Mehmet Altan ile Türkiye’nin Gidişatı (5): Suriye'de işler nasıl gidiyor? Yeni Çözüm Süreci'nin gelişimi & Trump'ı beklerken

14.01.2025 medyascope.tv

14 Ocak 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Türkiye’nin Gidişatı’nı yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. 2025’in ilk ‘’Türkiye’nin Gidişatı’’ programında Mehmet Altan’la birlikteyiz. Kendisiyle birçok konuyu konuşacağız ama tahmin edeceğiniz gibi, Suriye’ye, çözüm sürecine ve haftaya pazartesi günü ikinci kez siftah yapacak olan Trump’a ağırlık vereceğiz. Hoş geldi ağabey.
Mehmet Altan: Aman efendim neler konuşacakmışız. İyi bir yıl olsun herkese. Teşekkür ediyorum.

Ruşen Çakır: İnşallah. Geçen ayki programı https://medyascope.tv/2024/12/17/chpli-belediyelere-haciz-video/ Esad'ın kaçmasından yaklaşık bir hafta sonra yapmıştık. Olaylar daha çok tazeydi ama sakindi, birtakım gelişmeler oluyordu. Batı yeni yönetime destek veriyordu, bir kredi açılmıştı. Şimdi 1 ayı geçtik. Yüksek lisansını Türkiye’de yapan yeni Dışişleri Bakanı ilk ziyaretini Suudi Arabistan'a yapmıştı. Arkasından Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’e gitti. Yarın bakan olarak ilk kez Türkiye'ye geliyor. Ama bu arada bizim Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanı da Suriye’ye gitmişti. Türkiye'nin Suriye'de çok ciddi bir rol oynadığı da söyleniyor. Suriye'de taşlar yerine oturuyor mu yoksa bunu söylemek için daha çok mu erken?
Altan: Bence bir plan var, ama o plan raydan çıkacak bir olay yaratır mı yoksa kontrollü bir şekilde nihai hedefine doğru gider mi, bir soru. Ama gördüğüm kadarıyla, İsrail konumunu orada daha da pekiştiriyor. Dünkü haberlerde gördüm, İsrail, Şam’a biraz daha yaklaştı. Suriye’nin bir daha kısa zamanda toparlanamayacağı şekilde askeri alt yapısını yok etti. Kimse İsrail’in ilerlemesine ağzını açmadı. En stratejik yerleri aldı, su kaynaklarını ele geçirdi. Dünya sistemi açısından baktığın vakit demek ki Amerika da bu işten memnun. Daha evvelki programımızda söylediğim gibi, ben burada İngiltere'yi de çok faal görüyorum. Büyük ölçüde bu konunun plan programına katıldığını düşündüğüm İngiltere'den de ses soluk çıkmıyor. Türkiye'nin kendisiyle ilgili içeride ve dışarıda Suriye'deki gelişmelerle ilgili meseleleri var. Onlarla ilgili 20 Ocak’a kadar kendi pozisyonunda bir avantaj sağlamak isteyen siyasi söylemler, hareketler var, fakat bunun ne kadar karşılığı olup olmayacağını bilemiyoruz. Çünkü o bölge, Kürt yönetiminde olan en zengin bölge. Petrol yataklarının en büyük kısmı orada, bir kısım su kaynakları da var. Buradaki petrolün ve suyun, İsrail ile Suriye'nin Kürt yönetimindeki bölgenin elinde olduğu bir resimden söz ediyoruz.

Ruşen Çakır: Türkiye'nin, özellikle Kürtlerin konumuyla olan ilgisi de biraz bununla mı alâkalı?
Altan: Sanmıyorum. Başkalarının elinde daha fazla bir bilgi var mı bilemiyorum. Bu daha ziyade, müzik değiştiği halde senin müziğe uyamaman gibi bir şey. Türkiye çok eskiden beri Kürt sorununu çözemiyor; müzik değişse de dansını değiştiremiyor. Orayı, kendisini cazibe merkezi kılacak eksikliklerini gidermek yerine, başkasının cazibe merkezi olabilecek her adımın önüne geçmeye çalışıyor. Madem bu kadar övünülüyor, ‘’Türkiye Yüzyılı’’ diyorlar, ‘’Türkiye bir küresel güç’’ diyorlar, o zaman neden ürküyorsun? Bir cazibe merkezi olmak için eksikliklerini gidersene. Orada bir sıkıntı var ve bu, psikolojik olarak aşılamayan yahut kadroların kalitesinden kaynaklanan yahut alışılagelmişin dışında bir şey söylediğin için dışlanmaktan korkan devlet yöneticileri, bürokratları var. Neyse ne. Yani nihayetinde buraya adamlar geliyor, buraları yönetiyor, 100 yıllık bir Cumhuriyet ve bu işi çözemiyor. Demek ki burada bir beceriksizlik, yetersizlik, teşhis eksikliği var. Buna böyle bakma kabiliyetini gösterecek bir şeyi de zaten dışlıyorlar.

Ruşen Çakır: İmralı heyetinin sözcüsü konumunda olan Sırrı Süreyya Önder bir açıklama yapmış. Anladığım kadarıyla Türkiye'deki var olan şu anki sürecin merkezinde de Suriye var. Suriye'de Rojava adı verilen Fırat'ın doğusunun konumu önemli. Sırrı Süreyya diyor ki: ‘’İktidar bizim atfettiğimiz anlamda ‘’devlet aklını’’ devreye sokup, belirsizlik karşısında Kürtlerle barışacak ve Ortadoğu'da bu şekilde mi temel aktör haline gelmeye çalışacak, yoksa “kadife eldiven içindeki demir yumrukla” Suriye’de Kürtlerle sert bir çatışmaya mı girecek?’’ 
Altan: İşte benim söylediğimi söylüyor. Yani çok köklü, radikal bir şekilde Türkiye'yi bütün bölgenin cazibe merkezi haline mi getirecek yoksa eski itiş kakış, acı, kan gözyaşından mı devam edecek? Ama zaten Türkiye radikal, köklü değişebilse, istediğimiz Türkiye olurdu. Türkiye akılla değişebilen bir yer değil. Krizle değişen bir yer. Balkan Savaşları'ndaki yenilgiden sonra İpek Yolu’nun değişmesi Osmanlı'yı yıkıyor ve Cumhuriyet kuruluyor. Krizlere bakıyorsun; Kemal Derviş geliyor inanılmaz ölçülerde radikal bir banka reformu yapıyor, çünkü artık tek kuruş parası kalmıyor. Türkiye'nin akılla, hukukla, demokrasiyle değişme kabiliyeti olan bir devlet nüvesi, DNA'sı ve yönetici çapı yok burada, çok nadir. Bu krizler büyüyor, taşınamaz hâle geliyor ve bu bir değişime yol açıyor. Fakat o değişimde bir sosyal irade, siyasi irade akıl boyutunda olmadığı için, bir zaman sonra yeniden yetersiz kalıyor ve ülke tekrar yozlaşıyor.

Ruşen Çakır: Salı günleri artık Devlet Bahçeli günümüz oldu biliyorsun. Bugün yine ısrarlı bir şekilde aynı şeyleri söyledi. Bahçeli’nin konuşmasının önemli yerini Suriye tutuyor: Diyor ki: ‘’ Suriye'nin kuzeydoğusunda PKK/YPG bölücü terör örgütü mensupları, Suriye hükümetinin çağrısına kulak vermelidir. Silahlar bırakılmalıdır. Aksi halde cevap verilir, biz onları yok ederiz. ABD, Fransa ve diğer bazı ülkelerin suyu bulandırma, terör örgütünü arkalama ve DEAŞ bahanesiyle -IŞİD’e DEAŞ diyorlar biliyorsun- teröristlere kol kanat germe teşebbüslerinin geçerliliği ve inandırıcılığı yoktur.’’ Fransa, Macron, Kürtlere tam destek vereceklerini açıkça söyledi biliyorsun. ABD'nin orada zaten 2000 kişilik askeri var. Bahçeli ‘’diğer bazı ülkeler’’ derken öncelikle İsrail kastediyor herhalde. İsrail bakanları değişik zamanlarda Suriye'deki Kürtlerle ilgili ‘’stratejik ortak’’’ tanımlaması yaptılar. Gerçekten böyle bir ikilem var. Türkiye, Suriye'deki YPG'yi tasfiye etmek istiyor ama Batı ve bazı ülkeler destek çıktığı için yapamıyor. Birazdan Trump’ı da konuşacağız orada da bu bahis tekrar gelecek.
Altan: Yaş almanın bir avantajı var biliyor musun; söylenen o günlük laflara aldırmıyorsun. Hamasetle söylenen o ‘’tarihi gelişmeler’’ lafları filan. Biz genç, çok heyecanlı gazeteci üslubuyla hayatımızı, gençliğimizi yitirdik; Robert de Boron’un ‘’Merlin’’ şiirindeki gibi.

Ruşen Çakır: Hiç sorma.
Altan: Sonuç itibariyle bunların bir palavra olduğunu görüyorsun. Biz bunun benzer örneğini Kuzey Irak'ta gördük. Ne oldu? Neler söylediler değil mi? Burada daha önce konuşmuştuk bunları. Demin sana söylediğim akıl boyutunda, Türkiye'nin özgürlüğünü ve refahını arttıracak bir devlet anlayışı ve siyasi kadro, gücünün yetmediği şeyi veri kabul edip oradan avantaj sağlayacak. Türkiye, gücünün yetmeyeceğini bile bile bir yerlerle uğraşıyor. O sırada devlet imkânlarını kullanıyorlar, polisler askerler selam duruyorlar, siyah arabalara biniyorlar, uçaklara biniyorlar, iyi yerlerde yaşıyorlar. Piyasada, öğretim üyesi bir siyasetçi varsa, mesela dünyanın hangi üniversitelerinde ders verebilir, nerede kulak kabartırlar onu bilemem, ama siyasette olunca önemli oluyor. Bunlar bir şeyler söylüyorlar ve belki de kendi mesleklerini icra etmeleri halinde olamayacakları olağanüstü imkânlar üstünden bir şeyler anlatıyorlar Sonuç itibariyle, Cumhuriyet tarihine baktığımız vakit, Türkiye, olması gerekenin çok uzağında. Onun için bunlar laf. Bir şekilde bunun neden laf olduğunu görüyoruz. Gücünün yetmeyeceği bir yerde ,Türkiye çıkarlarına yönelik farklı ABC alternatifleri geliştirmiyor. Bunu daha evvel de yaptı, onu da gördük Kuzey Irak meselesinde. Sonra ballı börekli oldular; ihaleler, paralar pullar, şunlar bunlar…

Ruşen Çakır: Şimdi de anlaşıldığı kadarıyla Irak'ta özellikle KDP (Kürdistan Demokrat Partisi), Barzani Ailesi Ankara ile koordineli bir şekilde hem Suriye'de hem Türkiye'deki bu süreçte epeyce bir rol oynuyor. Mesela KDP heyeti şu ânda Suriye’de SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile görüşüyor. Orada bir Kürt Birliği yaratma çabası var. En son yaptıkları açıklamada, Şam'daki yeni yönetimle koordineli bir şekilde, Kürtleri sisteme katmaktan söz ettiler. Mesrur Barzani daha yeni Ankara’daydı biliyorsun. 
Altan: Bunlar niye sosyal olarak olayların gelişimini analiz etmeyip illaki devlet patentli ‘’istediğimiz biçimde’’ yaparız derler?  Bu böyle yürümüyor kardeşim. Sen bunu daha kabiliyetli, daha özgüvenli, daha geniş perspektifli ve sosyal gelişmeleri önleyemeyeceğini bile bile yaparsan, orada da Talabani gibi alternatifler çıkıyor, bölünüyor, seçimleri kazanamaz hale geliyor. Yani doğal gidişatı akıl boyutunda, demokratik ve hukuk çerçevesinde çözebilmek kabiliyeti olmayan birisinin ‘’Şimdi senin canına okurum. Bak geliyorum, ağzını burnunu kıracağım’’ tavrıyla yönetilemiyor bu. Zaten Türkiye'nin 100 yıllık çok geniş bir laboratuvarı var. Çok zor bir şey değil, nerelerde eksiğin var bak; hep aynı şeyleri tekrarlıyor burası. Onun için de yaşlanınca manasız geliyor. Müzik değişti, dünya değişti, bunlar aynı dans yapıyor.

Ruşen Çakır: Aralık sonunda nihayet Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan İmralı'ya gittiler. Sonra yanlarına Ahmet Türk'ü de alarak partileri ziyaret ettiler. İYİ Parti randevu vermedi, ama onun dışında hepsiyle görüştüler. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’la da görüştüler ve galiba bugünlerde tekrar ikinci kez İmralı'ya gidecekler. Böyle bir trafik var. Bu trafikten bir şey çıkacak gibi görüyor musun?
Altan: Bu çok tehlikeli bir soru. ‘’Çıkmaz’’ dersen de sıkıntılı çıkar, ‘’Çıkar’’ dersen de sıkıntılı. İnşallah barış olur, inşallah çözüm olur, inşallah huzur olur. Peki ‘’Bunun olması için eksikler nedir?’’ diye baktığında, eksikliklerin hiçbirisinin giderilmediği görüyorsun. Kimse barışa, çözüme karşı değil. Ama eksik olan, hukuk yok. Hukukun üstünlüğü kriterinde 142 ülke arasında 110. sıradayız. Kendi devleti, mahkemeleri, bizim vergilerimizle para alan hâkimi, yargıcı, savcısı anayasaya uymuyor. Neyi düzenleyeceksin? Burada niye barışa ihtiyacımız var? Hukuk olmadığı için. Niye barışa ihtiyacımız var? Anayasaya çiğnendiği için. Niye barışa ihtiyacımız var? Gelir dağılımı adaletsiz olduğu için. Niye barışa ihtiyacımız var? Yolsuzluk ve hırsızlığı yok etmek için. Peki bunları kaldıracak olan şey nedir? Hukuk, demokratik çoğulculuk, çürümüş siyaset sisteminin yenilenmesi. Bunları yapmadan barış olmaz. Bu barışı siyaset yönetimi istiyor. Hiçbir sosyal, doğal, demokratik hukuksal gelişim olmadan, ‘’benim planımın dışında bir şey söylersen ve uygulamazsan, yumruk geliyor’’ diye de bir taraftan tehdit gelecek.

Ruşen Çakır: Zaten geliyor o.
Altan: Demek ki zor. Yani inşallah olur.

Ruşen Çakır: Ama şöyle de bir şey var. Dün Cengiz Çandar’la sohbet ettik. Kadri’yle bizim ‘’Hafta Başı’’ programına https://medyascope.tv/2025/01/13/rusen-cakir-ve-kadri-gursel-ile-hafta-basi-18-cengiz-candar-yorumladi-cozum-sureci-var-mi-yok-mu/ konuk oldu. Vietnam Savaşı sürecinde Henry Kissinger ve Vietnam Lideri Le Duc Tho barış anlaşması için görüşüyorlar. Anlaşmadan iki gün önce, Amerika en büyük saldırıları yapmış, ama bu sırada görüşmeler sürüyor. 
Altan: Belki Ortadoğu’daki gelişmeler burayı etkileyecek. Türkiye burada belirleyici değil. Dünya sistemi, Ortadoğu, Trump'ın gelmesi, yeni dünyadaki küreselleşmenin zorlukları, bunu belirleyen teknoloji, aynı zamanda pazar paylaşım kavgaları… Bizim televizyon kanallarında hiçbir dış politika haberi yok. Sanki Türkiye dünyanın merkezi. Türkiye dünya üretiminin %1’ini bile yapamıyor. Yani bu, merkez değil. O zaman demek ki %99’unun etkin kısmını üreten, belirleyen, teknolojiyi şunu bunu, o potansiyeli de biraz dikkate almak lazım. Ne oldu birdenbire Ortadoğu'da? Aynı zamanda hem bir taraftan hukuksuzluklara devam et hem bir taraftan barışıyormuş gibi yap hem de bütün heyetleri, demeçleri, televizyonları, konuşmaları, her şeyi kontrol et. Demokratik bir sosyal süreci yok varsayarak hiçbir çözüm olmuyor. Ama Türkiye'yi yönetenler bunu hiçbir zaman öğrenmeyecek, çünkü öğrenmemek çok avantajlı galiba, parasal, pulsal, manevi ne varsa artık. Bir şey var.

Ruşen Çakır: Belki de Erdoğan Trump’ın pazartesi günü göreve gelmesini bekliyor.
Altan: İşte o zamana kadar elimi kuvvetlendireyim diye düşünüyor. i

Ruşen Çakır: Trump gelince ne olacak? Önce Türkiye'den gidelim, sonra dünyaya geçelim. Trump gerçekten ‘’dostum Erdoğan’’ deyip Erdoğan'ın bütün beklentilerini Mesela Suriye'de askerlerini çekerek karşılar mı?
Altan: YPG vasıtasıyla hem İsrail'i rahatlatıyor ekonomik olarak da enerji kaynaklarını kontrol ediyor. Yani İsrail ile YPG'nin birlikte Suriye'nin doğal zenginliklerini ve toprağın çok büyük bir kısmı %30-40’ını kontrol ettiğini görüyoruz. Bunun arkasında Amerika ve İsrail, aynı zamanda bölgenin Buna göre şekillenmesi de var. Siyasal İslam etkisinden kurtulmasını isteyen bir dünya yaklaşımı da var. İngiltere şu bu, bu plan programını niye değiştirsin?

Ruşen Çakır: Ama Trump en son yaptığı basın toplantısında Erdoğan'a övgüler yağdırdı ve Suriye hamlesinin arkasında onun olduğunu söyledi biliyorsun. Ama ABD askerlerini çekip çekmeme konusunda ‘’bu askeri sır’’ diye cevapladı.
Altan: Ruşen, hepimiz belli bir yaşa geldik. Hepimizin hayat ilkeleri, değer yargıları var. Siyasetin yok saydığı şeyler, ilkeler açısından, değer açısından, öz saygı açısından ciddi bir şeydir. O mektubu yazan adamın seni göklere çıkarmasının bir manası yoktur. Önemli olan, öyle bir mektuba muhatap olmamaktır. Üstelik Trump o yazdığı mektubu gidip bürosuna astı. Onun için onun ne söylediği önemli değil. Dünya dengeleri, Amerika'nın kendi iç dengeleri, çıkarlar, 21 yüzyılda gittikçe şiddetlenen Çin-Amerika, Uzakdoğu’da Pasifik’teki çıkar kavgaları önemli. Bu anlamda ‘’bana ne dedi ne demedi’’ önemli değil. Burada bu iş küçük mahalle dedikoduları üstünden gidiyor. Ama bireysel olarak, öyle bir mektup yazan birisinin muhatabı olmak istemezsin. O muhatabın da ne söylediğini, bakan, izleyen birisi olarak ben önemsemem. Bir de Amerika'nın başka bir üslubu var.

Ruşen Çakır: Peki ne bekliyorsun dünyada. Trump, Grönland, Panama Kanalı ve Kanada’yı istiyor.
Altan: Dehşet bir şey. Siyaset biliminde bir ‘’Deli Adam Teorisi’’ var biliyorsun. Makyavel’den geliyor. Bu teori Ronald Reagan döneminde giriyor Amerikan siyasetine. Öyle abuk subuk görünen şeyler söylüyorsun ki bütün dünya senden korkuyor. Galiba bu deli adam teorisi tekrar güncelleştiğini sağda solda görüyorum. Bütün ülkelerde yaygınlaştı. Herkes kalkıp abuk sabuk deli adam teorisine çok uygun akıl dışı söylemler üretiyor. O dönemde Reagan bunları söylüyor çünkü Çin, Amerika filan bu anlaşmalar öncesinde ‘’bu adam her şeyi yapar, abi bu deli’’ dedirterek gücünü, Pazar alanını genişletiyor. Şimdi Türkiye'deki konuşmalara baktığım vakit, Reagan’ın gelmesi öncesinde olduğu gibi, bu deli adam teorisi çok hatırlanıyor. Yani öyle şeyler söyle ki çok patavatsız, kontrol edilemez birisinin portresini ver ve bunun sana verdiği geniş alanda daha rahat siyaset yap. Hatırlarsan, Clinton 93'te geliyor. Demokratlar, sonra Bush araya giriyor, ardından Obama, Trump, Biden ve yine Trump. Yani Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında bir pinpon topu gibi gidiş geliş var. Bu aynı zamanda Amerika’nın üretim yapısının, yani Silikon Vadisi’nin ilk başta Clinton döneminde daha marjinal, daha sistem dışı, daha ileri teknolojiyken, 2025’te Trump’ın yeniden seçilmesi döneminde yerleşik hâle geldiğini görüyoruz. Silikon Vadisi üretim biçiminde marjinal, kenardan gelen bir unsurken, bugün, yerleşik, devletle iç içe, devlet kaynaklarını ele geçirip oradan finanse edilip, teknolojik olarak daha da korkunç zıplamalara gittiğini görüyoruz. Aynı zamanda, Trump gibi, ilk başta Silikon Vadisi’nin ileri teknolojisiyle uyuşmayan, daha geri teknolojilerin sözcüsü olan birisinin de yeniden hem Silikon Vadisi’nin desteğini hem ileri teknolojiye uyum sağlayamayan yığınların oyunu bir arada aldığını görüyoruz.
Bunun da bir sürü nedeni var. Mesela Biden orta sınıfların istediği paylaşımı sağlayamadı. Gelir dağılımı adaletsizliğinde orta sınıflar güme gitti, dışarıya harcadıkları kaynaklar büyüdü. Bu bir taraftan harıl harıl hem Amerika'nın kendi içinde sistem, teknoloji değişip yerleşik hale gelirken, bunun sosyal yapısının oturmadığını görüyoruz. Bir taraftan da dünyada 21. yüzyılın küreselleşmenin bir sonucu olarak Çin gibi ülkelerin çok daha ileri noktalarda aktörler olduğunu görüyoruz. Bu hem büyük bir ıstırap yaratıyor hem de yerine oturduğu vakit, 21 yüzyılın bütün sistemi yeniden yerine oturmuş olacak. Ama oraya kadar çok ağır bir çatlama, kavga büyük bir pazar aşımı ve tabii ki askeri teknolojinin gelişmesini sağlayacak maden kavgası var. Grönland, Panama Kanalı, Meksika hepsi de bu kavganın bir parçası. Trump içeride iki kesimin birden sözcülüğüne sıvandı, onu nasıl birleştirecek bilmiyorum, onu görmek zor. Ama bir taraftan da ‘’büyük Amerika’’ derken, dünyadaki bu paylaşımda çok etkin rol oynamaya hevesli bir durumu var.

Ruşen Çakır: Bu, çok büyük iddialarından birisi. Hem bir taraftan Panama’ya Grönland’a sataşarak bir tür saldırganlık gösteriyor ama bir diğer taraftan da savaşları bitireceğini söylüyor. Mesela Ukrayna-Rusya Savaşı'nın bitme ihtimalinin yükseldiğini…
Altan: İsrail’e Gazze savaşını bitirmezsen orayı cehenneme çeviririm’’ dedi.

Ruşen Çakır: Evet. Zaten şimdi ateşkesle durumu da var, bu konuda bayağı bir ilerleme var. Gerçekten bunları yapabilecek mi?
Altan: Ortadoğu'da daha evvel geliştirdiği plan beklenmedik bir şekilde tuttu.  Belli ki mesele, Çin’le, Rusya ile çekişmenin nihai hale geldiği bir dönemdeyiz. Ortadoğu’yu çok kısa bir sürede buna uygun düzenlemek istiyor ki o istikamette gidiyor. Bugün Trump’ın kabinesiyle ilgili yorumlar vardı İsrail’de. İran'a çok düşman ama İsrail'e çok yakın bir kabine olduğu konuşuluyor. Ortadoğu'nun kendisi tek başına Amerika için önemli değil. Ama daha sonraki aşama için orayı tamamlayıp gitmek istiyor. Kürt meselesi de buna dahil. Bu da teknolojiye, gelişmelere, Amerika'nın kendi içindeki dengelere bağlı, ama Amerika'nın yadsınamaz bir gücü olduğu da kesin. Pentagon'un içinde, savunma sanayinde kavgalar var. Amerika da tek bir Amerika değil, çıkar kavgaları var. Ortadoğu'daki askeri otoritelerle diğerlerinin arasında farklı bakışlar var. Senin sorduğun soruya, dörtte biri giden 21. Yüzyılım maceralı yol serüveni olarak bakmak lazım. Bu, kendi hedefine doğru gidiyor.

Ruşen Çakır: Dünyanın her yerinde, ama özellikle Avrupa'da yeni sağ, sağ popülist ya da aşırı sağ hareketlerin de hamiliğini yapıyor.  Mesela Almanya’da AfD’ye bayağı yatırım yapıyorlar. Belki Fransa'da da olacak. Zaten Hollanda İtalya ve birçok ülkede şu anda sağ bayağı güçlü bir durumda. Bunların da en önemli özelliği, demokrasiden uzak, otoriterliğe meyilli olmaları.
Altan: Evet, kuralsız bir dünya istiyorlar. Demin de kısaca bahsettim, Silikon Vadisi, yerleşik düzenin üretim biçimi haline geldi ve yeni projeleri için kamu kaynakları, askeri projeler, kendi içinde hukukun denetleyici yapısını istemiyor. Aynı zamanda, yeni çağa uyum sağlayamayan yığınların da rekabette, kuralda yerleri yok. Böyle ortaya karışık, birbiriyle çelişkili mesaj, beyan, duruş ve davranışla yürüyen bir istikamet var. Trump'ın söyledikleriyle yaptıkları arasında da büyük farklar var. Onun için, bu söylemden ziyade, Amerika’nın kendi içindeki çıkar kavgalarını analiz ederek hangi istikamette gideceğine bakmak lazım. Ama tabii dünyada bu antidemokratik, rekabet edemeyen yığınların öfkesi üstünden, hedeflerine siyasetten daha hızlı varacaklarını düşünüyorlar.

Ruşen Çakır: Evet tam da onu söyleyecektim. Daha önceki Cumhuriyetçiler de dahil, Amerikan yönetimleri lafta da olsa bu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin çizdiği sınırları bir veri olarak alıp, o zemin üzerinde, en azından laf ederlerdi. Ama Trump’ın, yeni Amerikan yönetiminin, demokrasi, insan hakları, temel hak ve özgürlükler gibi bir derdi yok; şiddetle kınamayacak hiçbir şeyi, anladığım kadarıyla.
Altan: Ama şunu hatırlatmamız lazım: Amerika bu kadar da kolay lokma değil Trump için. Bir kere mahkûm olan ilk Başkan, bunun altını çizmek lazım. Yani bunu yapıyorlar. Türkiye bunu konuşmaktan pek hoşlanmıyor. Trump, Amerikan tarihinde seçim kaybedip ikinci bir dönem için Beyaz Saray'a gidecek ikinci Başkan. Ama hüküm giyerek Saray’a gidecek ilk Başkan. Amerikan Anayasası’nda, Başkanlığı yıpratacak, ikide bir suçlayacak mekanizmaları almak için birtakım maddeler var. Onun soruşturmalarını yapan yargıç istifa etti ama diyor ki: ‘’Olağanüstü olan, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı makamına sağlanan yasal korumalardır, makam sahibine değil.’’ Yani ‘’Sen saygın bir herif değilsin. Ama bu yasaların koruduğu şey makam. O makama saygın olmayan, bir hüküm giymiş, suç işleyen, bundan çekinmeyen bir adam gelirse… Ve yazdığı 137 sayfalık özel iddianame de yayınlanmış, kamuoyuna mâl olmuş. Mahkeme jürisi 12 New Yorkludan oluşuyor ve Trump’la ilgili suçlamaların hepsinde ‘’suçlu’’ oyu kullanıyor. Düşünsene, adam eski Başkan ve 20 Ocak’ta yeniden göreve geliyor. Mahkeme jürisi halktan seçilmiş ve ‘’bu adam ‘suçlu’ diyor.
Kıyaslama çok basit bir düşünce yöntemidir, ben bayılırım çünkü turnusol kâğıdı gibidir. Türkiye’yi düşünerek kıyasla Amerika'yı. Türkiye'de, iktidarı bu kadar elinde tutan bir adam geldiği vakit ‘’bu adam suçlu, çalmış, etmiş, küfür etmiş’’ diyecek, güçten korkmayan, hakikatten yana olan bir yapı var mı? Mesela Türkiye'ye çevrilmesi lazım bu suçlamalar. Bir de şeyin bir başka bir şey daha söylemek
Selim Kuneralp’in içimize su serpecek, bir şekilde bizi rahatlatacak bir yazısını https://serbestiyet.com/yazarlar/trumpu-beklerken-193543/ okudum. Amerika, sürekli seçimler ülkesi. Şimdi 2026 da bir ara seçim var. Temsilciler Meclisi tamamen, Senatonun da üçte biri yenilenecek. Temsilciler Meclisi ve Senatoyu Trump kontrol ediyor, fakat kendi içinde sıkıntılı. Senatodaki grubunda karışıklık var. Trump, istemediği bir ismin çoğunluk lideri olarak seçilmesini engelleyemedi. Temsilciler Meclisi Başkanını yeniden seçtirmek için epey uğraştı, çünkü partisi içinde ona muhalif olan üyeler vardı. Bunları göz ardı etmemek lazım. ‘’Anayasayı değiştirin, ben bir ömür boyu iktidarda kalayım’’ dersen, anayasayı değiştirmek bu dönemde mümkün değil. 1200-1400 yeni görevli atamak istiyor ve bunların hepsi Senatonun denetiminden geçecek. O da bir vakit alacak. Trump’ın önünde sadece bir dönem, yani dört yıl var. Senato ve Temsilciler Meclisi’ne rağmen, sistemin kendi içinde hâlâ denetimi var. Trump siyaseten Cumhuriyetçilerin hepsine çok hâkim değil. Bu ‘’deli adam teorisine’’ uygun olarak neler yapıp yapamayacağı, her şeye rağmen sistemin kendi direnciyle de irtibatlı bağlanması lazım. Mesela, Çin, Ukrayna, Avrupa, Ortadoğu, Paris sözleşmesinden çıkacak mı? Şimdi bunun Grönland’la ilişkisi var. Çünkü oradaki sular hızla eridiği vakit dünya su yollarında değişiklik oluyor. Bu Çin'le, Rusya'yla savaşta kendi bir güç veriyor
Çok az konuşulan ilginç şeyler var: Mesela, Arktik Okyanusu’nda 17 adet metalik element var.  Bunlar bizi aşan, askeri teknolojinin ihtiyacı olan şeyler.

Ruşen Çakır: Grönland’da mı?
Altan: Evet. Orayı ele geçiren, aynı zamanda teknolojik olarak askeri üstünlüğü de müthiş avantajlı hale getirecek yapılar var. Yirmi birinci yüzyılda Amerika, Rusya, Çin arasındaki kavganın hangi boyutlarda olduğu, askeri kapasitenin nereye geldiği… Bir de çip meselesi var. Tayvan bu konuda çok ileri ve Amerika, Tayvan’daki bütün teknolojiyi alıp Arizona’ya kurdu. Bizim gibi, itiş kakışları 100 yıl önceki meseleler üzerinden gitmiyor. Bütün bunları bir arada değerlendirmek lazım. Belki 21. yüzyılın macerasını her konuşmanın başına üst slogan olarak koymak lazım. Bu hızlanıyor, büyüyor ve karmaşası artıyor, ama yol da alıyor. Ben eski analizlerimde şöyle örnek verirdim: Demokratlar, bilgisayarcılar, Silikon Vadisi Cumhuriyetçiler de buzdolabı, araba diye anlatırdım. Şimdi bu tersi oldu. Yakından baktığım vakit, artık üretim biçimi teknolojisinin yerleşik hale geldiği ve çakallıklar başladığını gördüm. Her statüko olanın çakallıkları gibi.

Ruşen Çakır: 2025 için Türkiye ve dünya için özetle ne söylersin? Temennini sormuyorum. 
Altan: Çok vahşi bir gelir dağılımı adaletsizliğinin, bu kadar vicdansız, acımasız biçimde bir siyasetin hedefi haline geldiği bir Türkiye’ye ben ilk defa rastlıyorum. Gelir dağılımındaki bu adaletsizlik büyük bir tercih. Çünkü son 10-15 yıla baktığım vakit, ‘’AKP'nin zenginleri’’ olarak nitelediğim bir %20 var. Nüfusun en zengin %20'sinin milli gelirden aldığı pay sürekli artıyor, %80 de fakirleşiyor. En alttaki kesim tavşan gibi; nasıl olsa sesi çıkmaz ne kadar bağırsa diye onun da üstünde tepiniliyor. Yani doğru söylemediği çok yaygın bir kanaat olan bir istatistik enstitüsünün açıkladığı enflasyon oranının altında asgari ücret ve emeklilerin gelirini arttırmak, gerçekten ancak demokratik olmayan bir ülkede, hiçbir çığlığı duymak istemeyen ve bu çığlıkların artmasından sanki keyif alan bir arzunun tercihi gibi duruyor. Ben buna hiç rastlamadım. ANAP iktidardaydı, ara seçimlerde altüst oldu, çünkü bu gelir dağılımı adaletsizliği bozulmuştu. ‘’Ben sosyal yardım yapıyorum, 17 milyon aileye para veriyorum, fakirliği yönetiyorum’’ gibi yahut da Ankara'daki adamın kontrol ettiği, daha fazla bildiği dengeler, rakamlar mekanizmalarının dışına taşan bir gelir dağılımı adaletsizliği, siyasal iktidarın politikası olmuş gibi. Bunun 2025'te de zor geçireceğini düşünüyorum. Konuşa konuşa bir şey olmuyor gibi gelir, ama bu bir birikimdir. Yargı mekanizmasının, adaleti her gün bıçaklayıp, boğduğu, yok ettiği bir ülkenin taşıma kabiliyeti vardır.
Suriye ne oldu? Şu oldu bu oldu, birisi karıştırdı ama sonunda Esad 13 günde gidiverdi. Yargının, hukuku, gözümüzün önünde, öldür öldür, vur vur, boğazını sık, bıçakla, kafasına da vur, kulağını da çıkar, parmağını gözüne de sok… Bunu bir ülke taşıyamaz. Bu, insanlığın, toplumların yönetilmesinde bulduğu, yerine başka bir şey koyamayacağı mekanizmalardır. Bir de, iktisat bilimdir. Adalet, hukuk, ekonomi biliminin gereklerini inkâr ederek buradan büyük rantlar elde ederiz, ‘’bu, bizim siyasi dehamız sayesinde yürür gider’’ gibi bir mantık olamaz. Bunun sınırlarındayız. Bakarsın, yarın öbür gün parlamenter rejime dönerler veya ‘’bu iş gitmiyor’’ diye başka bir koalisyon ortağı bulurlar. Dış politikada bunun il tercihini yaptılar. Bunun içerideki karşılığı, parlamenter rejime geri dönüp, yargının hukuku boğmasını engellemesi, ilk olarak AİHM ve AYM kararlarının uygulanması, HSK’nın yerine, gerçekten Anayasayı koruyan bir yapının gelmesi gerekiyor. Temel amaçları iktidarda kalmak. Eğer bu gerekiyorsa, buna yönelik, olabildiğince bir referans, bir dönüş de görme ihtimali var. Türkiye hiçbir zaman ne büyük umutsuzlukların ne büyük umudun sürekli yürüyebileceği bir yer değil. Çok umutlu olduğu yerde inanılmaz bir umutsuzluğun kapısı açılır, en umutsuz döneminde de umudun önü açılır.
Dış politikada bu kadar keskin, Batı yanlısı yönelimler gösteriyorsan, içeride de en azından parlamenter rejime geri dönüp, iktidarını devam ettirmenin arayışlarını daha makul yerde yapma durumu söz konusu olabilir.

Ruşen Çakır: Dedi Mehmet Altan ve noktayı koydu. Bir dokundum, bin ah işittim. Çok teşekkürler Mehmet Altan.
Altan: Fakat ne kadar yoğun geçiyor bu Türkiye gündemi. Programı ayda bir yapıyoruz, bir ayda yaşadığımız meselelere bak. Dehşet verici ve ne kadar ağır. Rodeoya binsen daha huzurlu olursun.

Ruşen Çakır: Hiç sorma. Vallahi gazetecilikte 40. yılıma girdim, hiç bu kadar bunaltıcı bir dönem yaşadığımı hatırlamıyorum. Çok kötü dönemler yaşadık ama bu kadar
Altan: Devlet ve toplum olmaktan çıkıyor. Program uzamasın diye konuşamadık ama hızlıca söyleyeyim: Artık toplumun üçte ikisi siyaset kurumunun sorunları çözebileceğini inanmıyor. Bu çürümüşlüğü sürdüremezsin kardeşim.

Ruşen Çakır: Ben de inanmıyorum
Altan: Ben de inanmıyorum. Türkiye'nin esas derdi, bu siyaset kurumu. Şunu söyleyeyim de programı öyle kapatalım, bu çok önemi: Dışişleri Bakanlığı'nın web sitesinde AB Başkanlığı diye bir bölüm var. Orada AB’ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı yazıyor. Yani, bizim, Avrupa Birliği üyesi olmak için görüşeceğimiz dosyalar. Burada 2019’dan beri 5. fasıl yok. Sen böyle ciddi bir devlet gördün mü?  Koskoca Dışişleri Bakanlığı. Her şeyi söylüyor, idare ediyor, büyük akıl, beyinler, devlet aklı filan. Giriyorsun web sitesine, AB’ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı var, 32 maddelik. 1-2- 3- 4 var, 5. madde yok, oradan 6. maddeye geçiyor. Niye 6'ya geçiyor? 2019'dan beri herkes söylüyor, bunu düzeltmeyen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ciddiyeti.

Ruşen Çakır: Ne var o. 5. maddede?
Altan: Kamu İhale Yasası var.

Ruşen Çakır: Hani ‘’Bal tutan…’’ diye bir söz vardı, nasıldı o?
Altan: Her tarafını yalar.

Ruşen Çakır: Evet, ‘Türkiye'nin Gidişatı’na burada noktayı koyuyoruz. Mehmet Altan'a çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
26.01.2025 Çözümsüzlük için Kandil’den medet ummak
22.01.2025 Transatlantik: Trump nasıl başladı? | Unuttuğumuz Suriye | Gazze ateşkesi
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
17.01.2025 Haftaya Bakış (250): Boğaziçi direnişinin 1000.günü | CHP'nin iktidara cevabı | Yeni çözüm sürecinin gidişatı
15.01.2025 Transatlantik: Gazze'de ateşkes süreci | Trump'ı beklerken | Yeni Suriye'nin inşası
14.01.2025 Mehmet Altan ile Türkiye’nin Gidişatı (5): Suriye'de işler nasıl gidiyor? Yeni Çözüm Süreci'nin gelişimi & Trump'ı beklerken
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
10.01.2025 Haftaya Bakış (249): Özel'in kırmızı kartı | Akdeniz Belediyesi'ne kayyum | Ülkücülerin Öcalan kavgası
26.01.2025 Çözümsüzlük için Kandil’den medet ummak
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı