Murat Emir ile söyleşi: “En çok iktidar komisyondan çıkmamızı istiyor”

16.10.2025 medyascope.tv

16 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili ve Komisyon Üyesi, komisyondaki CHP heyetinin de başı olan Murat Emir'le konuşacağız. Çünkü bütün partilerle konuşmaya çalışıyoruz ama CHP çok kritik bir rol oynuyor, değil mi Murat Bey?
Murat Emir: Takdiriniz elbette. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu komisyondaki varlığının ve etkisinin çok önemli olduğu bir gerçek. Bunu hem biz böyle değerlendiriyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'nin birinci partisi ve kurucu partisi olarak, aynı zamanda da muhataplarımızın da Cumhuriyet Halk Partisi’nin varlığını çok önemsediklerini biz de değerlendiriyoruz doğrusu.

Ruşen Çakır: Şimdi demin Ahmet Şık’la, o da komisyonda biliyorsunuz, konuştum. Öcalan meselesini sorduğumda, sizin Öcalan'a heyetin gitmesine parti olarak karşı olduğunuzu söyledi. Ben çok emin olamadım. Ahmet mi haklı, yoksa ben hâlâ net bir tavrınız yok diye biliyorum, ben mi yanılıyorum?
Murat Emir: Siz haklısınız. Çünkü şöyle, bir defa komisyonun gündeminin nasıl belirlendiği bizim için çok önemli ve gündemde bir ortaklaşma olması gerektiğini biz daha komisyona ilk başladığımızda ifade etmiştik. Hem açık bir biçimde ifade etmiştik hem de komisyonun kendi iç yönergesi hazırlanırken bu konudaki hassasiyetimizi iletmiş ve Sayın Meclis Başkanı’ndan da kimi sözler almıştık. Şu ana kadar da bu uygulanıyor. Dolayısıyla burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin buna taraftar veya karşı olmasından öte böyle bir meselenin, böyle bir sorunun gündeme gelmediğini ifade etmek isterim. Tabii bunun gündeme gelmesinin yolu bellidir ama muhtemeldir ki bunu gündeme getirmesi gerekenler henüz ya bunu uygun görmüyorlar ya zamanlamayı uygun görmüyorlar. Ama bizim açımızdan böyle bir soru, böyle bir gündem komisyona gelmeden bir tutum belirlemeyi doğrusu doğru da bulmuyoruz, gerekli de bulmuyoruz. Bu sorunun aslında ilk başta sorulması gereken kişi Cumhurbaşkanı olmalıdır. O henüz bu konudaki tavrını ortaya koymamıştır. Dolayısıyla bizim açımızdan da böyle bir gündem yok. Aynı zamanda komisyon gündemine de böyle bir şey gelmedi.

Ruşen Çakır: Peki, şu ana kadar dinlediniz. Anladığım kadarıyla dinlemeler bitti. Haftaya yine kapalı oturumda devletin önemli kişileri size yeni bir sunum yapacak. Ondan sonra da herhâlde yasal düzenlemeler için kolları sıvayacaksınız. Şimdi ikinci etaba geçmeden önce ilk etap, yani şu ana kadar yaptığınız dinlemeler, oradaki tartışmalar temsiliyet anlamında içinize sindi mi?
Murat Emir: Şöyle söyleyeyim: İçimize sinmeyen noktalar oldu ama büyük oranda taleplerimizin karşılık bulduğunu ifade etmeliyim. Doğrusu Meclis Başkanı bizden önerileri alıp kimi kişileri, heyetleri, kurumları, kurum temsilcilerini çağırdı ve bizim de taleplerimiz belirli bir oranda yaşama geçti. Dolayısıyla gelen konuklar içerisinde, gelen kurumlar içerisinde bizim asla kabul edemeyeceğimiz görüşleri olan, bize taban tabana zıt görüşleri olanlar da oldu. Ama bunu bir demokratik olgunlukla dinlemek gerekiyor. Çünkü sonuçta Türkiye'de sözü olan, böylesine yakıcı, derin bir konuda söyleyecek sözü olan herkesin gelip konuşabileceği bir ortam olması gerektiğini düşündük. Dolayısıyla da bence iyi oldu. Bir tek sadece mesela bir örnek vermem gerekirse Sayın Rıza Türmen'in gelip konuşması bizim için çok kıymetliydi. O fırsat yaratılmadı. Ama onun dışında bence her kesimden, her görüşten kişiler kendilerini gelip ifade edebilecek bir şey yakaladılar. Bundan sonra tabii sonrasına bakmak lazım ama biraz önce sizin söylediğiniz, devletin kimi kurumlarının geleceği bilgisi bende kesin değil. Onu söylemiş olayım. Böyle bir görüş var ama o planlama yapıldıktan sonra olacak. Bilemiyorum, yani önümüzdeki hafta kapalı oturum mu olur yoksa açık mı olur ondan emin değilim doğrusu.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi yasal düzenlemeler meselesinde arada sırada iktidara yakın birtakım yayın organları ya da bu konuda sık sık görüş beyan etme ihtiyacı hisseden Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum birtakım şeyler yazıyorlar; kulis haberler ya da birtakım analizler diyelim. Oralarda birtakım yasal düzenlemelerin işaretleri veriliyor. Ama siz henüz hiçbir şey konuşmadınız. Onu biliyoruz. Şöyle bir olay mı olacak: Öcalan'la yapılan görüşmelerin ışığında devlet katında ilgili birimler birtakım taslaklar hazırlamış olacaklar ve bunlar komisyona gelecek onları mı tartışacaksınız, yoksa sıfırdan siz orada farklı partiler, farklı taslaklar, bunun yöntemi belirlendi mi? Ne düşünüyorsunuz?
Murat Emir: Şöyle, bir defa bu yöntem konusunda bir kesinlik yok henüz. Yani ortaklaşa bir anlaşma yok ama üç aşağı beş yukarı hem Meclis Başkanı’nın hem diğer partilerdeki arkadaşlarımızın tutumu, bizim de hemen hemen budur, şu şekilde olmasını umut ediyoruz, değerlendiriyoruz. Ama tabii bunu bir kesinlikle ifade etmiyorum. Hepimizin, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin daha ilk oturumda benim 50 dakika okuduğum çok ayrıntılı bir çalışmamız var. Yani Türkiye'de hem bu Kürt sorununun çözümü hem toplumsal barışın inşa edilmesi hem demokratikleşme ve hukuk devleti alanında atılması gereken çok acil adımları ifade ettiğimiz, hazırladığımız 29 maddelik bir taslağımız var. Buna benzer diğer partilerin de çalışmaları var. Bunun içerisinde kimi ayrıntılı durumlar var ve somut öneriler var. Ama bunların bir kısmı da daha genel öneriler. Ama bunlar bizim için Türkiye'deki demokrasi, adalet, hukuk, barış, terörle mücadele gibi konuların olmazsa olmazı, ilk anda yapılması gereken şeyler. Öyle tahmin ediyorum ki bütün bu öneriler birleştirilecek ve onun üzerinden bir taslak çıkartılacak ve o taslak üzerinden belki tekrar partilerin daha bir mutfakta ayrıntılı çalışacağı bir çalışma ortamı olacak. Böyle bir şeyin olmasının daha yararlı olacağını ve daha kapsayıcı olacağını biz öngörüyoruz. Burada tabii Mehmet Uçum bir şeyler söylüyor, başkaları bir şey söylüyor. Bunlar bizim muhatabımız değil. Bunların tabii kendilerince bir tasarımları olabilir, bir hesapları olabilir, başka siyasi hamleler olabilir. Ama komisyonun yapması gereken sonuçta bir çerçeve metin ortaya koymaktır. Bu çerçeve metni de ortaklaşa koyacaksa herkesin katkı vereceği, herkesin konuşacağı, anlaşacağı, hatta gerekirse kelime kelime tartışacağı bir metin olmalıdır. Umut ediyorum ki oy birliğiyle çıkacak bir metin olsun, bir çerçeve metin olsun. Buradaki metnin de benim kişisel düşüncem ve umudum şu şekilde olması gerektiğini öneriyoruz: Bu metin çok geniş kavramlar içermemeli. Yani işte hukuk devleti, adalet gibi çok geniş, çok üst kavramlar olmamalı ama çok ayrıntıya da inmemeli. Çünkü komisyon sonuç olarak bir yasa yapım yeri değil. Yasa yapmaya uygun bir yer de değil. Yasa tartışmaya, ayrıntılı tartışmaya uygun bir yer de değil. Meclis’te o zeminler var. Yani Adalet Komisyonu var. Adalet Komisyonu bunu yapabilir. Milletvekilleri, her bir milletvekili buna katkı verir. Ama buradan çıkacak çerçeve metin, biraz önce ifade ettiğim Türkiye'nin o acil sorunlarına dokunan, somut öneriler içeren ama en nihayetinde yasal düzenlemeden öte bir çerçeve çizen bir şekilde olmalıdır. Bizim de hedefimiz budur. Bu yapılabilirse de bence komisyona, Adalet Komisyonu’na ve Meclis’e bir yol gösterici olur ve bunun da oy birliğiyle olması da gerçekten de Türkiye açısından bir kazanım olur diye düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Şimdi burada hep bir tartışma var biliyorsunuz. Sizin de parti olarak bu tartışmada çok açık tavrınız belli. Şimdi bir aşamalara ayırmak isteyenler var. Devlet katında böyle. Yani, ‘‘Örgütün silah bırakması ve kendini feshi, sonra demokrasiye bakarız’’ şeklinde. Yani barış önce ya da terörsüz Türkiye önce sonra demokrasi. Ama sonuçta komisyonun başlığına da adına da demokrasi eklendi. Şimdi demin DEM Parti’den Gülistan Hanım'la da konuştuk. Aynı soruyu sordum. Bu ayrıştırma ya da birlikte yapma meselesi, yani hem silahsızlanmayı hem demokratikleşmeyi aynı anda yapma yapmama meselesi... Şu ana kadar demokratikleşme anlamında çok bir şey görmedik. Gördük mü?
Murat Emir: Aslında daha doğrusu hiçbir şey anlamında bir şey görmediğimiz için demokratikleşme ile ilgili bir şey de görmedik. Ama şöyle iki görüş var tam da dediğiniz gibi. Bir görüş diyor ki, ki bu hem sözlerinde hem yazılarında çok belirginleşiyor, ikisini kesinlikle ayırıyor birbirinden: ‘‘Demokratikleşme, hukuk devleti, adalet gibi konuları şimdilik bırakın. Biz şu işi bir çözelim. Önümüzdeki somut sorunu çözelim. Sonrasına bir bakarız’’ deniyor. Yani çok açık bu. Siz de ne ifade ettiğimi anlıyorsunuz. Ama bunu söylerken de demokrasiden anladıklarının Tayyip Erdoğan'ın kafasındaki o inilip binilen tramvaydaki demokrasi olduğunu da anlıyoruz. Yani Türkiye'ye demokrasi getiriyoruz diye bir anayasa değişikliğiyle adeta bir tek adam rejimi inşa ettiler ve hayallerindeki Türkiye bugünkü Türkiye'nin çok daha gerisinde demokrasi açısından. Ve biz şunu biliyoruz: Demokrasi gibi bir derdi olmayanlar var, adalet gibi bir derdi olmayanlar var, hatta siyaseti o koltuklarına sahip çıkma adına adliye koridorlarında tutuklamalarla, iddianamelerle dizayn etme çabasındalar; ama bütün bunlar yapılıyorken de bir yanıyla da kendilerince bir şeyler kotarma derdindeler. Oysa biz diyoruz ki bu iki süreç birbirinden bağımsız düşünülemez, ayrı düşünülemez. Bu iki süreç birbirinin iç içe geçmiş parçasıdır. Ve nitekim daha bu komisyona otururken, sizin de işaret ettiğiniz gibi oraya biz demokratikleşme ve hukuk devleti kavramını da ekledik, komisyonun amacına. Şimdi çok sık bir algı yanılsaması yapıyorlar. "İşte efendim komisyonun amacı belli, terörsüz Türkiye kuracağız. Nereden çıkarıyorsunuz şimdi demokratikleşmeyi?" diyorlar. Ama bu komisyonun amacı Türkiye'de evet terörsüz Türkiye'yi yaratmak, evet toplumsal barışı kalıcı olarak inşa etmek; ama bunun ancak demokrasi ve hukuk devleti ile olacağını da biz kayda geçirdik. Komisyonun amacı budur. Şimdi şöyle örneklendireyim size: Cumartesi Anneleri hâlâ Taksim'e çıkamıyorlar. Bir telefonla halledilebilecek bir şey. Şimdi Cumartesi Anneleri’nin Taksim'e çıkmasını sağlamayan irade nasıl Türkiye'de barışı getirecek veya nasıl bu Kürt sorununa ilişkin en küçük bir adımı atacak? Veya tersinden düşünelim: Hâlâ kayyum uygulamaları devam ediyor. Bu kayyum uygulamalarının devam etmemesi mümkündür. Yapılması gerekmez. Şimdi Ahmet Türk'ü bir an evvel iade etmiyorlar mesela. Aynı şekilde bizim belediyelerimize de kayyum atandığına hepimiz şahit olduk. Şöyle bir örnek daha vereyim; bakın Şişli'de bizim belediye başkanımız Emrah Şahan tutuklandı ve bir kayyum atandı Şişli'ye. Savcının sorduğu sorular içerisinde, attığı suçlamalar içerisinde şu var: Daha önce DEM Parti’de siyaset yapmış iki kişiyi belediye meclis üyesi yapmayı, kent uzlaşısını bir suç sayıyor ve o suç üzerinden belediye başkanımıza "Sen terörle ilişkilisin" diyor ve alıyor cezaevine koyuyor, Şişli'ye de kayyum atıyor. Şimdi bu var iken, bu yapılıyor iken bu siyasi iktidarın bir yanıyla da "Ben terörü çözüyorum, ben barış inşa ediyorum" demesi mümkün mü? Yani bunun en formüle edilmiş, berraklaşmış şekli şu: ‘‘Diyarbakır'da barışalım, İstanbul'da savaşalım.’’ Olmaz. Türkiye'ye barış, Türkiye'ye adalet, Türkiye'ye demokrasi, Türkiye'ye hukuk ve Türkiye'deki Kürt sorununu çözmek, herkes için çözmek; bu ikisini birbirinden ayrı düşünmek aslında odağı saptırmaktır. Ve şunun da altını çizmek isterim, muhataplarımız bunun ne kadar farkında bilmiyorum. Şimdi geçici bir şekilde "Hadi şu soruna odaklanalım, sadece bunu konuşalım, bunu halledelim, gerisine bakarız" denildiğini düşünün bir an için. Öyle bir Türkiye'de neyin garantisi olur? Yani kimsenin sandığa gidemediği, sandığın, milli iradenin yok sayıldığı, seçilmişlerin cezaevine konduğu, AİHM kararlarına uyulmadığı, işte Osman Kavala, Demirtaş örnekleri, seçilmiş milletvekilinin cezaevinde tutulduğu bir Türkiye'de barıştan söz edilebilir mi? Elbette edilemez. Şimdi şöyle bir mantıkları var, diyorlar ki: "İşimiz çok acil." Oysa biz bunların hepsini aynı anda yapabiliriz, çok kısa sürede yapabiliriz. Çok uzun zaman alacak bir şey yok. Söylüyorum: İçişleri Bakanı bir telefon eder, Taksim meselesi hallolur. Kayyuma siyasi irade der ki, "Ben artık kayyum atamayacağım." der. Yani Anayasadaki yetkisini böylesine Anayasayı çiğneyerek kullanmak zorunda değil idari vesayet yetkisini. Bunu yapmaz örneğin. Veya Kürt vatandaş, Diyarbakır'da sen barışıyorsun ama İstanbul'daki Kürt vatandaş belediye meclis üyesi oluyorsa bu suç olmamalı. Bundan daha basit, daha yalın ne olabilir? Şimdi bu adımları atmak zor mudur? Elbette değil. Dolayısıyla bizim ısrarlı sözümüz ilk günden beri, otururken de, arada da, yönergeyi yazarken de Türkiye'de demokrasi ve hukuk devletindeki bu mücadeleyi asla barış meselesinden ayrı tutamazsınız. Ancak bu şekilde barışabilir Türkiye'nin insanları ve Türkiye'nin tüm vatandaşlarıyla devletin barışmasının yolu ancak budur.

Ruşen Çakır: Şunu sormak istiyorum tam bu bağlamda. Şimdi sizin komisyona dahil olmanıza, partinizin içinden ya da çevresinden, partinizi önemseyen muhalif çevrelerden diyelim hadi, itirazlar oldu. Girmemenizi, bunun bir oyun olduğunu söylediler. Siz ama girdiniz. Ondan sonra da sürekli olarak çıkmanız yolunda... En son mesela İstanbul'da partinize kayyum atanmak istendiğinde de, çok iyi hatırlıyorum, birçok kişi, "Ya hâlâ mı komisyondasınız? Bakın işte daha neler yapıyorlar" dediler. Bunu ben uzaktan izliyorum, siz herhâlde yakından çok fazla görüyorsunuzdur. Nasıl dayanabiliyorsunuz? Yani bayağı bir baskı var üzerinizde anladığım kadarıyla, açık ve örtülü. Belki de çok yakın çevrenizden de vardır, hiç şaşırmam.
Murat Emir: Aslında asıl baskı saray çevresinden geliyor. Yani işin gerçeği bu. Bizim komisyondan çıkmamızı istiyorlar. Ama Ruşen Bey şunu ifade etmeliyim ki, komisyonun fikir babası biziz. Biz yıllardır bu sorunun ve diğer sorunların çözüm adresinin Meclis olması gerektiğini açıkça, halkın önünde, her yaptığımız ve söylediğimizden veya söylemediğimizden hesap verir bir biçimde bu sorunlara el atmamız gerektiğini ve bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu cesarette olduğumuzu söyleyen partiyiz. Biz söyledik komisyonun kurulmasını. Devlet Bahçeli bugün burada. Daha altı ay, bir yıl oldu. Onlar bize, biz DEM Parti’yle el sıkışıyoruz diye, "Siz eli kanlı terör örgütünün temsilcileriyle el sıkışıyorsunuz" diyenlerdir. Şimdi konjonktür değişiyor, bu arkadaşlar değişiyorlar. Biz komisyonun sahibiyiz. Dolayısıyla biz komisyonda niye varız? Bunu çok anlatabildiğimizi düşünüyorum. Biz bir defa Türkiye'de biraz önce bahsettiğim yakıcı sorunları konuşmak üzere varız. Bunun için siyaset yapıyoruz zaten. Barışı konuşacağız, demokrasiyi konuşacağız, adaleti konuşacağız. Türkiye'nin en yakıcı sorunları bunlar değil mi? Ve bunları açıkça konuşuyoruz ve konuşmaya devam edeceğiz. Şimdi şöyle şeyler yapıldı: "İşte bunlar ülkeyi bölecek." Cumhuriyet Halk Partisi’nin olduğu bir yerde Türkiye bölünmez. "Anayasa değiştirecekler." Asla. Biz başından söyledik. Nitekim birçokları da ve işte Meclis Başkanı, diğerleri de zaman zaman söylüyorlar, bu komisyonun böyle bir görevi olmayacak. Dolayısıyla bizim bu komisyondaki varlığımızın aslında çok isabetli olduğu, yararlı olduğu da bence görüldükçe bu baskılar azalıyor. Ama asıl baskının, yani "Cumhuriyet Halk Partisi’ni bir şey yapalım da şu komisyonun dışına itelim, biz kendi aramızda bir şeyler kotaralım" kaygısının saraydan geldiğini ben açıkça görüyorum açıkçası.

Ruşen Çakır: Peki, ben bu konuyu dile getirdiğim için çok eleştiri alıyorum ama sizin partiniz de, partinizin yetkilileri de sık sık dile getiriyor farklı bağlamlarda. AK Parti ile MHP arasında bu süreç bağlamında bir fark var değil mi? Yani ‘‘Değil mi?’’ diye sormayayım ‘‘Var mı?’’ diye sorayım da şey olmasın. Bence var ama yani... Çünkü gerek Ekrem İmamoğlu'nun gerek Özgür Özel'in değişik zamanlarda dile getirdiklerinde sadece süreçle ilgili değil aslında bu CHP'ye yönelik yargılamalarla ilgili de bu konuya dikkat ediyorlar. Kimilerine göre bu bir rol paylaşımı. Siz ama içeriden birisi olarak komisyonun içinde de görüyorsunuzdur partilerin tavırlarını, şunu bunu. Hakikaten bir fark var mı?
Murat Emir: Doğrusu şöyle, yani ben tabii sizin de sadık bir izleyicinizim. Medyascope o görüşlerin de çok tartışıldığı ve öne sürüldüğü bir alan oldu gerçekten. Benim kişisel gözlemim, AKP ile MHP arasındaki kurmaylar arasında en azından böyle bir ayrışma yok ve böyle bir ayrışmadan Türkiye'ye işte demokrasi adına, adalet adına, barış adına bir hayır beklemenin de ben çok aşırı iyimserlik olacağı düşüncesindeyim. Tabii ki Türkiye zor bir yerde. Siyaset çok sıkışmış durumda ve burada gerçekten her bir küçük umudu bile büyütmek lazım, değerlidir. Ama nihayetinde Meclis’te de aktörler birebir sohbetlerimizde aslında görüşlerini ifade ediyorlar. Çok da demokratlar, çok da rahatsızlar. Mesela bizim İstanbul İl Başkanlığımıza 5 bin polisle girmeye çalışıldığı gün komisyon vardı. Ben hepsinin benim karşımda mahcup olduğunu biliyorum kamera arkasında konuştuğumuzda örneğin. Ama bu kararları başkaları veriyor. Başka kim, kim artık? Muhtemelen tabii Cumhurbaşkanı, onun etrafındakiler. Bu kararlar başka yerlerde veriliyor. Dolayısıyla ben, hani "AKP-MHP ayrışmasından Türkiye'ye veya komisyona veya sürece bir katkı gelir, orada bir kutuplaşma var"ı çok olası görmüyorum ama öyle bir şey olsa fena olmaz. Çünkü Türkiye'de biz demokrasi istiyoruz, adalet istiyoruz, barış olsun diyoruz. Bunun için de kim bu görüşleri ifade ediyorsa da bizim için kıymetlidir elbette.

Ruşen Çakır: Peki son olarak şunu sormak istiyorum. Komisyon bir yana, genel olarak bir süreçten bahsediyoruz ve bir şeylerin çözülmesini tartışıyoruz. Şu anda siz kişisel olarak diyeceğim ama aynı zamanda partinizi de tabii temsil ettiğiniz için, umutlu musunuz? Yani olabiliyor mu, yoksa çok mu zor?
Murat Emir: Şöyle, sizin ilk sorunuzla bunu birleştirerek cevap vereyim. Ben muhataplarımızın Cumhuriyet Halk Partisi’nin varlığını ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin katkısını önemsediğini görüyorum. Görüyoruz biz bunu. Yani "Cumhuriyet Halk Partisi ile yapalım bir şeyleri" kaygısı, düşüncesi var aslında. Bunu bizim muhataplarımızda, yani Sayın Meclis Başkanı’nda, o komisyondaki üyelerde görüyoruz; ama başkaları, daha yukarılarda karar vericiler farklı düşünüyorlar, o ayrı bir mesele. Ama bu komisyon eğer görevini bizim biraz önce söylediğimiz gibi gerçekten oy birliğiyle alınmış, bizim kaygılarımızın da belirli bir somutlukta yaşama geçirildiği bir çerçeve metin çizerse ve bu da Adalet Komisyonunda bir karşılık bulursa, bence komisyon görevini yapmış olur ve umutlu bir başlangıç yapmış olabiliriz. Ama burada altı çizilmesi gereken şey bence iktidardaki kafa karışıklığı. Tabii siz bu iktidardaki kafa karışıklığının acaba MHP-AKP arasındaki bir ayrışmadan mı kaynaklandığını da düşünüyorsunuz haklı olarak ama orada bir kafa karışıklığı olduğu ortada. Ne yapacaklarını çok bilmiyorlar. Çünkü bir iş yapılacak. O işin toplumsal bir maliyeti olacak. Bu maliyeti taşımak isteyip istemeyeceklerini bence henüz tartmadılar. Daha bunu tartma aşamasındalar. Ama bunu taşımanın kendileri açısından siyaseten daha kolay olacağını hissederlerse adım atarlar. Ama onların aklını ortaya koymak bakımından birkaç çarpıcı örnek vererek sözlerime son vereyim. Mesela Selahattin Demirtaş hâlâ hapiste. Bunun bir açıklaması olması lazım ve bunu ‘‘Ya şimdi bırakalım şu adalet, işte AİHM kararlarına uyun, Anayasaya uyun demeleri falan, bunlara gerek yok. Ya şu işi çözelim’’ diyenlerin de cevaplaması lazım. Böyle bir şey olamaz. Veya bir örnek daha vereyim size; mesela 11. yargı paketi dolaşıma sokuldu. Kimsenin haberi yok Ruşen Bey. Meclis’te ben soruyorum muhataplarıma, yani en bilmesi gerekenlere soruyorum, haberleri yok. İçerisinde yine hak ve özgürlükleri gerileten, yani "yargıyı etkin yapacağız" diye ve şu anda bizim konuştuğumuz herhangi bir soruna değen, yaklaşan hiçbir başlık yok. Şimdi bu akıldalar henüz. Bu nedenle umutlu değilim ama yine de, yani son toplamda umutluyum. Umudumuzu koruyoruz. Mücadelemize devam edeceğiz biz.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Murat Bey, yayınımıza katıldığınız için.
Murat Emir: Ben teşekkür ederim.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.10.2025 İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ın casuslukla ne ilişkileri olabilir?
26.10.2025 23 Haziran 2019’da Demirtaş Öcalan’a rağmen, hatta ona inat olarak mı İmamoğlu’nu destekledi?
26.10.2025 Kandil’de barış, Çağlayan’da savaş
24.10.2025 Hopa’dan sevgilerle
23.10.2025 Diyelim ki mahkeme Kılıçdaroğlu’nu yeniden CHP’nin başına geçirdi…
22.10.2025 Çözüm sürecini sabote mi ediyorlar?
21.10.2025 Suriye’nin karmaşık dengeleri: Savaş yok ama barış da yok! | Amberin Zaman anlatıyor
21.10.2025 KKTC dersleri: Seçimle gelen seçimle gider
20.10.2025 Türkiye’nin Kürtçe ile sınavı
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
27.10.2025 İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ın casuslukla ne ilişkileri olabilir?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı