğunluğunun muhatabı aslında Erdoğan. Medya üzerinden, sosyal medya üzerinden Erdoğan'la tartışıyor. Dolayısıyla bunu da bir Erdoğan manevrası olarak görmek bana fazlasıyla zorlama geliyor.
Birisi diyor ki: "Seni son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dinlemiştim, umutlarımı yeşertmiştim. Şimdi de aynısını hissediyorum. Umarım dediğin gibi olur bu sefer." Bunu da sürekli bana hatırlatıyorsunuz, sağ olun, eksik olmayın. Evet, hala ısrarla şunu söylüyorum: Normalde Erdoğan'ın kazanamayacağı bir seçim Erdoğan'a hediye edildi. Bunda payı olan herkesin sorumluluğu vardır. Benim de varsa, ben de bu sorumluluğu üstlendiğimi daha önce de söyledim. Bu sefer ne olur? Bu sefer de… Demin birisi öyle dedi, bir arkadaş sosyal medyada: ‘‘Böyle söyleyenler sonra ortadan kaybolmasınlar, kaçıp gitmesinler’’ diye. Ben de, ‘‘Kaçıp gitmem’’ dedim. Merak etmeyin, yine kalırım.
Doğuş Taylan Türkel: "Daha önceki siyasi davalarda Bahçeli çok sert çıkışlar yapardı. Bu açıklamaları ise çok ölçülü. Üslup farkı açıkça anlaşılıyor" demiş.
Oğuz Uzdil diyor ki: "Bence bütün bunlar proje. İktidar yorgun. Tayyip Bey'in ardından bırakabileceği biri yok. Artık muhalefetin gelmesi gerektiğini kendileri de biliyorlar" diyor.
Miri Beydik diyor ki: ‘‘Bahçeli, ‘Bir an önce çıkartın, sürece de ket vurmayın’ diyor.’’
Zeynep Günay diyor ki: ‘‘Bahçeli erken seçim kararını da alacak bence.’’ Bence de. ‘‘Beraat vurgulamış mesajında’’ demiş. Evet, beraat vurgusu bence önemli. Neydi, Çehov’un muydu, silah... ‘‘Bir silah gözüküyorsa oyunda, o silah patlar.’’ Yani burada bir beraat lafı varsa ciddiye almak lazım.
Bir izleyici diyor ki: "Korku duvarları aşıldı artık, bence geri adım atılacak." Ben de onu söylemeye çalışıyorum.
‘‘Erdoğan, Bahçeli olmadan da otokratik bir rejim kuramaz mı? Seçim olmayacaksa neden MHP oylarına muhtaç olsun?’’ Bakın Cengizhan Bey, böyle bir şey yok. Türkiye'de seçim olmadan Türkiye olmaz. Türkiye, Osmanlı'nın son döneminden beri seçim yaşayan bir ülke. Dolayısıyla böyle bir şey yok. Bahçeli'yi de dışlayarak tek başına bir otokratik rejim inşası hayalini bile kurması mümkün değil.
Melis Başpınar diyor ki: "Çözüm sürecinde ısrarlı. AKP'den umut keserse seçime götürür ülkeyi, CHP ile devam eder."
Onur Bey demiş ki: "Çıkartın demiyor, bence çok iyimsersiniz." Eyvallah.
Hatice Hanım diyor ki: "Bana sorarsanız Bahçeli'nin ne dediği ve ne düşündüğü, o ittifakta yer aldığı günden beri bir toz zerresi kadar bile kıymetli değil" demiş. Hatice Hanım, aynı ülkede yaşamıyoruz demek ki, öyle söyleyeyim.
Bir izleyicimiz diyor ki: "CHP Bahçeli'ye 'Süreci bizimle yürüt' dese, Bahçeli ittifakı terk edebilir mi?"
Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Daha çok yorum var, soru var, yorum var ama hakikaten bir yerde durmak lazım. Şöyle toparlayalım. Evet, ilk akla gelen seçenek: Bahçeli "Cezalandırın" diyor. Kimi? Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını. "Uzatmayın, bir an önce ne halleri varsa görsünler" diyor. Ama ceza almalarından o kadar emin değil ki deliller soruyor ve beraat ihtimalini dile getiriyor. Bunun ardından çok hızlı gelişmeler olur mu bilmiyorum ama pekala olabilir. Çünkü 19 Mart gerçekten iktidarın nasıl kırılgan olduğunu gösterdi. Buradan toparlama... Nasıl toparlayacaklar? Biraz daha zaman kazanabilmek için, hep bu baştan söylediğimiz, "Gaza mı basacak, frene mi?" meselesindeyiz. Bahçeli açıkçası gaza basılmamasını istiyor bu konuda. Bence frene de basılmasını istiyor ama en azından gaza basılmamasını istediği kesin. Erdoğan ne yapacak? Erdoğan geri adım atar mı? Yeterince attı burada. Mesela Büyükşehir'e kayyum atamadı, atayamadı. Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyum atayamadı. Başka birçok şey var ve günlerdir bize kendisinin cuntacı olmadığını anlatmaya çalışıyor. Böyle bir Erdoğan'ı çok görmemiştik hayatta farkındaysanız. Pekala bir formülünü bulabilirse, bir yolunu, en az zarar verecek bir yolunu bulabilirse, buradan geri geri adım atması kuvvetle muhtemeldir diyorum. Arkamdan istediğiniz lafı edin ama artık tarihin akışı, Türkiye'deki tarihin akışı Erdoğan'ın durdurabileceği bir şey olmaktan çıktı. Hele bir de en önemli destekçisi olan Devlet Bahçeli de kendisinin yanında bir kalkan gibi durmazsa, iş çok daha sorunlu bir hale gelir. Dolayısıyla olaya, içerideki belediye başkanları ve belediye çalışanlarının lehine gelişme ihtimalini daha fazla öne çıkararak bakmanızı öneririm. Ama siz yine "Her şey çok kötü olacak" diyorsanız, bildiğiniz gibi devam edin.
Evet, hepinize çok teşekkürler. Bitirmeden, lütfen Medyascope'a Patreon'dan ve YouTube ‘‘Katıl’’dan destek olun. Varsa destekleriniz, desteklerinizi arttırın. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
18.04.2025 19 Mart partileri ve liderleri nasıl etkiledi? | Burak Bilgehan Özpek anlattı
18.04.2025 Haftaya Bakış (263): Cumhur İttifakı'nın geleceği | 19 Mart'ın bilançosu | Kanal İstanbul yeniden gündemde
18.04.2025 Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı
17.04.2025 Nezih Onur Kuru yanıtladı: 19 Mart seçmende neyi değiştirdi?
17.04.2025 Troller “CHP’ye kayyum” konusunda neden ve nasıl çuvalladı?
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı