Yanlışta ısrar edenler değil doğruda direnenler kazandı

13.03.2012 Vatan

Ergenekon soruşturmasını yürüten polis şefleri ve savcılar, aradan geçen 375 gün içinde yaşananları önceden görme imkanına sahip olsalardı herhalde Ahmet Şık ve Nedim Şener’e dokunmazlardı. Sonuçta Şık’ın polisler tarafından götürülürken söylediği “dokunan yanar” sözü tam tersinden işlemiş oldu.

Şener ve Şık’ın tutuklanmaları, Prof. Türkan Saylan olayından sonra Ergenekon soruşturmasının ikinci büyük kırılma noktasını oluşturduğu ilk andan itibaren ortaya çıkmıştı.

Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi

Adım adım hatırlamaya çalışalım: Önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gözaltıların kamu vicdanını yaraladığını söyledi. O ana kadar herhangi bir konuda ağzını açmamış olan savcı Zekeriya Öz ise yazılı bir açıklamayla ellerinde “gizli deliller” bulunduğunu söyleyerek geri adım atmadı. Fakat kısa bir süre sonra soruşturmanın kritik isimlerinden polis şefi Ali Fuat Temizer ile savcı Zekeriya Öz, terfi ettirildiler ama bu davayla ilişkileri kesildi.

İkinci adım, gazetecilerin üzerlerindeki ölü toprağını atıp Ahmet ve Nedim ekseninde yoğun bir basın özgürlüğü mücadelesi başlatmalarıdır. ANGA (Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları) adını alan inisiyatif bir dizi engel ve zorluğa rağmen, iç ve dış kamuoyunda beklenmedik ölçüde büyük etki yaratan dayanışma eylemleri düzenledi. Öyle ki hem Batı’da, hem de Türkiye’yi kendilerine örnek almak isteyen İslam dünyasında ülkemizdeki basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlaller daha fazla görünür oldu; AKP hükümetinin yaratmak istediği “ileri demokrasi” imajı ciddi bir şekilde yara aldı.

Sonuçta yeni savcı Cihan Kansız’ın, Ahmet ile Nedim’i “terör örgütü üyeliği”nden değil, yardım ve yataklıktan suçlamak durumunda kalması, yapılan yanlışın ilk itirafı olarak kayıtlara geçti.

AKP de rahatsızdı

Bu olayı yakından takip etmeye çalışan biri olarak AKP hükümetinin bu tutuklamalarda birinci derecede dahili ve bundan herhangi bir çıkarı olmadığını gözledim. Hatta bazı önde gelen isimlerin, tutuklamaların içerde ve dışarda doğurduğu tepkilerden son derece rahatsız olduğunu, bu nedenle bir an önce tahliye edilmelerini istediğini de biliyorum. Ama olmadı. Ergenekon soruşturması üzerinden kendi hesaplarını görmek isteyenler, hükümete de direnip (hatta ona meydan okuyup) yanlışta ısrar ettiler. Hükümet de bu ısrara karşı koyamadı, belki de koymadı. Başbakan Erdoğan’ın “bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir” sözü de, bir ayrım noktasında hükümetin tercihini doğrudan yana yapmadığının açık bir simgesi oldu. 

Ancak birileri yanlışta ısrar ederken, Ahmet ile Nedim doğruda direndi. Sonuçta, haklı oldukları için, bir yıl gecikmeli de olsa kazandılar. Dolayısıyla bu sürecin esas aktörleri öncelikle Ahmet Şık ile Nedim Şener, ardından onların eşleri, kızları, yakınları, dostları ve basın özgürlüğü için her türlü riski göze alarak onlarla dayanışma içinde olan vatandaşlardır.

Ahmet ve Nedim’e ek olarak Odatv’nin iki genç yazarı, Coşkun Musluk ve Sait Çakır da tahliye oldu. Ancak dünkü duruşmada başta Fikret İlkiz olmak üzere avukatlar ve sanıklar tarafından bir kez daha çürütülen bu iddianameyle kimsenin bir gün daha tutuklu yargılanması normal olarak mümkün değil. Dolayısıyla adaletin tam olarak tecelli ettiği asla söylenemez.

Kaldı ki Türkiye’de basın özgürlüğü sorunu Ahmet ile Nedim’le ve Odatv Davası ile sınırlı değil. 100’ü aşkın gazetecinin cezaevinde olduğu bir ülkedeyiz. Gazetecilere ek olarak Prof. Büşra Ersanlı, yayıncı Ragıp Zarakolu gibi nice aydın da sırf düşünceleri nedeniyle tutuklular.

Şurası açık: Nasıl Ahmet ve Nedim’in tutuklanmaları bir kırılma noktası olduysa, tahliyeleri de bir dönüm noktası olacaktır.

Kısaca, MİT krizinin ardından Türkiye’nin normalleşme sürecine gireceği öngörüsü galiba gerçekleşiyor.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı