Murat Karayılan: Geri çekilme ancak sonbaharda biter ama Önderlik daha erken istiyor

27.04.2013 Vatan
Kurdî bixwîne

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, önceki gün Kandil’de düzenlediği basın toplantısından yaklaşık iki saat sonra, bir köy evinde bir grup Türkiyeli gazeteciyle sohbet etti. PKK’nın bazı üst düzey yöneticilerinin de katıldığı bu buluşma yaklaşık iki saat sürdü. İşte Karayılan’ın öne çıkan bazı görüşleri:

Basın toplantısında gazetecilerin aranması:

Karayılan: Bizimkiler teknik hata yapmışlar. Aramalar filan. Bunlar için özür diliyorum sizden. Yani o kadar gerek yoktu. Bizim HPG var ya çok dogmatik aslında. Gerçekten gerek yoktu. Bu hatadır. Özür diliyoruz herkesten.

Murat Karayılan: Geri çekilme ancak sonbaharda biter ama Önderlik daha erken istiyor

Kandil-İmralı iletişim hattı:

Karayılan: Telefonla görüşme önerisi daha önce tartışıldı, sonuç alıcı olmaz. Ama mesela İmralı’ya bizden bir heyet gidebilmeli. Ve geri gelebilmeli. Madem anlaşacaksak, anlaşıyorsak, köklü bir sorunu çözüyorsak bunun olanakları yaratılmalı. Nasıl ki buradan özel uçakla Oslo’ya gidilip gelindiyse her tarafta aranan insanlar gayet tabii oraya da gidilip gelinebilmeli. Video mesajı vermesi de iyi bir şeydir ama hakikaten bütün arkadaşlarımızın iknası ve pürüzlerin aşılması için önderliğin direkt bir kısım arkadaşla konuşabilmesi, anlatabilmesi çok daha çözümleyici olur. Buna gerçekten ihtiyaç var. Mesela, diyelim biz süreci başlattık. Bu biraz yürür ve ortalardan sonra, sonuna doğru bu bizi gayet rahatlatır. Olsa iyi olur. Tartışacağız. Bir gelişmenin olması lazım. Tamam bazı şeyler ihtiyaçtır ama aynı zamanda da siyasi yönünü de vardır. Mesela nasıl? Diyelim ki Meclis kararı. Meclis kararı güvenlik için gerekliydi ama bir de bu hükümet, bu Meclis sorunu çözecekse böyle asgari bir karar alabilmeliydi. Yani Önderliğimizi bir heyetin gidip görmesinin de siyasi boyutu var. Böylece sadece gidip gelenler değil herkes daha fazla ikna olur. İmralı’ya kendimi önermem. Beni önermezler çünkü Oslo’ya da ben gitmedim. Önerilmedim. Risklidir. Belli bazı kişiler olmaz. Gidebilecek insanlar var. Kadın hareketinden, gençlikten, HPG’den (askeri kanat) birileri gidebilirdi.

Çekilmenin süresi:

Karayılan: Bilmiyorum nasıl anlaşıldı ama çekilme konusunda hiçbir şart koşmuş değiliz. Biz şartsız olarak geri çekileceğiz ama sağlıklı yürümesi için askerin operasyon düzenlememesi gibi şeyler bunlar gerekli. Bir çatışma olsa durur. İşlerin sorunsuz gitmesi halinde, mevcut bilgilerimize göre çekilme ancak sonbaharda biter. Ancak şunu da açıklıkla söyleyeyim: Önderlik daha erken istiyor. Sonbahardan önce bitirmek zordur. Konunun teknik yönlerini inceleyen yöneticilerimiz var. Mümkün mü diye araştırıyoruz. Daha tartışacağız.

Niye 8 Mayıs?

Karayılan: 10-15 gün hazırlığa ihtiyaç vardır. Özel bir sebebi yok. Aslında 6 Mayıs’ı (Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edildiği gün) da düşünmüştük ama bazı arkadaşlar ters yorumlanabilir dedi.

Oslo süreci

Karayılan: Önderliğimiz ile sorunların çözülmesi, tartışılması daha doğrudur. Eğer zaten biz ona dönük sıkı bir politika yürütmeseydik bu süreç gelişmeyebilirdi. Devletle bizim aramızda aracı olan, isim vermeyeceğim çünkü ısrarla isimlerinin verilmesini istemiyorlar, ama uluslararası ve tanınan bir kurum. Bunların bizimle iletişime geçmesi ilk görüşmemiz 2005’de oldu. 2006’da da ilişkiler sistematik oldu. Bunların şartı şuydu: evvela gizlilik şartı koyuyor. Basına kapalı olacak. Yönetiminizde dar bir kesim bilecek. Herkes bilmeyecek. İşte yetkili yönetim kaç kişi? Sordular. Dedim ki 11 kişi. “Tamam bu 11 kişi dışında kimse bilmeyecek.” Böyle birkaç görüşmede sistematik, karşı tarafla da görüşüyorlar. Türkiye’de önce Başbakan’la görüşmüşler. Başbakan onları MİT’e yönlendirmiş. Demiş o benim temsilcim. 2006’dan, Emre Taner’in müsteşarlığı döneminden bahsediyorum. Bu sonradan 2008 Eylül ayında karşılıklı görüşmeye dönüştü. Başlangıçta onlar arada mekik dokuyordu. Mesajlar iletiyorlardı. 2008’de onlar bizim bir heyetimizi alıp götürdü. Biz oradan baktık bayağı yetkileri var. Özel uçak kaldırabiliyorlar. O zaman Oslo’da görüşme oldu. Bizzat görüşmede yoktum. Hep istedim ama prensip olarak şehirlere inmiyorum. O zamandan beri bizim anladığımız direkt bizimle irtibata geçme tercihi ağır basıyor. Bizde hep yok dedik. İmralı bu işin içinde olmazsa olmaz. Biz yürütmedik. Biz paralel yaptık. Nasıl? Diyelim her Oslo görüşmesi öncesi, aslında hepsi MİT mi değil mi bilmiyoruz, asker olduğunu zannetmiyorum ama belki dış işleri bürokratları olabilir bu kişilerin arasında. Hakan Fidan ilk görüşmeye geldiğinde MİT’te değildi, Başbakan’ın temsilcisi olarak bulundu. Söylemeyeyim ama Oslo’dan sonra da başka bir yerde görüşme oldu. Onu kim sızdırdıysa o dediğim başka yerdeki görüşmeden de sızdırmış. Tek görüşme değil. Farklı görüşmeleri bir araya getirmişler. Daha çok da Hakan Fidan’ı zorlayacak şeyleri koymuşlar. Bence sızdıran cemaat. Şimdi biraz ilişkileri iyileştirmek istiyoruz ama kanaatim öyledir.

Avrupa’nın çözüm sürecine bakışı

Karayılan: Süreci sabote etmek isteyenler vardır. Şimdi isim söylemeyeyim. Sadece bir ülke değil. Mesela AB’nin tutumundan kuşkuluyum. Örneğin Paris olayı. Şehit düşen Sakine Cansız arkadaş hem partimizin ilk kadın kurucu üyesidir hem en barışçıl olan arkadaştır. Kendisi buraya gelecekti. Bürokratik işlemi yapmak için oraya gitti. Çözümlenmemiş bir olay. Ne desem olmaz. Sadece şu var: O binanın resmiyette tek kapısının olduğu biliniyor ama öyle değil. 3 kapısı daha varmış. Mesela bir kapı dehliz gibi süpermarkete açılıyormuş. Biri başka bir handan çıkıyormuş.  “AB sabote edebilir” demek istemiyorum tam olarak. Ama Avrupa’nın baştan beri taktiği Kürt sorununu bir kart olarak kullanmak olmuş. Dikkat edin, 4 parçaya bölmüş. Hangi devlete bir şey yapsan öbürleri karşı çıkıyor. Yani kurt kapanı gibi bir şey. Bu bir politika ve bu politikanın kaynağı Avrupa. Avrupa hakikaten bu politikasından vazgeçecek mi? Bu sorunun çözümünü isteyecek mi? Türkiye’de bu sorunun çözümü köklü çözüm demektir. Mevcut durumda en büyük parça Türkiye’dedir. Yine en büyük hareket Türkiye’dedir. Türkiye’de bu sorunu çözülürse Kürt kartı diye bir şey kalmaz.

ABD’nin sürece bakışı
Karayılan: Amerika pragmatisttir. Avrupa kolay kolay değişmiyor. ABD temsilci göndermedi. Net bir şey yok. Mesaj olarak “alkışlıyoruz” diyorlar ama pratikte bir şey yok. Bugün gezen Heron kimindir? Bu predatördur. Roboski ile ilgili bir teknik ayrıntı söyleyeyim. Tek tek suikast yapılmış. 1 saat 48 dakika. Bu her zaman olmaz. Bize karşı birkaç kez kullanılmıştı. Çukurca’da Kazan Vadisi’nde. Bir gruba hava saldırısı geldiği vakit tümü vurulmaz.  2/3’ü 1/3’ü bile vurulmaz. Çünkü insanlar dağılır. Nasıl herkes ölür, katırlar bile ölür? Orada ABD ilişkisi ortaya çıkacak. Predatör koordinatı da tespit ediyor. Onun özelliği odur. Bu koordinatı merkeze veriyor. Merkez bunu uçağa bildiriyor. Bilgisayar da havada o da havada. Kar olduğu için termal görüyor. Soğuk olduğu için. Tek tek nereye kaçmışlarsa vurmuşlar. Bu insanlar 1 saat 48 dakika vurulmuş. Amerika’nın parmağı vardır. Sistemleri kim karar veriyorsa…
Aralık ayı sonunda hiçbir gerilla Uludere’yi geçmez. Çünkü Uludere’yi geçmek ölümdür. Neden mi? 1) Yol vermez hiçbir yere gidemez. 2) Kar yüksektir. Her yerde en az 1 metre kar vardır. Yaşam olamaz Uludere’de. Gerilla Uludere’de yılın sadece 4-5 ayı yaşar. O da Mayıs’tan Eylül’e kadardır. O ayda Bahoz Erdal’ı bırak, hiçbir gerilla Uludere’de olmaz. Mümkün değil. Subaylar bilir. “Bahoz Erdal içlerindeydi o yüzden vurduk” demek bir safsatadır. Çünkü gidemez. Ölümdür oraya gitmek.
Niye oldu? Araştırmak lazım. Bu süreçte bu tür olayların netleşmesi gerek. Kimin rolü ne kadardır? Amerika’nın, Türkiye’nin, Genelkurmay’ın? MİT bu işleri biliyorsa böyle bir bilgiyi veremez. Akıl kârı değil.

Bölge ülkeleri ve süreç

Karayılan: Öte yandan bölge güçleri var. Rahatsız olanlar var. Kimileri farklı yorumluyor biz taraf değiştirdik diye. Halbuki hiçbir zaman öbür tarafta değildik. Bizim kendimize göre çizgimiz var. Bölgedeki anti-demokratik devletlerin bu bölge halkında verecekleri çözüm yok, gelecek yok, vizyon yok. Öte yandan dışarıdan yapılan müdahalelerle Amerikan’ın müdahalesi gözler önünde. Suriye’de daha yakından görüyoruz. Özgür ordu diyorlar ama ortada ne özgürlük zihniyeti var ne de mantığı. Demokrasi diye bir şey yok yani. İktidara gelmek istiyorlar. Ama daha iktidara gelmeden bu kadar kendi içlerinde çarpışıyorlar. Tartışılır, anti-demokratik dedik. Bizim burada taraf olmamız mümkün değil. Biz bir kendimizi demokrasi ve özgürlük hareketi olarak görüyoruz. Bizim bu eksende ilerlememiz bölgede yeni bir kapı aralayabilir. Bu anlamda bizim taraf tutma gibi bir durumumuz yok.

PKK’nın gücü

Karayılan: Kürt sorunu öyle bir noktaya gelmişti ki bizim savaşı daha ileri bir aşamaya taşıma olanağımız vardı. Onu fark ettiler. Hem dış destek sağlayabilirdik, almadık. Ama o kapı bize hep açıktır. Çünkü bölge güçlerinin hepsi Türkiye’ye karşıdır. Sadece Suriye değil. İlla isimleri söylememe gerek yok ki. Türkiye bunu fark etti. Bizim örgütsel olarak yeni adaptasyonu sağlamamız bir de konjonktürel durumun elverişli olmasını fark etti. AKP’nin burada seçim gibi hesapları da olabilir ama devlet kararı gibi geliyor bana sadece AKP’nin değil.  

Suriye’de Kürtler

Karayılan: Kürtler ile muhalefet içiçedir. Değişik düzeyde ilişkiler var. Zaman zaman çatışıyorlar ama iletişim var. Şu kabul edilmiş. Kürtler orada 3. güç. Ne muhalefettendir ne iktidar. Devlet şunu biliyor: eğer Kürtler tüm gücüyle muhalefet tarafına geçse devletin işi zor olur. Bir kere Halep ve birçok yer gider. Haseki gider. Çatışma oluyor ama devlet ÖSO’ya olduğu gibi hava saldırısı yapmıyor. PYD (Öcalan çizgisindeki Kürt partisi) şu durumda her ikisiyle de çatışıyor. Denge politikası yürütüyor. PYD bunu yürütmeli. Demokrasi için daha gereklidir. Demokratik hakları tanıyın, kadın haklarını tanıyın bu böyle olmaz, şeriat düzeni olmaz. Bunları kabul ederlerse onlara katılabilir. Gelecek vizyonu olarak muhalefetle bir araya gelebilir. Rejim ile bir araya gelmesi zordur. Karşılıklı birbirini çok vurmama gibi bir denge güdebilir ama muhalefet biraz açılımcı olursa, ümit verse insanlara adil bir düzen vadetse, en azından bir sistem oluşacak biraz PYD yakın durabilir.

Suikast ihtimali

Karayılan: 2006’dan bu yana telefon kullanmıyorum. Net bilgi aldık. Telefonla suikast imkanı var. Daha önce 3 tane telefon vardı. Avrupa ile, Rusya ile, Rojava (Suriye) ile…  Şimdi birdenbire telefonu bırakınca zor oldu. Bu mekanizmayı kurye ile yönetiyorum. Gerilla güçleri ile… Bir telsiz sistemimiz var. Kısa dalga yayıyor. O telsizle ilişki kurmak mümkün. HPG kararı yapıyor bunu. Bütün ülkede. Ben gerekli olduğunda önceden haber veriyorum. Herkesle konuşuyoruz. Bu örgüt içinde.

PKK içi iktidar kavgaları

Karayılan: Bu iddialar sizin devletin psikolojik savaşının ürünleridir. Doğal olarak herkes bir olmaz ama bizim yönetimimizde farklı düşünen yoktur. Benim görev sürem uzatılmıştır. Ben yapmak istemiyorum, değişmesini istiyorum.  Diğer klasik sol partiler gibi biri başa gelecek yıllar yılı. Bu doğru değil. Umarım ileride koşullar oluşur da değişiriz. Biz de bir kültürleşme, partileşme gelişmiş. Ortak karar neyse odur. Kimse itiraz etmez. Hatta bazı arkadaşlar hazır olmuyor. Biz diyoruz yerini değiştiriyoruz. Daha kötü bir yere veriyoruz. İtiraz etmez. Bu itaat etme değil. Biz insanlar için haksız yere karar almayız. Mutlaka bir nedeni vardır. Örgüt ihtiyacı önemli. Kürtlerin temel hastalığı nedir? Bir araya gelememe. Biz onun için Önderlik etrafında bu kadar sıkı duruyoruz. Çünkü Kürt özgürlük hareketleri hep içeriden parçalanmış. Tasfiye süreci hep öyle yaşanmış. Osmanlı döneminde öyle, Cumhuriyet döneminde öyle…  PKK bütün bunların sentezlenmesi, sonuçlar çıkarılması ile ortaya çıkan bir hareket. Kariyer hırsımız olamaz. Bir lokma bir hırka bize yeter. Bizim görevimiz hizmettir. Silahlı mücadele bitti. Biz zaten söz vermişiz. Hizmet devam edecektir.

Mektup trafiği

Karayılan: Bir köşe yazarı diyor ki: Bu giden heyete bizim önderliğimiz yazı yazmış. Biz de o yazıyı öpmüşüz. Sanki müridiz. Yani biz bilimsel olarak okumuşuz katılmışız. Biz her şeyi bilim süzgecinden geçiririz. Bir örgüt disiplini var ama körü körüne bir şey yapmayız… Öcalan’ın el yazısını tanıyoruz. O da biz de el yazısı yazarız. Yazı 5 sayfaydı. Biz de düşünüyoruz. Biz mesela bazı şeyler istedik ve oldu. Karşı tarafı zorlamak istemiyorum ama bir kısmı oldu. Bizim de görüşümüz çok ters değil. O yüzden diyoruz ki iletişimimiz olmalı. Birlikte karar veriyoruz çünkü.  Biz ondan habersiz karar almayız, o bizden habersiz karar almaz. Öcalan’la en son 92’de görüştüm ama sürekli telefonla, telsizle görüşürdük. En son Rusya’dayken görüştük.  

Siyasi hedef

Karayılan: Biz siyasi mücadele olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi, bir model haline getirilmesi, ezilen kesimlerle ortaklaşmayı hedefliyoruz. Somut adımlar olarak siyasi partiler yasası, seçim yasasını örnek verebiliriz. Bunların hepsi yapılabilir. Terörle mücadele yasası vardır. KCK davasındakiler serbest olmadan olmaz zaten. Onlar bırakılmadan nasıl olacak, olmaz ki. Bizim mücadelemiz sadece silahlı bir mücadele değildir. Siyasi mücadele, yapılanma önemli.  Amacımız toplumun tabandan kendini yönetmesidir. Ankara’da bir meclis var. Her kararı alıyor ve en ücra köye kadar o kararı geçerli kılıyor. Her köyün, şehrin meclisi olsun. Onlar kendini yönetsin. Bir de merkez olsun. Adem-i merkeziyetçi olsun. Demokratik özerklik oradan çıktı. Bu sadece Kürtler için değil tüm Türkiye için bir sistem ama Türkiye halkı kabul etmiyor. Zorla empoze edecek değiliz. Fakat Türkiye’de yavaş yavaş  adem-i merkeziyetçilik olsa insanlar bunun önemini fark eder. Ulusal devlet mantığı tam diktatörlük olmasa da merkezi dayatmayı getirir. Her zaman bir tarafı mağdur ediyor. İnsanlık devleti aşmalı. Devlet erki kimin elinde olsa o ayrıcalık sahibi oluyor. Bugün Avrupa’da en demokratik ülkelerde bu var. Devleti küçültüyorlar. Yine devlet devlettir.

Öcalan’a ve BDP’ye bakış
Karayılan: Bizde emeklilik yok. Yaşamamızın sonuna kadar hizmet edeceğiz. Sorun çözülsün bize iş bulunur. BDP iyi niyetlidirler fakat amatörlük fazla. Örgütlülük zayıf. Tabii içinde yetenekli insanlar. Genel olarak beğeniyorum. Biz tartışırız, perspektif olarak sunarız Önderliğe. Son kararı onun vermesini istedik. O da bize bıraktı. Biz böyle bir açıklama yapmayı beklemiyorduk. Biz Newroz gibi Önderliğin açıklama yapmasını bekliyorduk. Biz bir yönetimiz. Var gücümüzle örgütleşme ve Önderliğe büyük bir güvenle besleniyoruz. Hareketin başlangıcından en büyük emek sahibi gerçekten odur. Bizde her arkadaş saatlerce konuşabilir ama karar vermek önemlidir. Karşımızda bir güç var aramıza çelişki koymak istiyor, bizi parçalamak istiyor. Herkesi bir yere vermek istiyor. İmralı, Kandilli, Avrupa diye… Biz Kürdistan’da siyasi bir iradedir dedik.

Anayasada Türk milleti kavramı

Karayılan: Genel olarak Türk milletine karşı bir alerjimiz yok. Eğer bu anayasada milletler yazılacaksa hepsi yazılsın. “Türkiye’de yaşayan Türk, Kürt halkı ve diğer etnik ve dinsel topluluklar hepsi kardeştir. Bunların hepsi Türkiye ulusunu meydana getirir” şeklinde. İspanya’da nasıl? İspanya ulusu diyor, altına bu ulusun kimlerden meydana geldiğini yazıyor. Biz Türkiye üst kimliğini kabul ediyoruz. Demokratik ulus anlamında söylüyoruz. Çoğulculuk var işin içinde. Hepsinin ismini yazarsan uzar. Hiç kullanmasak da yoldur ama bu iki büyük unsur önemli.

Ortadoğu’ya bakış

Karayılan: Biz Ortadoğu’da bütün halkların birleşmesini hedefleyen bir siyasi projeye sahibiz. Birileri diyecek ki “yeni-Osmanlıcılık” ama eski Osmanlı gibi olmaz. Bizimki demokratik konfederalizmdir.  Kapitalizme alternatif bir modeldir. Kapitalizmi de aşan, real sosyalizm tecrübelerinden yararlanan ulus devleti aşan çoğulcu bir sistemdir. Bunun bazı açılardan belki yakınlığı söz konusu edilebilir. Biçimsel. Ama amacımız değişiklik. Önderlik şöyle diyor: “Newroz’da kullandığım bazı kavramlar nedeniyle AKP ile uzlaşmışım gibi gösteriliyor ama öyle değil. Ben tartışıyorum. Karşı tarafın önerilerini de dikkate alıyorum.” Belki yüzde 10 kavram olarak benzer ya da aynı olabilir ama ancak yüzde 90’ı bizim düşüncemizdir. Bizim bir bakış açımız vardır.

AKP ve Başkanlık sistemi

Karayılan: Bazı çevreler, PKK ile AKP anlaşacak, Türk–Kürt ittifakı böyle anlaşılacak ve AKP dilediği gibi Türkiye’yi götürecek sanıyor. Bu mümkün değil. PKK her şeyden önce halkların eşitliğini ve demokrasiyi esas alan bir harekettir. Şu var: Eğer AKP Kürt sorununu çözerse kendine puan alır. Türkiye demokratikleşirse Ortadoğu’daki rolü, misyonu artar. Demokratik mahiyette olursa bu kötü değil. Daha özgürlükçü, demokratik bir ülke olarak Ortadoğu’da etkisi artarsa bir devrimci, demokratın bundan rahatsız olmaması lazım. Ama öbür türlüsü, mesela diğer ülkeleri hegemonyasına alma bir biçimde, adeta bir üst gibi; bu ayrı bir şeydir. Kürt sorununu çözmüş tam demokratik bir Türkiye tabii ki Kürtlerin sempatisini kazanır, bir model olabilir. Bundan bizim rahatsız olmamamız lazım devrimciler olarak. Sanki AKP-PKK anlaşması olacak. Bir defa başkanlık sistemi ile Kürt sorununu bir arada ele almak zorlayıcıdır. Mesela gerçek anlamda başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde, benzer kuvvetler ayrımı, eyalet sistemi oturtulursa, belki demokratikleşmede düşünülebilir. Ama şimdi AKP’nin önerdiği taslak biçimde değil. Merkeziyetçilik daha da azalır.
Biz AKP’yi daha da zorlarız. Ama CHP tarzıyla, her şey karşı çık şekliyle muhalefet olmaz. Bu yanlış bir şey. Sahiplenmemiz lazım. Biz, demokrasiden, özgürlükte, eşitlikten, kadın haklarından, mezheplerin eşitliğinden yana olan insanlar güçbirliği yapalım.
Bu ülkede geçmişte yüzde 40 oy alan sol partiler vardı. Ulusalcılık solculuk değil. Bizim demokratik olarak saydığımız kesim kimlerdir? Demokratik bakış açısına sahip Müslümanlar. Biz onları da dâhil ediyoruz. Mesela Aleviler. Sistemden dışlanan kesimler. Biz bunların hepsini demokrasi gücünden sayıyoruz. Sonuç olarak Türkiye’nin demokratikleşmesinden herkes fayda görür. Herkes kendini daha iyi ifade eder. Bu açıdan Kürt sorunun çözümü kesinlikle demokratik bir dönüşüme, değişime yol açacaktır. Türkiye’deki demokrasi güçleri buna sırt verirse bunun gelişmesi mümkündür. Ama vermezse o zaman işler zorlaşır. Önemli olan bu kesimlerin süreçte daha aktif hale gelmesidir.

Hizbullah’a bakış
Karayılan: Yeni dönemde hiçbir kesimi karşımıza alıp hedeflemek gibi durumumuz olamaz. Hizbullah siyasi bir oluşum olarak var olacaksa olsun, biz buna karşı değiliz. Herkesin bu topraklarda siyaset yapma hakkı vardır. Dicle Üniversitesi’ndeki olaylar sanki tertip. Arkasında başka güçler olabilir. Olaylarla ilgili yazdıkları yazılar tehdit. Şiddet içerikli. Eskiyi tekrardan anımsatan. Bunların eski pratiği belleklerimizde halen silinmiş değil. Domuz bağları filan … Bunlar geçmişte yüzeysel bir özeleştiri verdiler. Ciddi bir özeleştiri vermediler. Biz onları bu sürece de dâhil etmek istiyoruz. Ama bir sorun var. Geçmişi daha sağlıklı özeleştirisel ele almaları gerekir. Bu olmadı. Bir olay oluyor hemen eski dili kullanıyorlar.
Onların bir komisyon kurulsun önerileri olmuş galiba ama bize çok inandırıcı gelmiyor. Belki alt düzeyde bazı görüşmeler olmuştur. Onları sayıyorsa bilmem ama bir helalleşme yok. Özeleştirilerini vermediler. Demokratik kamuoyu var. Bunlar kamuoyunu ikna edici bir şekilde izah etmeliler. Biz de tam ikna olmuş değiliz. Son Dicle’deki olaylar ve sonrasında kullandıkları dil de problemlidir. Endişeliyiz. Geçmişi daha doğru düzgün bir izahat ile geleceği nasıl ele alacaklarını bizlere gösterirler. Böyle olursa bizim açımızdan sorun yok. Önderlik bir öneri yapar biz tartışırız. Konferansa “Hizbullah dâhil herkes katılabilir” diyor. Onunla şunu demek istiyor: kimse dışında kalmasın, en geniş biçimde olsun.

Irak’ta Bağımsız Kürt devleti

Karayılan: Irak’ta bağımsız bir Kürt devletine engel olmayız ama desteklemeyiz de. Biz Kürt ulus-devletine karşıyız. Biz Kürtlerin parçası oldukları devletlerde eşit halk olarak kalmasını istiyoruz. Yani demokratik federalizmden yanayız. Türkiye’de, İran’da, Suriye’de Kürtler inkar edilemez, eşit halk olarak o bütünlükte kalmalılar. Kürt ulus-devleti bizim ideolojimize aykırı.

-------------------------------------------------------------------------------------------

Katkıları nedeniyle Semih Sakallı, Ertuğrul Mavioğlu ve Şirin Payzın'a teşekkürler.










 

 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı