Amberin Zaman ile söyleşi: Rojava-İmralı-Ankara üçgeni

27.11.2025 medyascope.tv

27 Kasım 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Türkiye'nin gündeminde çözüm süreci var. Çözüm sürecinin tam ortasında da Suriye var. Öcalan'a yapılan Meclis Heyeti ziyaretinin de ana gündem maddelerinden birisinin, belki de birincisinin, Suriye olduğu söyleniyor. Suriye'de Suriye Demokratik Güçleriyle (SDG) ilişki meselesi. İşte bunları, bu konunun bir numaralı ismi gazeteci meslektaşımız, Al- Monitor'un kıdemli muhabiri Amberin Zaman'la konuşacağız. Amberin, merhaba.
Amberin Zaman: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Sen şimdi geçen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde Duhok'ta yapılan uluslararası toplantıyı takip ettin. Biz orada olup bitenleri Cengiz Çandar'la bütün boyutlarıyla konuşmaya çalıştık. O toplantının bir tür baş davetlisi gibi olan isim ya da isimler SDG'nin başındaki Mazlum Abdi ile dış ilişkiler sorumlusu İlham Ahmed'ti. Hatta Rudaw'da bir gazetecinin tabiriyle Mazlum Abdi bir Hollywood starı gibi karşılandı diye tarif etti. Orada yaptığı konuşmayı, yaptığı değerlendirmeleri, hepsini izledin. Sonra sen Rojava adı verilen Suriye'deki Kürtlerin ağırlıkla yaşadığı, SDG'nin kontrolündeki bölgeye de gittin ve Mazlum Abdi ile sohbet etme imkânın da oldu. Önce genel bir şeyi sormak istiyorum: SDG, Mazlum Abdi, meşruiyeti Türkiye dışında sanki herkes tarafından tanınan bir aktör hâlinde, değil mi?
Amberin Zaman: %100 öyle diyebiliriz. Ve her geçen gün artan bir meşruiyet söz konusu. Tabii bu serüven koalisyonla başladı. Amerikan güçleriyle birlikte DAİŞ'e karşı yürüttükleri işbirliği üzerinden filizlendi ve en son işte Mart'ta Amerika'nın Ahmed eş-Şara ile Mazlum Abdi'yi bir araya getirmesiyle de bayağı bir pekişti. Ve tabii buna paralel olarak da Irak Kürdistan Yönetimi'nin hamleleri vardı. Neçirvan Barzani burada öncü bir rol oynadı. Ama tabii öte yandan bir de Emmanuel Macron var, biliyorsunuz. Fransızların tarihi olarak Kürtlerle bir sempati, çok derin ilişkileri oldu her zaman. Bütün bunları sıraladığınız zaman, bu Duhok'taki konferansta yaptığı konuşmayla birlikte, düşünün ki Irak Başbakanı Muhammed Şiya el Sudani'nin yaptığı konuşmayı, yani kürsüden, aynı kürsüden hitap etti Mazlum Kobani. Bu çok önemli bir gelişme bence. Ve dediğin gibi ben ‘‘rock yıldızı’’ gibi tarif ettim, arkadaş ‘‘Hollywood yıldızı’’ demiş ama neticede herkesten çok ilgi gören ve hatta diyebilirim ki üç gün süren toplantının odak noktasında Mazlum Kobani vardı ve karşısında da uluslararası bir topluluk vardı. Yani büyükelçiler, diplomatlar, araştırmacılar, dünyanın dört bir yanından gelen iş adamları, herkes o salonda onun konuşmasını dinledi.

Ruşen Çakır: Şimdi son günlerde şunu fark ediyorum: Mazlum Abdi ya da İlham Ahmed olsun, gerek Kürt medyasına gerek daha uluslararası medyaya çok sık konuşmaya başladılar ve sürekli birtakım açık ve net mesajlar veriyorlar. En son Mezopotamya Haber Ajansı'nda yayınlanan röportajı okudum. Orada özellikle Türkiye'ye yönelik, Abdullah Öcalan'a ve Ankara'ya yönelik çok açık mesajlar vardı. Şunu anlıyorum ki Mazlum Abdi'nin, SDG'nin bir gündemi Şam'la ilişkiyi düzeltmek ya da tesis etmek, Suriye'nin birlikte inşası meselesi. Ama esas mesele galiba Ankara'yla karşılıklı bir, nasıl söyleyeyim, birbirini tanıma ve anlaşma. Ana gündeminin Ankara olduğunu söylemem çok mu abartılı olur?
Amberin Zaman: Şimdi şöyle, birincisi bir düzeltme yapacağım. Tam tersi, son dönemde uluslararası medyayla hiç fazla konuşmuyor artık, ne İlham Ahmed ne de Mazlum Kobani. Ama dediğin gibi Mezopotamya Ajansı'na çok önemli bir röportaj verdi ve dediğin gibi Türkiye'den fazlaca bahsetti ve barışa sunabileceği katkıdan, hatta işte İmralı'ya gidip bizzat kendisinin Öcalan'la görüşmesinin çok faydalı olabileceğinin altını çizdi. Şimdi burada bir senkronizasyon, kronoloji meselesi söz konusu. Hatırlarsan son döneme kadar Şam'la işte SDG bir araya gelip bir şekilde sorunlarını çözmeye çalışıyorlardı. Amerika da bunun arabulucusuydu, koordine ediyordu. Hatta Mazlum’u Şam'a getirip götüren de koalisyon, bildiğin gibi, güvenliğini sağlamak adına. Ama son dönemde bu görüşmeler kesildi ve şu anda, özellikle de bu Meclis Komisyonu’nun Öcalan'la buluşmasıyla birlikte, artık dediğin gibi bu sürecin çözümünün odağı Ankara ve İmralı ve öncelikle orada bir şeyler çözülmeden Şam'la SDG’nin arasında bir ilerlemenin söz konusu olmadığı hissediliyor. Amerika'nın bir şekilde geri çekildiği ve bu sürece zaman tanıdığı hissediliyor. Ama zaman tanıyor derken de tabii öyle çok uzun bir zaman da söz konusu değil. Çünkü buna paralel olarak Washington'da Kongre'de bir süreç söz konusu. Amerika, biliyorsun bu yönetim ısrarla bu Sezar yaptırımlarının kaldırılmasını istiyor Kongre tarafından. Orada müthiş bir müzakere sürüyor ve Şara'nın Washington ziyaretinde de bu büyük bir ivme kazandı. Ve bu yaptırımların kaldırılması, bunlar tabii çok teknik konular ama Amerika'nın savunma bütçesinin içine yedirilecek bir şekilde, o bütçenin de yıl sonuna kadar geçmesi gerekiyor. Yani aslında oradaki deadline, Washington'daki deadline bu savunma bütçesinin geçmesi. Çünkü bu olmadan Suriye ayaklanamayacak ekonomik olarak, böyle düşünülüyor ve büyük ölçüde de bu doğru. Ama eğer Kürtler Şam'la anlaşırsa bu, Amerikan yönetiminin elini müthiş güçlendirir Kongre karşısında. Anlatabiliyor muyum? İki unsur var zaten. Bir tanesi Kürtler ve daha genel manada azınlıklar; öteki madde de İsrail'le anlaşma. En azından biri olursa bu iş çözülür diye bakılıyor.

Ruşen Çakır: Bu bağlamda Kürtlere bir ara verip son günlerde tekrar Alevilerle ve Dürzilerle ilgili de yine birtakım gerginlikler, çatışmalar, hatta küçük çaplı da olsa, katliam dendiğini görmedim ama, birtakım olaylar da yaşandığını görüyoruz. Yani olay aslında, senin de dediğin, azınlıklar meselesi sadece Kürtlerle ilgili değil. Ama şöyle bir şey var: Sürekli vurguladığımız Kürtlerle rehabilite edilecek olan bir ilişki, diğer azınlıklarla ilişkilerin normalleşmesini de hızlandıracak.
Amberin Zaman: Öyle ama bu işin ekonomik boyutu da çok önemli. Şimdi burada biraz da bir yumurta-tavuk meselesi var. Çünkü şimdi bu yaptırımların kaldırılması önemli. Neden önemli? Yatırım gelsin diye. En önemli yatırım nereye yapılacak, yani Suriye'yi böyle ayaklandırabilecek nitelikte? Petrol sektörüne. Nitekim şimdiden söyleyebiliriz, bir sürü Amerikan şirketi hem Şam'la temaslarda bulunuyor, bir kısmı aynı zamanda Kürt yönetimiyle de görüşüyor. Çünkü sahalar şu anda Kürt yönetiminin, yani oradaki yönetimin elinde. Kürt yönetimi deyince kızıyorlar. Onun için Kürtlerin önceliğindeki yönetim diyelim, onların önceliği yaptığı. Dolayısıyla o yatırımların yapılabilmesi için Kürtlerle Şam'ın barışması gerekiyor. Yani bir anlaşmaya varması gerekiyor. Ve özellikle en önemli sahalar da hepimizin bildiği gibi Deyrizor'da. Yani Rimeylan’da Türkiye sınırına yakın bulunan bölge Derik. Oraları büyük ölçüde artık tükenmiş. Yani bir 70 yıllık falan daha ömürleri olduğundan söz ediliyor ama Deyrizor'da önemli bir potansiyel söz konusu ve herkes orayı gözlüyor, böyle şahin gibi yavaş yavaş. Hatta Rojava'da bile şirket açan, ins büro açan birtakım Amerikalılar var. Mesela bu koalisyon sözcülüğünü yapan Miles Kagins diye bir albay vardı, Kürtlere de çok yakınlık gösteren hatta ve şu anda kendisi Kamışlı'da bir büro açtı ve amacı ileride yatırımcı getirmek oraya. Ama tabii burada herkesin bildiği bir gerçek var, o da işin içinde Şam olmazsa bu ilişkiler, bu yatırımlar hiçbir yere varamaz. Çünkü Irak Kürdistanı'nda görüldüğü gibi işler merkezi hükümetten bağımsız yapılınca sarpa sarıyor ve işte Türkiye'nin yediği bir ceza var milyarlarla telaffuz edilen, Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nde. Dolayısıyla bu da Şam ve SDG'nin anlaşmasını daha da acil ve önemli kılıyor.

Ruşen Çakır: Şimdi tekrar SDG ve Ankara ilişkilerine gelecek olursak, şimdi orada daha önce İlham Ahmed de söylemişti, Mazlum Abdi de söylüyor, Türkiye ile birtakım görüşmelerin yapıldığını, kanalların olduğunu söylüyorlar. Aynı şekilde Öcalan'la da birtakım mesajlaşmaların olduğunu söylüyorlar. Ama anladığım kadarıyla beklentileri bunların alenileşmesi. Tıpkı aslında birazcık, tam birebir benzemiyor ama, devlet Öcalan'la görüşüyordu ve bir heyet görüşüyordu Öcalan'la ama Meclis’ten bir heyetin gitmesi bu olayı resmileştirmiş oldu ve zaten dananın kuyruğu da orada koptu. Şimdi anladığım kadarıyla SDG Ankara'yla görünür bir ilişkiyi kurmak istiyor gibi geliyor bana. Yani fotoğrafları olan, birlikte belki hatta gazetecilerin sorularının cevaplanacağı, bu işte İlham Ahmed'le Dışişleri'nden bir yetkili olabilir ya da Mazlum Abdi'yle bir başkası ve hatta tabii ki Ankara'ya gitmek ve bir diğer ayağı da İmralı'ya gitmek. Bunlar gerçekten istedikleri ve bunun için lobi yaptıkları beklentiler, değil mi?
Amberin Zaman: Vallahi, orada bence bir tereddüt söz konusu. Yani doğru yolun bu olduğunu bilenler var, sağduyulu kişiler ama son derece ürkek davrananlar da var. Niye bu kadar uzun sürdü zaten bu komisyonun İmralı'ya gitmesi? Tam da duyulan kaygılar yüzünden. Çünkü bir kere toplum hiçbir şekilde hazırlanmadı bu sürece. Her şey çok böyle gizli bir şekilde yürütüldü. Türk halkı da çok fazla anlamadı. Yani şu anda yıllarca ‘‘bebek katili’’ diye tarif edilen bir insanın bir anda bu şekilde meşruiyet kazanması tabii ve bir de milliyetçiler, yani milliyetçi siyasetçiler var tabii bunu çok fazla eleştiren. Geçen süreçte, yani gene bu milliyetçi oylar değil mi Erdoğan'ın Meclis’teki çoğunluğunu elinden aldı? Yani milliyetçi oyların kendisinden göç etmesi. Öyle bir kaygısı var yeniden. Hele bir de CHP de İmralı'ya gitmeyince ve bir şekilde belki ileride milliyetçilerle hizalanabileceği birtakım, ne bileyim, ittifaklar kurabileceği de varsayılırsa, tabii o noktada çekiniyor herhâlde Tayyip Erdoğan. Ben öyle düşünüyorum. Onun için bu kadar ürkek davranıyor. Bütün bu kaygılar sanırım SDG'nin de meşrulaştırılması noktasında devreye girmiş vaziyette. Kaldı ki biliyorsunuz Mazlum Kobani ve İlham Ahmed Türkiye'nin en çok istenen teröristler listesinde yer alıyor. Kendisi, Salih Müslim, Foza Yusuf, bir sürü isim var orada. Şimdi tamam, gizli görüşülünce oluyor bu iş ama Türkiye'ye resmî sıfatla geldiği zaman onu nasıl hâlledeceksin o kısmını? Diyebilirsin ki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na giden Şara da aynı şekilde hâlâ bir terörist sayılıyordu ama buna rağmen gidebildi. Buradaki önemli olan şey irade. Devletin bunu yeterince istemesi. O durumda olur bu. Yani bence mesela Duhok'a gelmesi Mazlum Abdi'nin, ki bu son dakikaya kadar çok gizli tutuldu. Yani hepimiz biliyorduk bu ihtimalin var olduğunu, davet edildiğini aylar öncesinde ama hep Türkiye'nin bir şekilde bunun önüne set koyacağından imtina edildi ve bir şekilde gelemeyeceğinden korkuldu. Onun için hep işte bilmiyoruz, bilmiyoruz dendi. Gerçekte de tabii Türkiye yeterince itiraz etseydi sanırım Mazlum Kobani o toplantıya katılamazdı. Yani Türkiye'de en üst düzeyde bence bu kabul gördü. Dolayısıyla Duhok'a baktığımız zaman böyle senin de tarif ettiğin gibi bir arzu, bir niyet var ama işin içine Türkiye'deki iç siyaset girince, oy kaygıları, seçimler vesaire, milliyetçilerin tepkisi, o noktada işte bir şey var, bence bir çekince var. Ama onun ötesinde bence, ama bu sadece kişisel tahminim, Öcalan'ın Mazlum Abdi’ye ne söyleyeceğinin garantisini almadan da devlet o iki ismi bir araya getirmek istemez. Yani büyük ölçüde bütün bunlar niye oluyor zaten? Öcalan, Abdi'ye ‘‘Şunu, şunu, şunu yap. Bu kadar ileri gitmeyin. Şu noktada anlaşın Şam'la ama daha fazlasını istemeyin,’’ proje bu zaten, yani eğer güvenlik ayağına bakarsak. Bir de bir siyasi ayağı var. İşte seçimler, anayasayı değiştirmek, Erdoğan'ın işte iktidarda kalması. Bu ikisi de bazen çelişebiliyor. Yani ikisini bir şekilde aynı rayın üstünde götürmek ve ilerletmek, işin sihri, püf noktası burada yatıyor bence. Şunu eklemek isterim bütün bizi seyreden izleyicilere. Şimdi kimse Rojava'da ne olup bittiğini tam olarak bilmiyor. Çünkü devlet izin vermiyor bu konuda yayın yapılmasına. Bakın, ben işte en son Rojava gezisinde sürekli işte bilgiler aktardım. İstedim ki insanlar anlasın. Orada bir kere senin benim gibi normal insanlar yaşıyor, normal bir hayat istiyorlar, normal bir yaşam istiyorlar ve onları böyle tabiri caizse insanlaştırmaya gayret eden paylaşımlarda bulunuyordum. Benim anında, ikinci defa oluyor, X hesabım Türkiye'de erişime engellendi. Bu çok sağlıksız bir şey bir kere.

Ruşen Çakır: Çok hassas konular olduğu muhakkak. Şimdi şöyle bir husus var; Öcalan, Mazlum Abdi dedin ve kişisel olarak kendi görüşümü söyledin. Ben de şöyle bir şey söylemek istiyorum bu konuda. Geçenlerde bir şey gördüm, bence bir dezenformasyon. Bu süreçten rahatsız olan birtakım Kürtlerin yaptığı, Öcalan'a karşı olan Kürtlerin yaptığı şöyle bir şey: Öcalan ‘‘Mazlum Abdi'ye söz geçiremiyorum’’ demişmiş mesela. Ben bunun dezenformasyon olduğunu düşünüyorum. Şunu da düşünüyorum: Öcalan'ın Mazlum Abdi'ye, aynı şekilde Kandil'e de böyleydi, yani bir Cemil Bayık'a, Murat Karayılan'a kabul etmeyecekleri şeyleri söyleyecek birisi olduğunu sanmıyorum. Ve bir diğer yandan da şu süreçte elindeki en önemli kozun da Suriye olduğunu çok iyi bildiğini düşünüyorum. Yani Öcalan'ın şu anda Türkiye'deki tartışmalarda, görüşmelerde en önemli kozunun Suriye olduğunu düşünüyorum ve Öcalan'ın oradaki SDG yöneticilerine asla kabul etmeyeceği şeyler dayatması, yani birtakım yumuşamalar falan isteyebilir ama yani onlar için hayat meselesi olan konularda böyle bir şey dayatması, ben açıkçası beklemiyorum. Öcalan'ı birazcık anladığımı düşünerek böyle yapıyorum yani. Çünkü şöyle bir hava var: İşte ‘‘Öcalan devlet ne isterse onu söyler ve bunu da Suriye'ye dayatır’’ gibi bir beklenti var. Bence bu beklenti abartılı bir beklenti.
Amberin Zaman: Şimdi şöyle ilginç bir şey oluyor. Devlet Öcalan'ı meşrulaştırdığı nispette örgütün de gücü artıyor Rojava alanında da. Şimdi bugüne kadar işte ‘‘SDG ayrı, PKK ayrı, bunların birbirleriyle alakaları yok’’ söylemi tümüyle Amerika'nın bir şekilde o yapıyla işlerini sürdürebilmesi adına ve Türkiye ile ilişkileri de bir şekilde kurtarma adına geliştirilen söylemlerdi. Ama son kertede tabii ki bu iki yapı iç içe ve Öcalan’ın daha görünür kılındığı ve fiiliyatta daha söz sahibi olması, çünkü bir sembol olarak... Evet, herkes Öcalan'a bağlı, "Serok Apo, sonuna kadar arkasındayız," her yerde portreleri, fotoğrafları ama güncel hayatın içinde fiilî bir rolü olmayan, dünyaya kapalı bir hücrede yaşayan Öcalan'dı. Ama birdenbire Öcalan siyasetin tam merkezinde şu an ve o nispette de PKK de daha görünür bir hâl aldı. Tamam, PKK kendini feshetti, silahları bırakıyor ama biz bir yapıdan, bir örgütten bahsediyoruz ve o örgüt çok daha görünür artık kanaatimce. Ve Suriye'deki yerel dinamiklerde de, yani Rojava'da, daha çok hissediliyor, görülüyor ve bir an için eğer birileri böyle bir fikri kafasına koyduysa, hani "Biz Mazlum Abdi'yi devşiririz, bir şekilde cici Kürt grubuna sokarız" gibi fikirleri varsa çok yanılıyorlar. Yani hiçbir zaman Abdullah Öcalan'a ve çıktığı o ortama, yapıya sırtını dönecek biri değil Mazlum Abdi. Şimdi senin söylediğin şey tabii çok önemli. "Öcalan onların yapamayacağı bir şeyleri onlara dayatmaya kalkmaz" dedin. Onlar ama aynı zamanda Öcalan'ın, bunu yazmıştım da, ömür boyu yeniden bir hücrede tek başına ölmesine neden olacak bir durumu da yaratmak istemezler. Çünkü büyük bir bağlılık var. Bunu herkes çok iyi anlamalı, kavramalı. Tabii ki Suriye ayrı bir ülke ve neticede Kürtler oradaki merkezi hükümetle işlerini düzenlemek durumundalar. Ama Türkiye'nin de o mevcut yönetim üzerinde çok büyük etkisi var. Bunu da bir kenara not edelim. Dolayısıyla bütün taraflar bir kenara çekildi, diğer aktörler. Şu an İmralı-Ankara'nın neler yapabileceğini seyrediyor, zaman tanıyor dediğim gibi. Bu noktada da işte benim kanaatimce, daha önce de dedim, devlet Öcalan'ın Mazlum'a neler söyleyebileceğinden emin olmadan ikisini bir araya getirmez. Ama tabii şu anda da eminim ki Mazlum'la veya İlham Ahmed'le de görüşülüyordur ve ne konuşulacağı, neyin üzerinde anlaşılacağının maddeleri tartışılıyordur, müzakere ediliyordur. Ama yani bence büyük bir irade söz konusu. Tarihi bir dönemden geçiyoruz ve hepimiz siyasî saiklerimizi bir kenara iterek bölge için, Türkiye için, Kürtler için, hepimiz için en iyi olacak şeyi, barışı bence desteklemeliyiz. Ve gerçek şu ki bu taraflar bir araya gelmeden, anlaşmadan barış olamaz. Ve işte ‘‘şunu şunu yaptılar’’, işte ‘‘şu kadar insan...’’ Her iki taraf da yaptı. Ama tabii bir tek tarafın yaptıkları daha çok tartışıldı. Çünkü ne yazık ki özgür bir basın olmadığı için diğer yapılanlar pek gündem olmadı. Bütün bunları düşünmek gerekiyor ve barışın peşini bırakmamak gerekiyor. Bu tarihi bir fırsat. Bundan sonra bu da çökerse çünkü artık Öcalan üzerinden yürütülebilecek bir sürecin olacağını ben düşünmüyorum.

Ruşen Çakır: İstersen burada bitirelim. İyi bir final oldu. Atladığımız önemli bir şey kaldı mı?
Amberin Zaman: O kadar çok anlatacak şey var ki, onları artık başka bir programda. Ama ben bu komisyonun İmralı'ya gitmesiyle birlikte gerçekten umutlandım. Uzun bir süre böyle "Yok, yok, bunlar bunu yapamayacak, cesaret edemeyecekler" derken ettiler. Çok da iyi oldu. Umarım CHP de bir şekilde elinden tutar bu sürecin.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler, Amberin. Evet, Amberin Zaman'la Suriye'yi, Suriye'deki SDG'yi, SDG'nin Ankara'yla ve Abdullah Öcalan'la ilişkisini konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
06.12.2025 Fethullahçılık varlığını nasıl sürdürebiliyor?
05.12.2025 Türk’ün Türk’e, Kürdün Kürde propagandası
04.12.2025 Muhalefet seçimlere hangi medyayla girecek?
03.12.2025 Özgür Özel mucizesi sürüyor
03.12.2025 CHP oyları yüzde 40'a yaklaşıyor! | Hatem Ete, PanoramaTR'nin Kasım 2025 araştırmasını anlatıyor
02.12.2025 Sürecin toplumsallaşmasını kimler engelliyor?
01.12.2025 Fethullah Gülen 2018’de kendisine sunulan 30 maddelik şeffaflık bildirgesini neden reddetti?
30.11.2025 CHP mucizesi sürüyor
30.11.2025 Bir Kılıçdaroğlu klasiği: Hesap vermeden hesap sorma
07.12.2025 Hayır, boşuna çiğnemedik
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı