YRP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Altınöz ile söyleşi: “İsrail’i protesto eden başörtülü kızlarımıza yapılan muamele, 28 Şubat görüntüleri”

08.04.2024 medyascope.tv

8 Nisan 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Stüdyomuzda Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Altınöz var. Kendisi İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi Başkan adayıydı biliyorsunuz. Kendisiyle seçimi, ama esas olarak 31 Mart’ta üçüncü parti olarak çıkan partisini konuşacağız. Bizler konuşurken, sizler de Medyascope ve benim YouTube sayfamızdaki “chat” bölümünden sorularınızı, yorumlarınızı ve eleştirilerinizi iletebilirsiniz. Dinamik bir yayın yapalım. Mehmet Bey, hoş geldiniz. Benim size çok sorum olacak.
Mehmet Altınöz: Hoş bulduk, iyi yayınlar diliyorum Ruşen Bey.

Ruşen Çakır: Sağ olun. Sizinle seçim öncesinde yaptığımız yayın https://medyascope.tv/2024/02/10/yrp-ibb-baskan-adayi-mehmet-altinoz-ilk-kez-medyascopea-konustu-94-secimlerinde-oldugu-gibi-yine-birinci-parti-olarak-cikacagiz/ bayağı ilgi gördü. Kusura bakmayın ama, bu sabah çok güldüm. Cübbeli Ahmet Hoca, “Benim fetvâm sâyesinde 4-5 puan alacaklardı, İstanbul’da 2-3 puan indirdim” demiş. Ben de “Atmayın hocam, din kardeşiyiz” diye bunu paylaştım.
Altınöz: Güzel espri.

Ruşen Çakır: Hakîkaten onun fetvâsı sizin oylarınız üzerinde etkili oldu mu?
Altınöz: Onun fetvâsı etkili olmadı; ama bu tür kişilerin böyle konuşmalar yapmasını doğru bulmuyoruz tabiî. Bir kere siz bir hoca mısınız, amacınız ne? Siz siyâset mi yapıyorsunuz, ticâret mi yapıyorsunuz? İşin arkasında ne var? Size bunu söyleten ne? Ben Cübbeli Ahmet Hoca ile tanışırım. Seçim öncesi kendisini ziyâret edip bir kahvesini içeyim dedim, Cübbeli Ahmet Hoca çekindi, korktu; bana randevu veremedi. İsterse bağlansın, görüşelim. Canlı yayındayız. Hattâ bâzı arkadaşlarımıza, “Aman seçim öncesi yanlış anlaşılır. Ben çekiniyorum. O yüzden lütfen beni bu işlere sokmayın. Fotoğraf karesine girmeyeyim” demiş. Ben de “Zâten fotoğraf çektirmeyeceğim, sâdece bir nezâket ziyâreti” dedim. Çünkü tanışıyoruz, geçmişe dayalı bir hukukumuz var. Ama bu açıklamaları kim yaptırıyor ona? Ben kendi irâdesiyle yaptığını düşünmüyorum. Çekiniyor, korkuyor. Korktuğu için de Yeniden Refah Partisi’ne verilen oyların câiz olmadığına ilişkin bir ifâdede bulunuyor. Bir kere sana ne? Sen siyâsetçi misin? Parti genel başkanı mısın? O zaman gel bir parti kur.

Ruşen Çakır: İnce işçilik var. “Kazanma şansı olmayan yerde verilmesi câiz değildir” diyor. Böyle bir analiz yapıyor.
Altınöz: Ruşen Bey, Türkiye’de gerçekten de taşların yerine oturması lâzım; kimin ne yaptığı belli değil. Cübbeli Ahmet Hoca mâdem siyâset yapmak istiyor, o zaman gitsin bir parti kursun. Bir kere, bu senin sorumluluk alanın değil. Sen eğer bir hocaefendiysen, git irşâdını yap, tebliğini yap. Ama gidip de parti ve siyâset işine girme. Girdiğin zaman sen de o işin bir parçası oluyorsun. Ne oluyor? Şimdi bir televizyon programında Cübbeli Ahmet Hoca’nın siyâsetle alâkalı yapmış olduğu açıklamaları konuşuyoruz. Bu, üçüncü dünya ülkesi görüntüsü. Biz üçüncü dünya ülkesi değiliz, biz güzel ve kaliteli bir ülkeyiz. Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. Burası bir muz cumhuriyeti değil. Ama bunları ona söyletene sormak lâzım. Acaba Cübbeli Ahmet Hoca’ya bunu kim söyletiyor? Kim aramış onu? Kim arayıp da tâlîmat vermiş ve “Sen bununla ilgili açıklama yap” demiş?

Ruşen Çakır: Bir izleyicimiz, Serdar Yılmaz, “Yeniden Refah Partisi tarîkat ve cemaatlere nasıl bakıyor?” diye sormuş. Ama buna şunu da ekleyeyim: Sâdece Cübbeli değil, biliyorsunuz Menzil Tarîkatı’nın bölündükten sonraki Semerkant kolu da bir açıklama yaptı ve Cumhur İttifâkı’na destek vereceklerini söyledi. İsmailağa Cemaati’nin lideri Hasan Kılıç, Erdoğan’ı ve Murat Kurum’u kabul etti ve İsmailağa Cemaati bu görüntüleri servis etti. Bir tek Saki Erol’un Fatih Erbakan’ı kabul ettiğini biliyorum; ama herhangi bir destek için değil, berâber bir görüşme yaptılar.
Altınöz: Ruşen Bey, bu bir nezâket ziyâreti. Ben de zâten Cübbeli Ahmet Hoca’ya bir nezâket ziyâretinde bulunacaktım bir aday olarak. Aynı zamanda şahsen de bir hukukumuz var. Ama tabiî Ahmet Hoca’nın bu şekilde açıklama yapmasını kendisine yakıştıramadım, bunu çok net ifâde ediyorum.

Ruşen Çakır: Peki, siz sonuçta tarîkatlar ve cemaatlerle aynı habitattasınız, değil mi? Çoğunu tanıyorsunuz, onlar da sizi tanıyor.
Altınöz: Tabiî, evet.

Ruşen Çakır: Siz siyâset yapıyorsunuz.  Rahmetli Necmettin Erbakan’ın yıllar önce Esad Coşan ile yaşadığı bir mesele vardı. Esad Coşan tavır aldı, ama Erbakan kazandı. Bu tarîkat ve siyâsî partiler ilişkisine nasıl bakıyorsunuz? Meselâ şu an herkes, “Yeniden Refah Partisi tarîkatlardan veya cemaatlerden oy alıyor mu?” diye merak ediyor.
Altınöz: Biz tarîkatlardan ve cemaatlerden oy almaktan ziyâde, şahıslardan oy alıyoruz. Biz gönüllere, kalplere girmek için bu işi yapan bir siyâsî partiyiz. Onların kalplerine, gönüllerine girmeliyiz ki, onlar da bizim yapmış olduğumuz icraatlara, bizim siyâset tarzımıza, Millî Görüş siyâsetine destek versinler ve biz de icraatlarımızı hayâta geçirelim. Yoksa kurumsal olarak bunun olmasının eksikliğini zâten bu toplum yaşıyor. Bir açıklama yapıyorsunuz, “Biz şu partiyi destekliyoruz” diyorsunuz. Eğer tarîkatlar, cemaatler fiilî olarak siyâsetin içerisinde olacaksa, o zaman onların da bir parti kurması lâzım. Onlar parti kurmayacaklarsa, o zaman bu işlerin içine girmelerinin doğru olmadığını ifâde ediyorum ben.

Ruşen Çakır: Görkem Bey bir soru sormuş. Güzel bir soru, ama çok uzun da bir cevap gerekiyor olabilir. Diyor ki: “Yeniden Refah Partisi genel seçime AK Parti ile ittifak hâlinde girdi. Demek ki bâzı noktalarda ortaklıkları söz konusu. Yerelde ise ayrı girdi, demek ki ayrılıklar da söz konusu. Bu ayrılık ve ortaklıklar özetle nelerdir?” Aslında önümüzdeki döneme damgasını vuracak da bir soru.
Altınöz: Teşekkür ederim Görkem Bey’e. Genel seçimler öncesinde biz yapmış olduğumuz ittifak görüşmelerinde herhangi bir makam ve mevki talebinde bulunmadık. Bizim 30 ünlü maddemiz var biliyorsunuz. Sâdece, Türkiye’nin saadet, selâmet ve refâhı için bu 30 maddenin hayâta geçmesini talep ettik. Görkem Bey bu 30 maddeyi çok iyi bilir. Bizi şu an dinleyen izleyicilerimiz de, “Yeniden Refah Partisi, 30 madde” diye araştırırsa, bu 30 madde internetten çıkar. Bunlar, Türkiye’nin gelişmesi, büyümesi için, gelişmiş bir ülke olması için olmazsa olmaz maddeler. Şu andaki iktidar partisinin bu maddeleri muhakkak hayâta geçirmesi için ısrarcı olduğumuzu hâlâ ifâde ediyoruz. Zâten önümüzde bir seçim olacak ve Allah’ın izniyle Yeniden Refah Partisi iktidar olacak. Eğer bu maddeleri mevcut iktidar partisi yapmazsa, bunları biz yapacağız. Bu 30 madde ülkenin reçetesi; ülkemizin refâha ulaşması için olmazsa olmaz maddeler. Biz bunların hayâta geçmesi için Cumhur İttifâkı’nda yer aldık; ama AK Parti ile yapmış olduğumuz ittifak protokolünde, biz sâdece maddelerin hayâta geçmesi için ısrarcı olduk. Herhangi bir makam ve mevki talebinde bulunmadık ve kendi amblem ve logomuzla seçimlere girdik.
Yerel seçimlerde de bir veri tabanı üzerinden görüşmelerimizi yaptık. Türkiye haritasını açtık ve “Buralarda biz güçlüyüz, şuralarda sizin gücünüz var. Buralarda siz bizi destekleyin, biz de sizi buralarda destekleyelim” dedik. Bu çerçevede bir istişârede bulunduk. Ama AK Parti yöneticileri, bu konuda bizim yapmış olduğumuz çalışmaların karşılığında… belki de kendileri daha başka bir şey biliyordu, bilmiyorum. Ama sonuç îtibârıyla biz haklı çıktık. Yerel seçim sonuçlarına göre bizim yapmış olduğumuz veri tabanının onlarla paylaşımında bizim haklı olduğumuz ortaya çıktı. Biz yüzde 7 oy aldık. Onlar bize sâdece İstanbul, Ankara ve İzmir’de meclis üyeliği teklif ettiler. Görkem Bey’in sorusuna, aslında daha önceki programlarda da cevap verdim, yine vermiş olayım. Genel seçimlerde ittifak yapıldı, ama yerel seçimlerde, “Özellikle bâzı ilçelerin, şehirlerin şartlarına göre âdil bir mutâbakat yapalım” talebimize maalesef olumlu yanıt alamadık. Hayırlısı olsun diyelim. Biz kendimiz girdik, onlar kendileri girdi. Sonuçta, istişâre, toplantı ve görüşmeler yapılmasını doğal buluyorum. Biz her partiyle otururuz, konuşuruz, görüşürüz, istişâre ederiz. Partiler ne için kuruluyor?

Ruşen Çakır: Geçmişteki Ecevit-Erbakan birlikteliğinden hareketle çok merak edilen bir soru var: Bu seçimin iki galibi var; biri sizsiniz, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi.
Altınöz: Evet.

Ruşen Çakır: İzleyiciler bana, “Bu iki parti arasında bir yakınlaşma, bir ittifak olur mu?” diye yayında sordular, ama ben “Olmaz” dedim. Bilmiyorum tabiî.
Altınöz: Şu an îtibârıyla böyle bir şey olmaz, çünkü yerel seçimler yapıldı. Yerel seçimlerde herhangi bir ittifak söz konusu değil. Artık seçim bitti. Seçim bittikten sonra belediyeler kazanıldı, herkes kendi belediyelerini kendi siyâset şartlarına göre dizayn edip orada hizmetini verecek. Şu an için bizim Cumhuriyet Halk Partisi ile yapacak bir görüşmemiz yok.

Ruşen Çakır: İleriye yönelik yani.
Altınöz: İleriye yönelik olarak o günkü şartlara göre oturulur ve konuşulur. Ama şu an için böyle bir şey söz konusu değil.

Ruşen Çakır: İttifak demişken, en çok İstanbul’a göz dikildi. En kritik yer İstanbul. Size de açıkçası son âna kadar çekilmeniz için bir şekilde dolaylı ya da doğrudan baskı yapıldığını biliyorum. Hattâ yayınlara gelen yorumlardan biliyorum, birçok izleyici inanamadı. “Son anda muhakkak çekilirler” dediler. Ama çekilmediniz.  Genellikle “Murat Kurum’un kazanması için Mehmet Altınöz’ün çekilmesi şart” kurgusu yapıldı. Bunu tersten söylemek de mümkün olabilir mi? Cumhur İttifâkı sizi aday gösterseydi kazanabilir miydiniz?
Altınöz: Kesinlikle kazanırdım, çok net ifâde ediyorum.

Ruşen Çakır: Neden?
Altınöz: Çünkü biz sâhaya daha hâkim bir teşkîlâtız. AK Parti sâhadaki gücünü kaybetti. Biz bir teşkîlât partisiyiz. Ben bunu şahsen söylemiyorum. Bizim teşkîlât ve sâha gücümüz AK Parti’den çok daha farklı. AK Parti sâhada yoktu zâten. Ben 39 ilçeyi karış karış gezdim, dolaştım. AK Parti’nin sâdece çadırları vardı, çadırlarında da yaşlı insanlar vardı.

Ruşen Çakır: Bir de posterler.
Altınöz: Evet, AK Parti’nin maddî gücü vardı. Ama maddî gücü hâricinde sâha ve teşkîlât çalışması yoktu. Meselâ gençlik yoktu, ben sâhada hiç gençlik görmedim. Bu bakımdan, bizim sâha gücümüzle birlikte, Cumhur İttifâkı olarak Mehmet Altınöz aday gösterilseydi, açık ve net söylüyorum: Kesinlikle kazanırdım.

Ruşen Çakır: İttifak görüşmeleri sırasında ortaya atılan, sizin AKP’den bâzı il ve ilçeleri istediğiniz konusu var. Meselâ Sakarya ve Kocaeli...
Altınöz: Siz sorunuzu sorun, ben cevap vereyim.

Ruşen Çakır: AK Parti Sakarya ve Kocaeli’ni de size vermiş olsaydı, batıda hiçbir belediyeyi alamamış olacaktı, farkında mısınız? Bütün var olanları kaybetti, ülkenin batısını; Marmara, Trakya, Ege, İç Ege, İç Akdeniz… Sâdece Isparta, Sakarya, Düzce ve Kocaeli var.
Altınöz: Doğru, evet. Biz Düzce’yi de alıyorduk aslında. Orada da îtirazlarımız devam ediyor. Düzce’de bizim Davut Güloğlu başkan adayımızdı. Orada da çok ciddi şâibeler var. Ama hukukî süreç devam ettiği için çok da yorum yapmayayım. Sakarya ve Kocaeli’nde, AK Parti’yle ittifak sürecinde yapmış olduğumuz görüşmelerdeki talebimiz yanlış anlaşılıyor. Bunlar sâdece istişârî mâhiyette yapılan görüşmeler. Orada AK Parti yöneticilerinin vermiş olduğu teklife, “Teşekkür ederiz, biz bunu kendi adımıza uygun bulmuyoruz. Hayırlısı olsun” dedikten sonra, “Nasıl olması lazım? Sizin yorumlarınız ve önerileriniz nedir” diye sorunca, bizim başkanlarımız da, “Örnek veriyoruz, meselâ Kocaeli, bir sanâyi şehri. Biz sanâyi şehrinde Millî Görüş belediyeciliğini hayâta geçirebiliriz. Örneğin Kocaeli’ni bize teklif edebilirsiniz” diye yorum yapmışlar. Yoksa “Şu olsun, şu olsun” diye bir pazarlık söz konusu değil. Ruşen Bey, beş toplantı yapıldı, beş toplantı içerisinde çeşitli kelimeler ve cümleler var, gidip geliyor. Bunlar sadece istişârî mâhiyette. Sonuç îtibârıyla zâten yapılan istişâreler sonucu iki parti de birbirine teşekkür etti, herkes kendi yoluna gitti.

Ruşen Çakır: Meselâ bugün sabah çok keyifli bir şey yaptım. 1 Nisan’dan îtibâren iktidar yanlısı medyayı, köşe yazarlarını, hızlı bir şekilde okudum. Biliyorsunuz, “Biz kaybettik, ama Cumhuriyet Halk Partisi de kazanmadı” görüşü var. Bir de arada, partinizin adını vermeden, size yönelik ve özellikle de İsrail’de ticâret meselesine yönelik birtakım öfke patlamaları var.
Altınöz: Evet. Seçim döneminde yapılan programlardaki propaganda, “Siz Cumhuriyet Halk Partisi’ne çalışıyorsunuz” propagandasıydı. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi’ne çalışmadığımız ortaya çıktı. Aslında AK Parti çalışmadı. AK Parti kaybetti ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne kazandırdı. Seçim sonucunu böyle okumak lâzım.

Ruşen Çakır: “Biz değil, onlar kazandırdı” diyorsunuz.
Altınöz: Evet, onlar kazandırdı. Diğer ilçelerde bizim başkanlarımızın yapmış olduğu sunumu AK Parti dikkate alsaydı, şu an AK Parti de kazanmıştı, Yeniden Refah Partisi’nin oyları da yüzde 15’e çıkmıştı. Ama AK Parti yöneticileri Yeniden Refah Partisi’ne başarısızlık faturası kesmek istiyor. Aslında bu, psikolojide “bahâne bulma mekanizması” diye geçiyor. Siz başarısız olunca faturayı birine kesiyorsunuz. Meselâ sınavdan zayıf alıyorsunuz, “Öğretmen bana 3 vermiş, hoca bana taktı” diyorsunuz. “Ahmet’e 7 veriyor, bana 3” diyor. Hayır, sonuçta senin bir kâğıdın var, kâğıdında ne yazdıysan öğretmen onu veriyor. Tabiî 22 yıllık bir iktidar olduğu için, AK Partili arkadaşlarımızda iktidar olmanın bir yorgunluğu var. Kişiler etrâfına baktığı zaman, bir kısım yöneticilerinin kibirli ve gururlu olduğunu görebilir. Bunu ben söylemiyorum, bunu sokaktaki vatandaş söylüyor. Ben yaklaşık 2 ay boyunca binlerce insanla konuştum, günde üç bin, beş bin kişinin elini sıkıyordum. Biz sâhada bir araştırma, bir anket yapıyoruz doğal olarak. Bu arkadaşlarımız dönsünler kendilerine baksınlar ve neden kaybettiklerini görsünler. AK Parti bize kaybettirdi. Biz onlara kaybettirmedik, onlar bize kaybettirdi. Onlar çalışmadı ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne kazandırdılar. Birincisi, AK Parti seçmeni sandığa gitmedi. İkincisi, AK Parti seçmeninin bir kısmı protesto amaçlı Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verdi. Bunu ben söylemiyorum, bunu işi bilen hocalarımız, araştırma şirketleri söylüyor. Zâten tablo ortada, bunun için siyâsetçi veya siyâsetbilimci olmaya da gerek yok. AK Partililer kendileri kaybettiler, bize de kaybettirdiler. Cumhuriyet Halk Partisi’ne biz kazandırmadık, AK Parti kazandırdı.

Ruşen Çakır: Özel bir soru olsun. Sonuçta siz birbirini yıllardır tanıyan insanlarsınız. Herhalde AK Parti’de değişik kademelerde çok sayıda dostunuz, arkadaşınız vardır.
Altınöz: Tabiî var; hepsi arkadaşımız, dostumuz.

Ruşen Çakır: Seçim sonrasında oralardan gelen özel sohbetlerde, öfke mi daha çoktu, yoksa bir tür pişmanlık mı? Tabiî ki isim vermenizi istemiyorum.
Altınöz: Büyük bir pişmanlık var. Bu öfkeyi ortaya koyanlar, dediğim gibi bahâne bulan insanlar. Sorumlu olan insanlar bu işte öfkeliler. Ama asıl samîmî olanlar pişman. AK Parti’deki kişileri ikiye ayırıyorum. Bir grup, samîmî Müslüman olan AK Partililer. Hakîkaten bu ülkenin kalkınması ve refâhı için, kalben de, gönül olarak da fikriyatları samîmî insanlar. Ama bir de, siyâset mühendisleri ve siyâset müteahhitleri olan AK Partililer var. Bunlar beslenen tipler, asalak. Bunlar orada kan emici. “Oradan ne kopartırım?” Bunun peşindeler. Bunlar öfkeli. Ama samîmî olan AK Partililer var, onlar pişman.

Ruşen Çakır: Galiba gemiden ilk başta AKP’liler atlayacak.
Altınöz: AKP’liler nereye yanaşacaklarını bilirler. Onlar zâten her zaman olan tiplerdir. Şu an onlar AKP’li, yarın bakarsınız hemen iktidar partisine yanaşırlar. Meselâ bunların bir kısmı bu süreçte başka yerlere de yanaşacaklardır. Bunlar aslında bizim bildiğimiz tipler. Siyâset müteahhitleri, siyâset mühendisleri derken, bu kelimeleri tesâdüfen söylemiyorum.

Ruşen Çakır: Bir izleyicimiz, “İsrail ile ticâret meselesini seçim kampanyasında kullanmak çok akıllıcaydı” demiş. Ben de etkili olduğunu görüyorum. Yalnız orada bu haberin kaynağını belirtmediler. Gazeteci Metin Cihan bunları ortaya çıkardı biliyorsunuz. Partinizin ona referans vermemesine sitem edenler var.
Altınöz: Hangi haberden bahsediyorsunuz?

Ruşen Çakır: En son meselâ bir devlet kurumunun da yayınladığı bir belge vardı biliyorsunuz. O belgeleri gazeteci Metin Cihan araştırıp ortaya çıkartıyor.
Altınöz: O konuda bilgi sâhibi değilim. Hangi şartlar altında paylaşıldığını bilmediğim için yanlış bir şey söylemek istemem.

Ruşen Çakır: Ama İsrail ile ticâret olayının gerçekten seçimde çok etkili olduğunu kabul ediyorsunuz, değil mi?
Altınöz: İsrail ile ticâret yapma konusunu kamuoyu zâten biliyor. Gayet doğal.

Ruşen Çakır: Seçim sonuçlarını etkilediği anlamında sordum.
Altınöz: Biz, seçim sonuçlarını etkilesin diye bunları söylemedik. Biz kamuoyunun hassâsiyetini paylaştık. Biraz önce de ifâde ettim, bizim her seçim bölgesinde adayımız vardı. Adaylarımızdan gelen geri bildirimler genel merkezimizde toplanıyordu. Genel başkanımızın önüne her gün raporlar konuluyordu. Bizim de önümüze her gün basın bültenleri konuluyordu. Ruşen Bey, sâhada olunca vatandaşımızın hassâsiyetlerini görüyorsunuz. Neydi vatandaşlarımızın hassâsiyetleri? Biri ekonomiydi. Ben sâhada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı gibi gezip dolaşmadım, bir milletvekili adayı gibi gezip dolaştım. Bana projemi soran yoktu. Ben projelerimi anlatmaya çalışıyordum; vatandaş, halkımız, hemşerilerimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız, “Başkanım, bir saniye. Biz ay sonunu zor getireceğiz, sen bize bunu anlat. Kıyma olmuş 600 lira. Beyaz peynir olmuş 300 lira. Süt olmuş 30-35 lira. Sen bize bundan bahset” diyorlardı. Bakın, 12 litrelik tüpgaz 780 lira olmuş, düşünebiliyor musunuz? Bunları konuştu vatandaş seçimde.
Seçimde iki konu konuşuldu. Biri Gazze. Gazze’deki mesele ne? Orada insanlar çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden öldürülürken, katledilirken, hastâneler yıkılırken, ev bark hiçbir şey bırakılmazken, ambülanslar vurulurken, siz burada rahat oturamazsınız. Hem de biz Ramazan ayındayız. İnsanlar orada içecek su bulamıyorlar. Bunu hükûmetimizin yetkilileri de biliyor. Hükûmetimizin yetkilileri de, “Buradan İsrail’e herhangi bir mal gönderilmiyor” demiyor zâten. “Ticâret devam ediyor” diyor. Hattâ bâzı gazeteciler vâsıtasıyla bu açıklamaları yaptırıyorlar. Ben zâten gazetecilerin yazdıklarına, yorumlarına bakıyorum, “Acaba hangi finans kaynaklarıyla hayatlarını idâme ettiriyorlar?” diye düşünüyorum. Çok net ifâde ediyorum. Bir kere siz hükûmetin basın sözcüsü değilsiniz. Hükûmet adına siz niye yorumda bulunuyorsunuz? Meselâ bir gazeteci niye hükûmeti bu kadar çok savunur? Muhakkak bu işin arkasında bir destek vardır. Mümkün değil. Bir insan kendini bu kadar savunmaz. Bunu şunun için anlatıyorum: Hükûmetin temsilcileri bu konuda herhangi bir yorum yapmazken… Meselâ hükûmetin bakanlarından bir tânesini çağırın, burada konuşalım. Bu Gazze ile ilgili durum neymiş anlatsınlar. Ben soru sorayım, onlar söylesinler, onlar bana soru sorsunlar, ben söyleyeyim. Ben bu ülkede yaşıyorum. Gazze ile alâkalı hassâsiyeti doğru anlatmaları lâzım. Eğer hükûmetimizin yetkilileri Gazze ile alâkalı gerçekten dertleniyorlarsa, gelsinler ve bunu televizyonda anlatsınlar.

Ruşen Çakır: Geçen gün Beyoğlu İstiklâl Caddesi’nde, Türkiye’nin İsrail’le ticâretini protesto etmek için toplanan gruba yapılanların görüntülerini görmüşsünüzdür.
Altınöz: Evet. Orada yaşananları gördüm. Meselâ o sokakta yaşanan, o kardeşimize yapılan uygulama… Onlarca polis toplanmış. Tabiî biz onlarca polis görüyoruz, belki arkada daha fazladır. Sonuçta o polisler oraya tâlîmatla gidiyor. O başörtülü kızlarımıza ters kelepçe taktılar. Şiddet uyguladılar. Hattâ o kişi polis miydi bilmiyorum…

Ruşen Çakır: Polis âmiri kadından söz ediyorsunuz.
Altınöz: Hayır, polis âmiri kadından bahsetmiyorum. Bir erkek bir kadına şiddet uyguladı. Başörtülü kızımıza yumruk ya da tokat attı. Görüntülerde öyle hissettim ben.

Ruşen Çakır: Sonra da o kadınlar için, “MOSSAD ajanı” dendi.
Altınöz: Evet. Peki şöyle sorayım: Örneğin, şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin başında Sayın Kılıçdaroğlu olsaydı, o polisler de kızımıza o muameleyi yapsaydı, ne olurdu acaba? Bu soruyu soruyorum, yorumu halkımız yapsın. 28 Şubat görüntüleri bunlar. Biz 28 Şubat görüntülerini nerede izliyoruz? AK Parti’nin iktidar olduğu ve Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu bir Türkiye’de izliyoruz. Hükûmetimiz samîmî mi değil mi? Bunun cevâbını versin. Hiç böyle gazeteciler üzerinden cevap vermeye kalkmasın. Ben hükûmetin de acziyetini görüyorum ve koskoca hükûmetin hâline üzülüyorum. Üç tâne gazeteciye bu cevapları niye verdiriyorsunuz? Bu kadar bakan var, AK Parti’nin bu kadar başkan yardımcısı var, çıksınlar konuşsunlar. Ruşen Bey, İsrail’le ticâret devam ediyor mu, etmiyor mu?

Ruşen Çakır: Ediyor.
Altınöz: Ediyor, tamam. O zaman neden bu konuda siz çeşitli bahâneler bulmak sûretiyle… Bu ticâretin yapılması gerekiyormuş, bunların bir kısmı Filistin’e gidiyormuş. Mescid-i Aksâ’nın etrâfına çevrilen dikenli teller Filistin’e mi gidiyor? Ben soruyorum, nereye gidiyor? Bu dikenli tellerin hesâbını versinler. Orada insanlar namaz kılamıyor. İki: Yiyecek içecek gidiyor; nereye gidiyor bunlar? Sâdece Filistin’e mi gidiyor? Bizim söylediğimiz maddeleri niye hayâta geçirmediler? “Sayın Altınöz, hükûmeti eleştiriyorsunuz” diyeceksiniz. Evet, hükûmeti eleştiriyoruz; ama hükûmetin neler yapması gerektiğini de ifâde ediyoruz. Genel başkanımız Sayın Erbakan, 7 Ekim îtibârıyla neler yapılması gerektiğini tek tek, madde madde anlatıp îzah etti. “Bunları derhal hayâta geçirelim, biz bu konuda hükûmetin arkasındayız” dedi. Biz de inisiyatif kullanıyoruz. Biz de Yeniden Refah Partisi olarak hükûmetin arkasında olduğumuzu ifâde ediyoruz. Eğer Gazze ile ilgili bir tasarrufta bulunulacaksa, bu partinin genel başkan yardımcısı olarak ifâde ediyorum ve diyorum ki: Esas şu andaki en önemli meselemiz, içeride ekonomi; dış politika çerçevesinde de Gazze. Çünkü Gazze’de insanlar, çoluk çocuk, genç yaşlı demeden katlediliyor. Biz de şimdi burada bayrama giriyoruz. Orada yapılanların yarın Türkiye’de yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir garanti var mı? İnsanlara soruyorum.

Ruşen Çakır: İzleyicilerimizden Engin Gök, çok kısa ama çok ilginç bir yorum yapmış: “Yeniden Refah Partisi için seçimlerde olabileceğin en iyisi oldu. Hem kendi kazandı, hem de AK Parti’ye kaybettirmedi. Çünkü AK Parti’nin adayları Cumhuriyet Halk Partisi’nden fark yedi. Bu, gelecekte AK Parti’den Yeniden Refah Partisi’ne oy akışını kolaylaştırır” demiş.
Altınöz: AK Parti’den de kolaylaştırır, diğer partilerden de kolaylaştırır. Çünkü biz her partiden oy alıyoruz. Meselâ biz bu seçimde her partiden oy aldık. Yüzde 7 olarak almış olduğumuz oy AK Parti’den de geldi, Cumhuriyet Halk Partisi’nden de geldi, Milliyetçi Hareket Partisi’nden de geldi, DEM Parti’den de geldi, İYİ Parti’den de geldi, Saadet Partisi’nden de geldi. Biz tüm partilerden oy alan bir partiyiz. Neden alıyoruz kısaca onu îzah edeyim. Çünkü biz çözüm merkeziyiz. Millî Görüş partileri çözüm merkezidir. Türkiye’nin şu andaki sorunlarına çözüm bulabilecek tek parti Yeniden Refah Partisi’dir ve lideri Sayın Erbakan’dır. Başka çâresi yok, çok net söylüyorum. Propaganda yapmıyorum Ruşen Bey.

Ruşen Çakır: Mesela Oblomov lâkaplı bir izleyicimiz şöyle sormuş.
Altınöz: Oblama mı?

Ruşen Çakır: Oblomov. Rus edebiyâtında Oblomov romanına adını veren ana karakterdir. Tembelliğiyle bilinir. Şunu sormuş izleyicimiz: “Geçmişte Erdoğan ‘Millî Görüş gömleğini çıkardık, geçmişi unutun, yeni bir partiyiz’ dedi ve oldukça başarılı oldu. Siz şimdi Millî Görüş gömleğinde yenileme ya da tâdîlât yapacak mısınız?
Altınöz: Millî Görüş gömleğinde yenileme veya tadîlât olmaz. Millî Görüş gömleği giyilir ve Millî Görüş gömleği ile en güzel hizmetler yapılır. Sayın Erdoğan Millî Görüş gömleğini çıkarttı; ama 22 yıl sonra gelmiş olduğu noktada, bâzen o Millî Görüş gömleğini tekrar gardıroptan çıkartıp giymeye çalıştığını görüyoruz. Ama artık iş işten geçti.

Ruşen Çakır: Tam da burada bir izleyicimiz, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyâsî geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sormuş. Ardından da, “Seçimden sonra erken seçim çağrısı yaptınız. Olası bir erken seçimde Erdoğan’ın aday olacağını düşünüyor musunuz? Eğer olursa adaylığını destekler misiniz?” demiş.
Altınöz: Olursa adaylığını desteklemeyiz. Çünkü biz zâten iktidar partisi olacak bir partiyiz. İktidâra namzet bir partiyiz. Erken seçim çağrısını, sâhada gördüğüm çerçevede paylaştım. Çünkü sâhada gerçekten çok içler acısı durumlarla karşılaştık — özellikle de emekliler. Beni kenara çekip de ağlayan emeklilerle karşılaştım. Bu insanlar, “Biz 10 bin lira maaş alıyoruz başkanım, geçinemiyoruz. Ne yapmamız lâzım? Kendimizi yakmamız mı lâzım?” diyor. Fatih’te, emekli bir kadın, ağlayarak bana ne dedi biliyor musunuz? “Başkanım, 10 bin lirayla geçinemiyoruz. Ne yapmam lâzım, benim kendimi yakmam mı lâzım?” dedi. Bir emekli İstanbul şartlarında nasıl geçinecek? Matematik olarak alt alta yazalım. Ben Tuzla’da, seçim kampanyam döneminde bir kasaba girdim. Sohbet ederken, “Başkanım, biz artık kuyumcu dükkânı olduk” dedi. “Hayırdır, anlayamadım” dedim, “Biz artık kıymayı, eti gramla satıyoruz. Ben 30-50 gr. kıyma satıyorum. Benden 50 gr. isteyene ben de bir 50 gr. koyuyorum, ama 50 gr. parası alıyorum” dedi. Erken seçimle ilgili konuyu anlatmak için bunları îzah ediyorum. Çünkü ben, Türkiye’nin şartları ve vatandaşın söylemlerinden yola çıkarak buna ihtiyaç olduğundan bahsettim. Erken seçim açıklamasını pazartesi günü yapmıştım. Salı günü, başkanlık dîvânımızda, Türkiye’nin şu an için şartlardan dolayı erken seçime hazır olmadığı konuşuldu. Biliyorsunuz iki seçim yaşandı. Bu iki seçimden sonra vatandaşın tekrar üçüncü bir seçime girmesinin çok yorucu olacağını, ülkenin de buna hazır olmadığından yola çıkılarak, erken seçimden ziyâde, biraz önce bahsettiğim 30 maddemizin hayâta geçmesi için hükûmete destek olmak ve hükûmetin bunları hayâta geçirmesi için, bizim icraatların arkasında duracağımızı paylaşmanın daha doğru olacağına ilişkin bir karar çıktı. Ben de o karârın arkasındayım.

Ruşen Çakır: İzleyicimiz Caner Çınar diyor ki: “Bir Atatürkçü olarak Mehmet Bey'i ilgiyle tâkip ediyorum. Kendisinin din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması konusundaki düşüncelerini duymak isterim.
Altınöz: Caner Bey’e teşekkür ederim. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması konusu, Türkiye’deki laiklik tanımının tezâhürü. Biz Türkiye’de laiklikle ilgili ne diyoruz? Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı. Bizim laikliği doğru anlamamız lâzım. Laiklik ne demek? Laiklik, insanların inançlarını, kamuda, toplum içerisinde rahatça yaşayabilme özgürlüğüdür. Ben buraya şu anda bu kıyâfetimle geldim, başka bir kıyâfetle de gelebilirdim. Bunu hayâtımda önemli olan inancım gereği söylüyorum, Meselâ kılık kıyafet konusunda, Türkiye’de geçmişte, 28 Şubat sürecinde hakîkaten akıl almaz olaylar yaşandı. Ben hatırlıyorum, bir anne ilkokul birinci sınıftaki çocuğunu okulundan almaya gidiyor. Bırakın okuluna girmeyi, çocuğun sınıftan almayı, okulun bahçesinin kapısından giremedi. Neymiş efendim? Okulun bahçesi bir kamusal alanmış. Bunlar yaşandı.
Bâzen arkadaşlarımızla sohbet ederken, “Siyonizm, ancak böyle bir tiyatroyu oynayabilirdi” diyoruz. Demek istediğim şu: Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması meselesi… “Ben şu dosyayı alayım şuraya koyayım, bu dosya burada dursun gibi” bir ayrım söz konusu olamaz. Caner Bey’in sorusuna kendi adımdan yola çıkarak cevap vereyim. Ben inançlı bir insanım. Elhamdülillah Müslümanım ve Müslüman bir insan olarak bu ülkede yaşıyorum. Kaldı ki bizim ülkemizde yaşayan insanların yüzde 99,9’unun da Müslüman olduğunu biliyoruz. Bir Müslüman siyasetçi olarak ben, bu yapmış olduğum işi ibâdet olarak yapıyorum. Meselâ şimdi bu programa geldim ve bu programda yapmış olduğum konuşmanın kendi adıma, kendi inanç dünyamda bir ibâdet olduğunu düşünüyorum. Neden? Ben “Hayra motor, şerre fren” siyâseti yapan, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir partinin temsilcisiyim. Ben inancımla birlikte siyâseti yapan bir insanım. Bunun takdîrini kamuoyunun yapması lâzım. Ne anladığınızla çok alâkalı. Ben elbette “Hayra motor, şerre fren” derken, “Ahlâklı belediyecilik”, “Millî Görüş belediyeciliği”, “Âdil düzen ekonomik sistemi” derken, inancımdan aldığım güçle söylüyorum. “Ahlâklı belediyecilikte yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, torpil, liyâkatsizlik, israf, şatafat yoktur” diyorum. Ben bunları söylerken, inancım gereği, inancımdan almış olduğum güçle söylüyorum. Burada din ve devlet işleri birbirinden ayrılıyor mu ayrılmıyor mu? Bunu kamuoyunun takdîrine bırakıyorum. Biz burada elbette çeşitli hassâsiyetleri gözetmek durumundayız.
Biraz önce ifâde ettiğim gibi, meselâ bir hocaefendi çıkıp siyâsetle alâkalı yorum yapıyor. Tamam, mâdem bu kadar cemaatin var, o zaman git kendine bir parti kur, bunu yapabilirsin. Demek istediğim şu: Herkes kamuda kendi ifâde özgürlüğü çerçevesinde fikirlerini paylaşabilir; ama din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılma meselesi herkesin şartlarına göre değişiyor. Ruşen Bey’e soruyorsunuz, başka bir yorum yapıyor, bana soruyorsunuz ben başka bir yorum yapıyorum. Meselâ şimdi Caner Bey’in de muhakkak bu konuda farklı yorumları vardır. Sonuç olarak, en baştaki cümleme döneyim: Siz kamuda, toplumda, inancınızı özgürce yaşayabilmelisiniz. Benim laiklik tanımım bu.

Ruşen Çakır: Seçim sonucuna dönelim. Haritaya bakıyorum; haritada Yozgat ve Şanlıurfa’da seçimleri partiniz aldı. Ben yayınlarımda birçok kez, hattâ seçim öncesinde de, Yeniden Refah Partisi’nin kazanma ihtimâlinin çok yüksek olduğunu dile getirdim. O yüzden şaşırmadım. Birçok yerde, özellikle İç Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da, meselâ Kayseri’de, Malatya’da, Kahramanmaraş’ta, Gaziantep’te, Elâzığ’da aldığınız oylar çok başarılı. Ama meselâ Güneydoğu beni biraz şaşırttı.
Altınöz: Birçok ilde ikinci partiyiz. Birçok ilde de üçüncü partiyiz.

Ruşen Çakır: Ben Millî Görüş hareketinin Millî Nizam, Millî Selâmet zamanlarındaki haritalarını biliyorum. Erzurum gibi birtakım istisnâlar var; ama büyük ölçüde, Necmettin Erbakan’ın zamânında aldığı yoğunlukta oyları aldığınız bir performansınız gözüküyor. Ancak açıkçası, Güneydoğu’da beklediğimden az almışsınız. Siz de öyle değerlendiriyor musunuz?
Altınöz: Evet, biz de öyle değerlendiriyoruz, daha fazla oy almamız gerekirdi. Özellikle iktidar partisinin yöneticilerinin bizimle ilgili bilgi kirliliği ortaya koyması, oradaki seçmenimizi etkiledi. Seçmen orada da DEM Parti’ye yüklendi. Bizim adımıza bir tartışma yok da, özellikle bu aradaki tartışmalar, iktidar partisinin yöneticilerinin, bizim partimizle alâkalı, “Siz Cumhuriyet Halk Partisi’ne çalışıyorsunuz” gibi sözler söylemeleri… Hattâ biliyorsunuz, “Şanlıurfa’da DEM Parti’ye çalışıyorsunuz” dediler. AK Parti yöneticileri işlerine geldiği zaman “CHP’ye…”, işlerine geldiği zaman da “DEM Parti’ye çalışıyorsunuz” dediler. Bizim DEM Parti’ye de, Cumhuriyet Halk Partisi’ne de çalışmadığımız ortaya çıktı. Bunu, Doğu ve Güneydoğu’dan yola çıkarak bu şekilde anlatıyorum. Doğu ve Güneydoğu’da da aynı şeyler yaşandı. Seçmen orada, bize oy verdiği zaman oyunun boşa gidebileceğini düşünmek sûretiyle, DEM Parti’yi destekledi. Seçmenin DEM Parti’yi desteklemesi ve DEM Parti’nin de bu noktaya gelmesindeki en büyük vebal ve en büyük sorumluluk AK Parti yöneticilerinindir. 

Ruşen Çakır: Peki, baktığım zaman ülke çapında aldığınız oy yüzde 6,19 gözüküyor. Batıda birçok ilde bunun altındasınız.
Altınöz: Yok, biz toplamda yüzde 7’ye yaklaşıyoruz. İl Genel Meclisi’nde 6,98 yani 7.

Ruşen Çakır: Sonuç olarak, ülkenin batısında, ülke genelinde aldığınız oyun altında bir performans var.
Altınöz: Evet.

Ruşen Çakır: Bu da aslında biraz Millî Görüş partilerinin geçmişini hatırlatıyor.
Altınöz: Orada da yine biraz önce söylediğimiz gibi, iktidar partisi yöneticileri tarafından çıkarılan bizimle alâkalı dedikodular, vatandaşı Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönlendirdi, tepki oyları oldu. Bir kısmı da sandığa gitmedi. Doğu ve Güneydoğu’da DEM Parti’ye yüklendiler, batıda da Cumhuriyet Halk Partisi’ne gitti oylar. Batıda seçmenlerin bir kısmı da oy kullanmaya gitmedi.

Ruşen Çakır: Peki, Mehmet Altınöz olarak seçim sonuçlarına baktığınız zaman, olumsuz anlamda en çok neresi sizde hayal kırıklığı yarattı? Nerede beklemediğiniz bir sonuç çıktı?
Altınöz: En büyük hayal kırıklığını İstanbul’da yaşadım, İstanbul bizim için gerçekten hayal kırıklığı oldu. Biz İstanbul’da çok daha farklı bir oy bekliyorduk; en azından yüzde 10 oy alabileceğimizi öngörüyorduk. Bu bir gerçek. Anketlerde, kamuoyu araştırmalarında da zâten yüzde 10 oy potansiyelimiz olduğu çıkıyordu.

Ruşen Çakır: Ama burada Cübbeli’yi hesâba katmadınız.
Altınöz: Evet, Cübbeli hakîkaten öyle bir açıklama yaptı ki… kendi ifâdesiyle. Tabiî herkes kendi dünyasında yaşıyor. Allah akıl fikir versin diyelim. Biz kendi gücümüzle, kendi sâha çalışmalarımızla bunu görebiliyoruz. En önemlisi, gücümüzün farkındayız. İktidar partisinin bizimle bu kadar mücâdele etmesi boşuna değildi. Çünkü biz belediyeyi almaya doğru gidiyorduk. Meselâ biz İstanbul’da 39 ilçenin 20-25 ilçesinde çok ciddî bir oy alabileceğimizi öngörüyorduk. Hattâ bâzı ilçelerde alacağımız konusunda kalbimiz mutmaindi. Ama ne oldu? Halkımız o arada baktı ve “Yeniden Refah Partisi'ne oy verirsem oyum boşa gider mi?” noktasına geldi. Halbuki yerel seçimlerde verilen oylar boşa gitmiyor. Genel seçimdeki gibi değil.

Ruşen Çakır: Bu arada şunu söylememe izin verin. Sizinle yayın yaptığımız gün, Fatih Erbakan’ın Murat Yetkin’e verdiği söyleşide https://yetkinreport.com/2024/02/20/fatih-erbakan-artik-cekilirsek-ak-partinin-yedek-lastigine-doneriz/ bâzı açıklamaları vardı biliyorsunuz. “İstanbul’da Ekrem İmamoğlu önde gidiyor” demişti, sonra toparlamaya çalıştı. Bir de “Eyüp, Üsküdar ve Fatih’te CHP sürpriz yapabilir” demişti. Bir tek Fatih’i tutturamadı. Takdir etmek lâzım, hakîkaten dediği oldu. Eyüpsultan ve Üsküdar gerçekten çok önemli bir el değiştirme, değil mi?
Altınöz: Genel Başkanımız orada şunu ifâde etti: “Biz İstanbul ve Ankara’da aday çıkartmadığımız takdirde, İstanbul’da İmamoğlu, Ankara’da da Mansur Yavaş belediyeyi alabilir” dedi. O cümleler farklı algılandı. Hattâ daha sonra düzeltildi biliyorsunuz. O dönemde de yine iktidar partisi bize yükleniyordu. “Siz aday çıkartırsanız Cumhuriyet Halk Partisi kazanır” diyordu. Biz aday çıkartmazsak kazanır. Biz aday çıkartmalıyız zâten. Bizim genel başkanımız bir mühendis olduğu için genelde analitik olarak konuları ortaya koyuyor.

Ruşen Çakır: Ama Üsküdar ve Eyüpsultan’ı bildi meselâ.
Altınöz: Tabiî önünde rakamlar var. Orada bizim yapmış olduğumuz mücâdelede, Ankara ve İstanbul’da bizim gücümüzle Cumhuriyet Halk Partisi’nin kazanmasının önlenebileceğini ifâde etti bir bakıma.

Ruşen Çakır: Muharrem Palaz çok güzel bir soru sormuş. Şöyle diyor: “Yeniden Refah Partisi kadrosu içinde AKP’den ayrılıp gelenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Gelecekte AKP’ye dönüşmeyi nasıl engelleyeceksiniz? AKP’nin yaşadığı süreci Yeniden Refah Partisi yaşayabilir”.
Altınöz: Bunu prensiplerle önleyeceğiz elbette. Ahlâklı belediyecilik derken biz boşuna söylemiyoruz. Ahlâklı belediyecilik manifestomuz var bizim. Orada bir belediye başkanının neler yapması gerektiğini, belediyeciliğin nasıl yapılacağını, şeffaf süreç yönetimini, âdil düzen belediyeciliğini, denk bütçe yapılması gerektiğini, ayağımızın yorganımıza göre uzatılması gerektiğini, isrâfın, şatafatın olmaması gerektiğini ifâde ediyoruz. Meselâ Mehmet Kasım Gülpınar, Şanlıurfa’da Belediye Başkanı seçilir seçilmez, “Bana çelek göndermeyin. SMA hastalarına bağış yapın. Benden torpil istemeyin, benden iltimas istemeyin, bununla benim vaktimi almayın. Teşekkür ederim, hepinizin tebrîkini kabul etmiş sayıyorum. Bizim derhal işe koyulmamız lâzım. Lütfen ziyâretlerinizi burada noktalayın. Biz işimize bakmak durumundayız” dedi. İşte ahlâklı belediyecilik bu. Bizim diğer belediye başkan adaylarımızın birçoğu, şu anda lüks makam araçlarını satılığa çıkarttılar. Çünkü belediyelerin borcu var, bu borçların ödenmesi gerekiyor. İkincisi, böyle lüks araçlara binmelerine gerek olmadığını kendileri de paylaştılar. Biz de zâten bunu söylüyoruz. Makam odalarında herhangi bir tâmîrat-tâdîlât yapmayacaklar. Makam odalarını yenilemeyecekler, aynı makam odalarını kullanmaya devam edecekler. Siz bu prensiple yola çıkarsanız ve işin başındaki kişi, yani başta genel başkanımız Sayın Erbakan, bu prensipleri sıkı bir şekilde tâkip ederse, Allah’ın izniyle herhangi bir yanlışlık olmaz.
Biz geçmişte de Erbakan Hocamızın liderliğinde Millî Görüş belediyeciliğini en güzel şekilde hayâta geçirmiştik. Şimdi ikinci Erbakan döneminde de yine Millî Görüş belediyeciliğini, ahlâklı belediyeciliği, şu anda bizim almış olduğumuz belediyelerde örnek olarak ortaya koyacağız inşallah. Bu örnekten de yola çıkarak, vatandaşımız, halkımız da, “Bunlar gerçekten sözlerinin arkasındalarmış” diyecek. Zâten sonrasında da, yapılacak seçimlerde genel başkanımızı Cumhurbaşkanı yapacağız. Tek başına iktidar olacağız.

Ruşen Çakır: İzleyicilerimizden Ahmet Elden, “Sizce AK Parti, Millî Görüş hareketi arâzisi üzerine kurulmuş bir gecekondu mudur?” diye sormuş.
Altınöz: Evet. AK Parti Millî Görüş arâzisi üzerine kurulmuştur. Millî Görüş’ten oy almıştır. Halkımız, Millî Görüş’ün geçmişteki hizmetlerini dikkate alarak AK Parti’ye oy vermiştir. AK Parti’nin de ilk dönemlerinde hayırlı hizmetler yapılmıştır. Biz doğruya doğru, yanlışa yanlış diyoruz. “AK Parti'nin yapmış olduğu her iş yanlıştır” diyemeyiz. Ama AK Parti’nin yapmış olduğu her işe de doğru diyemeyiz. Meselâ, askerî vesâyetin ortadan kalkmasında AK Parti yöneticilerinin büyük hizmetleri var. Çünkü askerî vesâyette, örneğin bir dönem, bankaların yönetim kurulu üyeleri emekli paşalardan ibâretti biliyorsunuz. Yani bir emekli paşanın bir bankada yönetim kurulu üyesi olması ne kadar ilginç. O dönemde öyleydi. Çünkü askerî vesâyet dönemiydi. Ankara’da herhangi bir işiniz olduğu zaman, o paşalar işin içine giriyorlardı ve sizin meselelerinizi çözüyorlardı. Ama şu anda, meselâ Millî Güvenlik Kurulu’nda o oturma şekline baktığınız zaman, gayet demokratik bir görüntü ortaya çıkıyor. Bu bakımdan AK Parti yöneticilerinin yapmış olduğu hayırlı hizmetler var.
İkincisi, özellikle inanç özgürlüğü alanında, AK Parti yöneticileri çok ciddî yol aldılar. Örneğin, başörtüsü zulmünün ortadan kalkmasıyla alâkalı da gerçekten hayırlı hizmetler yaptılar. Siz şu anda ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitede herhangi bir başörtüsü sorununu yaşamıyorsunuz. Gerek öğretmen, gerek öğrenci, gerek veli… Örneğin başörtülü akademisyenler var, hâkim var. Başörtülü polis müdürü var, başörtülü en üst düzeyde bakanlar var, genel müdürler, rektörler, vâliler var. Biraz önce izleyicilerimizden Caner Bey’in sormuş olduğu, “Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” çerçevesini dikkate aldığımız zaman, bunlar çok hayırlı işler. Çünkü insan hangi işi yaparsa yapsın, elbette kendi inançları doğrultusunda bu toplumda yaşayabilme ve görevini yerine getirebilme hakkına sâhip. Bunlar AK Parti’nin yapmış olduğu hayırlı işler.
Ama AK Parti’nin beceremediği ekonomi meselesi var. Meselâ AK Parti’nin 22 yılda borç fâizine vermiş olduğu rakam yaklaşık 600 milyar dolar. Çok büyük bir para. Bununla iki tâne Türkiye kurarsınız. Şu anda dış borcumuz ne kadar biliyor musunuz? 770 milyar dolar. Borç devam ediyor yani. Bunu niçin söylüyorum? Hükûmet 22 yıldır iktidarda. Yani AK Parti yöneticileri, yaklaşık 18 seçimden birinci parti olarak çıktı. Vatandaşın, AK Parti’ye geçmişte yapmış olduğu hizmetlerle alâkalı vermiş olduğu bir destek var. Ama şu anda gelmiş olduğumuz noktada, AK Parti artık gücünü kaybetti.

Ruşen Çakır: İzleyicimiz Çağla Yeşimoğlu bir detay sormuş: “Fatih Erbakan’ın yorumlarını elde tutarak, Yeniden Refah Partisi Adnan Oktar’a nasıl bakıyor?” Bu soruyu herhalde size çok sormuşlardır, değil mi?
Altınöz: Adnan Hoca’yla ilgili bize soru sorulmasına, bazen de hakîkaten şaşırıyorum. Adnan Oktar’ın yazmış olduğu Yaratılış Atlası kitabı var. Erbakan Hocamızın, bu kitabın çok güzel basıldığını, yaratılış şartlarını çok güzel anlattığını ifâde eden bir konuşması var. O konuşmadan dolayı bizi bu işin içine çekmeye çalışıyorlar maalesef. Ama bu konuda da biz açık ve net bir şekilde ifâde ediyoruz. Siz Yaratılış Atlası kitabını gördünüz mü bilmiyorum.

Ruşen Çakır: Görmez olur muyum? Adnan Hoca’yı çok iyi bilirim, evet.
Altınöz: Büyük bir kitap. İnsanın fıtratı, eşref-i mahlûkât, yani nasıl yaratıldığımızla ve insanla alâkalı çok güzel bir kitap. Ben bu kitabı biliyorum. Bu kitapla alâkalı sorulan sorulara Erbakan Hocamızın vermiş olduğu cevaplardan dolayı, şu anda bizi dezenforme etmek için, “Bak görüyor musun? Bunlar da Adnan Hocacı” dedirtmek için, işi farklı bir noktaya götürüyorlar. Bir de ben, “Bu Adnancıdır, şucudur, bucudur” gibi sözleri doğru bulmayan bir insanım. Yani insanları başka insanlar üzerinden kategorize etmeyi doğru bulmuyorum. Bunu yanlış buluyorum.

Ruşen Çakır: “Staj ve çırak sigortası mağdurları” diye bir mesele var biliyorsunuz.
 Altınöz: Olmaz mı? Var. En büyük destekçisi biziz.

Ruşen Çakır: Evet, bu konuyu soruyorlar.
Altınöz: Staj ve çıraklık sigortası mağdurları konusuna en çok destek veren parti biziz. Bu kardeşlerimiz seçim döneminde karşımıza çok çıktılar ve ben de Staj ve Çıraklık Sigortası Mağdurları Federasyonu’nu ziyâret ettim. Bu seçim döneminde tek ziyâret eden Büyükşehir Belediye Başkan adayı benim. İstanbul Milletvekilimiz Sayın Doğan Bekin Bey’le berâber ziyâret ettik. “Staj ve Çıraklık Sigortası Mağdurları” ne demek bir kere onu bir îzah edelim şu anda bizi izleyen izleyicilerimize: Diyelim siz bir öğrencisiniz, staj yapıyorsunuz. Staj döneminde sizin sigortanız yatırılmalı. Yatırılmış veya yatırılmamış, ama bu sizin hakkınız. Diyelim siz 12 yaşındayken okulu bırakmışsınız, bir atölyede çalışıyorsunuz. Geçmişten bahsediyorum. Bu kişinin bir sigorta girişi var. Bu sigorta girişi sayılmıyor. Efendim, erken emekli oluyormuş. Erken yaşta işe başlıyorsunuz, erken yaşta da emekli olma hakkınız var. Önemli olan prim gününü doldurmanız değil mi? Prim gününü doldurursunuz, 60 yaşında da emekli olursunuz, 40 yaşında da, 50 yaşında da emekli olursunuz. Bu mağdûriyeti hükûmetimiz bir türlü gidermiyor. Biz de bu konunun üzerine gidiyoruz ve diyoruz ki: “Bu insanlar çalışmışlar, çalıştıklarının karşılığını istiyorlar. Bu da anayasal bir hak, yasal hak, insânî hak, İslâmi hak. Her türlü hak”. Bu insanların haklarının verilmesiyle ilgili talebimizin gayet doğal karşılanması gerektiğini ifâde ediyoruz. Staj ve çıraklık sigortası mağdurlarının arkasındayız ve arkasında olmaya da devam edeceğiz.

Ruşen Çakır: Rüçhan Hanım, “2027’de CHP-Yeniden Refah Partisi ittifâkı olur mu?” diye sormuş. Ama buna daha önce cevap vermiştiniz, isterseniz yine kısaca bir cevap verin.
Altınöz: Tabiî o günkü şartlara göre onu konuşmak lâzım. Şimdi bugünkü şartlarda yerel seçimden çıkmışız. Ama biz hiçbir partiye önyargılı değiliz, bunu söyleyeyim. Biz her partiyle, ülkenin refâha kavuşması için, eğer ittifak yapılacaksa yaparız, koalisyon yapılacaksa yaparız. Bunların hepsi mümkündür. Sonuçta halkın vermiş olduğu oyları dikkate almak sûretiyle, eğer hükûmeti kurmak için ittifak yapmak gerekiyorsa, o partilerle oturulur, konuşulur, görüşülür. Sonuçta biz devleti yönetmeye tâlip bir partiyiz. Geçmişte de yönettik. Biz tecrübeli bir hareketiz. Kadrolarımız da çok tecrübeli. Bu bakımdan hiçbir zaman önyargımız yok. Olabilir mi? Olabilir.

Ruşen Çakır: 28 Ekim 2023’te AK Parti İstanbul İl Başkanlığı tarafından, Filistin’e destek amacıyla “Büyük Filistin Mitingi” düzenlenmişti. Önce, Cumhur İttifâkı liderlerinin mitinge katılacağı haberi verildi. Biz mitingi izlemeye gittik. Fatih Erbakan dışında bütün liderler mitinge katılmıştı. Daha sonra, “İktidar protesto değil icrâ makamıdır” gibi çok kısa bir açıklama geldi. Açık söylemek gerekirse, o mitinge katılmamanızın bu seçim sonuçlarında çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Tabiî bu tamâmen benim analizim. O zaman da çok şaşırmıştık. Hattâ Fatih Erbakan’ın neden katılmadığını sorduğumuzda, platformdaki AK Partili birtakım yetkililer çok zor durumda kalmışlardı. Fatih Erbakan o mitingde hep birlikte bir fotoğraf vermiş olsaydı, daha sonra İsrail’le ticâret meselesi gibi konularda epeyce zorlanırdı sanki.
Altınöz: Biz, iktidar partisinin miting yapmasından ziyâde, örneğin Yeniden Refah Partisi olarak miting yapabiliriz. Çünkü biz muhâlefet partisiyiz. Ama iktidârın, başta da Cumhurbaşkanı’nın miting yapması… Açıkçası hangi gerekçeyle yapıyorlar anlamış değilim. Miting yapılsın, ben miting yapılmasına îtiraz etmiyorum. Ama mitingi iktidar partisi ve Sayın Cumhurbaşkanı yapıyor. Siz icrâ makamısınız. Sizin imzâ yetkiniz var. Genel Başkanımızın Gazze konusuyla alâkalı hassâsiyeti çerçevesinde yapmış olduğu o açıklamayı hükûmetimiz hayâta geçirseydi, 28 Ekim’de Sayın Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi yöneticileri o mitingi yapmazdı.
Biliyorsunuz saldırılar 7 Ekim îtibâriyle başladı. 28 Ekim’le 7 Ekim arasında 21 gün var. Genel başkanımız, “Türk askeri derhal Gazze'ye gönderilmeli” dedi. “Ne demek? Yani İsrail’le savaşacak mıyız?” dediler. Hayır, İsrail’le savaşmayacağız. Erbakan Hocamız başbakanken El-Halil kentine Türk askerini gönderdi. Peki, savaştık mı? Hayır. Türk askeri, dünyanın en güçlü askeridir. Bizim ordumuz dünyanın en güçlü ordusudur. Biz ordumuzun gücünü bilelim. Zâten bizim aziz ve muhterem milletimiz bilir de, tekrar paylaşıyorum. Ordumuzun askeri herhangi bir yerde konuşlandığı zaman, orada huzur olur, barış olur, refah olur, saadet olur, selâmet olur. Ortaya nizam çıkar, intizam çıkar. Biz askerimizi oraya gönderseydik, İsrail bu kadar ileri gidemezdi. Peki ne oldu? İsrail devam etti, devam etti, devam etti. Genel Başkanımızın o teklifi hâlâ Meclis’te duruyor. Başta Sayın Numan Kurtulmuş olmak üzere Meclis’teki tüm ilgili kişilere buradan sesleniyorum. Hâlâ geç kalmış değiliz, oraya Türk askerini göndermemiz lâzım. Siz şimdi Gazze’ye yardım gönderiyorsunuz. Ama yardımlar ulaşmıyor ki. Yardımlar Mısır’da Refah Kapısı’nda kalıyor, çürüyor, birçoğu çöpe gidiyor. Yani sizin oraya yardım göndermeniz de söz konusu değil, kolay bir şey değil.
Demek istediğim şu: Genel Başkanımızın açıklamalarının üzerinden hemen geçelim. Bir: Türk askerinin gönderilmesi. Güvenlik çemberi oluşturulması. Türk askeri oraya gittiği zaman İsrail o şiddeti Gazze’ye uygulayamayacaktı. İki: Amerika’nın İsrail'e destek verdiğini hepimiz biliyoruz. Joe Biden ABD’den çıkıp İsrail’e, Tel-Aviv’e indiğinde, “Ben Yahudi değilim ama bir siyonistim” dedi. Yani açık ve net bir şekilde, “İsrail’e destek vermeye geldim” diyor. O zaman İncirlik Üssümüzü derhal kapatalım. Bizim İncirlik Üssümüz niye hâlâ Amerika'nın hizmetinde olsun? Derhal kapatalım. Efendim, “Nasıl kapatacağız? Amerika'ya bu şekilde kafa tutabilir miyiz?” Tabiî tutabiliriz.  Erbakan Hoca’nın Meclis’te “Bana ne Amerika’dan!” diye haykırdığını biliyorsunuz. Siz Erbakan Hoca’nın talebesi olduğunuzu söylüyorsunuz. Tamam, Erbakan Hoca’nın talebesiyseniz bunu yapın. Erbakan Hocamız, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra uygulanan ambargo çerçevesinde İncirlik Üssü’nü kapattı. Siz de kapatın. “Biz Yeniden Refah Partisi olarak arkanızdayız, sizi destekliyoruz, arkanızdayız, destekliyoruz” diyoruz. Hani “Bekâra eş boşamak kolay” diye bir tâbir vardır, ama hayır, bu öyle değil. “Biz hükûmetin arkasındayız. Kapatın İncirlik Üssü’nü, arkanızdayız. Meclis’te de vekillerimizle arkanızdayız” diyoruz.
Üç: Malatya’daki Kürecik Radar Üssü’nün kapatılması. Malatya’daki Kürecik Radar Üssü neye yarıyor? İsrail'in güvenliğine yarıyor. İsrail’in güvenliği kontrol altında kalsın diye Malatya’da Kürecik Radar Üssümüz var. Ne kadar üzücü. Biz İsrail’in güvenliği için ülkemizde bir üs kurmuşuz. Ama İsrail gidiyor, oradaki Müslüman kardeşlerimizi katlediyor. Genel Başkanımız bunun derhal kapatılması gerektiğini söyledi.
Dört: Türkiye’deki İsrail Büyükelçisi’ni derhal sınırdışı edelim. Beş: İsrail’deki Büyükelçimizi derhal geri çekelim. Altı: Ticârî anlaşmaları derhal feshedelim. Yedi: Siyâsî anlaşmaları derhal feshedelim. Sekiz: D8 ülkelerini toplayalım ve D8 olarak derhal bir açıklama yapalım: “Biz D8 ülkeleri olarak İsrail’le ve İsrail’e destek veren ülkelerle ticâreti kesiyoruz, siyâsî çalışmalarımızı derhal durduruyoruz” diyelim. Genel Başkanımız İslâm Kalkınma Örgütü’nü derhal açıklamaya dâvet etti. İslam Kalkınma Örgütü âcil olarak toplansın ve kararlar alsın. Ama kınama karârı değil. Şimdi ne oldu? İslâm Kalkınma Örgütü toplanıyor, kınama karârı alıyor. Kamera şakası gibi. İsrail kınama karârından ne anlar? İsrail’in muhakkak ambargoyla, yaptırımlarla köşeye sıkıştırılması lâzım, başka çâresi yok. Genel Başkanımız bunları anlattı. Hâla anlatıyoruz ve hâlâ hükûmeti göreve dâvet ediyoruz. Yani hükûmet miting yapmaz. Hükûmet icrâ makamıdır. Hükûmetin imzâ yetkisi var, o imzâ yetkisini kullanacak.

Ruşen Çakır: Mehmet Bey, bir saati doldurduk, artık yayını toparlamamız gerekiyor. Ama bir sorum var size, bunu sormadan geçemeyeceğim. Sizin partinizde bir milletvekili istifâ etti, sonra da AK Parti’nin mitinginde AK Parti’ye geçti: Suat Pamukçu.
Altınöz: Evet.

Ruşen Çakır: CHP listelerinden Meclis’e girmiş olan Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi’nden çok sayıda milletvekili var. Bu partiler bu seçimde çok kötü bir sınav verdiler; gelecekleri çok parlak gözükmüyor.
Altınöz: Muhtemelen bu partiler yakında kapanabilir. Doğal seleksiyon diyoruz ya, onun gibi. 

Ruşen Çakır: Peki, o partilerden milletvekilleri Yeniden Refah Partisi’ne geçmek istese, alır mısınız?
Altınöz: O partilerden milletvekilleri bize geçmek isterse, bizim Millî Görüş prensipleriyle siyâset yapma şartları onların gönlünde, kalbinde yer ediniyorsa, elbette konuşuruz, görüşürüz ve çalışırız. Yani bizim partimize gelen bir kişi, zâten Millî Görüş şartlarını, ideolojisini, Genel Başkanımız Sayın Fatih Erbakan Bey’in önderliğini, liderliğini kabul ederek gelir. Bu bakımdan, onlar da bizim kardeşimizdir. Biz buna soğuk bakmayız, elbette sıcak bakarız.

Ruşen Çakır: Siz nasıl bakıyorsunuz bilmiyorum, ama ben önümüzdeki dönemde, hemen olmasa bile, bu trendler böyle giderse, AK Parti dâhil, diğer partilerden size çok büyük bir yönelişin olacağını düşünüyorum. Hattâ belediye başkanlarından da olabilir. Hemen olmasa bile, bunun olacağı kanaatindeyim.
Altınöz: Şu anda da bir yöneliş var zâten. Seçim sonrasında, bizimle görüşmek isteyen, görüştüğümüz, telefonda görüştüğümüz, bayram sonrasına randevu verdiğimiz birçok arkadaşımız ve dostumuz da var.

Ruşen Çakır: Yani sizin üye sayınızın artışı devam edecek mi?
Altınöz: Evet, devam edecek. Zâten Genel Başkanımızın, 31 Mart sonrasında, hemen 2 Nisan’da yapmış olduğumuz Başkanlık Dîvânı toplantısında ilk aldırmış olduğu karar, Anadolu Buluşmaları’nın devam etmesiydi. Biz her ilde, genel merkezimizden Genel Başkanımız, Genel Başkan Yardımcılarımız, MKYK üyelerimiz, Kurucular Kurulu üyelerimiz, 300 kişilik bir ana kademede şehre bir çıkarma yapıyoruz. Yan kademede de yaklaşık olarak 7-8 bin kişi oluyor. Yani yaklaşık 10 bin kişiyle bir ile çıkartma yapıyoruz. Biz buna “Anadolu Buluşmaları” diyoruz. Anadolu Buluşmaları’nda, kadın kollarımız, gençlik kollarımız, teşkîlâtlarımız, ilde tarama yapıyor ve üye kaydediyoruz. Bu üye kaydetmelerimiz devam edecek. Biz şu anda Türkiye’de en fazla üyesi olan üçüncü partiyiz. Zâten Türkiye’de en çok üyesi olan üçüncü parti olarak seçimlere girdik, seçimlerden de Türkiye’nin üçüncü partisi olarak çıktık. Yani bu başarı bir tesâdüf değil. Dersimize çalışıyoruz.

Ruşen Çakır: Evet, çalıştığınızı görüyoruz. Mehmet Bey, çok teşekkürler katıldığınız için. Bu arada yayın sırasında izleyicilerimizden bize katkıda bulunanlar da oldu; kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Sorular geldi, yorumlar geldi, eleştiriler de geldi. Bunları da aktardık. Bayağı samîmî bir yayın oldu. Anlaşılan, önümüzdeki dönemde sizin partinizi, sizinle ve diğer yetkililerinizle konuşmaya devam edeceğiz. Çok sağ olun Mehmet Bey.
Altınöz: Ben teşekkür ederim Ruşen Bey bizi ağırladığınız için. Ramazanımız mübârek olsun. Önümüzde bayram var. Buradan, başta siz olmak üzere, yayın ve yapımda emeği geçen tüm kardeşlerimize de teşekkür ediyorum. Bizi dinleyen, bizi izleyen, bize soru soran tüm vatandaşlarımızın, seçmenlerimizin, halkımızın Ramazanlarını tebrik ediyorum. Ramazan Bayramlarının da mübârek olmasını Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Ruşen Çakır: Teşekkürler. Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Altınöz’le, sizlerin de katıldığı bir saati aşkın çok güzel bir yayın yaptık. Kendisine çok teşekkürler, sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
12.04.2024 AK Parti “yok hükmünde”, çünkü…
11.04.2024 Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı
10.04.2024 Ali Yaycıoğlu ile söyleşi: Erdoğan yorgunu Türkiye’de açılan kapı ve riskler
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı