Hilmi Hacaloğlu ile söyleşi: CHP tuzağa düşer mi?

03.09.2025 medyascope.tv

3 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Hilmi, merhaba.
Hilmi Hacaloğlu: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Şaşırdın mı dünkü karara? Yani ben açıkçası hiç beklemiyordum.
Hilmi Hacaloğlu: Ben şaşırmadım.

Ruşen Çakır: Neden?
Hilmi Hacaloğlu: Ben şaşırmadım. Cumartesi günü Halk TV'deki özel yayında da, cumartesi akşamı Ekrem Açıkel'in yaptığı programda da böyle bir şey olabileceğini söyledim. Çünkü Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 16 Ağustos'ta hazırlamış olduğu, yani kabul ettiği bir dava vardı. Dolayısıyla orası böyle bir şeyin önünü açabilecekti. Ben bir davanameyle bunun olabileceğini bekliyordum ama davanameyle yapmadılar. Dün mahkeme böyle bir kararı aldı. Yani şöyle, tabii biz bazı şeyleri farklı yorumluyoruz. Yani demokratik hukuk devletine inanıyoruz ve birtakım şeylerde demokrasinin daha hızlı ilerlediği, daha güçlü zeminde bir meşruiyetle, bir rızayla yürüyebileceği kanaatine sahibiz. Ama bugünkü mevcut rejim, Sayın Cumhurbaşkanı bunu tam böyle yapmıyor, okumuyor ve önünde bir engel varsa o engeli bertaraf etmek konusunda çok kararlı. Dolayısıyla ben böyle bir sürecin olabileceğini öngörüyordum. Dün yanılmıyorsam İsmet Akça bana söylemişti: ‘‘Ya bu hafta da komisyon yok. Bu komisyon olmaması da bir şey’’ gibi, böyle bir hazırlığın yapılmasını belki de bununla onun arasında bir bağlantı olabileceğine dair bir yorum yaptı. Buna da katılıyorum. Yani işte bugün mesela az evvel Merkez Bankası'nın iki günde 5 milyar dolara yakın para sattığı, dolar sattığı bilgisine ulaştık. Dolayısıyla bunlar belli bir hazırlıkla olmuş ve ben hatta şunu düşünüyorum: Sanki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'nin de son birkaç gün içinde bundan haberdar olduğu yönünde güçlü bir düşünceye sahibim. Çünkü iki gündür bir CHP yöneticisini, üst düzey bir yöneticiyi YouTube programıma alacaktım. Fakat çıkmıyordu telefonlarıma. Ben de anlayamıyordum. Buna bir mana veremiyordum. Sonra dün öğleden sonra mahkemenin verdiği kararla bunun da nasıl oluştuğu, nasıl şekillendiği konusunda bir kanaate kapıldım. Yani bence Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminden en azından birtakım insanlar böyle bir sürecin yaşanabileceğine dair sanki bazı duyumlara sahiptiler. Zaten CHP Lideri Özgür Özel'in "İstiyorsanız ben genel başkanlıktan ayrılayım. Ekrem İmamoğlu da adayımız olmasın. Ama hızlı şekilde Türkiye'yi bir erken seçime götürün." çıkışı da bugün baktığımda sanki bununla ilgili gibi geliyor bana.

Ruşen Çakır: O zaman tabii ki şeyi soracağım. Bunu bekliyordun. 15 Eylül'de ne bekliyorsun?
Hilmi Hacaloğlu: Yani şöyle, orada da iki senaryo aklımda. Bugün mesela Gürsel Tekin'in yapmış olduğu "İl merkezine girmeden de ben partiyi yönetirim. Zaten il başkanlığı yaptığım süreçte 40-45 gün girdim Onun dışında hep sokaktaydım, sahadaydım. Buradan partiyi, il teşkilatını yönettim." açıklaması bence bir işaret veriyor. Sayın Kılıçdaroğlu da genel merkeze girmeden partiyi yönetebileceğini düşünüyor olabilir. Dolayısıyla 15 Eylül'de yaz başında sıkça ve uzun süre tartıştığımız mutlak butlan kararının verilebileceği düşüncesindeyim. Yani ya bu Eylül'de verilir ya da bir duruşma sonra mesela yakın bir tarihe, Ekim başına atılır. Oradan bu karar çıkar. Ama belli ki şu anda bununla ilişkin güçlü bir şey var, güçlü bir kanaat, güçlü bir kabullenme var iktidar çevrelerinde ya da işte yargı çevrelerinde. Zaten evvelsi gün Akın Gürlek'in yaptığı "Cumhuriyet tarihinin, yüzyılın en büyük yolsuzluğu" filan gibi bir tabirle bunu söylüyor olması ve özellikle Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un, ‘‘Biz rotaya girmesini bekledik, rotaya dönmesini bekledik Özgür Özel'in. Rotaya girmezse başka türlü şeyler olur.’’ gibi bir ifadesi vardı, bütün bunları birlikte okuduğumuzda ben CHP yönetiminin de bir şekilde düşürüleceğini ve 2023 yılında yapılan kurultaydan hemen önceye dönüleceğine ilişkin güçlü bir fikre sahibim şu anda.

Ruşen Çakır: Peki, CHP'nin cevabı… Dün Halk TV'de Özgür Özel bayağı bir konuştu ama esas cevabı bu akşam herhâlde Zeytinburnu'nda göreceğiz, hem halkın vereceği cevabı hem de Özgür Özel'in orada vereceği mesajları. Bugün de belki de çıkmıştır ya da başka tutukluları da ziyaret ediyordur, Silivri'de Ekrem İmamoğlu'yla da görüşecek. Orada da belli ki birtakım şeyleri tartışacaklar. Bu olaydan sonra 19 Mart'ta CHP’nin izlediği, kendi tabirleriyle o direniş çizgisinin dışında CHP'den yeni birtakım şeyler bekliyor musun, yoksa 19 Mart'tan bu yana süren çizgiyi mi sürdürecek CHP?
Hilmi Hacaloğlu: Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. CHP'nin önünde çok fazla bir seçenek yok. Birinci seçenek, sokağa çıkabilir ve direnişe geçebilir. Birtakım yerlerde, işte atıyorum, genel merkeze sokmaz, il merkezine sokmaz kayyum olarak atanmış kişileri ve "Biz sokağa çıktık, buradan eve girmiyoruz" diyebilir, ki daha evvel Özgür Özel buna benzer şeyler söylemişti. Şimdi bu tabii Türkiye'de ana akım siyasetin, merkez siyasetin bugüne kadar başvurduğu bir yöntem değil ve bu çok sürdürülebilir mi, bu zor. Yani bu birinci senaryo, birinci ihtimal. Yani direniş hattını yükseltmek, büyütmek, sokağa taşımak, gerekirse, tırnak içinde söylüyorum ‘‘çatışmayı göze almak’’ çok imkân dâhilinde, çok mümkün değil. Çünkü orada olabilecek şeyleri önlemek, yani her yerde olmanız mümkün değil. 19 Mart sürecinde Saraçhane'de işte Özgür Çelik özellikle gençlerin yanında durmaya çalıştı. Polisle çatışmalarını engellemeye çalıştı ama hâlâ maalesef cezaevinde gençler var ve 19 Mart sürecinde sokakta oldukları için cezaevinde hayatlarını sürdürüyorlar ve duruşmalarını bekliyorlar. Dolayısıyla bu seçeneğe başvurmak, bu çatışmalı süreci inşa etmek Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi bakımından çok mümkün gözükmüyor. Yani ben buradan baktığımda, genel merkez yöneticilerine ulaşmak bugün zordu, konuşmak zordu ama onlara yakın isimlerle konuştum; böyle bir şeyi akıllarından geçiren olsa da bunu hayata geçirmenin zor olduğu gerçeğiyle yüz yüzeler. Dolayısıyla bu çok imkân dâhilinde değil. Burada ne olabilir? Yani eğer gerçekten mutlak butlan işler ve Sayın Kılıçdaroğlu'na bu görev tevdi edilirse yapılması gereken hat şu gibi gözüküyor: en erken şekilde kurultaya gitmeyi sağlamak. Yani orada yalnızca geçici bir görev olduğunu kabullenmek ve kurultaya gidip bir önceki delegasyonla gidilecek şeyi yapmak, kurultaya gitmeyi sağlamak. Ama tabii orada da şöyle bir sıkıntı doğuyor: İstanbul delegasyonu, yani İstanbul kurultay delegasyonu, ki bu %15'e tekabül eden bir delegasyon, 196 kişi neredeyse, dolayısıyla bunlar olmayacak mı? Yani o da bir sürü hukuki sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Benim buradan baktığımda gördüğüm şu: Diyalog kanallarını açmak; evet, bu duruşu, bu dik duruşu sürdürmek, direnç hattını kırmamak ama parti içinde de kanalları açıp daha fazla konuşmak, daha fazla tartışmak, daha fazla bilgilendirmek ve öyle bir durum olduğunda, yani bir kurultay ihtimali, daha doğrusu 15 Eylül'de kurultayın iptali ya da öncesine gitme kararının gelmesi halinde kurultayı bir an önce toplayacak baskıyı genel merkezi devralacak isimlere yapmak gerekiyor. Yani benim gördüğüm çıkış bu. CHP bölünür mü, bölünmez mi? Yani onu bilmiyorum. Bu tabii ki olabilecek bir şey. Bu isteniyor da olabilir. Muhalefeti bölüp parçalamak seçeneği her zaman iktidar mahfillerinde var. Ama şunu da unutmamak gerekiyor: Birincisi, toplumsal rıza üretilmiş değil. Bugün ben Kadıköy'e gittim geldim, yolda en az 7-8 kişiyle konuştum. Yani isteyerek beni çevirip "ne oluyor ne bitiyor" diye sordular. Onlarla konuştuğumda hiç kimse Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin değiştirilmesinden – ki aralarında Alevi yurttaşlar da vardı Kadıköy'de – Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının ya da ekibinin göreve gelmesinden razı değil. Yani burada 31 Mart sonrasında oluşmuş bir muhalefet birikimi var. Bu toplum, bu seçmen, bu iktidara eleştiri getiren muhalif halk kitleleri CHP içinde böyle bir el değiştirmeye rıza göstermiş değil. Ben Erdoğan karşıtı, bu mevcut rejime karşı olan muhalefet bloğunun da birlikte kalacağını düşünüyorum. Yani CHP seçmeni, CHP'nin ulaştığı seçmen şu anda yapılanlara karşı müthiş reaksiyon içinde. Ha bunu sokağa çıkıyor çıkmıyor üzerinden okumamak lazım. Yani insanların bir sürü kaygısı, sıkıntısı, derdi, tasası var, ekonomik kriz var. Bu hafta okullar başladı. Önümüzdeki hafta tamamen başlayacak. Yani bütün okullar açılacak. İnsanların ana derdi, çocuklarının üstünü başını nasıl alacak? Üniformasını nasıl alacak? Servis parasını nasıl halledecek? Okulda yemek yerken o yemeğinin karşılığını nasıl verecek? Yani yemekhaneye mi yazdıracak, yoksa cebine 80-100 lira koyup bir tost, bir ayran mı alacak? İnsanlar bununla meşgul. Ama bununla meşgul olurken de Türkiye'nin değişmesine dönük inançlarında hiçbir zayıflama yok ve mevcut yapıyla yani değişim vadeden bu yapıyla bunu yapmak istiyorlar. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni bütün bu olanlara karşı duruyor, her kesimden Cumhuriyet Halk Partili. Dolayısıyla Kemal Bey'e ya da bir başkasına parti yönetimi teslim edilse dahi bunların seçmende bir karşılık üretmesi, bir beraberlik sağlaması mümkün değil. Bu olmaz. Ha bölünme meselesine gelince, Cumhuriyet Halk Partisi daha önce defalarca çeşitli bölünmeler yaşadı. Bu bölünmelerde de her zaman partinin ilerici kanadı başarıyla çıktı ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni büyüttü. Yani en son 12 Mart sonrasında Ecevit'le beraber, senin de çok iyi bildiğin gibi, yani 73 ve 77 seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti, Güven Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi'ne karşı girilen yarışlarda Cumhuriyet Halk Partisi büyüyerek çıktı. Dolayısıyla burada değişime direnen, daha merkezde, daha eski kodlarla kalan kaybetmeye mahkûm olacak. Cumhuriyet Halk Partisi seçmenin gözünde bir kutup yıldızı. Bu ekiple ne kadar olur? Yeni ekip ne yapar ne eder? Bunu görürüz. Ama burada bir inançta, kararlılıkta bir değişiklik olmadığını ben gözlemliyorum.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
06.09.2025 CHP kayyumlarının videosunun düşündürdükleri
05.09.2025 Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve destekçileri ne yapmak istiyor?
04.09.2025 Erdoğan sonrası dönem için muhalefeti etkisizleştirme operasyonları: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
04.09.2025 Yunus Emre değerlendiriyor: CHP bugüne kadar ne yaptı? Bundan sonra ne yapacak?
04.09.2025 CHP’nin silahları: Ahlak, cesaret ve millet
03.09.2025 Murat Sabuncu değerlendirdi: CHP pes ederse…
03.09.2025 Hilmi Hacaloğlu ile söyleşi: CHP tuzağa düşer mi?
03.09.2025 Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu
03.09.2025 19 Mart’tan sonra 2 Eylül darbesi: CHP yine teslim olmayacağa benziyor
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı