"Savaş kabinesi"nin gladyatörü: Efkan Ala

30.12.2013 Vatan

Çarşamba gecesi, Başbakan Erdoğan’ın bakanlar kurulundaki değişiklikleri açıklamasının ardından, el altında bekletilen değerlendirme hemen devreye sokuldu: savaş kabinesi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın adalet, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın da içişleri bakanlıklarına getirilmiş olmalarının "savaş kabinesi" tanımı için yeterli olduğu söylendi. Adalet bakanlığı için Bozdağ dışında Mustafa Şentop başta olmak üzere başka isimler de zikredilmişti ancak Ala'nın içişleri bakanlığına kesin gözle bakılıyor, sadece Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün itiraz etme ihtimaline dikkat çekiliyordu.
Başbakan’ın, dört bakanını yerinden eden, aile fertleri üzerinden kendisini hedeflediği açık olan operasyonları bir "savaş" olarak görmesi ve kendisine savaş açan güç(ler)e karşı daha iyi mücadele edebilmek için bir "savaş kabinesi" kurmak istemesi anlaşılır bir şeydi. Fakat sadece Ala ile Bozdağ değişikliklerine bakıp "savaş kabinesi"nin kurulduğu yorumu yapanların yaşanmakta olan savaşın boyutlarını tam olarak kavrayamadıklarını düşünüyorum. Ama "savaş kabinesi" değerlendirmesi yerleşmiş durumda ve benim de şerh düşerek bunu kullanmamda sakınca olmadığı kanısındayım.
 
Kime karşı savaş?
 
Gülen cemaatinin sivil olmayan kanadının medyaya iliştirmiş olduğu bazı isimler de sosyal medya üzerinden Ala’nın içişleri bakanlığına getirileceğini, pek de memnun olmadıkları bir üslupla söylemişlerdi. Bunda şaşıracak bir şey yok çünkü Ala’nın, Hakan Fidan ve Beşir Atalay ile birlikte, bir süredir AKP hükümeti ve Erdoğan’a karşı alenen savaş yürüten odakların en sevmediği isimlerden biri olduğunu biliyoruz. Bunun nedeni, onun uzun bir süredir Erdoğan’ın "sağ kolu", dolayısıyla hükümetin, yaşanması kaçınılmaz olan Cemaat ile savaşına hazırlıklarını yürüten kurmay heyette yer almasıdır.
Aslına bakılacak olursa Ala, Başbakanlık Müsteşarı olarak kalsa da bu savaşta önemli bir fonksiyon icra edecekti, buna rağmen, Meclis grubunu rahatsız edecek şekilde dışarıdan bakanlığa getirilmesi yeni dönemde kendisinin sorumluluklarının daha da artacağını gösteriyor.
 
Savaşın geleceği
 
Ayağının tozuyla dün TRT’de canlı yayına çıkan Ala, İdris Naim Şahin, Muammer Güler, hatta Beşir Atalay gibi kendisinden önceki içişleri bakanlarından tamamen farklı bir profil çizeceğini gösterdi, siyasi kaygılar nedeniyle lafı dolandırmak yerine hedeflerini doğrudan, kararlı ve kendisinden emin bir şekilde anlattı. Hedefin ne olduğu da malum: Başta emniyet olmak üzere bürokrasideki "devlet içindeki devlet" yapılanmasını saptamak, etkisizleştirmek ve tasfiye etmek.
Medyaya yansıyan bilgilerden, "saptama" aşamasının büyük ölçüde tamamlanmış olduğunu çıkartabiliriz; 17 Aralık’tan sonra yapılan bazı atamalarla "etkisizleştirme" açısından da epey yol kat edildiği anlaşılıyor, fakat hükümet bütün bunlarda başarılı olsa bile tasfiyenin nasıl gerçekleşeceği bir muamma.
Çünkü:

1)  Tahminlerin çok ötesinde güçlü bir yapılanma söz konusu.

2)  Bu kadrolaşmanın ciddi bir bölümü AKP iktidarı döneminde yaşandı. Özellikle Ergenekon, Balyoz gibi süreçlerde bu yapılanmanın önü iyice açıldı, kilit yerleri kontrol etmesine izin verildi. Yapılacak bir tasfiye hareketi, sözünü ettiğimiz dosyaların yeniden ve sil baştan ele alınmasını gerektirebilir.

3)  Hükümetin elinin altında boşaltmak istediği bütün mevkilere getirebileceği güvenilir kadroları yok.

4)  En önemlisi, böylesine bir topyekun savaşın (ana)yasal zemininin bulunup bulunmadığı tartışmalı. Hükümet 17 Aralık’tan bu yana demokratik hukuk devletinin evrensel değerleriyle uyumlu olmayan refleksler veriyor. Buna bir de bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelecek olan "cadı avı" görüntüleri/iddiaları eklenirse işler daha da karışacaktır.
Efkan Ala’nın bu içiçe geçmiş sorunların çözümünde belli roller üstlenmesi beklenir ancak belirleyici kişi hiç tartışmasız Başbakan Erdoğan olacak. Çünkü, tekrar edecek olursak, bu savaşın esas hedefi bizzat Erdoğan’ın kendisi.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı