Kürdistan realitesi

01.09.2025 medyascope.tv

1 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve Erbil'den iyi sabahlar. Erbil, Irak Kürdistan bölgesel yönetiminin bir tür başkenti gibi görülüyor. Parlamento burada. Bu, Erbil’e galiba altıncı gelişim. Bir diğer önemli şehir olan Süleymaniye'ye de iki kere gitmiştim. Erbil her geldiğimde daha da büyüyor, daha da modernleşiyor ve tabii ki bizim için en önemli olan yönü, Erbil'in adında da olduğu gibi bir Kürdistan yönetimi olması. Tam tanımı yok, ‘‘bölgesel yönetim’’ deniyor. Anayasada yeri var. İlk başta aslında baktığımız zaman daha yıllar önce, Saddam Hüseyin zamanında, bir özerklik anlaşması söz konusu. Ama bu özerklik anlaşması belli bir tarihten itibaren geçersiz kalıyor, onu biliyoruz. Daha sonra 1991'de de facto olarak bir Kürdistan yönetimi oluşuyor. O tarihte hatırlanacaktır, Körfez Savaşı, uçuşa yasak bölgeler, Silopi'de kurulu bir karargâh ve orada Amerikan yönetiminin desteğiyle ve Türkiye'nin de yardımıyla bir tür bölgesel yönetim kuruldu ve uzun yıllar böyle varlığını sürdürdü Saddam'a rağmen. Saddam Hüseyin yıkıldıktan sonra da zaten belli bir aşamadan sonra anayasaya da Kürdistan Bölgesel Yönetimi olarak geçti.
Ama şunu biliyoruz, buranın iki büyük gücü var. Irak Kürdistan Demokratik Partisi, ki Erbil esas merkezi, Barzani ailesinin denetiminde olan bir parti; bir de Süleymaniye merkezli Kürdistan Yurtseverler Birliği, ki bunun da kurucusu Celal Talabani idi. Celal Talabani'nin ölümünden sonra yerine çocukları geçti. Birden fazla Talabani'nin KYB adına yöneticilik yaptığını biliyoruz. Bazen aralarında çatışmalar da çıkıyor. Ama en önemli çatışma tarihte, ki 90'lı yıllarda da bu oldu, Barzani ve Talabani güçleri arasında çatışma çıktı. Talabani'nin arkasına İran destek oldu bir dönem. Bir dönem PKK burada çatışmanın içerisinde taraf tuttu. Sürekli çatışan ama sonra birleşen ilginç bir yapı söz konusu. Şu anda mesela bir seçim yapıldı ama bir yıldır hükümet kurulamadı, çünkü hükümetin iki partinin anlaşarak kurulması gerekiyor ama bir türlü kurulamıyor. Bütün bunlara rağmen, siyasi istikrarsızlıklara rağmen bir Kürdistan realitesi var. Bu realite yanı başımızda. Ve o tarihleri bilenler bilir, özellikle Barzani'nin öne çıktığı dönemlerde Türkiye'de çok müthiş bir karalama kampanyası vardı, "aşiret reisi" diyerek ve tabii ki en büyük sorun, orada çıkacak olan herhangi bir Kürt yapılanmasının Türkiye'ye sirayet etme ihtimali ve bir diğer konu da tabii ki PKK'nın Irak'ta çok kolay üsleniyor olması, Irak'tan sızarak Türkiye'de saldırılar gerçekleştiriyor olması. Bütün bunlarla birlikte Türkiye'de Irak Kürtlerine yönelik çok ciddi, resmî söylemde ama resmî söylemin dışında da siyasi partilerin büyük bir kısmında hâkim olan bir alerji vardı: Bu realiteyi kabul etmemek. Fakat 91'den itibaren Amerika Birleşik Devletleri'nin devreye girmesiyle beraber Türkiye bu realiteyle birlikte yaşamaya başladı, alıştı ve bir yerden sonra da sevdi. Özellikle KDP yönetimi ile Ankara'nın arası genellikle iyi oldu. Mesud Barzani, AKP kongrelerine katıldı. Diyarbakır'da Erdoğan'la birlikte mitingler yaptı. Böyle bir şey görüyoruz ve sürekli bir trafik var, Türkiye ile Erbil, Ankara ile Erbil arasında. Son dönemde özellikle Süleymaniye ile Ankara arasında bir gerginlik var diyelim. Mesela Erbil'e Türkiye'den uçuş var ama Süleymaniye'ye Türkiye'den uçuş uzun bir süredir yok.
Bütün bunları niçin anlatıyorum? Yanı başımızda, tanımına özerklik mi diyeceksiniz, federasyon mu diyeceksiniz, tanımlanması biraz tartışmalı olan bir Kürdistan Bölgesel Yönetimi var ve Türkiye bununla, bu yönetimle bayağı bir süredir birlikte çalışabiliyor. Erbil'de dolaştığınız zaman, ki her geçen gün büyüyor ve modernleşiyor, birçok yerde Türk markalarını görüyorsunuz. Bugün mesela bir tane "Turkish Kavurmacı" diye bir yer gördüm. Türk lokantaları var, buralarda şube açmışlar. Birtakım şirketler var, çok ciddi yatırımlar var. Bunların bir kısmı Güneydoğu'dan gidenler ama Türkiye'nin dört bir tarafından Irak Kürtleriyle ve buradaki bölgesel yönetimle iş yapan çok kişi var ve özellikle Irak'ta Kürtler Türkiye'ye çok sık geliyorlar, alışveriş yapmak için, başka şeyler için. Ama şunu da vurgulamak lazım, son dönemde Türkiye'nin pahalılaşması sonucunda burada bir azalma olduğu söyleniyor. Bir diğer husus, şunu da özellikle vurgulamak lazım, Irak'ta ve Suriye'de IŞİD'in yükseldiği dönemde, mesela IŞİD'in Musul'u aldığı dönemde ya da Suriye'de Rakka'da kendince bir devlet ilan ettiği dönemde çok kişinin, özellikle Irak'ın Kürt olmayan kesimlerinden, özellikle de varlıklı kesimden çok kişinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne, özellikle Erbil'e geldiği biliniyor. Suriye'den çok ciddi bir şekilde göç olduğu söyleniyor, hatta Lübnan'dan da olduğu söyleniyor ve bu gelenlerin hatırı sayılır bir bölümü de belli bir mal varlığına sahip oldukları için buralar iyice gelişmeye yüz tutmuş, büyümüş. Ve buraya düzenli olarak geliyorsanız eğer, ki ben en son bundan bir iki ay önce geldim, çok şaşırmıştım çünkü daha önceki gelişim ilk çözüm süreci zamanlarındaydı, o zamanla iki ay öncesine ve bugüne kıyasla çok büyük bir fark gördük.
Şunu tekrar vurgulamak istiyorum. "Kürt" lafı neyse ama "Kürdistan" lafı Türkiye'de çok sorun yaratıyor. Bunun farkındayım. Ama bu bir realite. En azından Irak'ta böyle bir realite tanınmış durumda. İran'da da tanınmış durumda. Kürdistan diye bir bölgenin varlığı da kabul ediliyor. Ama İran'da Kürtlerin durumu, Irak'taki Kürtlerin çok uzağında, bunu biliyoruz. Suriye'de Rojava adı verilen bölgede yaşayan Kürtlerin durumu da Türkiye'nin ana gündem maddesi. Özellikle Suriye konusunda, Kürtlerin geleceği konusunda, Kürtlerin statüsü konusunda konuşmak zorundayız. Irak örneğinin, Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi realitesinin akılda tutulması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum ve bu yayını da bunun için yapıyorum. Bir not: 25 Eylül 2017'de Kürdistan'da bir bağımsızlık referandumu yapıldı ve %92.7 "evet" dedi. Fakat bağımsız olamadı Kürtler. Bunu bir tür gövde gösterisi gibi yapmışlardı ama Bağdat yönetiminin çok sert direnişiyle karşılaştılar. Özellikle Kerkük konusunda çok ciddi sorunlar yaşandı ve Kürtler Kerkük'te etkilerini kaybettiler. Daha sonra ABD'nin araya girmesiyle birlikte anlaşmak zorunda kaldılar ve tabii ki bağımsızlık iddiasından vazgeçtiler. Ankara da o dönemde Kürtlerin bağımsızlık talebine karşı çok net bir tavır almıştı. Hiçbir yerden, uluslararası güçten destek alamadılar. Yaptıklarına pişman oldular mı bilmiyorum ama geri adım attılar.
Şimdi bu faslı kapatmadan bir şey söylemek istiyorum. Evet, ben dün Erbil'den böyle bir fotoğraf paylaştım sosyal medyada ve "Erbil'den merhaba" dedim ve tabii çok sayıda insan memnun oldu, beğenilerini bir şekilde dile getirdiler. Ama bu arada iki farklı tepki geldi. Birisi şu, bazı Kürtlerden gelen tepki: "Oranın adı Erbil değil, Hewler" diye ve "Orası Kürdistan" diye. Şimdi Erbil'e nasıl geldim? Erbil Havaalanı'na indim. Geldiğim otelin adında Erbil var. Bindiğim takside "Erbil Taksi" yazıyor. Her yerde Erbil var. "Hewler" de Kürtlerin dediği isim ama sonuçta Kürtlerin de kullandığı bir isim. Ama bir şekilde Türkiye'den gelen birisine, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne gidip orada fotoğraf paylaşan birisine söylenecek lafın bu olduğunu açıkçası sanmıyorum. Böyle bir tepki… Nedir bu tepki: Kürt milliyetçisi tepkisi. Bir de diğeri tabii ki, "İşte lâyıkını bulmuşsun, bir daha oradan gelme, sen de Kürt oldun" diyen Türk milliyetçisi tepkisi. Şimdi Kürdistan realitesi, Kürt realitesi, bu tür realitelerle yüzleşirken olabildiğince bu kutuplardan uzak durmaya çalışmak lazım ve açıkçası bu kutuplar ne kadar itiraz ediyorsa fena bir yolda değilsiniz demektir diye düşünüyorum. Çok mu iddialı olur bilmiyorum.
Peki bu yayını kime ithaf edeceğim? Konuyla doğrudan alakalı bir şekilde, şimdi kızanlar da çok olacaktır, ama ben bu yayını hem Talabani hem Mesud Barzani'ye birlikte ithaf etmek istiyorum. Hatasıyla, sevabıyla ve birbirleriyle çok çatışan bu iki kişi… Önce Talabani. Evet, Celal Talabani. Kendisi referandumdan kısa bir süre sonra hayatını kaybetti, 84 yaşında. Ama referandum sırasında da öncesinde de uzun bir süredir hastanedeydi, yani referandumdan çok haberi olduğunu sanmıyorum. Ekim 2017'de 84 yaşında hayatını kaybetmiş Celal Talabani. Mesud Barzani hâlâ sağ. Şu anda 79 yaşında ama kendini geri plana çekmiş durumda. Yeğeni Neçirvan Barzani, KBY'nin yani Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Cumhurbaşkanı, oğlu Mesrur da Başbakanı. Fiilen öyle ama tabii ki o esas lider olarak duruyor. Son olarak kapatmadan şu elimdeki tespihi göstereyim. Yıllar önce Süleymaniye'ye gittiğimde bu tespihi gördüm birçok kişinin elinde ve hemen aklıma geldi, bu tespih Celal Talabani ile özdeş bir tespih ve aldım. Daha sonra aldığım tespihi kaybettim. Oradan tanıdıklara söyledim. Çok sağ olsunlar bana yolladılar. Şimdi ne olur ne olmaz diye iki tane tespihim var. Hep bir yerlerde unutuyorum ama sonra buluyorum. Çok güzeldir. "Talabani tespihi" diye ben söylüyorum. "Menengiç" diyorlarmış galiba Türkçede. Evet, bir Kürdistan muhabbetiyle bitiriyorum. Ama şunu söyleyeyim: Niçin buradayım? Buradayım, çünkü Rudaw'ın araştırma merkezinin düzenlediği Türkiye'deki süreçle ilgili bir toplantı var. Türkiye'den çok sayıda siyasetçi, araştırmacı geliyor ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden, özellikle KDP ekibinden birtakım uzmanlar bir gün boyunca, bugün yani, bunu tartışacaklar. Ben de izleyeceğim ve bir aksilik olmazsa yarın size o izlenimlerimi anlatacağım. İlginç olacağını düşünüyorum çünkü Meclis komisyonu üyesi bazı milletvekilleri de var, eski AK Partili birtakım isimler de var, önemli araştırmacılar var ve konu, bu süreci bölgesel dengeler anlamında değerlendirmek olacak. Çok yorucu ama verimli bir gün geçireceğe benziyoruz. Hepinize çok selamlar, sevgiler. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Erbil ya da Hewler'den hepinize çok selamlar. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
06.09.2025 CHP kayyumlarının videosunun düşündürdükleri
05.09.2025 Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve destekçileri ne yapmak istiyor?
04.09.2025 Erdoğan sonrası dönem için muhalefeti etkisizleştirme operasyonları: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
04.09.2025 Yunus Emre değerlendiriyor: CHP bugüne kadar ne yaptı? Bundan sonra ne yapacak?
04.09.2025 CHP’nin silahları: Ahlak, cesaret ve millet
03.09.2025 Murat Sabuncu değerlendirdi: CHP pes ederse…
03.09.2025 Hilmi Hacaloğlu ile söyleşi: CHP tuzağa düşer mi?
03.09.2025 Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu
03.09.2025 19 Mart’tan sonra 2 Eylül darbesi: CHP yine teslim olmayacağa benziyor
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı