Kürtler’den çok Kürt milliyetçisi, Apo’dan çok Apocu olanlar var

16.03.2025 medyascope.tv

16 Mart 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Buna taktım, biliyorsunuz, ama bence Türkiye'nin en önemli sorunu Kürt sorunu ve şu anda da en önemli gündem maddesi yeni çözüm süreci. Bahçeli'nin DEM Parti açılımından bu yana gelişmeler çok hızlı oldu aslında, özellikle Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'taki kapsamlı açıklamasıyla birlikte birçok şey hızlıca değişiyor. Kandil'den gelen cevap, Suriye'de yaşanan gelişmeler vesaire ve bu sürece başından beri inanmayan farklı kesimlerden insanlar var. İnanmayanların bir kısmı açıkçası iktidara güvenmiyor. İktidarın, Erdoğan'ın özellikle ve tabii ki Bahçeli'nin bir şekilde bir oyun kurguladığını düşünüyorlar ve bir şekilde buradan arıza çıkacağını ve Kürtlerin burada DEM Parti, PKK, Abdullah Öcalan ve onlara destek verenlerin kaybedeceğini düşünüyorlar. Bir diğer tarafta da tabii ki istemeyenler var, yani bu durumun sürmesini tercih edenler var. Çünkü bu, Türkiye'nin Cumhuriyet tarihinin bir sorunu ve özellikle de PKK'nın ilk ciddi silahlı eylemini yapış tarihini 84 olarak alırsak, Eruh-Şemdinli baskınları, 41 yıldır yeni bir çatışma statükosu var ve bundan beslenen, bundan nemalanan farklı farklı kesimler var ve onlar da bu düzenin bozulmasını istemiyorlar. Benim bu yayında daha çok altını çizmeye çalışacağım husus, başlıkta da görüldüğü gibi burada Abdullah Öcalan'ın, DEM Parti'nin ve Öcalan'ın çağrısına neredeyse kayıtsız şartsız destek veren Kandil'in, yani PKK'nın aslında Kürtler için hiçbir şey elde etmedikleri ya da çok az şey elde ettiğini savunanlar. Şimdi Kürtlerin içerisinde bunu yapanlar var, bunu bir yerde bir yere kadar anlamak mümkün. Çünkü Kürtlerin içerisinde bağımsız devlet isteyen de var, federasyon isteyen, özerklik isteyenler var. Öcalan'ın son metninde bahsettiği kültüralist yapılanmaları hedefleyenler var ve dolayısıyla onların Öcalan'ın bu açıklamasından memnun olmamalarını anlamak mümkün. Politik duruşları nedeniyle böyleler. Onun dışında bu konuları çok dert etmemekle beraber, bu metinde çok fazla demokrasi vurgusu, Kürt sorunu vurgusu olmadığını düşünen ve biraz hayal kırıklığına uğrayanlar var. Ama bunların Kürtler içerisinde büyük bir kısmı, Öcalan'a ve DEM Parti'ye ve Kandil'e güvendikleri için bunların bir şekilde konuşulmuş olduğunu ama dillendirilmediğini varsayıyorlar. O çok bilinen tabirle temkinli bir iyimserlik içerisinde, "Bekleyelim, görelim" diyorlar. Bir de esas işte Apo'dan çok Apocu, Kürtlerden çok Kürt milliyetçisi olanlara gelecek olursak, muhalefetin içerisinde olup kendini muhalif gören, özellikle Erdoğan'a muhalif olan bazı kişiler, gerek Öcalan’ın açıklamasına, gerek Selahattin Demirtaş'ın bu süreçte yaptığı açıklamalar ve en son kaleme aldığı yazıya, gerekse Kandil'den gelen bazı açıklamalara karşı, "Olur mu bu kadar? Ne aldınız, ne veriyorsunuz? Kürtleri satışa getiriyorsunuz" gibi çıkışlar yapıyorlar. Ne deniyor: ‘‘Bir şekilde devletle anlaştılar.’’ Tamam, anlaştılar. Ne karşılığında anlaştılar? Kürt sorununun çözümü karşılığında anlaşmadılar. Peki, ne karşılığında anlaştılar? Burada zorlandıklarını görüyoruz. Yani şu haliyle bakıldığında, her ne kadar Türkiye'de eskisi kadar etkili olamasa da ve gerek Irak'ta, gerek Suriye'de, gerekse Irak'ın değişik bölgelerinde ve hatta Kandil'de zorlanan, bayağı bir Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın faaliyetleriyle darbeler alıyor olmasına rağmen PKK varlığını sürdürüyor. Eskisi kadar etkili olmasa da PKK var ve en önemlisi bölgede değişen konjonktür nedeniyle İsrail'in iyice öne çıkması, İran'ın destabilize edilmesi arayışları gibi nedenlerle, Suriye olayı nedeniyle PKK, ki kendisi sadece Türkiye'de değil, İran'da, Suriye'de ve hatta Irak'ta belli bir güce sahip olan bir örgüt, bir uluslararası ve bölgesel güçler nezdinde değerleri var. Değerleri hatta arttı. Dolayısıyla olayı bir "PKK zaten yenildi, bitti ve zaten kendini feshedecekti" diye düşünenler bence yanılıyorlar. Olayın bir ayağı bu. İlk başta şöyle dendi: "Öcalan ev hapsi ya da değişik şeyler elde etmek için bunu yapıyor" dendi. Bunu tekzip edecek o kadar çok şey var ki, mesela bunu yapacak olsa uzun bir süre önce yapardı. Ne kadar zamandır kendisi tecrit altındaydı, biliyorsunuz, bu yeni süreç başlayana kadar tecrit altındaydı. Yani kimileri bunu şey gibi görebilir ama, Öcalan'ın kendisinin — yaşı da bayağı ilerlemiş durumda bu arada — kişisel birtakım şeyler elde etmek için, devletle kendisi için pazarlık yaptığı yolundaki rivayetleri, işte suçlamaları ya da uyarıları açıkçası hiç ciddiye almıyorum. Bu tarihi birazcık bilen insanların da alacağını sanmıyorum. Bu bir Öcalan'ı olumlamak vesaire anlamında değil; baktığımız zaman, tarihi okuduğumuz zaman bunu görüyoruz, yapacak olsaydı daha önce yapardı zaten. Diyelim ki Selahattin Demirtaş, yani Demirtaş bunca yıldır hapiste, isteseydi bir şekilde devletle, Erdoğan'la ya da Bahçeli ile iş birliği yapacak olsaydı çoktan yapardı. Niye bugün? Çünkü bugün Öcalan'ın geldiği bir nokta var ve bu noktaya DEM Parti, Demirtaş, Kandil hep birlikte bu noktaya, Öcalan'a güvendikleri için öncelikle ve tabii ki bir de birtakım detaylara bizden daha fazla vakıf oldukları için onunla uyumlu bir dil konuşmaya çalışıyorlar. Burada yapılan en önemli hata şu: Bu sürecin tek aktörü devlet değil, Bahçeli, Erdoğan ya da Milli İstihbarat Teşkilatı değil. Tabii ki onlar önemli bir aktörü, ama bu olayın bir de diğer aktörleri var. Öcalan var, DEM Parti bir ölçüde var, Kandil var, hatta Suriye'de PYD-YPG yapılanması var. Bir de bölgesel aktörler var, uluslararası aktörler var, o ayrı bir kalem. Ama burada sadece devletin çizdiği bir plan hayata geçiyormuş gibi bakıp, Öcalan'ın, Demirtaş'ın, DEM Parti'nin, Kandil'in Kürtler için bir şey almadan çok şey verdiklerini söylemek gerçekten, nasıl söyleyeyim, acınası bir durum aslında yani, acınası bir durum. Türkiye'nin tarihini, yakın tarihini bilenlerin, Türkiye'de Kürtlerin durumunun süreç içerisinde nasıl geliştiğini çok yakından biliyor olmaları lazım. Şahsen yaklaşık bu hareketin 50 yılını ve Kürtlerin Türkiye'deki durumunu takip etmeye çalışıyorum. Gazetecilikte 40. yılımdayım. Önemli bir bölümünde bölgede Kürtlerle birlikte, onlarla konuşarak, tartışarak geçirmiş ve bu konuda yazılmış, çizilmiş şeyleri takip etmiş, aynı zamanda devletin konuyla ilgili yetkilileriyle görüşmüş, siyasi partilerle görüşmüş birisiyim. Türkiye'de Kürt hareketi dediğimiz hareket, Kürt siyasi hareketi dediğimiz hareket, Kürtleri bir yerden bambaşka bir yere getirdi. Bunu artık herkes kabul etsin, böyle bir realite var. Tabii ki çok sorun var, tabii ki çok kötülükler yaşandı, tabii ki çok terör eylemlerine tanık olduk, masum insanlar hayatını kaybetti, vesaire. Ama sonuçta bir yerden bir yere gelmiş bir hareket var, bunu bir yerden bir yere getirmiş olan insanlar var. Ve o insanlar şimdi bu hareketin ve Kürtlerin geleceği için kendi deyimleriyle ‘‘yeni bir paradigma’’ düşünüyorlar ve bunun devamı için, bu sürecin devamı için en doğru tercih olduğunu düşünüyorlar. Tamam, bu tabii ki tartışılır, ama burada bir şeyi yoktan var eden insanlara laf edebilmek için biraz insanın daha dikkatli olması gerekir. Mesela yıllar önce yazdığım bir yazının başlığını hatırlıyorum: "Vardan yok olan Türk solu, yoktan var olan Kürt hareketi." Şimdi Türkiye'de kendini sosyalist solun içerisinde gören çok kişi, Öcalan'a, Demirtaş'a, Cemil Bayık'a vesaireye akıl veriyor. Yani burada açık söylemek gerekirse, Türkiye'de 70'li yılların içinde yaşamış birisi olarak, Türkiye'deki sol hareketin, devrimci hareketin o şahlanışına yakından tanıklık etmiş birisi olarak, sonra nasıl bir yıkıma uğradığımızı çok iyi biliyorum. Geride çok fazla bir şey kalmadı, çok az bir şey kaldı. Ama bizlerin o şahlanışta olduğu dönemde, yok gibi olan bir hareketin nasıl adım adım geliştiğini de görüyorum. Bu hareketi olumlamanız şart değil. Çok mesafeli olursunuz, eleştirel olursunuz vesaire, onların hepsi anlaşılır bir şey. Ama ne denir? Hani özellikle sol jargonda, ama sadece solda değil, dünya çapında söylenen bir şey var: ‘‘Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı’’ diye bir şey var. Ve biz bunu o zamanlar şöyle tanımlardık; ‘‘Birtakım azınlık olan gruplar bir şeyler istese, çoğunlukta olanlar bundan memnun olmasa bile kabul etmek zorundadır’’ gibi yorumlardık. Şimdi, istemiyorlar diye insanlar kızıyor. Yani, ‘‘Ya, niye şunu istemiyorsunuz, niye bunu istemiyorsunuz?’’ Bırakın, kendileri kendileri için, Kürtler… Ben Kürt değilim. Dolayısıyla Kürtler adına konuşma hakkını kendimde görmüyorum. Ama Kürt sorunu üzerinde konuşma hakkımı bir gazeteci olarak ve Türkiye'yi dert edinen birisi olarak görüyorum, o ayrı. Ama bırakın Kürtler kaderini kendileri tayin etsinler ve eğer diyorlarsa ki ‘‘Biz özerklik istemiyoruz, federasyon, bağımsız devlet istemiyoruz’’ diyorlarsa da, buna itiraz eden Kürtler olabilir, o ayrı başta da söyledim, ama bizim haddimize değil kalkıp da ‘‘Ya, niye istemiyorsunuz?’’ demek. Bu anlamda, PKK'nın, Abdullah Öcalan'ın ya da bu hareketin geçmişindeki birtakım şeylere bakıp, onlara referans vererek bugün gelinen noktayı eleştirmek çok abes. Nitekim Cemil Bayık, cuma günü yansıyan açıklamasında, uzun açıklamasında bunu bir süreklilik olarak söylüyor ve bunun esas aktörü olarak Öcalan'ı belirliyor, saptıyor, öyle diyor ve bundan sonra da bu hareketin varlığını, hep kendini yenilediğini söylüyor. Orada söylediği çok önemli bir husus var: ‘‘Soğuk Savaş döneminde çok yapı ortaya çıktı, biz de onlardan birisiyiz. Hepsi tasfiye oldu, biz kaldık.’’ Bunu kimileri dış güçler vesaire diye adlandırıyorlar. Dış güçlerin muhakkak etkisi vardır; ama bu hareket şununla bununla ilişki kurarak ya da ilişkisini keserek bugüne kadar geldi. Bundan sonra da nasıl yola devam edeceğini herhalde kendileri bizlerden daha iyi düşünüyorlardır ya da yanlış düşünüyorlarsa bile kendileri için kötü bir gelecek çiziyorlardır. Bizim burada onlardan daha çok, onları savunuyormuş gibi havalara girmemiz çok anlamlı değil. Hele bunu yaparken de onları, yani onları derken Kürt hareketini ve Kürtleri, bir özne olarak görmeme, sürüklenen, iktidarın avucunda oynattığı kişiler, yapılar olarak görme illetinden kurtulmamız gerekir diye düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
24.03.2025 Erdoğan’ın on yanlış hesabı ve bundan sonrası için beş tespit
16.03.2025 İmamoğlu’nun diploması silahı siyasi iktidarın elinde patlayabilir
16.03.2025 Kürtler’den çok Kürt milliyetçisi, Apo’dan çok Apocu olanlar var
14.03.2025 Haftaya Bakış (258): Erdoğan İmralı heyetiyle buluşacak | Suriye'de tarihi anlaşma | İmamoğlu'nun kampanyası
10.03.2025 Bir Mozaik Olarak Türkiye son bölüm: Bu topraklarda bir arada yaşamanın tarihi | Cemal Kafadar anlattı
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
07.03.2025 Haftaya Bakış (257): Yeni Çözüm Süreci | Gözler Kandil'de | İmamoğlu kampanyayı başlattı
06.03.2025 Esas amaç Erdoğan’ı yeniden seçtirmek mi?
06.03.2025 Bir mozaik olarak Türkiye (56): Prof. Ali Yaycıoğlu ile Türkiye’de Türkler
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
24.03.2025 Erdoğan’ın on yanlış hesabı ve bundan sonrası için beş tespit
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı