"İktidar medyasında kalite, Cemaat’in özeleştirilerinde samimiyet yok!" Diken'den İlhan Tanır'ın sorularına cevaplar

07.10.2014 diken.com.tr

İLHAN TANIR tanir.ilhan@gmail.com
05 Ekim 2014

Türkiye ve bölgedeki İslami hareketler ile Kürt siyasi hareketi üzerine çalışmalarıyla tanınan gazeteci Ruşen Çakır, AKP-Fethullah Gülen Cemaati kavgasında gelinen noktayı Diken’e yorumladı.
Çakır, AKP iktidarının şu an için yürütülen soruşturmalarda ortaya attığı ‘paralel‘ iddialarının orantılı ve somut kanıtlarla desteklenmediğini söyledi; iktidara yakın medyanın da, ‘işi tamamen Erdoğan ve hükümeti korumak, kollamak olunca, belli bir kaliteden fedakârlık etmek zorunda kaldığına‘ dikkat çekti.

Çakır, kendisini mağdur gibi gösteren Gülen Cemaati’ne de çarpıcı bir eleştiri getirdi: Gülen Cemaati’nin ‘geçmişiyle hesaplaşması gerektiğini’ söyleyen Çakır, şöyle devam etti: ”Yani şimdi basın özgürlüğü diyen insanların, yıllarca Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili en büyük ihlalleri yapan insanlar olduğunu biliyoruz. Gazetecileri tutuklattırdılar, sahte delillerle… Ergenekon davasından, KCK davasına kadar… Çıkmamış kitapları toplattırdılar ve bunun gayet normal, meşru olduğunu söylediler.”
Çakır’la, HDP’nin organize ettiği Kürt Konferansı için gittiği Washington’da bir araya geldik; AKP’yle Gülen Cemaati arasındaki kavgayı ve hükümetin dış politikasını konuştuk:

‘AKP-Cemaat kavgasının bir piyasası var’

Aralık 2014’ü ayını başlangıç alırsak, AKP ve Fethullah Gülen Cemaat kavgasında neredeyiz?

Çakır: İnsiyatif bariz biçimde iktidarda, Cemaat savunmada. Ve kademe kademetopyekün bir savaşa gidiliyor. Hükümet, emniyetteki bazı operasyonlar dışında pek büyük bir şey yapamadı. HSYK seçimlerinde büyük bir hesaplaşma olacak; Bank Asya’ya yönelik bir takım yaptırımlar var ama Bank Asya direniyor.
Cemaat’inse hükümete karşı pek kozu yokmuş gibi görünüyor. Eskisi gibi tapeler yok, varsa bile etkisi yok gibi. Zira Tayyip Erdoğan iki seçimi bunlara rağmen kazandı. İki seçimde de Cemaat’in çok büyük taarruzu vardı ama Erdoğan kazandı. İlginç bir biçimde Cemaat’le kavgayı temel olarak aldı ve kazandı. Demek ki Cemaat’le kavganın, savaşın bir piyasası var. Erdoğan bunu görüyor ve bırakmaya da niyeti yok.
Bu kavga kolay kolay bitmeyecek çünkü Cemaat tasfiyesi kolay olan bir yapı değil ve etkisizleştirilmesi zaman alacak gibi. Dolayısıyla şu an, genellikle hükümet saldırıyor, Cemaat kendini korumaya çalışıyor. En ilginç olanı şu ki, Cemaat yanına fazla kimseyi çekemiyor; yalnız başına ve dışarıdan çok az destek var.
Üçüncü şahıslar hükümete korku ya da başka nedenlerden ötürü daha yakın davranıyor veya nötr kalıyor. Cemaat kendinden olmayan insanları yanına çekmekte zorluk yaşıyor. Normalde, kendinden olmayan insanlarla ilişki ve diyalog kurmak Cemaat’in başarısıdır. Tarihi olarak hep bunu yaptı ama son olaylarda, çok sert bir savaş olduğu için, insanlar Cemaat’le yanyana durmak istemiyor.

‘İnsanlar Cemaat hakkındaki iddiaların doğru olabileceğini düşünüyor’

Cemaat neden daha çok insan çekemiyor?

Çakır: Daha önceki imajlarıyla şimdiki medya savaşlarındaki imajları aynı değil. Yani devlet içerisindeki örgütlenme iddiaları ciddi ve insanlar bu iddiaların doğru olabileceğini düşünüyor. İkincisi, eskiden Cemaat’le yanyana durmanın büyük bir maliyeti yoktu. Şimdiyse alenen bedeli var.
Örneğin, Cemaat’le birlikte duran bir işadamının devletten ihale alabilmesi mümkün değil. Bir gazetecinin doğru dürüst bir yerde çalışabilmesi mümkün değil. Cemaat, bunların bedelini karşılayacak bir motivasyon yaratamıyor. Yolsuzlukla mücadele gibi şeyler inandırıcı, uğrunda mücadele edilecek şeyler gibi gelmiyor.

‘Polis operasyonlarının ayağı yere basmıyor’

Polis operasyonları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çakır: İddia o ki, bu polisler ayrı bir hiyerarşi içinde. Fakat ‘emniyet imamı’ veya ‘yargıtay imamı’ gibi kişiler şu anda soruşturmalarda olmadığı için, hiyerarşi iddiası bir yerden sonra zayıf kalıyor. Şu ana kadar yapılan operasyonlar, hükümetin dile getirdiği iddialarla orantılı olmadığı için çok yetersiz. Ama hükümetin medyası, gözaltına alınmayan insanlar hakkında bir yığın yayın yapıyor. İsimler ve ilişkilerden söz ediyorlar ama hiçbir şey olmuyor, garip bir durum.

Suçlamaların ve delillerin zayıf olduğu iddia ediliyor.
Çakır: Gözaltındaki polisler hakkındaki iddialar ciddi olabilir ama cumhurbaşkanının ve ona bağlı medyanın yarattığı imajla süren soruşturmalar arasında bir orantısızlık var. Ya o söylemden vazgeçecekler, ya da soruşturmaları o söylemi meşrulaştıracak şekilde boyutlandıracaklar.

‘İktidarın iddiaları henüz doğrulanmadı’

Cumhurbaşkanı’nın ‘Cemaat’in uluslararası istihbarata çalıştığı’ yönündeki sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Çakır: Daha kimin dinlediği bile ortaya çıkmamışken, bunların taşeron olarak yapıldığını söylemek hukuka uygun değildir. Ama Cemaat’in küresel bir hareket olduğunu ve küresel ilişkilere sahip olduğunu, şeffaf olmadığını biliyoruz. Bütün bunları biraraya koyduğunuzda her şey mümkün olabiliyor ama bu iddiaları doğru kılmıyor.
Eskiden Cemaat bunu çok iyi yapardı. Yani doğru düzgün kanıtlar olmadan insanları suçlardı. Ergenekon’da gördüğümüz gibi… Şimdi bunları Cemaat karşıtları yapıyor. İddialar ciddi ama bunların yargıca kanıtlandırılması lazım.

Cemaat şu an demokrasi, basın özgürlüğü ve evrensel değerleri savunuyor…
Çakır: Ama inandırıcılık yok..

‘Cemaat’ten basın özgürlüğü şampiyonu çıkmaz’

Neden inandırıcılığı yok?

Çakır: Geçmişiyle hesaplaşacak, yaptığı yanlışları kabul edecek, mağdur ettiği kişilerden özür dileyecek ve mağduriyetleri telafi edecek bişeyler yapacak. Yani kuru bir özürle olacak bir şey değil… Ama Cemaat halen biz yanlış yapmadık diyor. Kendilerini hatasız kul gibi gösteriyorlar. Bu şekilde kimseyi ikna edemezler.
Yani şimdi basın özgürlüğü diyen insanların, yıllarca Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili en büyük ihlalleri yapan insanlar olduğunu biliyoruz. Gazetecileri tutuklattırdılar, sahte delillerle… Ergenekon davasından, KCK davasına kadar… Çıkmamış kitapları toplattırdılar ve bunun gayet normal, meşru olduğunu söylediler. Gazetecilerin içeri alınmasının gazetecilikle ilgili işlerden dolayı olmadığını iddia edip, yalanlar söylediler. İşte bunları medya üzerinden yaptılar. Bunlar hala hafızalardayken, ‘şimdi geride kaldı, basın özgürlüğü‘ falan demek olmaz.
Fakat diğer tarafta da Cemaat’e hükümetten gelen basın özgürlüğü ihlallerine de karşı çıkmak lazım. Ama Cemaat’ten basın özgürlüğü şampiyonu çıkmaz, boşuna uğraşmasınlar. Onların hak ettiği birşey değil. O tamamen yalan. Hiçbir şeyle yüzleşmediler. Bir iki kişi, böyle küçük küçük, özeleştiri gibi şeyler yazdı. Şu özeleştiri değil: ‘’Ya biz bu hükümete yanlış güvenmişiz. Hükümet bizi kandırdı!’’ dediğin zaman özeleştiri yapmış olmuyorsun. Suçu başkasına atıyorsun. Veya polis şeflerinin ‘Bizim her yaptığımızı Başbakan biliyordu’ demesi de özeleştiri değil.
Cemaat halen kaçak güreşiyor. Hiçbir şey vermeden, her şeyi almak istiyor. Senden destek istiyor ama bunu yaparken de hâlÂ, hükümetle savaşında her türlü psikolojik harekatı yapmaya devam ediyor. Sosyal medyada, kalan gücüyle, psikolojik metinler üretiyor… Bu nedenle Cemaat şu an mağdur değil. Cemaat şu an kıran kırana giden bir iktidar savaşının altta kalanı.
Burada olay demokrasi değil, iktidar mücadelesi. Dolayısıyla yaşananları da bu bağlamda değerlendirmek lazım. Cemaat bu noktada bir optik kaydırması yapıyor. Yani demokrasi için mücadele ettiğini söyleyen Cemaat, yakın zamana kadar kendinden olmayan hangi kişinin hakkını savunmuş?
Kürt meselesindeki pozisyonunu, ne yaptığı bellidir. Medyasının arşivi ortada. Açın bakalım basın özgürlüğü konusunda ne yapmış. Yakın zamana kadar uluslararası basın kuruluşlarının hazırladığı basın raporları aleyhine kampanya yapmış mı? Veya Batı’da, hükümetin aleyhine söz söyleyenlere, kendisi hükümeti desteklediği için, alenen cephe almış mı? Şimdi aynı şeyi kendileri yapıyor. Yani, tamamen kendi varoluşuyla ilgili bir mesele bu, yoksa Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili değil bu kampanyalar.

‘İktidar medyasında kalite yok’

İktidar medyası da tamamen gerçeklikten kopmuş görünüyor. Türkiye’de bu seviyeyi inildi mi daha önce?

Çakır: Bu durum hep vardı ama böylesine organize ve geniş kapsamlı değildi. Bu yeni ve kötü bir olgu. Ama kendileri için de çok işe yaramıyor ki… Yani beş gazetenin ve oradaki 20 yazarın yaptığı etkiyi, Hürriyet gazetesinin bir yazarı yapabiliyor. Halen bir kaliteyi yakalayabilmiş değil. Bu perspektifte yakalaması da mümkün değil. İşi tamamen Erdoğan ve hükümeti korumak, kollamak olunca, belli bir kaliteden fedakarlık etmek zorunda kalıyorsun. Ortada kalite yok yani.

‘İktidar eskiden beğenmediği uygulamalara başvuruyor’

Kavgadan dolayı Cemaat basınına akreditasyonu haklı görenler veya ses çıkarmayanlar da var.

Çakır: Bu hiçbir şekilde doğru olamaz. Gazeteci kimliğine sahip insanlara, ‘Seni beğenmiyorum, seni beğeniyorum‘ yapamazsınız. Her önüne gelen bir takım standartlar koyup, akreditasyon uygulamaları yapıyor. Bunu zamanında asker yapardı. O dönem askerin uygulamasına karşı çıkanların bir kısmı şimdi bu uygulamayı savunuyor ve ‘E, tabii onlar paralel’ diyor. Böyle bir şey olamaz.
Geçmişte, yapılan ve birçok insanın sert şekilde eleştirdiği hususların birçoğunu bugün hükümet yapıyor. Mesela fişleme, insanları ayıklama.. Ordudan ‘Fethullahçılar‘ın ayıklanacağı söyleniyor. Yıllarca Türkiye bunu tartıştı ve mücadelesini verdi. Bugün yine karşımızda bu var.
Diğer taraftan da, devlet içinde Fethullahçıların gizlice örgütlenmesine göz yumulamaz. Ama devlet dün de buna göz yumamıyordu. Bunu yapabilmenin yolu, bağımsız ve tarafsız yargıya sahip olabilmek, ki o da yok. Bağımsız ve tarafsız yargı olsa, dersin ki ‘Hakkaten yargı, bunları, devlet içinde örgütlenmekten suçlu buldu’. Ama şimdi bu şansımız yok.

‘Vatandaş taraf tutmamalı’

Yargı sorunun çözümü nedir?

Çakır: Bunun çözümü pek var gibi görünmüyor. Vatandaş olarak şunu yapabiliriz: Her iki tarafın karşısı hakkında söyledikleri genelde doğru oluyor, kendisi hakkında söyledikleri yanlış oluyor. Bu şekilde iki tarafın da doğrularını alabiliriz. Savaşa taraf olmadan ve bu savaştan ülke yararına birşeyler üretelbilmenin yolu bu olabilir. Taraf tutmamak lazım.

‘Milli irade yolsuzluğu yok edemez’

17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları konusunda son sözü ‘milli irade’ mi söyledi?

‘Milli irade‘yle yargı apayrı şeylerdir. O zaman her mahkeme kararını sandıklara koyalım, darağacağını da koyalım ve oylara göre insanları asalım.

’17 Aralık’ın kurgusu yanlıştı’

Yolsuzluk artık bir Cemaat davası değil de, tüm kesimler bu iddiaların peşinde gibi görünüyor.

Çakır: Mesele şu: Yolsuzlukla mı mücadele ediyorsun, yoksa bu bahaneyle Erdoğan’la mi kavga ediyorsun. Cemaat ve savcılar bunu gerçekten Türkiye’nin temizlenmesi için yapsaydı çok daha rahat olurdu. Ama şu belli ki, bu dosyalar Cemaat’in Erdoğan’a karşı komplosu olarak kurgulanmıştı. İddialar doğru olabilir ama arkasındaki kurgu nedeniyle zarar görüyor. Bunu kendi halindeki polisler ortaya çıkarsaydı şimdi bambaşka şeyler konuşuyor olurduk.

’Türkiye dış politikada yeni realiteyi kabullenemiyor’

Müslüman Kardeşler sempatisi, bir yandan Hamas sempatisi… Bölgede teker teker yıkılan İslamcılar Türkiye’ye mi akın ediyor?

Çakır: Akın etmiyor da, şöyle bir şey yaşanıyor:  AKP’yi de çok heyecanlandıran, angaje olduğı Arap Baharı Tunus dışında çöktü. Birçok ülke bu yeni durumu kabullenirken, Türkiye kabullenmemekte ısrar ediyor. Türkiye, bu çöküşün artıklarına sahip çıkma zorunda hissediyor kendini. AKP son durumu kabul etmek zorunda kalacak. Şu an yaşananlar nafile. Ülkeye beş-altı tane Müslüman Kardeşler liderinin alınması Mısır’la zaten var olan sorunları derinleştirmekten başka işe yaramaz. Oradan bir sonuç çıkmaz; Türkiye’de, Mısır’ın Sisi’sini devirecek bir örgüt kurgulanamaz.

‘Senin için Sisi’yi mi değiştirecekler?’

Ama hükümet, ‘Önemli olan doğru yerde durmak ve ahlaki duruş’ diyor.

Çakır: Ahlaki olarak durduğu yer doğru olabilir. Ama reel politik olarak durduğu yerin çok doğru olduğu söylenemez. Şimdi bölgenin en önemli güçlerinden biri olan Mısır’la, ki son dönemde özellikle Filistin ve IŞİD meselelerinde tekrar gücü artıyor, diplomatik bir ilişkin dahi yoksa nasıl bölge gücü olacaksın? Adamın senin için seçim yapacak, Sisi’yi değiştirecek hali yok. Reel politiğin gereklerini yapmakta zorlanıyor Türkiye. Bu şekilde, namuslu, dürüst, sözünde duran bir hareket, devlet olarak kalınır.

‘Türkiye’nin dış politika pozisyonlarını koruması zor’

Değerli yalnızlık mı yani?

Çakır: Epey bir yalnızlaşma olduğu doğru. Türkiye, bir zamanlar yakınlaştığı Körfez ülkeleriyle de birçok konuda farklılaşıyor. Bunun en son örneği IŞİD karşıtı koalisyonda yaşandı. Koalisyona onlar girerken, Türkiye girmedi. Şimdi yeni yeni toparlanıyor girmek için. Türkiye’nin dış polikasındaki pozisyonlarını koruması çok güç artık. Sürekli pozisyon değiştirmesi gerekiyor.

‘Türkiye IŞİD karşıtı koalisyona girmemeli’

Türkiye bu koalisyona girmeli mi bu şekliyle?

Çakır: Bence girmemeli. Fakat şu da yanlış: Koalisyona girmiyordu ama Türkiye’nin IŞİD politikası da yoktu. Yani koalisyona girmezsin ama kendi bağımsız IŞİD politikan olur. Türkiye tamamen paralize olmuş durumdaydı ve nedeni de rehinelerdi. Şimdi de bir IŞİD politikası olduğunu sanmıyorum. Bu politikasızlık nedeniyle Türkiye koalisyonun daha fazla dışında kalamadı. Şimdi koalisyonun politikasına katılacak ve bu politikayı içeriden değiştirmeye çalışacak.





Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı