MHP lideri Devlet Bahçeli dün gazetecilerle sohbetinde, iki partili bir rejim kurmak için partilerinin tasfiye edilmek istendiğini; bazı medya kuruluşları, gazeteciler, başta Fethullah Gülen’inki olmak üzere bazı cemaatler ve hatta CHP’nin bilerek ya da bilmeyerek bu proje içinde yer aldığını ileri sürdü.
Bahçeli’nin tasfiye planını iki aşamalı olarak tarif ettiğini söyleyebiliriz:
1) Referandum öncesi MHP tabanının “evet”e yönlendirilmesi için yürütülen yoğun kampanya, hatta psikolojik savaş.
2) Referandum sonuçlarının esas olarak MHP’nin yenilgisi olarak değerlendirilmesi ve kimilerinin buradan hareketle bu partinin önümüzdeki genel seçimlerde yüzde 10 barajının altında kalabileceğini iddia etmeleri.
Çıplak gözle görülen
Bu iddiaları tartışmaya başlamadan önce kişisel bir hatırlatma yapmak isterim: Bildiğim kadarıyla referandum akşamı, sonuçların belirginleşmeye başlamasıyla birlikte MHP’nin ciddi bir kayıp içinde göründüğünü ilk olarak ben, NTV’de dile getirdim. Dolayısıyla dün Bahçeli’nin suçladığı gazeteciler arasında yer alma ihtimalim hayli yüksek.
Öncelikle bu değerlendirmeyi hiçbir artniyet taşımadan yaptığımın altını çizmek isterim. Zaten meraklısının da bildiği gibi, merkez medyada MHP ve ülkücü hareket hakkında düzenli haber ve yorumlar yapan az sayıdaki gazeteciden biriyim. MHP’liler ve ülkücüler benim solcu olduğumu bilirler, ben de saklamam. Biraz da kişisel durumum nedeniyle ülkücü hareket üzerine yazıp çizerken objektif olmaya normalin ötesinde özen gösterdiğimi de itiraf ederim. Diğer bir deyişle MHP’yi (ya da başka herhangi bir siyasi grup veya partiyi, cemaati vb.) zor duruma düşürmek için bahane kollayan bir gazeteci olmadım, olmaya da niyetim yok. O akşam yaptığım çok basitti: Önümdeki bilgisayardan MHP’nin nispeten güçlü olduğu illerde son iki seçimde elde ettiği oy oranlarına baktım ve bunları referandumdaki “hayır” oylarıyla kıyasladım. İç ve Doğu Anadolu ile Karadeniz’de birçok ilde hayır oylarının MHP’nin 2009 yerel seçimlerindeki il genel meclisi oylarının, hatta yer yer 2007 genel seçimlerindeki oylarının gerisinde kaldığı açık bir şekilde görülüyordu.
Dikkat edilirse Bahçeli ve diğer MHP yetkilileri, partilerinin gerilemediği iddialarını kanıtlayabilmek için “hayır” oylarının daha yüksek olduğu Batı illerine odaklanmamızı istiyorlar. Kuşkusuz Trakya, Ege ve Akdeniz’de “hayır” oylarının yüksek çıkmasında CHP ve MHP’nin ayrı ayrı ne kadar etkili olduklarını ölçmemiz mümkün değil; bu açıdan MHP’liler haklı gözüküyorlar. Fakat ülkücü hareketin geleneksel olarak güçlü olduğu İç ve Doğu Anadolu ile Karadeniz’deki bariz gerileme, eğer MHP’nin Batı’da bir başarısı söz konusuysa onu gölgeliyor.
Ham hayal
Bu tartışmayı şimdilik kesip “tasfiye” konusuna değinmek istiyorum: Bu konuda söyleyeceğim üç şey var:
1) Bazı odakların MHP’yi tasfiye etmeyi veya daha yumuşatarak söyleyeyim, ülkücü hareketin etkisini iyice yitirmesini arzuladığı doğrudur;
2) CHP’nin, (tıpkı benim gibi!) bilerek ya da bilmeyerek MHP’nin tasfiyesi planına dahil olduğu yanlıştır;
3)MHP’nin ve dolayısıyla ülkücü hareketin dışardan müdahalelerle tasfiye edilebileceğini sanmak hayalden de öte bir şeydir.
Toparlayacak olursak, Bahçeli ve diğer MHP yöneticilerinin, siyasi olarak kendilerini başarısızlığa uğratmak için ellerinden geleni yapanların (ki kimler olduğunu biliyoruz) gücünü ve sayısını abarttıkları kanısındayım. Böylesi bir niyeti olmadıklarını bildiğimiz kişi ve çevreleri de MHP karşıtı çevreye yerleştirmek belki “herkes bize düşman” propagandasına katkıda bulunur ama kimseye bir hayrı dokunmaz.
Yine Bahçeli ve diğer MHP yöneticileri, medyayla ilişkilerinde, askerden ve iktidar partisinden kopya çekmekten bir an önce vazgeçseler çok iyi olur. Tıpkı TSK ve AKP hükümeti gibi bazı gazete ve yayın kuruluşlarına, bazı gazetecilere ambargo koymak, beğenilmeyen yorum ve analizlerin ardında artniyet aramak ülkemizde zaten yerlerde sürünmekte olan basın ve ifade özgürlüğüne bir tekme daha vurmaktan başka bir şey değildir.