İpi Kim Göğüsler - röportaj (Tempo)

05.03.2014 Tempo

Seçimler Cemaat ile AKP arasında geçecek

Bir boks maçında gibiyiz. İlk raundu cemaat alıyor, ikincisini hükümet. Maç, nakavtla mı biter, yoksa antrenörlerden biri ringe havlu mu atar kestirilemiyor, ama ‘sert’ geçtiği ortada. Peki, 12 yıllık iktidara kafa tutan cemaat kim? Bu güce nasıl ulaştı? Neyi hedefliyor? Cemaati en iyi tanıyan isimlerden biri olan gazeteci-yazar Ruşen Çakır, ‘sır’larla dolu mücadelenin perde arkasını anlattı, yerel seçimlerin önemine dikkat çekti.
röportaj: CEMAL SUBAŞI / csubasi@doganburda.com
fotoğraf: SERKAN ŞENTÜRK
TEMPO Şubat 2014

Ruşen Çakır, röportaja başlamadan önce “Cemaat ile ilgili her sorunuza yanıt veremeyebilirim” diyerek, konuyu gayet mütevazı bir cümleyle açtı. Oysa kendisi Türkiye’de İslami hareketlerle ilgili en fazla kalem oynatan isimlerden. Gazeteciliğe adım attığı 1985 yılında, Nokta dergisinde imzasıyla çıkan ilk haber siyasal İslam’ı konu aldı. Geçen 30 yılda yüzlerce haberi, kitapları takip etti. Bu konuya odaklanması, haber kaynağı ajandasının ansiklopedi kadar kalın olmasını sağlıyor. Ruşen Çakır, o dönem siyasal İslam haberleri için aradığı bazı isimlerin, şimdi Türkiye’yi yönettiğini söylüyor.
Çakır, Gülen cemaatini anlamak için, Sızıntı dergisinde Abdülfettah Şahin mahlasıyla yayımlanan Fethullah Gülen’in yazılarını ilk günden itibaren takibe almış. Geçmişte cemaatten hoşlanmayanların çoğunun, şimdi cemaatle birlikte hareket ettiğini vurguluyor. Bu başarıyı da, tek adam olan Fethullah Gülen’e yönelik “İster sevin ister sevmeyin, o bir deha” sözleriyle açıklıyor.
Peki, Fethullah Gülen cemaati nasıl doğdu? Neyi savunuyor? Gücü nereden geliyor? Gerçekten sistemi değiştirecek gücü var mı? Gazeteci-yazar Ruşen Çakır, siyaset gündemini uzun süre meşgul edecek gibi görünen cemaat - hükümet çatışmasının yanı sıra, 1970’lerden günümüze cemaate ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Cemaat, camia, hizmet; hangisi doğru?
Genel bir tanımı içermesine rağmen 'hizmet hareketi' daha çok kullanılıyor, Ama “Fethullah Gülen cemaati” demek daha doğru olur. Cemaat olarak ortaya çıktılar. Nasıl PKK’lılar için “Apocular” deniliyordu, cemaatçiler de “Fethullahçılar” diye biliniyordu.

Tarikat ile cemaat arasında nasıl bir fark var?
Cemaat, insanların bir araya geldiği bir yapı. Ama tarikat aynı zamanda tasavvufu da içeriyor. Türkiye’deki İslami hareketleri iki ana akım oluşturuyor; tarikatlar ve ekoller.
Nakşibendilik, Kadirilik, Rufailik, Cerrahilik gibi tarikatlar; “Sufilik” denilen tasavvuf hareketleridir. Ekollerinse en önemlileri Nurculuk ve Süleymancılık. İkisi de bir şekilde tarikatlarla bağı olan, ama daha sonra tarikat yapılanmasından farklı faaliyetler yürüten yapılar. Mesela Süleymancılık, çocuklara Kuran öğretmek hedefi ile ortaya çıktı. Devletin yeterince öğretmediğini ileri sürerek kurslar açtılar. Kursları, yurtlar takip etti. Halka halka büyüdüler. Nurculukta ise Saidi Nursi’nin ‘Risaleler’i ön plana çıkıyor. İslam’ı ve Kuran’ı günümüz şartlarına göre yeniden yorumluyor.
Cemaat ile tarikat arasındaki temel fark şu: Tasavvuf hareketlerinde şeyhin ve müritlerin bir araya gelip zikir yaptığı seremoniler var. Ama cemaatlerde bu yok.

“Okulları yoksul ülkelerde açtı”

Fethullah Gülen cemaati nasıl tanımlanabilir? Neyi savunuyorlar?
Kendisi Nur talebesiydi. 1970’lerin başında Nurcu hareketten kopup, kendi yöntemiyle cemaatini kurdu. Her şeyi tek tek inşa etti. İlk öğrenciler, ilk vakıflar, okullar ve dershanelerle adım adım büyüyen bir Nurcu akım.
Bugün ana gövdeyi Yeni Asya gazetesi temsil etse de, tarih boyunca Nurcular arasından birçok grup çıktı; mesela Erzurum’da Mehmet Kırkıncı Hoca gibi. Bediüzzaman’ın öğrencileri, onun ölümünden sonra kendi cemaatlerini örgütlediler. Temelde aynı şeyleri savunsalar da aralarında yöntem farkları var. Örneğin Kürt Nurcular, Saidi Nursi’nin Kürt yönünü ön plana çıkarıyor. Diğerleri ise bu kimliğini gizlemeye çalışıyor. Diğer Nurcu hareketler ‘Risaleler’i okumaya yoğunlaşırken, Gülen eğitime, okullaşmaya önem verdi.

Neden başka bir örgütlenme şekli değil de okullaşma?
Nurcular, ‘Risaleler’e o kadar yoğunlaştı ki, bir süre sonra kendi aralarında bu ‘Risaleler’i tartışmaktan başka bir şey yapamaz oldular. Gülen, bunu kısır döngü olarak değerlendirdi. Eğitim meselesi tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de çok önemli ve boşlukları olan bir sektör. Özel okulların yeni yeni ortaya çıktığı dönemde Fethullah Gülen, ilkokul ve dershane hamlesini yaparak kendine yeni bir alan açtı. Bu sayede kadrolar yetiştirdi. Genellikle dindar ailelerden gelen zeki çocukları alıp, iyi eğitim verip, sınavlara iyi hazırlayıp, onların iyi yerlere gelmesini sağladı. O çocuklar mezun olup çalışmaya başladıklarında cemaat içinde kalmalarını sağladı. Bu kişilerin bir kısmını devlete yerleştirdi, bir kısmını kendi okullarına taşıdı. Tüm bunları kendisi yönetti; hangi çocuğun neyi okuyacağını, nerede çalışacağını hesap etti; çok sistemli bir hareket. Fethullah Gülen hareketi, kadro yetiştirme hareketidir. Bu kadrolar aracılığıyla devletin dindarlaştırılması hedeflendi.
Türkiye dışındaki okulları, genellikle yoksul ülkelerde açtı. O yoksul ülkelerdeki okullarda, elitlerin çocukları okudu. Bu çocuklar da kendi ülkelerinde yönetici oldular, devletin çeşitli kademelerinde görev aldılar.

O ülkelerde de mi 'paralel devlet'ler var?
Hayır yok. Oralarda böyle bir yönteme başvurmuyor. Çünkü otoriter rejimlerde oyun oynanmayacağını biliyor. Riayet ediyor. Bugün otoriter rejimlerin başında Azerbaycan geliyor. Ama cemaatin yayınlarında sürekli Aliyev övgüsü var. Bu sayede, örneğin bir arsa sorunu olduğunda, o öğrencileri yardım ediyor. Ayrıca bu okullardan mezun olan çocukların Türkiye’ye karşı doğal bir ilgileri var.

Fethullah Gülen cemaatinin ilk açtığı okulu ya da dershaneyi biliyor musunuz?
İsimlerini bilmiyorum, ama İzmir Samanpazarı’nda başladı, sonra Türkiye Öğretmen Vakfı etrafında dershaneler kuruldu. Ardından Özel Yamanlar ve Fatih kolejleri açıldı.

“Son sözü hep o söylüyor”

Fethullah Gülen, başından beri hep yalnız mıydı, yoksa birlikte hareket ettiği bir ekibi var mıydı?
Yakın arkadaşları elbette vardı. Finansman desteğinde bulunanlar oldu. Paraya mı ihtiyaç var? Muhafazakâr, güvenen, inanan insanlardan aldı. Bunların kimler olduğunu kendi web sayfasındaki taziyelerden takip edebiliyoruz. Doğal olarak, zamanla, Gülen’e destek verenler vefat etmeye başladı. Arkalarından yazılanlardan ne tür yardımlarda bulunduklarını öğrenebiliyoruz. İşleri Fethullah Gülen bizzat yönetiyor. Etrafındakileri çalıştırıyor, ama son sözü hep o söylüyor. Nasıl ki Tayyip Erdoğan; Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi isimlerle yola çıktı, ama sonra Erdoğan teke indi, Gülen’de de ikinci adam, üçüncü adam hiç olmadı.

Bu imparatorluk tek kişi üzerine kuruluysa, vefat ettiğinde ne olacak?
Bu soru hep soruluyor, ama bir yandan da anlamsız. Büyük olasılıkla Fethullah Gülen gibi bir deha; sevin veya sevmeyin ama öyle; mutlaka kendisinden sonrakinin hazırlığını yapmıştır.

“Himmet toplantıları artmıştır”

Nasıl örgütleniyorlar? Yani bir kişinin cemaate girip girmeyeceğine kim karar veriyor, sistem nasıl işliyor?
İnsanlar duyuyorlar, merak ediyorlar, bir şekilde tanıdık bulup, gidip tanımak istiyorlar. Ya da cemaat, yaptıklarına destek olabileceğine inandıkları profilleri saptayıp, ikna etmeye çalışıyor. Veya cemaatin içinden birileri tanıdıklarını getiriyor. Çocuğunu okullarına gönderiyor, başarılı oluyor. Bunun üzerine, komşusuna, akrabasına “Sen de çocuğunu bu okula gönder” tavsiyesinde bulunuyor. Ama hepsi hareketin içinde aynı konumda değil. Organik kadrolarının yanı sıra, sempati duyan ve o seviyede kalanlar da var. Bir de bu olayı fazla umursamayan, hatta Müslüman bile olmayan ama olayın kendisini önemli bulan “Ne güzel okul açıyorlar” diyen, hatta “Bir gün lazım olur, aramı iyi tutayım” diyenler de var.

Harekette gayrimüslimler de mi var?
Mesela Üzeyir Garih, hareketin çalışmalarına inanıyordu. Ama Müslüman olmadı. Fethullah Hoca ile dosttu, yardım ediyordu. İshak (Alaton) Bey de Hoca’yı çok takdir eder. Bir de “Ona veriyorum, buna da vereyim, kötü olmayayım” diye düşünenler var.

Cemaat üyelerinin düzenli olarak ev toplantılarına katıldıkları söylenir. Toplanıp ne yapıyorlar?
Sohbet ediyorlar, Fethullah Hoca’nın yazılarını okuyorlar. Bedüizaman’dan bahsediyorlar. Toplantının sonunda yardım toplanıyor. Kadınlar ve erkekler ayrı toplanıyor. Ben hiç katılmadım, zaten dışarıdan çatkapı gitmek mümkün değil. Yardıma yönelik bu toplantılara “Himmet” diyorlar. Hele hele şu günlerde bu tür toplantıları artırmış olmaları gerekiyor. Çünkü cemaatte yer alıp hükümete de oy verenlerin kafası çok karışık; onları ikna etmeye çalışıyorlardır.

Ben de bugüne kadar AKP’ye oy veren ama “Hoca’ya yanlış yaptılar” diyenler ile tam tersini söyleyenlere de rastladım.
Tabii var. O nedenle özellikle Anadolu’da “Aslında böyle oldu” diye toplantılar yapıyorlar olsa gerek.

Maddi gücü nasıl elde ediyorlar, o sistem nasıl işliyor?
İlk yıllarda okullar, dershaneler; Hoca’yı sevenler tarafından sübvanse ediliyordu, ama artık para kazanıyor. TÜSKON (Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu) adlı işadamları örgütü var, vakıfları, bankaları…
Bugün çok büyük bütçesi olan bir hareket. Sadece Türkçe Olimpiyatları’nın organizasyonu bile ekonomik güçleri hakkında ipuçları veriyor. Bu organizasyonu bugüne kadar çok rahat karşılıyordu, ama bu yıl sponsor bulacaklar mı göreceğiz; hükümetle olan savaşları, birçok alanda rahat hareket edemeyecekleri anlamına geliyor.

“Emniyette Fethullahçı olmak ‘in’di”

Bu savaş uzun sürer mi?
İki taraf da çok güçlü olduğu için uzun sürme ihtimali yüksek. Anlaşma ihtimalleri tabii ki var, ama barış ihtimali giderek zorlaşıyor. Buradaki kilit olay, paralel devlet ki, bana göre yanlış bir söylem. Paralel, birbirine değmeyen anlamına geliyor. Oysa bu söylem, iç içe yaşayan olmalı. Bu yapının hükümet tarafından tasfiyesi şarttı. Çünkü sürekli kendisini tehdit edecekti. Bunun iki yolu var, ya o yapı kendini lağvedecek ya da hükümet onu zorla yok edecek.

Hükümet, cemaati zorla yok edebilir mi?
Zor, ama yapabilir.

Binlerce polis başka yerlere tayin edildi. Hükümet bu isimleri biliyor muydu? Yani bir anlamda fişliyor muydu?
Onları zaten kendisi o görevlere getirdi, tabii fişleme de var. O isimler Gülen cemaatinden oldukları için o pozisyonlara getirildiler. Alırken Cemaat'ten olmaları gözetildi. Yakın zamana kadar özellikle emniyet teşkilatında kendini cemaatten göstermek ‘in’di. Alakası olmayanlar bile, yükselmek için oraya yaklaşıyorlardı.

Yani yakın zamana kadar hükümet ve başbakan Fethullahçı mıydı?
Değildi, onunla ittifak yapıyordu. Şimdi “Paralel devlet” dediği yapının önünü açtı, destek verdi. Ama aynı yapı kendisine yönelince bağırmaya başladı.

Savaşın startı “MİT’çilerin yargılanmak istemesiyle patladı” deniliyor. Ne oldu da başladı?
Bu olayın evveliyatı var elbette. Fethullah Gülen, MİT meselesinde büyük bir hata yaptı ve bunun bedelini şimdi ödüyor.

İktidara neden savaş açtı?
Bununla ilgili bir yığın söylenen şey var. Ama net bir bilgi yok. MİT’ten memnun değiller. MİT onlar için tehdit; dinleyebilir, takip edebilir. Fişlemeleri MİT’in yaptığını düşünüyorlar. Hükümetin İsrail politikasını beğenmiyorlar, dış politikasını benimsemiyorlar; hepsi olabilir.

Cemaat, geçmişte hangi siyasi partilere destek verdi?
Aleni olarak hiçbir partiye destek vermedi. Fethullah Hoca’nın ortaya çıkışı 1994; Refah Partisi’nin (RP) yükselişte olduğu yıllardır. O günlerde kendisini RP’ye alternatif olabilecek, ‘ılımlı İslami’ olarak sundu. Bülent Ecevit, Tansu Çiller gibi isimlerle çok iyi ilişkiler kurdu. 28 Şubat sürecinde askere yaklaşmaya çalıştı, ama asker kabul etmedi. Yurt dışına çıktı ve bir daha dönmedi. AKP’ye ilk aleni desteği 2010 referandumunda oldu. Onda da “Partiyi değil referandumu destekledik” diyorlar. Ama gazetelerinin seçim dönemlerindeki birinci sayfa haberlerine bakarsanız, 2007 seçimlerinde de aleni destek verdiklerini görürsünüz.

Bugün Türkiye hâlâ tarikatlar, cemaatler ülkesi mi?
Yok. Pek çok tarikat, cemaat; Fethullah Gülen cemaatinin gölgesinde kaldı. Büyük güç olan bu cemaat karşısında küçülüp, marjinalleştiler. Şimdi hükümet, Fethullah’a karşı onların önünü açmaya, palazlandırmaya çalışıyor.

Hangilerinin mesela?
Diğer Nurcu cemaatleri, Nakşileri; Erenköy cemaatinin, Menzil grubunun önünü açtığını duyuyoruz. Bir de Gülen'i dengelemek için Ensar Vakfı, İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) gibi STK’ları teşvik ediyor. Nitekim son operasyonla gündeme gelen, Başbakan Erdoğan’ın oğlunun kurduğu vakıf da, (TÜRGEV-Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) eğitim sisteminde cemaate rakip bir yapı. Yani Gülen cemaati nerede güçlüyse karşına yeni bir örgüt çıkarmaya çalışılıyor.

“Cemaat, oyunu değil oyuncuları değiştirmek istiyor”

Bundan sonra da Fethullah Gülen cemaati ile diğer cemaat ve tarikat arasında çatışmalar mı yaşanacak?
Şu anda herhangi bir cemaat, Fethullah Gülen cemaati ile kavgaya girişemez, ama hükümet girer. Hükümet, Fethullah Gülen’i yalnızlaştırma operasyonu yapıyor. Büyük ölçüde de başarılı oldu. Aradaki mesafeyi açtı. Şimdi kimse açık açık savaşmasa da “Gülen'in yanındayım” diyemez. 'Siviller olay mahallini terk etsin' gibi bir olay yaşanıyor.

Savaşın ne kadar süreceğini bilmiyoruz, ama önümüzde de üç seçim var. Bu durum seçimleri nasıl etkiler?
Çok etkiler. Yerel seçim öncesi yolsuzluk teması çok önemli ve bu durum hükümeti çok sarstı. İstanbul ve Ankara’da iktidar partisinin adayları zorlanır. Buraların kaybedilmesi AKP için felaket olur. Bu da genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçimi senaryolarını değiştirmelerine yol açar. Yerel seçimler sonuçlandığında ne diyeceksiniz? ‘AKP, CHP şunu aldı, bunu kaybetti’den öte, eğer AKP; İstanbul’u, Ankara’yı elinde tutarsa, ya “Cemaat o kadar da güçlü değilmiş” diyeceğiz, ya da iki şehirden birini bile kaybederse, “Cemaat bir bastırdı, adamlar kaybetti” denilecek. Seçim, cemaat ile AKP arasında geçecek.

Cemaat devleti ele geçirerek rejimi mi değiştirmek istiyor, amacı ne?
Şu anki rejimden o kadar rahatsız değiller. Ama daha fazla iktidar istiyorlar. Kurdukları yapının meşru ve devlet imkânlarından daha çok yararlanan bir yapı olmasını istiyorlar. Onlar, oyunu değil oyuncuları değiştirmek istiyor.

*******

ERZURUM’UN KÖYÜNDEN ABD’YE

1941
/ 27 Nisan 1941'de, Erzurum’un Korucuk Köyü’nde doğdu. Dört yaşında annesinden Kur'an öğrenmeye başladı.
1946 / İlkokula başladı. Üç yıl sonra bıraktı, sonra dışarıdan bitirdi.
1955 / Hafız oldu. Erzurum’da Kemhan Camii yanındaki medreseye gitmeye başladı.
1957 / Risalelerle tanıştı. Anadolu’yu gezerek vaazlar verdi.
1959 / Vaizlik sınavlarını kazandı. Edirne Üçşerefeli Cami ikinci imamlığına tayin edildi.
1962 / İskenderun'da askerliğini yaptığı sırada vaazlar verince 10 gün askeri cezaevine kondu.
1966 / Edirne ve Kırklareli’nden sonra İzmir merkez vaizliğine tayin edildi. Bir Kur'an kursunda gönüllü eğitmenlik yaptı.
1971 / 12 Mart Muhtırası öncesinde gözaltına alındı. Yedi ay tutuklu kaldı.
1975 /Çeşitli ilerde Kur'an ve İlim, Darwinizm, Altın Nesil, İçtimaî Adalet ve Nübüvvet isimli konferanslar serisine başladı.
1977 / İstanbul Eminönü'ndeki Yeni Cami'de ilk vaazını verdi.
1979 / Sızıntı dergisinde yazmaya başladı.
1980 / Askeri darbenin ardından Çanakkale merkez vaizliğine atandı, ama göreve başlamadı. 1981'de vaizlikten istifa etti. Anadolu’yu gezip sohbetler gerçekleştirdi.
1988 / Yeni Ümit dergisinde başyazılar yazmaya başladı. Ayrıca çeşitli şehirlerdeki camilerde vaazlar verdi. Siyasi platformda ilgi çekti.
1989 / İstanbul’da Üsküdar Valide Sultan Camii'nde vaazlara başladı.
1995 / Sabah'tan Nuriye Akman ve Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök’e röportaj verdi.
1996 / Fener Rum Patriği Bartholomeos ile görüştü. Aynı yıl Fatih Üniversitesi’nin açılışına katıldı.
1998 / DGM savcısı hakkında soruşturma başlattı. Gülen Vatikan'da Papa II. John Paul ile görüştü.
1999 / Kalp rahatsızlığı nedeniyle ABD'ye gitti. Aynı yıl kendisine ait şeriat içerikli kaset görüntüleri yayınlandı. Hakkında soruşturma başlatıldı.
2000 / DGM, Gülen hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı. Daha sonra bu karar kaldırıldı. Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, terör örgütü kurmaktan dava açtı.
2001 / İnternet sitesinde sohbetleri yayınlanmaya başladı.
2006 / Türkçe Olimpiyatları'nın ilki gerçekleştirildi.
2008 /Yargıtay, beraat verdi.
2013 / 17 Aralık'ta başlayan 'Rüşvet Operasyonu' ile yeniden gündeme geldi.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı