Abdullah Gül’den “özgür, eleştiren, tarafsız ve bağımsız medya” çağrısı

02.10.2013 Vatan

Geçen yıl 20 Eylül günü AKP Kongresi’nde Başbakan R. Tayyip Erdoğan, 1 Ekim’de de TBMM açılışında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuşmuş, bu da bize iki lideri kıyaslama imkanı vermişti (Gül ile Erdoğan'ı ayıran 5 nokta). Bu yıl da benzer bir durum söz konusu oldu. Önceki gün Başbakan demokratikleşme paketi, dün de Cumhurbaşkanı, yine Meclis açılışı vesilesiyle iki ayrı konuşma yaptılar ve bu sayede bir kez daha iki lider arasındaki benzerlik ve farklılıkları değerlendirme şansı yakaladık.

Gezi’ye bakış farkı

Sanıyorum Gül ile Erdoğan arasındaki en güncel ve hayati fark Gezi olaylarına bakışlarında karşımıza çıkıyor. Aslında bu farka olayların ilk günlerinde, Erdoğan Kuzey Afrika gezisindeyken de tanık olmuştuk. Fakat Başbakan, daha gezi sürerken inisiyatifin Gül ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın eline geçmesine izin vermemiş, onun kontrolü tümüyle alması üzerine de bu ikili sessizliği tercih etmişti.
Gül, Gezi’ye farklı baktığını net biçimde BM Genel Kurulu için bulunduğu New York’ta göstermişti. Dünkü konuşmada da “Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı ve şehir estetiği kaygılarını sergileyen gençlerin barışçı eylemlerini, demokratik gelişkinliğimizin yeni bir tezahürü olarak gördüm. Uzun yıllar yargısız infazlarla, işkenceyle ve vahim insan hakları ihlalleriyle anılmış olan ülkemizin, bu kez, gelişmiş demokrasilerdekilere benzer kaygı ve taleplerle gündeme gelmesinden çekinilecek bir husus yoktu. Bu nedenle, gerek ben, gerek Hükümet yetkilileri, ‘iyi niyetli mesajların alındığını’ eylemlerin hemen ardından ifade ettik” diyerek tekrarlamış oldu.
Gül’ün Gezi olayları sırasında hayatını kaybeden “tüm” vatandaşlara Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı dilemesini de herhalde Erdoğan’dan bir başka farkı olarak kayda geçmek gerekecek. Son olarak “başta aşırı güç kullanımı olmak üzere tüm hukuk ihlalleri”nin araştırıldığına, yargı süreçlerinin devam ettiğine vurgu yapmasının da altını çizmeliyiz.

Medyaya özel vurgu

Gezi sürecinde “demokrasi sandıktan ibaret değildir” dediği için Başbakan’la ayrı düştüğü izlenimi doğmuş olan Gül’ün “200 yıllık anayasa ve demokrasi geleneğimizin en önemli unsuru, hâkim güvencesinde yapılan seçimlerdir. Yani, sandıktır” demiş olması dikkat çekiciydi. Hemen ardından, her türden kutuplaşmanın zararlarına değinen Cumhurbaşkanı’nın “Esasen toplumsal meselelerde, hayata geçirelebilir çözümler, daha çok gri alanlarda, orta yolda ve uzlaşıda bulunabilmektedir. Çünkü insan fıtratı, kalıpları, kampları, önkabulleri, önyargıları ve ötekileştirilmeyi sevmez. Aslında kutuplaşmadan uzaklaşan ülkeler normalleşir. Yapılan reformlar ancak kutuplaşmanın yaşanmadığı dönemlerde kalıcı olur, kök salar” sözlerini özel olarak not etmek gerekiyor.
Gül geçen yıl olduğu gibi bu sefer de medyaya ve basın özgürlüğüne konuşmasında özel bir yer ayırmış. Onun “özgür, eleştiren, tarafsız ve bağımsız bir medya” çağrısı gerçekten Türkiye’nin en acil ihtiyaçlarının başında geliyor.
Gül, geçen yılki gibi yine lafını dolandırmadan “Kürt sorunu” dedi, çözüm sürecine desteğini tekrarladı, fakat bunun “bir pazarlık süreci” olamayacağını belirtip “Sorunun özü de, çözümü de demokrasimizin standartlarının daha da yükseltilmesinde yatmaktadır” diye konuştu. Bu arada Başbakan tarafından açıklanan demokratikleşme paketinden duyduğu memnuniyeti de dile getirdi.
Gül’ün konuşmasının en sonunda “Hayatım boyunca, halka hizmeti Hakk’a hizmet bilerek, Yüce Milletimizin hizmetinden hiç ayrılmadım. Bundan sonra da bu anlayış ve şuurla Milletimizin hizmetinde olmaya devam edeceğim” demiş olmasını, cumhurbaşkanlığına yeniden aday olsun ya da olmasın, siyasetin içinde kalmakta kararlı olduğu şeklinde yorumlamak herhalde yanlış olmaz.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
02.01.2025 Mümtaz'er Türköne ile söyleşi: "Bu sürecin en büyük kaybedeni AK Parti ve Erdoğan olur"
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
27.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (247): Asgarî ücret ve CHP’nin tavrı, Suriye’de Türkiye damgası, Gelecek ve DEVA’dan istifâlar
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
20.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (246): Suriye’de yeni dönem ve Türkiye - CHP belediyelerine haciz
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı