Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi: Özgür Özel nasıl lider olabilir?

13.11.2023 medyascope.tv

13 Kasım 2023’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. CHP Kurultayı’nda Özgür Özel genel başkan seçildi. Her genel başkan seçilenin ardından sorulan soruyu soruyoruz: “Genel başkan oldu, ama acaba lider olabilecek mi?” Bu konuyu bütün yönleriyle, CHP’yi ve Özgür Özel’i iyi tanıyan bir isimle, siyâsal iletişimci Ateş İlyas Başsoy’la konuşacağız. Ateş, hoş geldin.
Ateş İlyas Başsoy: Hoş bulduk.

Çakır: Seninle en son, seçimden hemen önce, “14 Mayıs’ta ne olursa mucize olur?” https://medyascope.tv/2023/05/10/14-mayista-ne-olursa-mucize-olur-rusen-cakir-ve-ates-ilyas-bassoy-tartisiyor/ başlığıyla bir yayın yapmıştık. Ama seçimde muhâlefet, Altılı Masa, büyük bir hezîmet yaşadı. Hezîmetin dikkat çeken ismi, Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Tabiî diğerlerinin hepsinin de bu yenilgide sorumluluğu var. Mâdem ki CHP’yi konuşacağız, önce oradan başlayalım. Konuştuklarımızı hatırlıyorum, sen de söylediklerini biliyorsun. Seçim kazanılacak gibiydi, ama olmadı. Şimdi insanlar, “Olacak dediniz, olmadı” diye seni beni suçluyorlar. Ne oldu da olmadı? Özellikle son dönemeçte bir şeyler oldu galiba.
Başsoy: Aslında biraz daha başından bakmak lâzım. Hepimizin gazetelerde yazdıkları, programlarda konuştuklarımız târih târih kayıtlı. O kayıtlara bakarsak, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini seçtiği âna kadar hepimiz, “Kılıçdaroğlu aday olmasın” diye konuştuk. Meselâ ben BirGün’de yazdığım bütün yazılarımda veya işte diğer yayınlara verdiğim yazılarda veya bu tip röportajlarda bunu belirtmiştim. Aklın yolu Ekrem İmamoğlu’nun aday olmasıydı o zaman. Ama İmamoğlu o dâvâ konusundan söz edilerek aday yapılmadı. Bence aslında dâvâ da önemli değil. O dâvâya rağmen, İmamoğlu’nun elinden alsalardı, İmamoğlu birisini işâret ederdi, o seçilirdi. Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın ilk geldiği zaman olduğu gibi. Erdoğan da dâvâlıydı, ama Abdullah Gül’ü işâret etti ve o seçildi.  Aslında bütün bunlar mümkün hareketlerdi, ama yapılmadı. Ben şuna benzetiyorum bunu: Diyelim ki orduda bir askeriz. Şuradaki tepenin alınması lâzım. Fakat komutan, “Hayır, o tepeyi değil, bu tepeyi alacağız” diyor. Biz büyük kayıplar veriyoruz, ama hâlâ devam ediyoruz. “Hava Kuvvetlerinin gelmesi lâzım” diyoruz, ama komutan, “Hava Kuvvetlerine ihtiyaç yok” diyor. Ve yeniliyoruz. Ama biz yine, “Devam edeceğiz ve kazanacağız” diyoruz.

Çakır: Komutanın bir bildiği var.
Başsoy: Tam o da değil. Başka ne yapabilirsin ki? O süreçte, “Yanlış yaptık, burada hatâ var” diye bağırsan, bu, yine karşı tarafa hizmet etmek oluyor. Seçime iki üç hafta kala, BirGün gazetesinde “Bu seçimin kaybedilmesi mûcize olur” diye bir yazı https://www.birgun.net/makale/14-mayista-bir-mucize-gerceklesecek-mi-435317 yazmıştım, hattâ bunun üzerin konuşmuştuk seninle. Ve bütün elverişli şartlara rağmen, mûcize oldu. Ben o şartları araştırma sonuçlarına göre yazmadım; yazımda da var bu. Son seçimden önceki iki cumhurbaşkanlığı seçimi ve İstanbul belediye başkanlığı seçimindeki seçmen tavırlarına bakarak, “Bu seçim kesinlikle kazanılır” diye düşünüyordum. Ama son iki üç hafta akıl almaz bir şekilde, göz göre göre, konu yine “Beşli Çete”ye, “Biz geleceğiz ve bunlardan hesap soracağız” meselesine indirgendi. Son iki haftadaki bütün kampanyalar, bütün konuşmalar bunun üzerinde döndü. Sürekli “Beşli Çete” demek, ortadaki o seçmeni, “Eyvah! Bunlar iktidâra gelecek, dâvâlar açacaklar. Önce inşaat sektörü çökecek, sonra finans sektörü çökecek, Türkiye krize girecek” endîşesine soktu. Çünkü konu kendi seçmenini mutlu etmek veya mitinglerde gelen insanlara kalp yapmak değil, mitinge gelmeyen insanlara kalp yapmak. Her şehirde milyonlarca insan da mitinge gelmiyor. O insanlara kalp yapmanın yolu, “Biz gelince istikrar devam edecek, biz gelince siz daha da zengin olacaksınız, biz gelince umut olacak, Türkiye’de yepyeni bir sayfa açılacak” demek. Ama “Eski sayfayı dâvâ edeceğim, ‘Beşli Çete’ye şunu yapacağım bunu yapacağım” deyince… Biliyorsunuz, Kılıçdaroğlu bu lâfı ağzına doladığı her seçimde kaybetti. Akıl almaz bir şekilde, son iki üç hafta, bu seçimde de birinci konu “Beşli Çete”nin yargılanması meselesiydi.

Çakır: Yani hesaplaşma hikâyesi.
Başsoy: Evet. Hesaplaşmaya döndü. Meral Akşener’in durumuna rağmen — ki orada da Meral Akşener’in Altılı Masa’dan kalkması, seçmenin kafasında, “Bunlar daha işe başlamadan birbirleriyle kavga ediyorlar” duygusunu yarattı. Meselâ, DEVA Partisi’ne atfedilen, DEVA’ya gelebileceği söylenen bir seçmen var. Yerel seçimlerde görüyoruz bu tür seçmeni. Normalde AKP’ye oy veriyor, ama yerel seçimde CHP’ye oy veriyor. İşte bu seçmen, Meral Akşener’in masadan kalkmasıyla, “Biz buraya gitmeyelim, burada bir kargaşa var” dedi. O da Meral Akşener’in suçu mu, yoksa Meral Akşener’i o noktaya getiren irâdenin suçu mu? O, zamanla anlaşılacak. Her ne olduysa, yara daha soğudukça bunları zaman içinde daha iyi anlarız. 
Sonuç olarak bir mûcize gerçekleşti.  AKP, bir gemi toplama ithal arabayla bir seçim kampanyası yaptı. Türkiye’de hemen herkes son 7-8 yılda dolar bazında neredeyse yarı yarıya fakirleşmişken, böyle zayıf bir kampanyayla mûcizevî bir şekilde seçim kazanıldı. Bunu daha da irdelemek lâzım. Ama zaman o kadar hızlı gidiyor ki bir şey irdeleyene kadar, başka bir konu açılıyor.

Çakır: Önümüzde bir yerel seçim var. Yerel seçimde muhâlefetin, özellikle CHP’nin kazanması, 12 büyükşehiri muhâfaza etmesi, hele üstüne yeni büyükşehir eklemesini mûcize gibi görenler var. Burada da en temel argümanlardan birisi, son seçim yenilgisinin ardından muhâlefet seçmeninin küsmesi; büyük bir hayal kırıklığı, büyük bir bozgun duygusu yaşaması ve siyâsetten uzak durması. Biz bunu yayınlarımızda görüyoruz. İnsanlar, özellikle ilk günlerde siyâsetle ilgili hiçbir şey duymak istemedi ve sandığa gitmeyeceklerini söylediler. Sence bu duygu devam ediyor mu? Önümüzdeki yerel seçimde, muhâlefet seçmeninde “Nasıl olsa olmuyor” duygusuyla, cezâlandırmak için sandığa gitmeme eğilimi gözlüyor musun?
Başsoy: Yine 28 Mayıs’a dönerek buna yanıt vereyim. 28 Mayıs’tan sonra yapılması gereken ve yine söylediğimiz bir başka konu da şuydu: Kılıçdaroğlu’nun, Kurultay günü söylediği lâfı o gün söylemesi gerekiyordu. Kurultay günü, “Ben artık bir daha seçilmeyeceğim, kenarda duracağım” dedi. İşte bu lâfı 28 Mayıs'ta söylemedi. Uğur Dündar’ın programına çıkıp, “Ben aday seçilmiyorum, beni aday gösteriyorlar” gibi yuvarlak cevaplar verdi ve o cümleyi söylemekten kaçındı. Kurultay günü söylediğini daha 29 Mayıs gecesi söyleseydi, “Ben bir daha asla kurultayda aday olmayacağım, genç arkadaşlarımızdan kim kazanırsa, onu yan sırada dinleyen bir eski genel başkan olacağım” lâfını deseydi ve “Yerel seçim öncesi kurultay olmaz” deseydi… Çünkü biliyorsunuz, Muharrem İnce de bir yerel seçim öncesi, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra kurultay yapmak isteyince, şu anki CHP’nin tamâmı Muharrem İnce’ye, “Yerel seçim öncesi kurultay olmaz. Küslükler olur kavgalar olur, ölçümler sağlıksız olur” diye karşı çıkmışlardı. O dönemde bu karşı çıkanların hepsi, şimdi yerel seçim öncesi kurultay yaptı. Ben yerel seçim öncesi bu kurultayın doğru olmadığını düşünüyorum. Doğru olanın, en başta Kılıçdaroğlu’nun “Bir daha asla aday olmayacağım. Kurultay da 10 Mayıs’ta şurada olacak ve bu süreçte de şeffaf bir şekilde her seçim bölgesini, örgütlere değil, o bölgedeki seçmene sorarak, araştırma yaparak belirleyeceğiz” demesi gerekiyordu. 2019’da yapılan buydu.
O 2019’daki kampanyayı ben yönetmiştim biliyorsunuz. Biz her yeri biliyorduk. Sâdece büyükşehirlerde değil, ilçelerde bile kimin veya nasıl bir insanın aday gösterilirse seçimde şansı olacağını biliyorduk. Çünkü inanılmaz bir araştırma yapılıyordu. 2014’teki seçimde bir hatâ yapılmıştı: Adaylara, parası ödenerek araştırma yapıldı. Mesela bir şehre gidiyorsun, o şehrin belediye başkanı parayı veriyor. Doğal olarak o araştırmanın güvenilirliği sorunlu bir metoddu. 2019’da ise doğrudan CHP Genel Merkezi para verdi. Çok iyi bir ekiple çalışıldı. O ekip, meselâ Ekim ayında şu ilde şu isim, ya da şöyle bir isim olursa kazanılır diye açıklama yapıyordu. Şu ânda bu araştırmalar yok. Çünkü kurultay öncesi zâten herkes farklı farklı şeyler söylüyor. Şimdi kurultay sonrasında da bir sürü küslükler var.
Kurultayla ilgili bir yazı yazmıştım, “Kim kazanırsa kazansın, seçmen büyük oranda kaybedecek” demiştim. Çünkü beceriksiz bir belediye başkanı olduğunuzu düşünün. Berbat bir belediye başkanısınız. Kılıçdaroğlu da kazansa, Özgür Özel de kazansa, doğru taraftaysanız tekrar aday gösterileceksiniz. Ama harika bir belediye başkanısınız ve yanlış taraftasınız; aday gösterilmeyeceksiniz. Çünkü iş, yine eskiden olduğu gibi, tepeden birilerinin “benim adamım-senin adamın” muhabbetine kaldı ve yine seçmen fikirleri geri plana atıldı. Çünkü şu anda seçmenin bir fikri yok. Kurultay daha yeni oldu. 

Çakır: Dikkat ettiysen, Özgür Özel geçen gün İstanbul, Ankara ve Aydın büyükşehir belediye başkanlarıyla yeniden devam edeceklerini telaffuz etti, ama diğer büyükşehirlerle ilgili bir şey söylemedi.
Başsoy: Evet. Bu yanlış bir söylem, ama bu yanlış söylemi yapan Özgür Özel değil. Özgür Özel’in hiçbir kabahati yok orada. Onu yapan Kılıçdaroğlu zâten. Kurultaydan önce, İstanbul, Ankara, Aydın ve benim bildiğim kadarıyla İzmir’i de söyledi.

Çakır: İzmir’i dolaylı bir şekilde öğrendik.
Başsoy: Evet. İzmir’deki yerel gazeteler yazdı bunu. Kendisi bunu söyledi mi emin olamadım, bilgim eksik olabilir. Ama İstanbul, Ankara ve Aydın’ı Kılıçdaroğlu söyledi. Kurultaydan önce böyle bir şey söylemek çok âdil bir durum değil. Çünkü genel başkansın ve “Seni aday göstereceğim” diyorsun. Bu hoş bir durum olmadı aslında. Özgür Özel de bir anlamda onu tekrar etti. O yüzden Özgür Özel’in bunda bir kabahati yok. Ama orada da şöyle bir karışıklık var: İstanbul ve Ankara’nın söylenmesini anlayabilirim. Çünkü İstanbul ve Ankara en büyük iki kent. Hattâ cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, İstanbul ve Ankara belediye başkanları, cumhurbaşkanı yardımcısı olarak işin merkezindeydiler. Ama işe Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı karıştırılınca ve “Bunlar başarılı başkanlarımız” denilince biraz karıştı. Aydın’dan çok daha büyük illeri var. İzmir, Antalya, Adana, Mersin, Tekirdağ, Eskişehir galiba Aydın’dan büyük veya nüfusları aşağı yukarı aynıdır. Ee, Tekirdağ Aydın’dan büyük. Şimdi Aydın’ı bu şekilde telaffuz edince, bir sürü belediyeyi atlamış oluyorsun. “Aydın Belediye Başkanı kadın olduğu için koyuyoruz” deseler bunu anlayacağım. Ama “başarılı” deyince, karışık bir durum ortaya çıkıyor. Meselâ araştırmalarda, açık ara farkla, en başarılı, halkın en memnun olduğu belediye Mersin. Şimdi Mersin’in adını anmayınca, Mersin Belediye Başkanı’na ayıp etmiş oluyorsun.

Çakır: Sen 2019’dan beri bütün illeri biliyorsun. Ama genellikle İstanbul ve Ankara konuşuluyor. Meselâ “Kılıçdaroğlu lider kalsaydı, Ekrem İmamoğlu’nun şansı azalırdı. Ama şimdi Özgür Özel’le berâber şansı arttı” deniyor. Mansur Yavaş olayında İYİ Parti’nin ne yapacağına bakılıyor. Çoğunlukla bu iki belediye başkanı çok konuşuluyor, ama diğerleri pek konuşulmuyor. Halbuki hepsi önemli yerler. CHP oralarda nasıl bir aday profili seçer, eski adaylarla mı devam eder? Meselâ eski adıyla HDP’nin, Adana, Antalya ve Mersin’de verdiği destekler çok değerliydi. Bu yerel seçimde yine destek verip vermeyecekleri şüpheli. Ne dersin?
Başsoy: Ankara hariç her yerde, İstanbul’da, İzmir’de de HDP’nin desteği çok etkiliydi. Şimdi öncelikle şu demanding minority (talepkâr azınlık) kavramından bahsedeyim.  Kurultay’dan önce insanlar, “Benim çevremde kimse oy kullanmayacak” diyorlardı. Sizin yayınlarınızın altındaki yorumlara bakıyorum, çevremdeki insanlara soruyorum, kimse oy kullanmayı düşünmüyordu. Yöneylem Araştırma’nın Kurultay’dan bir ay önce yaptığı bir araştırma var. Çok ilginç bir araştırma. O araştırma beş büyük kentte yapılmış, ama Türkiye’ye örneklem olabilecek beş kent. Aşağı yukarı Türkiye ortalaması diyeyim. Kurultaydan bir ay önce, oy kullanmayacak, yani sandığa gitmeyecek olanlara sorulmuş. Sonuç, seçmenin %5’i sandığa gitmiyor. Bunların ne kadarı CHP’li dersek? Bu %5’in 1,5’u İYİ Partili. Aslında İYİ Parti için felâket bir durum; oyuna nazaran çok yüksek bir oran. AKP’lilerin 1,5’u sandığa gitmeyeceklerini söylüyor. CHP 0,9. Geri kalan da diğer partilerden. CHP’ye %1 diyelim. Bu, CHP seçmeninin %4’ü demek. Yani her 100 CHP seçmeninden sadece 4’ü sandığa gitmeyeceğim dediği halde sanki insanların yarısı sandığa gitmeyecekmiş gibi bir hava estirildi. Bu söylediğim şey bilimsel, istatistiksel bir veri. Az önce bahsettiniz, CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu da olsa Özgür Özel de olsa herhangi birisi de olsa, şu anda İmamoğlu seçimi kazanacak gibi gözüküyor. Bizim bilmediğimiz bir şeyler olmazsa, çok büyük hatâlar yapılır veya karşı taraf akıl almaz bir şeyler yapar ya da acayip bir aday gelir, onları bilememem, ama HDP-İYİ Parti durumlarına rağmen, görünürde bir sorun yok. Diğer illerde de bir sorun yok.
İYİ Parti ve HDP seçmeni, kentli olan, bahsettiğimiz 11 büyükşehirde yaşayan seçmeni, tebaa gibi oy vermiyor. Zâten İYİ Parti ve CHP Türkiye’nin en kentli partileri. Kentli ne demek? Parti, onun aleyhine bir karar alırsa, bu karara uymak zorunda hissetmiyor kendini. Diyelim ki İYİ Parti İstanbul’da bir aday gösterdi ve bunun sonunda İmamoğlu seçimi kaybedecek. İYİ Parti’nin oyu %5, %10, her neyse. İYİ Parti seçmeni, partisine oy verirse oylar bölünecek. Bu durumda İYİ Parti seçmeni İmamoğlu’na oy veriyor. Çapraz bilgiye ulaşıyorlar, farklı farklı insanları dinliyorlar. Yani, İYİ Parti seçmeni CHP seçmeninden çok farklı değil, çok kentli. Kezâ HDP’nin kentlerde yaşayan seçmeni de öyle; son derece bilinçli. Hani birisi söyleyince bir şey yapacak olan bir seçmen değil.

Çakır: Bir örnek vermek istiyorum. Yıllar sonra tekrar baktığımda, bu beni çok şaşırttı. Bir önceki yerel seçimde, 2014’te, Mustafa Sarıgül CHP’den adayken, rakibi Sırrı Süreyya Önder’di ve bayağı yüksek profilli birisiydi. Sırrı Süreyya Önder’in aldığı oy, HDP’nin İstanbul’da aldığı oyun yarısından azdı diye hatırlıyorum. HDP seçmeni, bir yıl önce milletvekili seçiminde, diyelim ki HDP milletvekillerine %11 veriyorsa, Sırrı Süreyya Önder’e %5’in altında oy vermiş.
Başsoy: Sarıgül’ün kazanacağını düşünseler o bile olmaz; neredeyse tamâmı gider. Son derece bilinçli insanlar. O yüzden, parti liderleri kendi seçmenine rağmen karar alamaz. Öyle görünüyor ki genel bir ortaklık olmayacak, ama ilden ile bir ortaklık olabilecek.

Çakır: Peki, Antalya, Mersin için de geçerli mi bu?
Başsoy: Evet. Şu anda İstanbul’da CHP’ye âit 14 ilçe var. Eğer 28 Mayıs bir yerel seçim olsaydı, bu sayı 20’ye çıkacaktı. Biz “Felâket! Bittik!” diye ağlarken, CHP seçmeni davul zurna alıp sokağa çıkacaktı. Şöyle garip bir durum oldu. İstanbul’da 39 ilçe var. Bu 39 ilçenin 13 ilçesinde de, yani 20’nin dışında kalan 19 ilçenin 13’ünde de fark 5’in altına indi. İmamoğlu gibi başarılı büyükşehir belediye başkanlarının olduğu illerde, büyükşehir belediye başkanının ilçelere 4-5 puan etkisi oluyor. Yani 28 Mayıs bir yerel seçim olsaydı, şu anda 14 olan ilçe sayısı 20’ye çıkmıştı zâten. Ama İmamoğlu aynı seçmenle, aynı ortamda yerel seçime katılsa, 33 belediye CHP’li olacaktı. 28 Mayıs sonuçları için söylüyorum. İmamoğlu’nun etkisini de eklersek. Çünkü arada 5 puandan az fark var. Sâdece 6 ilçede AKP açık ara önde. Diğer 13 ilçede, araları foto finiş seviyesinde.
İstanbul’da ilçe ilçe bakarsak, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Beylikdüzü, Kartal çok başarılı belediyeler oldu; onlar çevrelerine örnek oluyorlar. Ankara’da Mansur Yavaş’ın yaşayacağı bir sorun olacağını düşünmüyorum. Ankara’da zâten Çankaya ve Yeni Mahalle var; Büyükşehir ve ilçe belediyeleri tamâmen barış içinde. Birçok ilde bu olmuyor. Çankaya ve Yeni Mahalle, özellikle Çankaya, Mansur Yavaş aday gösterilsin diye çalışan belediyeler; onlarda da bir sorun yok. Çünkü ilçe ve il uyumu çok önemli. İlçede başarılı olursa seçim kazanılıyor. Çankaya 1 milyon nüfusuyla, o kadar yüksek oy olmasaydı, Mansur Yavaş seçimi kazanamazdı. İzmir’de biraz karışık. Belki Özgür Özel’in başarılı belediyeler olarak anmamasından ötürü böyle olabilir. İzmir’de çok başarılı ilçeler de göstermek kolay değil. Mesela Selçuk’ta kadın bir aday var, ismini şu anda hatırlayamadım. Bir panelde karşılaşmıştım kendisiyle. İş dünyasında da gördüğüm en zeki insanlardan birisi gibiydi, ama buna rağmen siyâsetin içinde pek sevilmiyordu. Muhtemelen çok zeki olduğu için sevilmiyordur. Çok başarılı bir kadındı, Selçuk’ta da güzel şeyler yapmış olabilir. Meselâ Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay var. Böyle aradan sıyrılan tatlı insanlar var. Zâten İzmir için ne olursa olsun kazanılacak düşüncesi var. İzmir’le ilgili daha fazla bir şey söylemeyeyim. Ama Antalya, Adana, Mersin… Bu şehirler ülke gibi yerler. Antalya ile Mersin, bir ucundan bir ucuna 400-500 km. O kadar büyük yerler. İstanbul ve Ankara’da şehir merkezinin oyu çok fazla, köy pek yok. Ama saydığım Aydın, Tekirdağ, Muğla, Adana, Mersin, Antalya gibi illerde kırsalın oyu çok önemli.
Bir de şunu unutuyoruz Türkiye’de “Bütünşehir Yasası” diye bir yasa çıktı. Biz hâlâ Büyükşehir diyoruz ama bunlar “Bütünşehir” ve köyler de sorunlu. Şöyle ilginç bir tablo çıkıyor: Meselâ Adana’da Zeydan Karalar bir süperstar gibi; çok seviliyor. Bütün ilçelerde, ilçenin kendi oyundan daha yüksek oyu. Ama en yüksek oyu, en fakir yerlerde; en AKP’li ilçelerde. Yani eskiden AKP’ye vermiş ilçelerde oy artışı, zâten CHP’li olan yerlerden daha fazla. Burada da öyle. İstanbul’da en CHP’li seçmen pek memnun değil. Sorduğunuzda “Keşke oy vermeseydim” diyor. Meselâ gidiyorsunuz Kadıköy’e, “Bu belediyeye oy verdiğime pişmânım” diyor. Bundan öncekine de pişmandı, ondan öncekine de pişmandı, ama yine de oyunu veriyor. Kentli seçmen çok nazlı ve çok yanıltıcı olabiliyor. “Talepkâr azınlık” dediğimiz seçmen. Talepleri var, çok fazla konuşuyorlar. Biz onları bir seçmen oranında olduklarından daha fazlaymış gibi düşünüyoruz.
Ama meselâ Adana ve Mersin’de her türlü varyasyonda hiçbir şekilde seçim kaybedilmiyor. Demin söylediğim gibi, memnûniyet oranında en yüksek olan yer Mersin. Kezâ çok daha zor bir yer olmasına ve 25 yıldır da CHP olmamasına rağmen, Adana acayip. İçine girdiğinizde iş değişiyor. Meselâ Kocaeli’nin Bursa’dan haberi yok, Balıkesir’in Kocaeli’den haberi yok. Ama İstanbul’la Ankara’dan hepimizin haberi var. Biz o yüzden bu illerde yanılabiliyoruz. Meselâ Antalya’ya dışarıdan baktığımızda, “Burada işler kötü herhalde” diyoruz; ama içine girince bambaşka oluyor. Bu 11 ilde mutlaka değişenler olacaktır; ama bu saydığım, yeni kazanılan 5 yerde bir değişim olacağını düşünmüyorum.

Çakır: Peki, meselâ Bursa, Balıkesir gibi yeni yerleri alma konusunda ne düşünüyorsun? CHP Bursa’yı kıl payı kaybetti. Balıkesir’de İYİ Parti kaybetti. Buralarda da CHP’nin bayağı potansiyeli var. Yani yeni büyükşehir eklenme ihtimâlini görüyor musun?
Başsoy: Evet. Bursa’nın mevcut belediye başkanına memnûniyet çok düşük. Araştırmalar inanılmaz bir şekilde düşük görünüyor. Hattâ ben dışarıdan baktığımda, “O kadar düşük olamaz, aslında bir şeyler de yapılıyor, fena değil” diye düşünüyordum. Ben Bursalı olduğum için arada sırada yılda birkaç kere gidiyorum Bursa’ya. “O kadar kötü olamaz” diye düşünüyordum. İşte o yüzden bizim düşüncelerimiz hep yanıltıcı. Benim özgün düşüncem veya ablamın, kuzenimin, arkadaşımın düşünceleri genellikle yanlış oluyor. Yani bu prototipin sevdiği bir reklam, sevdiği bir iletişim, genellikle kitle iletişimi için yanlış bir şey oluyor. Bize komik gelen bir şey öteki tarafta doğru oluyor. Türkiye’de algıların farklı olmasından ötürü böyle garip bir durum var. 
Bursa, İstanbul yüzünden alınabilir. Çünkü İstanbul o kadar başarılı ki. Bursa İstanbul’un bir parçası gibi zâten. “Bursa İstanbul gibi olacak, İstanbul gibi gelişecek” deyince Bursa alınabilir. Bursa, Türkiye’nin ilk Avrupa kentiydi. Şu anda nüfusu neredeyse İzmir’e yaklaştı, bir süre sonra belki İzmir’i geçecek ve Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olacak. Bursa’nın durduğu yeri hak etmediğini düşünen bir sürü genç insan, bir sürü kadın var. Bunlar önemli. Seçmende çok büyük değişiklikler yapan elastikiyeti yüksek olan kesimler. Esnaf var. “Biz niye Eskişehir’deki kadar zengin olamıyoruz?” diye düşünüyor bu kesim. Eskişehir’in hiçbir şeyi yokken Eskişehir’de taksiler boş durmaz. Oysa Bursa’nın binlerce yıllık târihi ve inanılmaz bir kapasitesi var. Ama hayat o kadar da rahat geçmiyor Bursa’da. Bütün bunlara baktığımızda Bursa’nın alınabileceğini düşünüyorum.
Balıkesir’in de alınabileceğini düşünüyorum. Balıkesir’de Ahmet Akın’ı zâten çok seviyorlardı. 2019 yerel seçimi öncesinde CHP tarafından Balıkesir Büyükşehir belediye başkanlığına aday gösterildi. CHP-İYİ Parti arasındaki ittifak karârından sonra İYİ Parti lehine adaylıktan çekildi. Ama bu parti içerisindeki pazarlıklar içerisinde bâzı kararlar yanlış alınabilir. 

Çakır: Gelelim Özgür Özel meselesine. BirGün’de Özgür Özel’le ilgili bir yazı https://www.birgun.net/makale/ozgur-ozel-kk-2-0-mi-482109 yazdın. Onunla samîmiyetini de anlattın ve bâzı önerilerde bulundun. İki sorum olacak. Birincisi, Özgür Özel’in kurultayı almasına şaşırdın mı? İkincisi, genel başkan olmasından îtibâren şu âna kadar geçen süre çok fazla değil, ama çok ciddî bir sistem krizinin ortasına düştü. Yargı krizinden bahsediyorum. İlk verdiği tepkilere bakıldığında, Parti Meclisi, MYK, Gölge Kabine ile ilgili stratejisini nasıl görüyorsun?
Başsoy: Özgür Özel’in işi zor şu anda, ama o zorluğu halledebileceğini biliyorum. O ara dönemlerde giren, kısa süreli başkanlık yapanları saymazsak, Atatürk, İnönü, Ecevit, Baykal, Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel devam eden bir genel başkanlık var. Böyle bir koltukta oturuyor. Atatürk ölünce İnönü geldi. İnönü’nün kurultayında Ecevit geldi. Ecevit yıllarca çalışma bakanlığı yapmış bir isimdi, tanınıyordu. İşçi hakları adına Türkiye’de devrim niteliğinde haklar getirmiş birisiydi. Adamın kitabı vardı: Ortanın Solu kitabını yazmıştı. Bir ideolojisi vardı ve genel başkanlığı Millî Şef’ten aldı. Deniz Baykal’ın, öğrenciyken, Adnan Menderes’in yakasına yapışıp “Hürriyet istiyoruz!” diye söylediği iddia edilen –yanlıştır, doğrudur, bilmiyorum ama– böyle bir efsânesi vardı. Kezâ, Kılıçdaroğlu’nun Melih Gökçek’i terleten adam olarak bir efsânesi vardı.
Özgür Özel’in bir hikâyesi, bir efsânesi yok. Hattâ o kadrajlanan fotoğrafta bile, İmamoğlu fotoğrafın %90’nı kaplıyor, Özgür Özel kenarda duruyor. Bütün sosyal medyada paylaşıldı bu fotoğraf. Kılıçdaroğlu’nun onunla 1 saat konuştuğunda, herhalde “Patron sensin. Atatürk'ün oturduğu koltukta oturuyorsun. Hiçbir belediye başkanı senin patronun olamaz” dediğini tahmin ediyorum. Özgür Özel’in bunu göstermesi gerek. Ona oy veren kesimin dışında, neredeyse aynı çoğunlukta ona oy vermeyen bir kesim var. Orada da “değişim yanlısı” ve “değişim yanlısı olmayanlar” diye bir sınıflandırma, isimlendirme yapılıyor. 90’lı yıllarda Türkiye’yi yönlendiren gazeteciler vardı. Şimdi onlar Türkiye’yi yönlendiremiyor, ama böyle küçük şeylerle CHP’yi yönlendirebiliyorlar. Onlar isim verince bunu hayâtın gerçeği gibi kabul ediyoruz, halbuki karşı tarafta olanlar da değişim istiyordu. Kılıçdaroğlu’nun kendisi bile en azından sözlerinde “Ben değişeceğim” diye açıkladı. Oradaki insanların büyük bölümü, “Birbirimizle kavga ediyoruz, küslük olmasın diye şu an kurultay olmasın” diyen insanlardı. Karşı olan insanlar da genel başkanın yanında duruyorlardı. Şimdi genel başkan Özgür Özel. Gelecekte Özgür Özel’in en çok yanında duracak olan kişiler, kurultayda karşısında olan kişiler. Çünkü onlar Ahmet, Mehmet’in değil, genel başkanın yanında olan insanlar. Bu kişileri arkasına alır, gerçekten örgüte sâhip olursa ve Kılıçdaroğlu’nun devâmı olmayan, yapıcı, üretici bir siyâset güderse, birçok ezberi bozarsa, bence gelecek, Özgür Özel’in zamânı olacak. Daha 50 yaşında bile değil, çok genç ve daha siyâsetin çok başında.
Ben 2019 seçim kampanyasıyla ilgili bir kitap yazdım. Hani belki kitap saçma sapandır, belki de “Ben bir kahramanım, dünyanın en süper adamıyım” diye kendimi övüyorumdur sâdece, bilmiyorum, okuman gerekiyor. Ama CHP içinde bu kitabı okuyan tek kişi Özgür Özel’di. Geçtim okumasını, kitabın arkasına yorum yazdı adam. CHP’nin hiçbir yöneticisinin kitabı okuduğunu görmedim, satın aldığını da görmedim. Bir kitabı satın alması bile Özgür Özel’in farklı bir insan olduğunu, okuması daha da farklı olduğunu gösterir. Üstelik okuyup bir de yorum yapması onu böyle bayağı ayrıcalıklı bir konuma sokuyor. 

Çakır: Ama onun çok önemli bir sorunu var; yazında da onu belirtmişsin. Çerçevesiz gözlük sendromu.
Başsoy: Evet onları hemen değiştirmesi lâzım.

Çakır: Nedir o? Sen niye ona taktın?
Başsoy: Türkiye’nin çerçevesiz gözlük takan bir lidere daha tahammülü yok. Siyâset, CHP seçmeni, AKP seçmeni, MHP seçmeni, İYİ Parti veya HDP seçmeni için yapılmıyor. Bütün bunların dışında olan siyâsetsiz bir seçmen kitlesi var. Çoğunlukla AKP’ye oy veriyorlar, ama AKP’li değiller. Yarın CHP’ye veya yarın MHP’ye de oy verebilirler. Belki HDP’ye oy vermezler, ama yarın bütün bu partilere oy verebilirler. Türkiye’deki siyâsal iletişim bu dediğim insanlardan mümkün olduğu kadarını alma çabasıdır.

Çakır: Sen onlara bir isim vermiştin. Neydi o?
Başsoy: Üç kitap yazdım onlarla ilgili. “Siyâsetsiz seçmen” diye târif etmiştim.

Çakır: Ama bir isim vermiştin onlara.
Başsoy: “Selim Türkhan” ismini vermiştim. O kadar çok örnekte, o kadar çok kampanyada, o kadar çok yapılan şeyde bunu görüyoruz ki. Öyle bir seçmen kitlesi var. AKP'li olmadığı halde AKP’ye oy veriyor. Çünkü AKP bir şekilde onlarla bir ortak dil kuruyor. Halbuki ortak dili diğer partiler de kurabilir. Ama diğer partilerin hiç bu taraklarda bezi yok.

Çakır: Özgür Özel’le ilgili yazında, meselâ “Erdoğan’la uğraşma” dedin.
Başsoy: Evet. Erdoğan’la uğraşacak da ne olacak? Çünkü o seçmen, Erdoğan’la uğraşmasını değil, gelince ne yapacağını demesini bekliyor. CHP seçmeni, tekrar her mitingde olur, her şeyde konuşur, CHP seçmenine kalp yapar, yine %25 alır. Yani o, o kadar oluyor, daha fazlası yok. Türkiye’nin durumu bu. Ama bu ortadaki seçmene, ona rahatlıkla gelebilecek seçmene… Özgür Özel eczâcı olduğu için bir tür esnaf o da. Mahallede bakkal vardır, berber vardır, bir de eczâcı vardır. O esnaflık kültürünü biraz anımsasa –ki ben anımsayacağını biliyorum–, çok tatlı bir insan. Şu an göründüğünden çok daha katmanları olan birisi Özgür Özel. Çok eskiden beri arkadaşım ve çok eskiden beri de destekçim. 2019 kampanyasında meselâ, hep o öne çıkıp “Bunlar böyle olmalı  diye yol göstermişti. Yoksa ben nasıl bütün kentlerin analizini yapacağım. Bir sürü ağa var. Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi şu anda da her taraftan sırttan hançerleyenler var. Kendi bireysel deneyimlerimden gördüğüm ve çevremde bir sürü insanın da gördüğü, her taraftan ayağına ateş eden insanlar varken Özgür Özel arslan gibi savaşıyordu. Ama o dünyaya ayak uydurursa, bir Kılıçdaroğlu 2.0 olabilir. Yani Kılıçdaroğlu’nun aynısının genç versiyonu olabilir. Çünkü Kılıçdaroğlu bütün bunları yaptı. Yani o da Beşli Çete’ye takarsa, “Hesap soracağız” söylemine takarsa, yapılan doğruların yanı sıra, yapılan yanlışları da devam ettirirse, Kılıçdaroğlu’nun yeni sürümü olabilir. Kılıçdaroğlu döneminde bir sürü doğru da yapıldı.

Çakır: Burada şöyle de bir husus var tabiî: Özgür Özel yakın bir zamâna kadar Kılıçdaroğlu’nun en yakınındaki isimlerden birisiydi. Hattâ Kılıçdaroğlu’nun yerini ona bırakacağı rivâyetleri dolanıyordu. Kılıçdaroğlu’nun veliahtı olarak görülüyordu. Sonra, Ekrem İmamoğlu’yla yaptıkları o meşhur “Zoom” toplantısındaki isimlere bakıyoruz. Onları Parti Meclisi’ne… ama en büyük destekçilerinin hepsi, Onursal Adıgüzel, Tekin Bingöl gibi isimlerin hepsi zâten Kılıçdaroğlu’nun kurmay heyetiydi. Daha bu ilk “değişim” lâfı ortaya atıldığı zaman, “Eğer bir fatura varsa faturanın bir parçası değil misiniz?” diye bir soru ortaya atıldı. Özgür Özel seçim yenilgisiyle yüzleşmek gerektiğini söylüyor ve yapılan hatâları kabul ediyor, ama bu insanlar çevreden merkeze gelen insanlar değil. Bunlar merkezde olup, merkezi değiştiren insanlar. Yanılıyor muyum?
Başsoy: Kısmen doğru. Ama mesela Gökhan Günaydın var. O acayip bir faktör. O, zamânında yerel seçimle ilgili bütün her şeyi başlatan kişidir. Hiçbir zaman ön planda olmadıysa da…

Çakır: Hep Ekrem İmamoğlu’na yakın görünürdü.
Başsoy: Evet. Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesinde, Beylikdüzü’nde aday olmasında da çok etkili olan bir insan. Aslında bütün belediye başkanlarının çok şey borçlu olduğu, bu işi ağalar dünyasından, menemen yiyip tespih sallayarak “Burada bizim oğlan olsun, şurada bizim dayıoğlu olsun” diyen adamların dünyasından, işi araştırma, analiz ve seçmen davranışlarına göre çeviren, geminin dümenini oraya çeken bir numaralı kişidir Gökhan Günaydın. Şimdi o ekipte Gökhan Günaydın var. Meselâ Özgür Karabat var. Özgür Karabat hiçbir zaman CHP’de o kadar önde olmadı. Ama önümüzdeki yıllarda adını çok duyacağımız bir isim. Atom karınca gibi acayip bir çocuk. Kezâ Onursal Adıgüzel; adından bahsettiğiniz için söylüyorum, o da belki bir noktanın başlangıcıydı; çünkü o kadar hak etmediği, o kadar kötü bir şekilde onu görevden aldılar ki. Yapmadığı bir suçtan ötürü adamı bir günah keçisi hâline getirdiler.
28 Mayıs’tan sonra diğer herkese öyle yapıldı. Kılıçdaroğlu kendisini de dâhil etse, bu söyleminde tutarlı olabilirdi. Herkesi görevden aldı, ama kendisi yerinde durdu. Tayyip Erdoğan’ın öyle bir tavrı var biliyorsun; herkesi görevden alıyor, ama Tayyip Erdoğan seçimleri kazanıyor. Erdoğan seçimleri kazandığı için herkesi görevden alabilir. AKP’nin tamâmını, bütün yöneticilerini yarın çıkartabilir AKP’den ve yerine bambaşka insanları koyabilir, ama o seçimi kazanıyor. Yani hem seçimi kaybedip hem de… Fatih Terim’in maçı kaybettiğini ve bütün takımı attığını düşün. Fatih Terim çıkıp, “Sorumluluk bende ve bir daha bu işi yapmayacağım” deseydi…

Çakır: İsmini vermeyeyim, ama öyle bir teknik direktör hatırlıyorum. Her yenilgiden sonra futbolcularını suçlardı.
Başsoy: Evet, ama böyle bir şey olmaz.

Çakır: Son olarak şunu sorayım sana: Tabiî ki en kilit olay, CHP’nin lideri kim olacak? Şimdi Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nu birlikte telaffuz ediyoruz. Sen de demin bahsettin ya; “Fotoğrafın %90’ını Ekrem İmamoğlu kaplıyor” dedin. Ama partinin genel başkanı Özgür Özel. Ekrem İmamoğlu belediye başkanı adayı olacak, kazanmak için uğraşacak ve bir sonraki seçimde, yani 2028’de…Tabiî oraya daha çok zaman var. Bu konu çok konuşuldu ve Özgür Özel, kendisine atfedilen İmamoğlu’nun emânetçiliği konusundan çok rahatsız olduğunu hep belirtti. Ama sonuçta, bir Ekrem İmamoğlu realitesi var, Özgür Özel realitesi de var ve bir liderlik meselesi var. Bu, eş başkanlık sistemi ya da HEDEPE’deki gibi bir şey olmayacağına göre, nasıl bir şey bekliyorsun?
Başsoy: Şu an belki kimse farkında değil, ama önümüzdeki dönem biraz şöyle olacak: Daha önce CHP’de, İmamoğlu genç pırıl pırıl bir insan ve 75 yaşında bir Kemal Kılıçdaroğlu vardı ve hep şu deniyordu biliyorsunuz. Bu, üçüncü cumhurbaşkanlığı seçimi. Daha önceki iki cumhurbaşkanlığı seçiminde, “Neden sen aday değilsin? Parti başkanı aday olmaz mı? Hep kaçak güreşiyorsun. Ekmeleddin’i aday gösterdin, sonra Muharrem İnce’yi söyledin” deniyordu. Kılıçdaroğlu da ondan biraz güç aldı. Üçüncü seçimde kendi adaylığını îlân edince, “Siz eskiden bana öyle demiyor muydunuz?” lâfını bir argüman olarak söyledi.
2028’e kadar ne olur, hayat ne gösterir bilmiyorum. Ama Özgür Özel müthiş işler yaparsa –ki ben yapabileceğine inanıyorum–, partinin tamâmını sâhiplenirse, doğru insanlarla yürürse, her tarafa hâkim olur ve bir başarı timsâli olarak görülürse, o zaman doğal olarak insanlar, “Sen parti başkanısın. Niye bir belediye başkanını aday gösteriyorsun?” diyecekler. O zaman İmamoğlu’nun da, “Bu adam 74 yaşında, ben 50 yaşındayım” deme şansı olmayacak. Çünkü Özgür Özel’le hemen hemen aynı yaştalar. O yüzden o yaşlılık kartı artık rafa kaldırıldı. “Sen 13 defa seçimi kaybettin” argümanı da rafa kaldırıldı. Çünkü Özgür Özel’in ilk seçim olacak.
Üç ay önce, “Dünyanın hâkimi Kılıçdaroğlu” diyen insanlar, hattâ gazeteciler var tanıdığım. Adam milletvekili adayı olmak istiyor. Saat 11.10’da Kılıçdaroğlu’nu öven tweet’ler atmış. 11.11’de milletvekili adayı olmayacağı belli olmuş. 11.13’te “Kılıçdaroğlu’nun Allah belasını versin” diye tweet atmış. Bunlar herkesin gözü önünde. Şimdi bu kadar kaygan bir zeminde dört yıl çok uzun bir süre. İnsanların her şeyi kolayca unutabildiği bir zamanda dört yıl çok uzun bir süre. Dört yıl sonra eğer Özgür Özel hayal ettiğimiz gibi ve benim de inandığım gibi, başarılı bir genel başkan olursa, o zaman hâliyle seçmen, “Genel başkan aday olmalı” diyecekler. “AKP’nin genel başkanı aday oluyor, MHP’nin genel başkanı aday olabiliyor, İYİ Parti’nin genel başkanı aday oluyor. Sen niye kendin aday olmuyorsun da bir belediye başkanını aday yapıyorsun?” diyen insanlar olabilir.  O yüzden hani, dün “elma” denilip, bugün “armut” denilen bir dünyada dört yıl çok uzun bir süre. Bakalım ne olacak.

Çakır: Evet, Ateş çok sağ ol. Çok güzel bir sohbet oldu yine. Ateş İlyas Başsoy’la “Özgür Özel ne yapabilir? CHP ne yapabilir? Yerel seçimler, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ilişkisi”ni konuştuk. Ateş İlyas Başsoy’a tekrar çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı