İlhami Işık değerlendirdi: 1997’den bu yana devlet ile PKK arasındaki “barış” süreçleri

07.08.2025 medyascope.tv

7 Ağustos 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Şimdi stüdyoda İlhami Bey var, İlhami Işık ‘‘Balıkçı.’’
İlhami Işık: Eyvallah.

Ruşen Çakır: Şimdi bilmeyenlere hatırlatalım. Bizim seninle tanışmamız yıllar önce…
İlhami Işık: 83, pardon 2003.

Ruşen Çakır: 2003. Ben seni tanımıyordum. Sen bana bir haber verdin.
İlhami Işık: Evet.

Ruşen Çakır: Ve bu haber Vatan Gazetesi'nde manşet oldu. Bu haberin konusu şuydu: İstanbul'da istihbarat yetkilileriyle, o dönemin — partinin adını hatırlamıyorum — Kürt partisinin, Kürt hareketinin partisinin önde gelen isimleri oturuyorlar, konuşuyorlar ve bir şeyler çözmeye çalışıyorlar.
İlhami Işık: Doğru.

Ruşen Çakır: Buluştukları tarih neydi?
İlhami Işık: 97-98, zaten 98 ateşkesi sağlandı o zaman o buluşmalar sonucu.

Ruşen Çakır: Öcalan'ın yakalanmasından hemen önce olan bir şey.
İlhami Işık: Öcalan zaten mahkemede ‘‘Biz 98 ateşkesine uyuyoruz’’ diyor, kabul ediyor. O da mahkeme tutanaklarında zaten o görüşmelerin hepsini anlattı.

Ruşen Çakır: Peki şunu soracağım, onun öncesinde de var mıymış benzer görüşmeler? Özal zamanında da bir şeyler olduğunu Öcalan söylüyor arada.
İlhami Işık: Tabii, yani Özal döneminde de var, Necmettin Erbakan rahmetli, onun döneminde de var. Böyle silsile devam ediyor. Yani 93'te başlıyor. Öncesi var bazı şeylerde. İşte Cengiz Çandar’ın, onların olduğu. Sonra da yani bizlerin devreye girdiği, başka aktörler de var tabii. Tek yönlü aktörlerle hiç yürümedi şimdiki gibi, çok farklı. Çünkü büyük bir mesele, önemli bir mesele. İşte 96-98 dönemi var. Sonra 2005'te başlayan ama aslında 2005 öncesi var, birkaç ay öncesi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın, o zaman Başbakan'dı, meşhur Diyarbakır konuşması var. O zamanlar Sabri Ok'la, onun askerlik problemi var.

Ruşen Çakır: Kim olduğunu izleyicilere söyleyelim. PKK’nın cezaevi sorumlusu, değil mi?
İlhami Işık: Tabii. O zaman çıkmıştı. Ankara'da o görüşmeler yürütülüyordu. O görüşmeler bir Oslo görüşmesine dönüşüyor, 2006 itibarıyla 2009'a kadar. İşte 2009'da meşhur Habur problemi yaşanıyor. İyi götürülemedi. Yine bir özgüvenle şey yapılan ama toplumun diğer nefes borularını da içine katmayan… Hatırlarsanız o Habur günü de sizinle telefonla konuştuk o zaman.

Ruşen Çakır: Evet.
İlhami Işık: Yani ‘‘Bu başarısız bir girişim olacak’’ demiştim, o da hatırımda. Sonra da benim de tekrar şey olduğum 2010 İmralı görüşmeleri, o meşhur Ağustos Ramazan ateşkesi. O ‘‘balıkçı’’ kimliğimle, yani hiç istemedim aslında medyada görünür olmayı bu tür şeylerde ama öyle gerekiyor. Çünkü çok fazla şiddetin boyutu artmıştı. Günde 20-30 askerin şehit edildiği, karakolların basıldığı, limanlara yönelik şeyler çok fazlaydı. Bu sürecin, bu ateşin durması gerekiyordu. Çünkü artık kontrol yoktu hiçbir yerde. Devlet içerisinde de ciddi bir işte cemaat ve AK Parti'nin alan ele geçirme kavgası vardı. Öyle olunca da 2010'da Ramazan ateşkesi, 15 Ağustos… Tabii şey vermediler o zaman, ateşkes şeyini, askerler izin vermediler. Yani koster diyorlar ya, o zaman sivil bir koster parası verildi. O zaman Bursa'daki askerler müsaade etmediler. Zaten MİT'in gitmesini bile engelliyordu askerler İmralı'ya, şey görüşmelerine. Nitekim onun şikâyetleri de yapılmıştı Adalet Bakanlığı'na, adını unuttum, soyadı Şahin olan Adalet Bakanı vardı. O zaman bitmiş dışarı gitmişti. İzin vermemişler İmralı'ya gitmesine de. Parayla tutuldu o koster. O ateşkes açıklaması getirildi. 2011 Silvan'daki olayla bitti. Silvan'da çok vahim çatışma oldu. Askerler tarlada yanarak şehit oldular. Görüşmeler çok iyi de gidiyordu ama Kandil'de bazı problemler oldu o zaman. İşte İran'ın Murat Karayılan'a yönelik şeyi, aynı tarihte. İşte bir düğün salonunda özerkliğin ilan edilmesi gibi böyle garip durumlar. 2011 şeyinde bitti. Eğer bitmeseydi o, sonraki 2013 çözüm süreci çok olumlu sonuçlanacaktı. Çünkü Türkiye'nin şeyi okuma gayreti vardı. Bölgedeki Arap Baharı'nın kırılma ihtimalini sezme durumu vardı. Arap Baharı 12 Eylül 2012'de Libya'da büyükelçinin öldürülmesiyle kırıldı. Yani bütün dünyanın desteklediği, güç verdiği ama elçinin öldürmesiyle beraber dünyadaki güç merkezlerinin bütün çarkları, dişleri kırıldı. ABD'de sadece işte şey kaldı o zaman, Obama ve Biden dışında, Biden ikinci başkandı. ABD yönetimin hepsi, CIA’den tut güvenlik şeyine, savunma bakanına, dışişleri bakanına, hepsi istifa ettiler, yani Arap Baharı'nı destekleyen bütün kadrolar. Zaten ondan sonra Obama'nın işte İran'ın önünü açma, Umman'daki görüşmelerle beraber Şii koridorunun açılması, dünyada Sünni tehlike, IŞİD'in başını çektiği Sünni tehlikenin şey olması. Bunu sezmişti Türkiye. Ama bizim ülkemizdeki devlet mekanizmasının refleksleri her zaman şeydir, yani hantaldır. Öyle çok büyütülecek bir akıl da yok. Geç şey yapıyor. Bir de o özgüven var, o imparatorluktan şimdiye kadar devredilen bir kibir de var. Bunlar engelliyor ne olup bittiğini. Küçümsüyorlar da. Ama Kasım Süleymani gibi müthiş bir aktörü var İran'ın. Çok müthiş bir aktör. Hem oyun kurucu hem oyun bozucu bir aktör. Suriye'de şeyi açtı, PKK'nin önünü açtı, 2012 Temmuz ayında. Öyle olunca da PKK açısından öncelikler değişti. Değişince yani toprak yönetiyor. Türkiye çok geç kalmıştı. Türkiye'de şey bile konuşulamıyordu, yani çözüm süreci baktığınız zaman, evet böyle büyük umutlar şunlar bunlar ama bugün konuşulanların %10'u bile konuşulmuyordu çözüm sürecinde. Yani bugünkü hedefler anlamında… Bugün komisyon kuruluyor. O zaman Meclis’e gelme bile bir yıl aldı, yani yargılanmama, buna benzer şeyler. Geç kalınmıştı, işte Eylül ayında. Ben yazdım o zaman olabilecek 7 adımlık şeyi. İşte 1 Mayıs'ta çekilme ve şey oldu, 8 Mayıs'ta oldu buna benzer. Ama siz coğrafyada geç kaldınız. Ortadoğu bu. Yani hep virgülü devam eden bir coğrafyadır. Siz geç kaldığınız zaman başkaları geç kalmıyor. Bugün işte geç kalmamaya çalışıyor.

Ruşen Çakır: Peki şunu sormak istiyorum İlhami. Şimdi ilk başta Devlet Bahçeli'nin geçen yıl Ekim ayında yaptığı bir çıkış var, DEM Partililere yönelik. Milat olarak onu alıyoruz. Ama anladığım kadarıyla şimdi baktığımızda devlet Öcalan'la bunu çok daha önceden hazırlıyormuş. Hatta bir başka milat belki de 2023'teki 7 Ekim Hamas saldırısı ve İsrail'in ona cevabı, bunu da bir başka milat olarak görenler de var. Çünkü Öcalan'ın konuşmalarında hep bir Gazze muhabbeti olduğunu gördüğümüz için… Sen olaylara daha hâkimsin. Bu süreç ne zaman başladı?
İlhami Işık: Yani sizin de söylediğiniz gibi Gazze'yle başladı. Yani bunu okudu da onun için mesela Türkiye Esad'ın gitmesinden vazgeçti. Yani düşmesine bir hafta kala da hâlâ Esat'la görüşme, beraber ne yapabiliriz babında, devam ediyordu. Bu, olabilecekleri okumanın adımı ve refleksidir. Ve yine de bu Aralık Suriye'deki ayaklanmanın boyutunun Halep'te durmasını bile tercih ediyordu, yine öyle bir şey olsaydı bile. Esad'la pazarlık, onu ikna etme, geri adım attırma, bunların hepsi şeydi, yani olabilecek siyasal haritaların değişiminin Türkiye'ye yansımasının bir kırılmayla sonuçlanmaması adımıydı. Ama biraz evvel de tarif ettiğim gibi refleksleri çok hantaldır bizim ülkemizin. Bunun birçok nedeni var. Yani en geç cumhuriyetsin. Tüm Avrupa ülkelerinin gerisinde bir ekonomiye sahipsin, gerisinde bir modernleşmeye sahipsin. Bunlar hep hantallıktan kaynaklanan şeyler. Çok çok azla yetinme duygusu var. Bir de okumayı geç yapıyor. Yani bugün de işte, bu sahte diplomalar vesaire, bir sürü olan şeyler var. Yani çok böyle her şeye hâkim olabilecek kadroların azlığının da ifadesidir baktığınız zaman. Yine geç kaldılar burada. İşte bu geç kalmanın önünü alma babında Sayın Bahçeli'nin açıklaması o zaman kaybını giderdi. Ciddi anlamda giderdi. Çünkü şimdiye kadar olası bütün görüşmeler, olası bütün girişimlere en sert karşı çıkan, en negatif pozisyondaki ana aktör bu sürecin başını çekiyor ve bir güvendir de. Yani işte milliyetçilik tarifi yapılınca aklınıza kimler gelecek? MHP gelir, yani Sayın Bahçeli gelir. Her ne kadar kendisini milliyetçi olarak ifade eden başka aktörler varsa da ama bu budur. Yani ana damardır ve o damarın esasıdır, işte lideridir. Bu bir güvencedir, onun çıkışı. Onu satın aldı, o geç kalmayı.

Ruşen Çakır: Peki burada şimdi bakıyoruz ki Bahçeli'nin de kabul ettiği bir şey var. ‘‘Kurucu önder’’ diyor ve aynı zamanda oyun kurucu olduğunu kabul ediyor Abdullah Öcalan'ın. Bahçeli'yi görüyoruz. Erdoğan ilk başlarda daha tutuktu, onu görüyoruz ve Türkiye bu sefer üçüncü göz sokmamak istiyor. Böyle mi hakikaten? Yani bu tamamen Öcalan'la ya da örgütle devlet arasında bir görüşme mi, yoksa üçüncü şahıslar hiçbir şekilde yok mu?
İlhami Işık: Yani üçüncü değil yani 10. şahıslar da var burada. Devletler de var yani. Çünkü meselenin özü Suriye, Suriye'de herkes var yani şimdi. Ama şey olarak doğru bir tariftir, yani üçüncü gözün olmaması, dar anlamda tarif ettiğiniz zaman. Ama bu sorunun hayat bulması adına değil üçüncü göz, beşinci göze de ihtiyaç var. Nitekim öyledir. Yani bakın ABD Büyükelçisi hem ülkede büyükelçidir hem bölgede oyun kurmaya, ABD adına oyun kurmaya çalışan bir aktör, resmi bir aktör. Düşüncesi de ABD devletinin düşüncesi. Yani şimdi siz onu görmezden gelemezsiniz. İkincisi İngilizler var, görmezden gelemezsiniz. İşte Fransa var. Bunlar zaten köklü, yani 100 yıl, 30 yıl evvel var olan bir sorunun şeyini yapıyorlar. Paris'te görüşmeler olacak yakın zamanda. Birden fazla göz var yani öyle baktığınız zaman. Ama muhataplık anlamında üçüncü göz yok. Yani sürecin silahsızlandırma, Türkiye ayağında onu götürme, yani Kandil’le olan boyutuyla bir üçüncü göz yok.

Ruşen Çakır: Peki, şunu söyleyeceğim. Şimdi ilk başta dendi ki ‘‘Öcalan böyle bir çağrı yapmaz’’ dendi, yaptı. Tamam, ama ondan sonra da çok kişi, yani iktidara yakın kişiler de dâhil olmak üzere ‘‘Kandil buna uymaz’’ dedi. Uydu.
İlhami Işık: Tabii ki.

Ruşen Çakır: Hiç fire yok mu orada?
İlhami Işık: Yani firenin olmaması eşyanın tabiatına aykırıdır. Yani fire olur doğal olarak ama firenin boyutu önemlidir. Öcalan'ın bugün itibarıyla söylediğini boşa çıkaracak pozisyonda olan bir fire yok. Ama bir örnek vereyim, işte İran mesela efsanevi bir örgüt, fire verdi mi? Verdi, değil mi? ETA fire verdi mi? Verdi yani baktığımız zaman. Kolombiya'daki fire verdi mi? Verdi. İşte Güney Afrika'da Nelson Mandela'nın örgütü fire verdi ve acayip bir fire yani. Kendi yerlerini bombaladılar, Mandela'nın avukatını öldürmeye çalıştılar, buna benzer. Ama bu süreçte Öcalan'ın konumu tahminlerin çok daha ötesinde güçlü ve fireyi neredeyse sıfıra indirecek boyutta oldu.

Ruşen Çakır: Yurt dışında bayağı şey var, nasıl diyeyim, Kürt milliyetçisi diye tabir edilebilecek, Türkiye'de de var ama esas daha çok yurt dışında, ki bunların bir kısmı eskiden örgütün içinde olmuş ya da etrafında olmuş kişiler ve bunlar bir tür ihanet tablosu çizmeye çalışıyorlar. Öcalan ve örgütün ve DEM Parti'nin Kürtlere ihanet ettiği… Bunun bir karşılığı olur mu?
İlhami Işık: Yani şey olarak baktığınız zaman, hayır. Sahada bir karşılığı olur mu? Hayır. Ama entelektüel anlamda bir karşılığı olur mu? Olur. Çünkü yani dünyada teknoloji çok gelişti, özellikle sosyal medya. Sosyal medya adına o tür şeylerde evet, karşılığı olur doğal olarak. Ama sahada süreci etkileyebilecek, süreci olumsuzlayacak, Kürtlerin bu süreci sahiplenmesini olumsuz anlamda etkileyecek bir karşılığı olur mu? Hayır, olmaz.

Ruşen Çakır: Peki komisyona ne diyorsun? Komisyon şimdi başladı. Salı günü sorunsuz bir şekilde başladı. Bir İYİ Parti katılmadı. Yarın çok ağır toplar gelecek komisyona, konuşma yapacaklar, sunum yapacaklar ve normalde 31 Aralık'a kadar sürmesi düşünülüyor. Yasa çıkartmayacaklar ama önerecekler. Bu hakikaten bir işe yarayacak mı?
İlhami Işık: Biraz fazladan da yarayacak bu iş. Yani kutuplaşmanın boyutunu görüyorsunuz bu ülkede. Demokrasinin geldiği düzey de belli, hukuk ve adalet şeyimiz. Orada birebir bütün muhataplar, işte İYİ Parti dışında, ana muhatap Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarın iki ortağı AK Parti ve MHP var. DEM Parti var ve diğer muhafazakâr ağırlıklı partiler ve işte TİP ve ona benzer partiler var. Herkes orada yüz yüze. Bu ilktir. Yani aynı masada oturacaklar ve bu ülkenin ana problemini konuşacaklar. Siz bu ülkenin ana problemini konuştuğunuz zaman onun bütün yan problemlerini es geçemezsiniz. Çünkü hepsi birbirine bağlı, birbirini tetikleyen, besleyen sorunlardır. Bu anlamda çok önemlidir. Yani ben çok önemsiyorum komisyonu ve komisyondan çıkacak öneriler, tavsiyeler mecliste sorunsuz kabul edilir. Şimdi bu da çok önemlidir. Şimdi herkesin ortaklaşacağı… Kimler ortaklaşıyor? İşte ana muhalefet partisi çoğu anketlerde şu anda birinci parti görünüyor. İşte diğer tarafta Cumhur İttifakı, AK Parti, MHP ve şimdi herkesin şu veya bu şekilde onay verdiği, onayladığı, kabul gördüğü teklifler Meclis’te. Bu epey bir zamandır hasret kaldığımız, epey bir zamandır görmediğimiz bir tablo. PKK'nın silahsızlandırılması bu anlamda da önemli ve değerli ve diğer anlamda da. Çünkü şiddetin varlığı, silahın varlığı hem iktidarın bütün reflekslerini öldürüyor hem muhalefetin bütün reflekslerini öldürüyor. Herkesi rehine alan, çözüm yollarını boğan bir durum. Bu ortadan kalktığı zaman gerçek sorunları konuşacağız, değil mi? Mayıs ayında biz neyi konuştuk baktığınız zaman? İşte billboardlarda, şeylerde, işte PKK muhalefet destekli mi değil mi, o etkiledi. Şimdi gerçek anlamda konuşacağız, yani Türkiye'de hukuku konuşacağız, ekonomiyi konuşacağız, varsa dış siyaseti konuşacağız, adaleti konuşacağız. Ama şiddet engelliyor. PKK'nın varlığı bu anlamda engelliyor her şeyi, konuşmayı engelliyor. Komisyon öz olarak bu engeli ortadan kaldıracak. Daha doğrusu bunu kaldıracak, çözüm yollarını Meclis’e sunacak. Büyük ihtimalle de işte Ekim ayı, belki teknik nedenlerden ötürü Kasım'a sarkabilir. Kasım'da çok farklı bir Türkiye'yle karşılaşacağız diye düşünüyorum. Suriye'de herhangi olumsuz bir şey olmazsa tabii.

Ruşen Çakır: Tabii, o Suriye opsiyonu hep var. Şimdi ben bölgeye çok gittim süreç boyunca, oradan çok da konuk aldım. Genellikle Kürtlerin ruh hâli temkinli iyimserlik olarak tanımlanıyor. Sen de bölgenin bir insanısın ve gidip geliyorsun ve çok sayıda insanla da irtibatlısın. Temkinlilik hâlinin azaldığına tanık oluyor musun? Yani iyice iyimserleşmeye doğru gidiyorlar mı, yoksa hâlâ insanlarda bir güvensizlik, "ne olur ne olmaz" duygusu var mı?
İlhami Işık: Yani Meclis komisyonlarının kurulmasına kadar evet, o temkinlilik, temkinli iyimserlik yoğundu ama en somutu atıldı. Şimdiye kadar atılmayan, geçmiş çözüm sürecinde de atılmayan, hayata geçirilmeyen bir adım atıldı ve bu adımda herkes var. Yani herkes temsil ediliyor, işte dedim ya İYİ Parti dışında. Keşke onlar da olsalardı. Bu, o temkinli olmayı son derece aşağı çeken bir ruh hâli. Artık evet, yani somutlaşan bir şey var ve bu somutlaşma bir yıl sonra değil, iki yıl sonra değil, işte Meclis tatilde olduğu için doğal olarak 1 Ekim'de açılacak, Ekim ve en geç Kasım’ın ortalarına doğru ele avuca sıkacak, toplumun önüne getirilecek ve "Evet biz bunu yaptık, işte bunu hedefliyoruz" denilecek, sadece Kürtlere değil, genel anlamda Türkiye'de de. Onun için karşı tepkilerin bu kadar sertleşmesinin nedeni de o. İlk defa somut bir şeye dönüşüyor. Ondan ötürü olumluluk da daha fazla oluştu.

Ruşen Çakır: Peki, burada sen daha pozitif bakıyorsun benim gibi.
İlhami Işık: Evet.

Ruşen Çakır: Ve bu yüzden, bilmiyorum senin başına ne geliyor ama benim başıma çok kötü şeyler geldi. İnsanlar inanmıyorlar. Belki inanmak istemiyorlar ya da inanmayı unuttular, bilemiyorum. Şimdi çok konuşulmasını istemiyor insanlar, devlet tarafı özellikle ama sonuçta şöyle tabir ediliyor: PKK'nın silahsızlandırılması ve fesih, ondan sonra da toplumsal entegrasyon diye bir laf var. Şimdi daha önceki süreçlerde genellikle şu söylenirdi: İşte lider kadronun üçüncü ülkelere gitmesi vesaire gibi böyle birtakım formüller. Şimdi hiç öyle şeyler duymuyoruz. Şöyle bir şey olabilir mi, yani böyle gerçekten bütün herkesin bir şekilde sıfırdan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak burada hayatlarına devam edeceği bir formül bile olabilir mi?
İlhami Işık: Aslında komisyonun kurulma amaçlarından, ana amaçlarından bir tanesi bu doğal olarak. Tabii bu sadece şeye bağlı kalmayacak, yani insanlar gelmeyebilir. Yani işte onlar hakkında yakalama, tutuklama, arama kalktıktan sonra başka ülkelere gidebilirler. Ama bu süreç öyle bir şeyle sonuçlanacak. Çünkü siz bir barışı hayata geçiriyorsunuz. Siz barışı hayata geçirdiğiniz zaman onun önündeki engelleri de kaldırmak durumundasınız. Bu engeller hukuksal engellerdir en fazla, o hukuksal engelleri kaldırıyorsunuz. Zaten hukuksal engeller kalktığı zaman o artık kişilerin tercihine bağlı bir durum. Ama hedeflenen, olabilecek ve olacak olan bu olacaktır. Yani bütün dünyada öyle. Yani şimdi başka örneği yok ki. Şimdi başka örneği olsa inanın devlet deneyecekti ama yok, yani başka bir formülü yok. Herkes öyle yapmıştır.

Ruşen Çakır: Peki, o zaman son sorumu soruyorum: Abdullah Öcalan. Şimdi yaşı ilerledi ama yani sağlık anlamında çok ciddi bir sorunu yokmuş gibi görülüyor ve duyuluyor. Bu sürecin başarılı olması durumunda Abdullah Öcalan yasal bir siyasi aktör olarak Türkiye siyasi hayatına mı girecek?
İlhami Işık: Yani şöyle söyleyeyim, yakın zaman anlamında bunun konuşulmasını istemiyor Öcalan. Çünkü çok daha önemli, çok daha hayati derecede olan sorunlar var. Onun çözülmesi lazım. Eğer Türkiye'de bir daha şiddet olmazsa, silahın olmayacağı bir durum oluşursa – ki oluşacak, oluşması için de çaba gösteriliyor – öyle bir Türkiye'de yarın Öcalan'ın ne olacağı konusunda zannedersem çok az sayıda kesim dışında hiç kimsenin de itirazı olmaz. Ama toplumun görmesi lazım. Kendi gözüyle yaşarken görmesi lazım bu toplumun. Evet, şiddet bitti, silah bitti. Artık PKK yok. Türkiye'de hukuk işleyecek, Türkiye'de adalet... Şu anda hep konuştuğumuz, sabahtan akşama konuştuğumuz şey adalet değil mi? Adaletsizlik, hukuksuzluk. Bunu çıplak gözle bu toplum gördüğü zaman bazı şeyler ayrıntıda kalır, önemsizleşir yani. Ama bugün için siz bu soruyu ön plana çıkardığınız zaman ya da birileri çıkardığı zaman bu, meselenin gidişatını, meselenin sağlıklı yürümesini kilitler ve gereği olan bir durum da değildir diye düşünüyorum. Zannedersem Öcalan da öyle düşünüyordur.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
24.08.2025 Dindarlar ve CHP: Hiç de zor olmayan bir ilişki
23.08.2025 CHP’de “çifte liderlik” dönemi
22.08.2025 Kutuplaşma CHP’nin işine yarar mı?
21.08.2025 Mitingle olmaz mı, miting yetmez mi?
21.08.2025 Gürkan Çakıroğlu: “Cumhur İttifakı ve barış sürecinin geleceği Suriye’ye bağlı”
20.08.2025 Önce PKK mı, Fethullahçılar mı fesholacak?
19.08.2025 Taşıma suyla AKP değirmeni döner mi?
18.08.2025 Hakan Fidan niçin hedefte?
17.08.2025 Öcalan olmadan olmaz mı?
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı