Arap dünyası yeni Suriye'ye nasıl bakıyor? Yusuf el Şerif ile söyleşi

07.01.2025 medyascope.tv

7 Ocak 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba iyi günler. Suriye dünyanın gündeminde ama Arap dünyasının ayrıca gündeminde. Arap dünyası Suriye'deki yeni yönetimi çok yakından takip ediyor. Suriye'deki yeni yönetim de Arap dünyasına açılmaya çalışıyor. Yeni Suriye ve Arap dünyasında neler oluyor? Bu konuyu uzmanına, gazeteci arkadaşımız Yusuf el Şerif'le konuşuyoruz. Yusuf merhaba.
Yusuf el Şerif: Merhabalar Ruşen Bey.

Ruşen Çakır: Suriye ile ilgili çok ilginç şeyler oluyor. Suriye'deki yeni yönetime ilk ciddi destek Türkiye'den geldi. MİT Başkanı, ardından Dışişleri Bakanı gitti. Suriye’nin Dışişleri Bakanı Türkiye'de yüksek lisans yapmış bir isim ve Türkiye yanlısı olarak biliniyor. Ama ilk seyahatlerinin önce Suudi Arabistan, daha sonra Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün olduğunu görüyoruz. Bu bir tercih ve insanın aklına bu tercihin para nedeniyle yapıldığı geliyor. Yani Suriye'nin yeni yönetimin paraya ihtiyacı var. Olay sadece bu mu?
El Şerif: Hayır olay sadece para değil. Türkiye’nin bu yeni yönetim üzerindeki etkisinin hayli fazla olduğunu biliyoruz. Onlara askeri ve politik danışmanlar atandı. İlk önce ortaya şöyle bir manzara çıktı: Trump’ın söylediği gibi, Suriye'nin anahtarı Türkiye'nin elinde. Bence Hakan Fidan ve İbrahim Kalın bunu çok iyi bir şekilde analiz ettiler ve dediler ki: ‘’Bu sorumluluk sadece Türkiye'nin üzerinde olmamalı. Bunu paylaşmamız lazım Arapların da bu işin içine dahil edilmesi lazım.’’ Zaten ilk tepkilerden de Arapların bu manzaradan çok rahatsız olduğunu anladılar. Bence bu yüzden Ankara'dan, Suriye’nin yeni hükümetine ‘’Siz Arap dünyasından başlayın’’ nasihatinde bulunuldu. Yani Suriye’nin bir Arap Cumhuriyeti olduğunu ve Arap Cumhuriyeti’ne yakışacak davranışta bulunmalarını söylediler. Tabii ki orada ilk ziyareti Suudi Arabistan'a yapacaklar. Çünkü bu son operasyonda, yani Esad’ın düşürülmesinde, Suudi Arabistan’ın Türkiye ile işbirliği vardı. Bu yüzden bu yeni hükümete ilk sıcak bakan Arap ülkesi Suudi Arabistan oldu. O nedenle ziyaret orayla başladı. Ama sonra durdu. O arada Türkiye yine devreye girdi. Çünkü Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır'ın bu yönetime karşı endişeleri vardı. Bu adamlar daha beş yıl öncesine kadar kafa kesiyorlardı, El Nusra’cılardı, DAEŞ’cilerdi. Suriye’nin yeni yönetimindeki birkaç bakanın neler yaptığını size anlatabilirim.
Türkiye burada araya girdi. Hakan Fidan Abu Dabi’ye geldi ve Şeyh Muhammed bin Zayid’le görüştü. Görüşmede Hakan Fidan ‘’Bunlara bir fırsat verin. Hep birlikte çalışalım ve bu Şam yönetimine sahip çıkalım. Eğer biz sırtımızı çevirirsek bunlar daha fazla radikalleşir’’ açıklamasını yaptı. Ertesi gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Muhammed bin Zayid’i arayarak aynı şeyleri söyledi. Bu görüşmeler sonrasında Birleşik Arap Emirlikleri de ‘’tamam bir fırsat verelim, Türkiye ile çalışalım’’ açıklamasını yaptı. Onun üzerine Suriye’nin yeni Dışişleri Bakanı Esaad Hasan Şeybani çağrılıyor ve ziyaretlerine başladı. Dün, Katar, BAE ve Ürdün’ü ziyaret etti. Böylece Körfez ülkeleri Şam yönetimine fırsat vermek istiyor. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt yeni yönetime tam destek veriyor. BAE, Bahreyn ‘’bir bakalım, görelim, ağırlayalım, buluşalım ‘’diyor ama bakalım ne yapacaklar?

Ruşen Çakır: Senin çizdiğin bu tabloya göre Arap dünyasında epeyce yeşil ve sarı ışık var. Kırmızı ışık hiç yok mu?
El Şerif: Var tabii. Mısır ve Cezayir kırmızı ışık yakıyor. Cezayir kırmızı ışık yakıyor ama konuşmuyor. Mısır ise hem kırmızı ışık yakıyor hem de çok konuşuyor. Aslında Mısır bu işin arkasında bir komplo arıyor; rejim birdenbire düşmüş, HŞT yönetimi ele geçirmiş, ama Mısır olayı böyle görmüyor. Mısır, İsrail, Amerika ve Türkiye’nin burada bu tezgâhı hazırladığını düşünüyor. Yani İsrail önce Hizbullah’ı, Suriye Ordusu’nu baltaladı, Suriye’yi hazır kıvama getirdi. Lübnan’da ateşkes sağlandı. Ertesi gün bu operasyon başladı ve Şam’a kadar gelindi. Peki Mısır’ın analizlerine göre amacı ne? İsrail, Filistin davasını tasfiye etmek istiyor. Bu yüzden Gazze'yi, Batı Şeria’yı her yeri yıkmak istiyor. Bu senaryonun adımlarından biri, Selefi cihadi, eski IŞİD’in adamları Şam’ı yönetecek, Ürdün’ü de İhvan’la yıkacaklar. Yani Krallık düşecek ve Ürdün de İslami cemaat üzerinden yönetilecek. Böylece Batı Şeria Ürdün’e ilhak edilecek, Gazze tasfiye edilecek.
İkinci senaryo da şu: Şam yönetimi Türkiye ile işbirliği yaparak, Suriye'deki IŞİD’çilerin… Bir hapishanede 12 bin IŞİD üyesi var ve bu rakamın neredeyse 5000’i Mısırlı. Bunlar hapishaneden çıkarılıp Libya üzerinden Mısıra sokulacak. Sisi de indirilecek.

Ruşen Çakır: Yusuf çok komplo teorisi duydum, Ortadoğu’da çok yaygın bu, ama bu söylediklerin bayağı kapsamlı. İslamcı bir rejimin ya da İslamcı bir grubun, hatta Selefi cihatçı gelenekten gelen bir hareketin, Suriye gibi önemli bir ülkede iktidara gelmesi, aslında Suudi Arabistan’ı da Birleşik Arap Emirlikleri’ni ve tabii ki Mısır ve Ürdün'ü de herhalde korkutuyordur. Çünkü örneklerle biliyoruz ki rejimlerin en büyük rakipleri İslamcılar. Orası bir cazibe merkezi olur diye korkuyorlardır. Mısırlıların bunu daha çok ciddiye aldığını anlayabilirim. Çünkü yakın zamana kadar orada Müslüman Kardeşler vardı. Mısır bu rahatsızlığı nedeniyle Suriye'nin yeniden yapılanmasına taş koyabilir mi?
El Şerif: Hayır. Hatta tam tersi, Birleşik Arap Emirlikleri Mısır'ı ikna etmek için çalışıyor. Mısır Dışişleri Bakanı, iyi niyetini göstermek için Suriye Dışişleri bakanıyla bir telefon görüşmesi yaptı. Tabii bu görüşmede neler konuşulduğunu bilmiyoruz. Ama o görüşmenin ardından Mısır üç dört adet insani yardım uçağı gönderdi Şam’a. Mısır ‘’Ben Suriye halkına, Suriye'nin özgürlüğüne karşı değilim, ama yeni yönetimdeki bazı insanlara güvenmiyorum; onlar teröristtir ve ellerindeki teröristleri bana karşı kullanabilirler. O yüzden onlara güvenmiyorum’’ diyor.
Biliyorsun D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirvesi Aralık ayında Mısır’da yapıldı. Sayın Erdoğan da bu zirveye bizzat katıldı. Aslında gitmeyebilirdi ama gitti ve Sisi’ye güven vermeye çalıştı. Ama bu olaydan da anlıyoruz ki Türkiye-Mısır, Erdoğan-Sisi ilişkisi hala yüzde yüz güven sağlayamadı. İlginç bir anekdot anlatayım. Mısır’ın komplo teorilerinin sebepleri boşuna değil. Çünkü bu olaydan hemen sonra sosyal medyada İhvan‘ın (Müslüman Kardeşler) hesaplarında müthiş bir coşku olduğunu gördük. Sıranın Mısır’da olduğunu, Şam yönetiminin Mısır’a savaş açması gerektiğini söyleyen çağrılar başladı. Biliyorsun İhvan lideri ve Mısır asıllı Yusuf el-Karadavi Katar’da öldü. Oğlu Mansur el-Karadavi hem Türk vatandaşı hem Mısır vatandaşı. Türkiye’den Lübnan’a, Lübnan üzerinden Şam’a giderek Emevi Camii’nde namaz kılıyor ve bir video çekiyor. Çektiği videoda ‘’2011’de başlayan Arap Baharı devam ediyor. Şam’ı aldık, sırada Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri var’’ açıklamalarını yapıyor. Arap ülkelerinden ‘’Şam, bu cihatçıların, İhvancıların ve devrimcilerin bölgesi mi olacak?’’ diye müthiş bir tepki gelince Suriye yönetimi onu hemen sınır dışı ediyor. Bu belki de Türkiye’nin telkinidir, bilemiyorum. Adam Lübnan’a geçiyor ama orada tutuklanmıyor. Kırmızı bültenle arandığı için Mısır’da yargılanması isteniyor. Mansur el-Karadavi ‘’Ben Türküm, Türk pasaportum var’’ deyince mahkeme, Türkiye’ye mi versek, Mısır’a mı versek diye kararsız kalıyor. İadesi için hem Türkiye bastırıyor hem Mısır ve burada bir gerginlik oluşuyor. Çünkü bu adam Türkiye'ye sağ salim geri dönerse demek ki gerçekten Ankara bu İhvancıları desteklemiş olacak ve yeni bir Arap baharı başlatacaktır. Eğer Mısır'a teslim edilirse, Sayın Erdoğan'ın karizması çizilecek, ‘’İslamcıların hamisi, Şam'ın Fatihi kendi vatandaşını Mısır’a teslim etti, geri alamadı’’ denecek.
Bu noktada Birleşik Arap Emirlikleri araya giriyor ve el-Karadavi’yi bize teslim edin, bizde de aranıyor’’ deyince Lübnan, Mansur el-Karadavi onlara teslim etme kararını alıyor. Gerçi henüz teslim edilmedi ama bu karar herkesi şok ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri tabii ki bütün İhvancıları hapse tıkmak istiyor ama burada yapılan ‘’diplomatik’’ bir hamle. Yani ‘’ne Türkiye’ye gitsin ne Mısır'a gitsin. Böylece Mısır ve Türkiye arasındaki ilişki daha fazla gerilmesin, bize teslim edin’’ diyor Birleşik Arap Emirlikleri.

Ruşen Çakır: Bu anlattığın oğul Karadavi olayı ilginç gerçekten. Beşar Esad son döneminde Arap Birliği’ne birtakım rezervlerle geri kabul edilmişti. Şimdi Suriye’de yeni bir yönetim şekilleniyor. ‘’Bu yönetim Arap Birliği’nin üyesidir’’ diyebiliyor muyuz? Ya da üye olmasında bir sorun yaşanmayacak diyebiliyor muyuz?
El Şerif: Sorun olabilir. Kendisini ispat etmek zorunda. Afrika Birliği bir Afrika ülkesinde bir darbe olduğunda, onun üyeliği askıya alıyorsa, burada da Arap Birliği'nde bu hükümete… Şunu söylemek zorundayım. Bu yeni hükümetin Dışişleri Bakanı ile görüşmeyi kabul etmek, bu yeni hükümeti tanımak anlamına gelmiyor. Tamam orada büyükelçiler var ama Avrupa Birliği hâlâ tanımıyor. Herkes birtakım şartlar öne sürüyor. Bu görüşmelerin amacı şu: Araplar yeni Şam yönetimine ‘’Şu maddelerin yapılacağına dair taahhüt verin’’ diyor. Nedir o maddeler? Kapsayıcı bir hüküm oluşturun. Kapsayıcı bir anayasa yapın. Şeffaf seçim taahhüdünde bulunun. Suriye’de toprak birliği taahhüdünde bulunun ve Suriye'den, başka ülkeye bir zarar vermeyeceğinizin mesajını verin, biz de sizinle çalışalım.’’ Anladığım kadarıyla Suriye Dışişleri Bakanı Asad El Şibani bu garantileri veriyor. Fakat sorun şu: Asad El Şibani, HTŞ’nin belki de en parlak yüzü. Ahmed eş-Şara da liderlik yüzü.  Fakat ikinci tabakada, yani bakanlar tabakasında çok büyük caniler var. Mesela iki örnek vereyim: Şu anki hükümetin atadığı Adalet Bakanı Şadi el-Veysi’nin, 5 sene önce, zina yaptığı için bir kadını sokakta infaz ettiği videosu ortaya çıktı. O dönemde El- Nusra’nın hâkimiydi. Arap hükümetleri bununla nasıl çalışacak.
İkincisi, Eğitim Bakanı. Eğitim Bakanı göreve gelir gelmez müfredatları değiştirmeye başladı. Geçenlerde El Arabiya televizyonunda bir röportaja çıktı. Spiker kendisine ‘’Siz göreve geldiğinizde müfredatı değiştirmeye başladınız. Orada ‘Ülkede Medeni Kanun yürürlüktedir’ cümlesini çıkarıp, ‘Allah’ın şeriatı uygulanmaktadır’’ diye yazmışsınız Bunu niye değiştirdiniz?’’ diye sordu. Bakan açık açık ‘’Burada tabii ki şeriat uygulanacak sizin Allah'la bir sorununuz mu var?’’ diye cevap veriyor.  Şam’da Cuma hutbesinde HTŞ askerleri çıkıp açık seçik ‘’Burada şeriat uygulanacak. Aleviler yok edilecek. Dürzileri, Hristiyanları tanımıyoruz. Bize karşı çıkanların kafasını keseceğiz’’ diye açıklama yapıyorlar. Bunların videoları var. Bu tür şikâyetler geliyor. Suriyeliler bu bakanların görevden alınmasını istiyor ama Ahmed eş-Şara yapamıyor. Şöyle bir sıkıntısı var eş-Şara’nın: Türkiye'nin ve Arap ülkelerinin yolundan gitmek istiyorsa, yani hakikaten bir demokrasi yaratmak istiyorsa, HTŞ içindeki kendi adamları tarafından bir darbeye maruz kalabilir veya öldürülebilir. Eş-Şara değişmiş olabilir, Asad El Şibani çok radikal birisi değil. Ama yönetimdeki diğer isimler aşırı radikal. Bunlar IŞİD içinden gelmiş insanlar. Eş-Şara’nın bunlarla ilgili ne yapacağını göstermesi gerekiyor.

Ruşen Çakır: Başladığımız yere dönecek olursak: Özellikle Körfez ziyaretinin çok ciddi bir mâli boyutu var. Çünkü yeni Suriye'nin çok büyük paraya ihtiyacı var ve ilk akla gelen Körfez ülkeleri. Sürekli Körfez ülkelerinin parası konuşuluyor. Sen yıllarca Körfez ülkesinde yaşayan birisi olarak, onlarda bitmez tükenmez bir para olduğunu ve Şeyhlerin, Emirlerin, her yere istedikleri gibi para dağıttıklarını gördün mü? Sence Suriye’deki yeni yönetim, arzuladığı o finansmana kavuşur mu? Çünkü bu finansman, en azından ilk aşamada büyük ölçüde karşılıksız olarak düşünülüyor. Yani bir yatırım gibi değil, hibe edileceği beklentisi var. Sence bu beklentileri gerçekleşir mi?
El Şerif: Hayır, gerçekleşmez. Şu anda Suudi Arabistan'ın başında Prens Muhammed Bin Selman var ve onun önceliği her zaman Suudi Arabistan. Suudi Arabistan'da son dönemde bazı projeler yüzünden bütçeleri biraz etkilenmiş. Dün bir uzmanla konuşuyordum, şöyle dedi: Suriye’nin istediği para ya da bağış yapılacak olan para miktarı aslında çok da büyük değil. Suudi Arabistan 1 milyar dolar verebilir, Katar 1 milyar dolar verilebilir. Ama bu paralar ekonomiyi desteklemek için verilebilir. Ancak Suriye’yi yeniden inşa etmek için gereken bütçe farklı. Onlar özel şirketlere verilecek. Mesela Birleşik Arap Emirlikleri Suriye'nin Telekomünikasyon sistemini alacak, yeniden inşa edecek ve yap-işlet-devret sistemiyle işlenecek. Ya da mesela Suudi Arabistan altyapı sistemini yeniden inşa edecek ve vergilerden parasını alacak. Ancak bu şekilde girecekler bu işe. Öyle bağışla filan olmayacak. Zaten öyle bir para da yok.
Şu anda bu para meselelerini konuşmak için biraz erken, çünkü kimse böyle bir hükümete para vermek istemiyor. Bu hükümet gerçekten bir hükümet mi? Çünkü bu yeni yönetim ‘’biz kapsayıcı bir şey yapacağız’’ diyor ama hâlâ kapsayıcı bir adım atmış değiller. Mesela Suriye Ordusu’ndan emekli olan birçok muhalif asker var. İçlerinde General rütbesinde olanlar var. Yeni hükümet onları çağırmadı, onları istemiyor. Ya da mesela Suriye koalisyonunu oluşturan birçok siyasetçi var. HTŞ yönetimi onlarla görüşmek istemiyor. Bu da büyük bir soru işareti. Bu adamlar hakikaten devlet idaresinden anlıyorlar mı? Mesela Dışişlerinde çalışanların hepsini attılar. Geçen gün şöyle bir olay oldu biliyorsun. Fransa ve Almanya Dışişleri Bakanları geldi Şam’a. Almanya Dışişleri Bakanı bir kadın. Havaalanında HTŞ heyetinden iki sakallı adam karşıladı onları. Kadının elini sıkmadılar. Ahmed eş-Şara da sıkmadı elini. Ama insanlar şunu sorguluyor: Tamam, katil Esad’la birlikte çalışan insanları atın. Fakat Dışişleri Bakanlığı çalışanlarının elleri nasıl kana bulaşmış olabilir ki? Eski Dışişleri protokolünde çalışan kadınları ve erkekleri neden havaalanına göndermediniz? Demek istediğim, HŞT yönetimi hiç kimseyle çalışmak istemiyor.
Bu insanlar beş sene boyunca İdlib gibi küçük bir şehri yönetmişler, Suriye’yi de yöneteceklerini zannediyorlar. Bu kadar kolay mı bir ülkeyi yönetmek? Bu hükümette dış politika, ekonomi, finanstan anlayan uzmanlar yok. Merkez Bankası'na eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısını atamak zorunda kaldılar. Yani eski yönetimden birisini atadılar. Çünkü Merkez Bankası'nı yönetecek kimse yok ellerinde. O zaman sen HTŞ hükümetine nasıl para vereceksin? Ne yapacaklar? Daha da önemlisi, ki belki bu iş Türkiye’yi de ilgilendiriyor, eğer HTŞ yönetimi kapsayıcı bir hükümet olamazsa Suriye bölünecektir. Çünkü güneyde Dürziler HTŞ ile işbirliği yapmak istemiyor. Sahil kısmında Aleviler ve Hristiyanlar çok korkuyor. Kuzeyde, YPG ve Kürtler orada Amerika'yla direniyorlar.
Benim dün konuştuğum buradaki uzman şunun söyledi: ‘’Kimsenin dikkate almadığı bir şey var. Evet, Türkiye Kürtlere bastırıyor. Fakat 20 Ocak’ta Trump göreve geliyor. Trump göreve geldiğinde, bu HTŞ liderinin Şam’ı yönetmesine izin verecek mi? Çünkü Trump ‘’IŞİD’i ben yok ettim’’ diye düşünüyor. Şimdi eski IŞİD gelip Şam’ı mı yönetecek? Trump bunu kabul etmez.’’ Trump’ın ne yapacağını bilmiyorum ama Araplar da onu bekliyor. Şu anki mevcut Amerikan hükümeti, Joe Biden, geçici olarak, 6 aylığına yaptırımları donduruyor. Bu yüzden Amerikan yönetimi ‘’Suriye'ye para gönderebilirsiniz ‘’ diyor. Fakat Trump geldiğinde bunu kaldırırsa ne olacak? Bu yüzden bu para meselesini konuşmak için daha erken. Önce Suriye'de kapsayıcı bir hükümet olması lazım, ondan sonra onunla işbirliği yapılır. Fakat bana sorarsanız, Golani, yani eş-Şara ve hükümeti bunu istemiyor; emrivaki yapmak istiyorlar. ‘’HTŞ yönetecek, HTŞ devam edecek. Biz kimseye muhtaç değiliz’’ fikrinde ısrar ediyorlar ve o yolda devam ediyorlar. Umarım bu fikirden vazgeçerler. 

Ruşen Çakır: Tabii ki böyle yapmak isteyebilirler ama Batı dünyasına da muhtaçlar. Batı dünyası da aynı şeyleri dayatıyor. Arap dünyasından da benzer şeyler geliyorsa, çok fazla seçenekleri kalmıyor. Belki ilk başta ‘’mış’’ gibi yapıp, kendilerine güven geldikten sonra tasfiye etmeyi düşünebilirler. Ama bunları konuşmak için henüz erken olduğunu söylüyorsun. Muhatap alınıyorlar, kendilerine birtakım sözler de veriliyor ama onlardan da bir icraat bekleniyor. Böyle özetleyebiliriz herhalde.
El Şerif: Evet özet olarak böyle. ‘’Siz Suriye'yi özgürleştirmeye mi geldiniz yoksa Suriye'yi yönetmeye mi geldiniz? Suriye'yi yönetmeye geldiyseniz sizinle işimiz yok. Suriye’yi özgürleştirme demokratikleştirme geldiyseniz işinizi yapın, kapsayıcı bir hükümet kurun, ancak o zaman sizinle çalışırız’’ deniyor. Son bir şey daha söyleyeyim ki bu da çok tehlikeli. Suriye’de arkadaşlarım var. Hatta eski HTŞ’ye yakın arkadaşlarım da var. Onlar, HTŞ içinde şahin ve güvercin kanadı olduğunu söylüyorlar. Güvercin kanadı, ‘’göstermelik de olsa birkaç kadın bakan, bir Alevi atayalım, ama biz yönetelim.’’ Şahin kanadı da şunu söylüyor: ‘’Hayır biz taviz vermeyeceğiz, böyle gidecek. Suriye federasyon olsun ya da dörde bölünsün umurumuzda değil. Kürtler yönetsinler, güneyde Dürziler olsun, sahilde Alevileri ve Hristiyanları istemiyoruz. Kalan bölge, Halep ve Şam, Sünnilerin bölgesi olarak kalacak. Biz bu şekilde daha rahat yönetiriz. Batı, ABD, tıpkı İdlib’de olduğu gibi bize yardım etmek mecburiyetinde. Bunu da hilafetle yönetme hayâlindeler. İslamcıların ufukları, düşünceleri çok geniş. Ama beş sene boyunca İdlib gibi küçük bir şehri yönettikten sonra….

Ruşen Çakır: Ama burada şöyle bir husus var: Türkiye başta olmak üzere, Arap dünyası da parçalanmış bir Suriye'yi tercih etmez herhalde. Yani Kürtler ayrı Aleviler ayrı, Dürziler ayrı, Sünni Araplar ayrı. Böyle bir şeyi herhalde diğer ülkeler de kabul etmez. Bunu Arap düşüncesine yönelik bir tehdit olarak görürler. Bir zamanlar Arap dünyasını birleştirmeye soyulmuş bir Suriye'nin, kendi birliğini koruyamaması, kabullenilmesi zor bir durum olur.
El Şerif: Suriye halkı çok eğitimli bir halk. Göstermelik atamalarla bu iş yürümez. Sahici bir hükümet olması gerekiyor. Bu adamları ikna etmek için de Türkiye'ye büyük bir sorumluluk ve görev düşüyor. Fakat bu adamların demeçlerini izliyorum, tıpkı Afganistan-Sovyet savaşında gösterdikleri zafer sarhoşluğu içindeler. Hatırlarsan, Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekilince, oradaki Arap mücahitler ‘’Sovyet Birliği’ni yıktık, biz kazandık’’ coşkusu içindeydiler. Hâlbuki ABD’nin silahları olmasaydı o iş olmazdı. Burada da aynı benzer reaksiyonu gösteriyorlar. ‘’Kimsenin yıkamadığı Esad'ı biz yıktık. İdlib’i 5 sene boyunca çok iyi yönettik, tecrübemiz var, Şam’ı da yönetiriz’’ açıklamaları yapıyorlar. Ama daha 3 ay önce, Golani’nin yönetimine karşı müthiş bir ayaklanma vardı İdlib’te. İnsanlar sokağa döküldü, hapisteki insanlar işkence gördü. ‘’İyi yönettik’’ dedikleri nedir anlamadım. Altyapı yaptılar, binalar inşa ettiler, ama insanlara zulüm ettiler.  İdlib’deki insanlar bile Golani’ye karşı çıktılar. Bu yüzden Şam’daki insanlar da karşı çıkabilir. Umarım, Türkiye bu yeni yönetimi ikna edebilir.
Geçenlerde bir Türk yetkiliyle konuşuyordum. Kendisine şunu söyledim: ‘’Türkiye olarak Hakan Fiden ve İbrahim Kalın müthiş bir iş başardılar. Dış politikadaki başarılarımızı iç politikada tüketmeye başlayınca her şeyi kaybediyoruz. Sayın Erdoğan'ın Şam ziyareti çok şaşalı olacak ve hakikaten Mısır'ın endişelerini daha fazla artıracak.’’ O da cevap olarak ‘’ Bu ‘’Şam Fatihi’’ meselesi tabii ki iç siyasette kullanılacak.’’

Ruşen Çakır: Ama biliyorsun, daha erken yapılması bekleniyordu ama o ziyaret ertelendi. Ne zaman olacağı da hâlâ belli değil.
El Şerif: Evet tabii ama o denge önemli. Bence Hakan Fidan çok iyi gidiyor. Umarım iç siyaset bu iyi giden şeyi baltalamaz. Çünkü bu tür görüntüler hem Mısır'ı hem Arapları rahatsız eder hem de HTŞ içindeki şahin kanadı daha fazla radikalleşmeye cesaretlendirir.

Ruşen Çakır: Burada bitirelim Yusuf, çok teşekkürler. Yine çok aydınlatıcı bir yayın oldu, sağ ol, eksik olma. Evet yeni Suriye’deki gelişmeleri, Arap dünyasının yeni Suriye’ye nasıl baktığını gazeteci arkadaşımız Yusuf El Şerif anlattı. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
10.01.2025 Haftaya Bakış (249): Özel'in kırmızı kartı | Akdeniz Belediyesi'ne kayyum | Ülkücülerin Öcalan kavgası
09.01.2025 Hatem Ete ile söyleşi: Türkiye seçimlere en erken ne zaman gider?
08.01.2025 Transatlantik: Yeni çözüm süreci tartışmalarının neresindeyiz? | Suriye'de HTŞ yönetiminde bir ay
07.01.2025 Arap dünyası yeni Suriye'ye nasıl bakıyor? Yusuf el Şerif ile söyleşi
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
03.01.2025 Haftaya Bakış (248): Yeni çözüm sürecinde neler olacak? | DEM Parti'nin temasları | Kürşad Zorlu'nun istifası
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı