Haftaya Bakış (254): TÜSİAD'ın çıkışı, CHP'de ön seçim & CHP'li belediyelere operasyon

14.02.2025 medyascope.tv

14 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Haftaya Bakış’ı yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Haftaya Bakış’la karşınızdayız. Yine Kemal Can’la haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal, merhaba.
Kemal Can: Merhaba.

Ruşen Çakır: Tabii ki en önemli olay dünkü TÜSİAD meselesi. Açıkçası şöyle bir şey oldu, hatta bu sabahki yayında https://medyascope.tv/2025/02/14/tusiad-cok-gec-mi-kaldi-video/ da bunu söyledim. TÜSİAD Genel Kurulu’nda birtakım açıklamalar yapılıyor. Önüme TÜSİAD’la ilgili bir başlık düştü, ama çok anlamadım. Sonra bizim Haluk Levent, “TÜSİAD olayını Öner Günçavdı’yla beraber değerlendiriyorum, sen de ol” dedi. “Hayır ola,” dedim. “Görmedin mi, neler diyorlar” dedi. Baktım, bir şeyler diyorlar ama hani çok da dünyanın sonu değilmiş gibi algıladım. Ama Haluk'la Öner diyorlarsa bunlar doğrudur diye düşündüm ve dün akşam hep birlikte bir yayın https://medyascope.tv/2025/02/13/tusiad-in-hukuk-devleti-cikisi-ne-anlama-geliyor-video/ yaptık, bayağı da iyi oldu. TÜSİAD Genel Kurulu’nda, adını ilk defa duyduğum Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'la, kendisini şahsen de tanıdığım TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turhan, ama esas olarak Ömer Aras'ın, hukuk devleti şikâyetleri öne çıktı. Bayağı bir konuşuldu, edildi. Onun ardından bir de panel yapılmış. Orada da Prof. Adem Sözüer, özellikle hukuk konusunda çok sert şeyler söylemiş. Şimdi, büyük sermaye de Türkiye'deki hukuk devletinin yok oluşundan yüksek sesle şikâyet eder bir pozisyona geldi. Daha önce de birtakım şikâyetleri olmuştu, ama bu kadar açık net değildi ve anladığım kadarıyla, genel kurulu kamuya pek açmıyorlarmış. Bu sefer açmışlar, belli ki bu mesajlar duyulsun istemişler. Bu açıklamalardan sonra ne oldu? Adalet Bakanı, TÜSİAD Genel Kurulu’nda yapılan açıklamalara, isim belirmeden kızdı. Sonra AKP Sözcüsü Ömer Çelik, adını vererek kızdı. Bunun üzerine muhalefet partileri peş peşe Adalet Bakanı’na ya da Ömer Çelik'e cevap verdiler. Yani TÜSİAD’a doğrudan destekten ziyade, onun üzerinden yaptılar.
Ben en çok Erdoğan’ın TÜSİAD’ın açıklamalarına ne diyeceğini merak ettim. Erdoğan dün gece Uzakdoğu’dan döndü. Malûm, uçakta her konu konuşuluyor. Aslında Erdoğan için daha önce de oldu böyle şeyler. TÜSİAD'dan gelen şeyleri, futbol tâbiriyle muz orta gibi görüp, kafayı vurup gol atar. Birtakım açıklamalarla popülizm yapar. Ama uçakta bu konuyla ilgili bir soru yok. İzleyiciler bilmezler, uçakta normal şartlarda o soru sorulur, ama Erdoğan’ın uçağındaki sistemde, genellikle sorular önceden bilinerek cevaplanıyor. Belki tam metnini vermiyorlar, ama A kişisi CHP'yi soruyor, B kişisi şunu soruyor filan. Uçakta “TÜSİAD'ı da soracağız, değil mi?” diye konuşmuşlardır. Erdoğan da, “Yok, girmeyin o topa” demiştir. Tabii tamamen akıl yürütüyorum. Bu, Erdoğan'ın o topa girmeyeceği anlamına gelmiyor. Genellikle böyle kritik şeyleri biraz zamana bırakıyor, daha sonra konuşuyor. Muhtemelen bu konuyu bir şekilde konuşacak. Bu pazar değil, bir sonraki pazar günü AK Parti’nin büyük kongresi var. Orada, konuşma metninin içinde bir yerde herhalde TÜSİAD’la ilgili bir açıklama yapar diye tahmin ediyorum. Ama tabii bu arada ne oldu? İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in talimatıyla, soruşturma doğrudan Ömer Aras’a açıldı. Orada da işler karıştı. Orhan Turhan dediler, sonra Ömer Aras olduğu ortaya çıktı. Gerçek olmayan beyanda bulunmak diye bir suç varmış. Yani yalan söyledi gibi bir şey oluyor. Bir de tabii yargıyı yönlendirmeye çalışmak suçu atfedildi. Bu işten ne çıkar ne olur bilmiyorum. Ama mesela şimdi daha çok yeni, bir Ayşe Barım olayı var. Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın 16 gündür tutuklu ve tutukluluğuna itiraz da reddedildi. Niçin tutuklu, neden tutuklu bilmiyoruz. Zaten Ömer Aras’a da tam şikâyet ettiği, çalıştığı yerden geldi.. Ömer Aras konuşmasında “Hukuk devleti yok” dedi, ama böyle oldu. Yalnız şu var, çok önemli tabii. Yaptığımız o yayında, önce Öner Günçavdı Hoca söyledi, Haluk da ona katıldı. Dediler ki: “Erdoğan'ın eli eskisi kadar kuvvetli değil çünkü çok kritik bir ekonomik krizden geçiliyor ve en son enflasyon rakamları çok da başarılı gitmediğini gösteriyor. Böyle bir dönemde TÜSİAD’la aleni bir kavga çok iyi sonuçlar vermeyebilir” diye bir şerh düştüler. O önemli. Ama bu, Erdoğan’ın bu konuyu konuşmayacağı anlamına gelmiyor. Mesela Mehmet Altan da “Erdoğan bağırır, çağırır, ama alttan da ‘’şikâyet etmeyin. Sorun nedir, halledelim der” diyor. Sen ne diyorsun?
Kemal Can: Birincisi, zaten bu konuşmalarda en önemli vurgu hukuk ve demokrasi meselesiydi ve öngörülemezlik, mevcut kurallara ya da yasalara uymama hâli işaret ediliyordu, ki şimdi açılan soruşturma, bunun üzerine çıkan tartışma, orada kullanılan kavramlar, aslında ortaya konulan bu problemin ne kadar hakiki olduğunu gösteriyor. Çünkü daha önceki başka tutuklama ve soruşturmalarda da gördüğümüz gibi, yasalarda yeri olmayan suçlar icat edip, çıkmamış yasalardaki suçları soruşturma konusu yaparak birtakım tutuklamalar yapıldığını biliyoruz. Mesela senin örneğini verdiğin paneldeki konuşmasında Adem Sözüer'in söylediği ve aslında daha önceki birkaç röportajında da söylediği bir şey var: ‘’Şu anda devlet, bir TÜSİAD üyesi olan Osman Kavala’ya karşı suç işliyor’’ netliğinde bir şey söylüyor. Bunu bir hukuk insanı, üstelik de ceza yasasını yazmış olan birisi söylüyor. Dolayısıyla böyle bir tablo var. Hukuktaki tablonun, hukukla ilgisiz bir seviyeye geldiği, zaten Adalet Bakanı’nın en sert biçimde, “Bu tür girişimler cevaplanacak” sözünün hemen sonrasında, bunu talimat kabul ederek soruşturmaya başlanmış olması, aslında kendini doğrulayan, eleştiri sınırındaki bir hakikatin sürekli kendini tekrar eden bir döngü olarak yaşandığını gösteriyor. Şimdi işin böyle bir tarafı var. Dolayısıyla hukuk ya da TÜSİAD'ın dile getirdiği başlıkların hiçbiri bugün öğrendiğimiz ya da TÜSİAD'dan öğrendiğimiz şeyler değil.
Buradaki tuhaflık şu: TÜSİAD’ın, epey önceki yıllarda da çeşitli konularda son derece şaşırtıcı ya da o dönemdeki iktidarın rahatsız olabileceği şeyler söylediği zamanlar oldu. Bugün bu sözlerin bu kadar yadırgatıcı olması, kimsenin artık bu tür sözler söylemiyor olması. Şu anda sözlerin sertliğinden çok, kimsenin konuşmadığı bir zamanda söyleniyor olmasından kaynaklanıyor. Herkesin, ‘’A! TÜSİAD ne dedi?” demesinin nedeni, şu anda gık diyenin hapse atıldığı, ‘’bir dakika’’ diyenin soruşturmaya uğradığı bir düzlemde bunun söyleniyor olması. Dolayısıyla aslında herkesi şaşırtan o. Ama buradaki problemlerden bir tanesi, zaten herkesin çeşitli biçimlerde yaşamaya başladığı, sırasıyla herkesin yanına doğru gelen bu hukuksuzluğun, bu çevreler tarafından bu kadar geç dile getirilmiş olması.

Ruşen Çakır: Bir cümle ekleyeceğim, bugün bir dostum iletti. Süleyman Demirel’e atfen….  O zamanlar İstanbul Sermayesi deniliyordu. Şimdiyse TÜSİAD. TÜSİAD sadece İstanbul'da değil, ama ağırlıkla İstanbul'da. Demirel, İstanbul Sermayesi için, “Otobüse en geç onlar biner, otobüsten de en erken onlar iner” dermiş. Onu da bir not olarak düşelim. Çok güzel bir saptama.
Kemal Can: Otobüse epey geç binildiği bu anlamda söylenebilir. Hatta hâlâ konuşmaların bir yerinde liyakat, hukukla ekonomi ilişkisi gibi, sanki bir şey yanlış yapılıyor, bir şey bilinmeden ya da ehil ellerde olmadığı için hatalı bir gidişat varmış gibi bir eleştiri yapmanın da, otobüse geç binmeyi geçtim, zaten çok geç bir laf olduğunu da düşünüyorum. Çünkü o aşamayı çoktan geçtik. Şu anda yaşanmakta olan hukuksuzluğun ya da yargının keyfî biçimde bir araç, bir sopa olarak kullanılıyor olmasının, artık liyakatle filan açıklanabilir bir tarafı yok. Bu gayet sistematik bir mesele ve kendi açısından gayet liyakatli biçimde uygulanan bir şey. Dolayısıyla konu, bir şeyin yanlış gitmesi değil artık. Bir şeyin ehil ellerde olmadığı için yanlış yapılıyor olmasıyla karşı karşıya değiliz. Bir kere bunu çok net biçimde görmek lazım.
Zamanlamaya Haluk Levent'le Öner Hoca’nın söylediği mesele açısından bakarsak, zamanlamanın geç olması çok açık. Zamanlamanın geç olması yanında, söylenenlerin, yaşananlar karşısında çok yüksek olmadığını da düşünebiliriz. Sadece, şimdi söyleniyor olması, bu sessizlik atmosferinde söyleniyor olması insanlar için şaşırtıcı belki. Ama olayın üçüncü bir meselesi var ki o da şu: Bu hadisenin, bugün bu zamanlamayla gündeme gelmesi ve senin dediğin gibi, biraz duyulması da istenecek biçimde gündeme gelmesi, belki iktidarın bunu duyma ihtimalinin yüksekliğine ilişkin bir şeyden kaynaklanıyor. Çünkü malum, şu anda bahsettiğin uçak dönüşü, bayağı uzak diyarlara kadar giderek bir kaynak arayışının ve aslında şimdi pozitif sonuçlarını vermesi beklenen ekonomik programın da çok yolunda gitmemesinden kaynaklanıyor. Trump'la birlikte ortaya çıkacak yeni dünya düzeninde belki artık bu tür demokrasi, hukuk çok geçerli, çok lazım kavramlar olmayabilir. Ama TÜSİAD, yatırımdı, paraydı gibi şeyleri korkutmak, ürkütmek konusundaki riskleri işaret ediyor, ki, iktidar şu anda bu risklere duyarlı. Bu konulara çok duyarlı olduğu için değil, bu konuların kaçıracağı şeye duyarlı.

Ruşen Çakır: Sen Erdoğan’ın Uzakdoğu’ya gittiğini söyledin, bugün de galiba Mehmet Şimşek Almanya'da ve yatırımcılarla buluşuyor. Yatırımcılarla buluştuğunda, herhalde TÜSİAD’ın üst düzey yöneticisine soruşturma açıldığını da bir şekilde bileceklerdir.
Kemal Can: Çok yakın bir zamanda, birkaç kararnameyle olağanüstü yetkiler daha da genişletildi ve bu kayyum meselesinin, her yere, belediyelere, şirketlere, ticari işletmelere de yaygınlaştırılan temel kaygılardan birisi olduğu söyleniyor. Şimdi ‘’bundan sonra ne olur?’’ kısmına bakınca, dediğin gibi alttan, “Biz bunu halledelim. Neyi istediniz de vermedik?” meselesi mi olur, yoksa bir restleşme ya da popülist bir atağın ayağı mı olur? Bence, biraz beklenmedik bir çıkış olduğu için, Erdoğan'ın duruma bakıp bir karar vereceği bir süreç gibi görünüyor. Ama açıkçası, geçen haftaki yayında https://medyascope.tv/2025/02/07/chpdeki-adaylik-tartismalari-video/ konuştuğumuz gibi, Avrupa'nın bir zamanlar, “Dikkatle izliyoruz, kaygı duyuyoruz,” açıklamalarının, nasıl yavaş yavaş biterek sonlandığını unutmayalım. Evet, demokrasi ve hukuk açısından, ekonominin, paranın, para sahiplerinin de önlerini görmeye, asgari bir hukuk düzenine ihtiyaçları var. Çünkü o kurdukları sistem ve o çark ancak böyle dönebiliyor. Ama ‘’demokrasi mi yoksa çarkın güvenceleri mi?’’ meselesi önlerine konduğunda nasıl davranacakları konusunda çok güvenilir olurlar mı, o, tartışma götürür.

Ruşen Çakır: Büyük bir ihtimalle bazı şeylere doğrudan ulaşıp ya da kendisi olmasa bile birtakım kişileri ulaştırıp, bu işin toplu bir hareket mi yoksa bireysel bir hareket mi olduğu…
Kemal Can: Teğmenler işine döndürülebilir bu.

Ruşen Çakır: Evet, öyle olabilir. Hukuk demişken, hukuk diyoruz da olmadığı için konuşuyoruz zaten.
Kemal Can: Olmayan bir şeyin bu kadar çok konuşulduğu bir ülke olmak da özel bir başarı.

Ruşen Çakır: Evet. Hafta başında CHP'li belediyelerine operasyon yapıldı. ‘’Kent Uzlaşısı’’ operasyonları. Bu, DEM Parti’yle kurulan birtakım ittifakların sonucunda…
Kemal Can: İşte demin konuştuğumuz ‘’olmayan’’ bir suç daha. Kent Uzlaşısı suçu.

Ruşen Çakır: Evet. O suçtan 10 kişi tutuklandı. İçlerinde belediye başkan yardımcıları var, meclis üyeleri var. Bu arada Van’da Abdullah Zeydan’a ceza da geldi. Ne olacağı daha belli değil. Ama halk günlerdir sabaha kadar belediye binasının önünde karda kışta nöbet tutuyor. Benim bildiğim, Kent Uzlaşısı, operasyon yapılan belediyelerin dışında da var. Bu da bence pekâlâ bunların devamı gelebilir anlamına geliyor. Bir de açıkçası Kent Uzlaşısı operasyonu yapılana kadar, bundan dolayı operasyon olacağını bilmiyorduk. Şimdi bu yapıldı. Kent Uzlaşısı operasyonlarının devamı gelebilir maalesef. Gülüyorum ama sinirden gülüyorum. Belki başka bir şey daha çıkartırlar, öyle değil mi? Şimdi Kent Uzlaşısı suç oldu. Başka bilmediğiniz birtakım şeyler de çıkabilir.
Kemal Can: Kent Uzlaşısını suç olarak tarif edip bir soruşturma konusu yaptıktan sonra, bunu desteklemiş olanların hepsini de bu suça dâhil edebilirsin, dediğin gibi, bütün alanını genişletebilirsin. Çünkü suç olmayan bir eylemi suç hâline dönüştürdüğün anda, tıpkı Gezi için yapıldığı gibi, dalga dalga nasıl istedikleri kadar genişleyip, istedikleri kadar daraltılabilir bir alan hâline geldiyse, olmayan, tamamen keyfi olarak tarif edilmiş bir suç isnadını ortaya koyduktan sonra, bunu istediğiniz yere kadar yayabilirsiniz. Ama burada şöyle bir durum da var galiba. Bu tür vakaların çoğunda, bir taşla çok kuş meselesi devreye giriyor. Şimdi bu hikâyenin devamında, yarın öbür gün terör soruşturmaları dışındaki nedenlerle görevden alınacak ya da siyaset yasağı getirilerek görevden alınabilecek belediye başkanlarının yerine, belediye meclislerinde yapılacak seçimlerin aritmetiğini etkileyecek sonuçlar da üretmeleri pekâlâ mümkün. Çünkü Kent Uzlaşısı üzerinden belediye meclisi üyelerini tutuklamaya başlar ve onların meclis üyeliklerini etkileyecek bir süreç başlatırsanız, bu, belediye meclislerinin aritmetiğini değiştirir. Mesela Beşiktaş'ta olduğu gibi, bir sürü yerde Belediye Başkanı görevden alındığında, belediye meclisi, terör soruşturmaları dışında olduğunda birini seçiyor. Esenyurt'ta da zaten benzer bir şey yaptılar. Belediye Meclis Üyelerinin yetkilerini ellerinden aldılar. Dolayısıyla işin böyle bir tarafı var.
İkinci tarafı, Kent Uzlaşısını bir suçlama konusu yaptıklarında, ki Kent Uzlaşısı zamanında DEM Parti değildi, ama şimdi DEM Parti’yle CHP arasındaki ilişkiye, doğrudan tartışma konusu eden bir çomak sokmuş oluyorlar. Üçüncüsü, biraz sonra konuşacağımız gibi, şimdi İmamoğlu’nun etrafındaki kumpası ya da CHP belediyeleri etrafındaki ablukayı, yeni bir enstrümanla sertleştirmek.

Ruşen Çakır: Yılmaz Özdil şöyle bir tweet atmış: “Şimdilik sadece eleştirenlere soruşturma açıyorlar. Yakında sessiz kalmak da yeterli olmayacak, övmeyenlere soruşturma açacaklar” demiş. Bakalım nereye kadar gideceğiz?  Gelelim CHP’ye. Uçakta TÜSİAD konusu sorulmamış ama bol miktarda CHP’yi konuşmuşlar ve Erdoğan dalgasını geçmiş. Şaibeli Kurultay meselesi var. Adaylar, arkadan hançerleme meseleleri filan. CHP’de 23 Mart’ta ön seçim olacak. Bugün de onun nasıl olacağının detayları anlatıldı biliyorsun. Mansur Yavaş aday olarak girmiyor. Belli ki Ekrem İmamoğlu girecek. Başka kim aday olur bilinmiyor, ama Ekrem İmamoğlu’nun kazanacağı kesin. Zaten Mansur Yavaş da girseydi, parti üyelerinin katılacağı şeyde kazanması da yine kesin gibiydi. Böyle bir durum var. Ekrem İmamoğlu İsmail Küçükkaya’ya bir röportaj verdi, görmüşsündür. Anladığım kadarıyla Ekrem İmamoğlu aday olacak ve seçileceğinden emin. Ondan sonra bir ekip kuracak ama belediye başkanlığını bırakmayı düşünmüyor. Yani aday olunca ikisini beraber sürdürecek ve bunu da birçok kişi diline dolayacak. Erdoğan şimdiden doladı mesela. Ahmet Davutoğlu da geçenlerde “Sen İstanbul'u depreme hazırla” diye konuştu.
Bir diğer kritik husus, Mansur Yavaş'ın şimdi ön seçimde aday olmayacağı.  Ama bu, yarın öbür gün seçim tarihi belli olduğunda bağımsız aday olmayacağı anlamına gelmiyor. Hiç öyle bağlayıcı bir şey söylemedi. Özgür Özel de, Ekrem İmamoğlu da böyle bir şey söylemediler, o üçlü toplantıda. Bir de şöyle bir senaryo konuşuluyor: Seçime ikisi birden girer, en yüksek oyu alan ikinci tura kalır, diğeri onun yanında durur ve böylece kazanırlar. Ben bu konuyu önce Emre Erdoğan'la yaptığım yayında https://medyascope.tv/2025/02/12/rusen-cakirin-konugu-prof-dr-emre-erdogan-chpde-cumhurbaskani-adayi-bilmecesi/ sordum. Hemen arkasından Ali Çarkoğlu’yla yaptığımız programda https://medyascope.tv/2025/02/13/on-secim-chp-icin-iyi-bir-fikir-mi-video/ da sordum. İkisi de farklı farklı şeyler söylediler. Ben şahsen adayın erken ya da şimdi açıklanacak olmasının yanlış olduğunu düşünmüyorum. Erken açıklandığında yıpranacağını söyleyenler var ama adayın kim olacağı zaten belli olduğu için, bu, resmen ilan etmeyi geciktirmek. Ortada şöyle bir soru var: Ekrem İmamoğlu’nun cezalı olup olmayacağı belli değil. Bunu Erdoğan'a sormuşlar, o da, “Ben nereden bileyim? Benim meselem değil, yargının meselesi” demiş. Uçaktaki gazeteciler de, biz de buna inandık. Bakalım yargıçlar ne diyecekler, merakla bekliyoruz. Onun ne olacağı konusunda hâlâ herkes bir tür bahis yapıyor biliyorsun. “Yasak gelir, hayır son ana kadar tutar, şu olur bu olur, yasak gelirse muhalefetin eli güçlenir” diye. Çok karışık, ama şurası bir gerçek ki iktidar burayı kaşıya kaşıya, kaşıta kaşıta her şeyi yapacak. Özellikle CHP içerisinde sorun çıkartmaya çalışacak, ki çok ciddi bir potansiyel var. Bir de ortada şöyle bir soru var: Ön seçim yapıyorlar. Kayıtlı kaç milyon üye vardı? 1 milyon 600 bin mi?
Kemal Can: Aşağı yukarı, evet.

Ruşen Çakır: Şimdi çok sayıda yeni üye da katılıyormuş. Peki, İmamoğlu’nun kazanacağı belli olan ön seçime katılım %10, %20 falan olursa ne olacak? Diyelim 1 milyon 700 bin üye var. Yüz yetmiş bin kişi ya da 300 bin kişi oy kullanırsa, ortaya zaten parti üyeleri bile buna ilgisiz kalmış gibi bir durum çıkacak. Öncelikle onun için bir şey yapmaları lazım. 23 Mart'ta, akın akın kuyrukların olacağı, adeta bir seferberliğe çevirip oradan kampanyayı başlatmaları lazım. Ama böyle silik, az sayıda insanın katıldığı bir ön seçim olursa, düğme baştan yanlış iliklenmiş olur.
Kemal Can: Evet. Erken açıklama, geç açıklama konusundaki tartışmalar, bir kenara, zaten artık bunu tartışmanın bir anlamı da kalmadı, bir yola girildi. Ama şunu da görmek lazım: Türkiye'nin birinci partisi olma iddiasındaki ana muhalefet partisinin, bütün üyelerini aktive ettiği, kampanyasını bu ön seçimin zemininde inşa ettiği bir şeye, bir yürüyüşe çevirmesi lazım. Senin de dediğin gibi, ‘’nasıl olsa İmamoğlu’nun seçileceği ihtimali çok yüksek’’ fikri, katılım ya da motivasyon anlamında bir zafiyet gösterisine neden olursa, bu ciddi bir risk. Dolayısıyla, bunun önlemlerini düşünmek lazım. Sadece riskler ‘’iktidar bunu nasıl kullanır?’’ üzerinden akıl yürütmekle yapılmak zorunda değil. Tam tersine, kendi yapmak istediğiniz şeye uygun tamamlayıcı hamleleri de eklemek lazım.
Bir başka risk, yine şu anda geçerli olan bir mesele. 23 Mart’ta ön seçim olacak. Onun itirazı, tartışmaları derken, sonrasında da zaten Bayram giriyor. Yani bugünden baktığında, 1,5 aylık bir süreç var. Bu 1,5 aylık süreç de, içeride ve dışarıda Türkiye için pek çok önemli gelişmenin yaşanacağı dönem. CHP bu 1,5 aylık dönemde, bütün dikkatini ve enerjisini kendi iç meselelerine, ön seçime, oradaki adaylık meselelerine, ekip bileşimlerine harcarken, iktidar, Erdoğan ve pek çok isim de kolayca, “Bunlar kendi meselelerinden kafalarını kaldırıp, memleket meselesine bakamıyorlar” argümanını kullanacaktır. Dolayısıyla, böyle bir risk de içeriyor. Bundan ötürü bir şeyin çok önemli olması, diğer şeyleri önemsiz kılarak sağlanmaz. CHP'nin, onun önemli olmasını diğer şeylerle bağlayarak yürütmeyi becerebilmesi lazım. Üçüncü risk, senin de söylediğin gibi, Mansur Yavaş'ın aday olmuyor olması şu anda tartışmadan ya da denklemden çıktığı anlamına da gelmiyor. Hatta daha fazla tartışmalı. Eğer girseydi, bu, oradaki sonucu kabul ettiği anlamına gelecekti. Tabii o da %100 bir garanti içermeyecekti. Ama şu anda dışarıda duruyor olması, aslında denklemde kalmaya devam etmesinin bir göstergesi. Üçüncü risk bu. Bu ön seçimin yapılmasının temel gerekçelerinden biri tartışmayı bitirmek ya, o yüzden tartışmayı bitirmeme ihtimali var. Dolayısıyla mutabakat, “Ön seçimi yapıyoruz, tamam” deyip geçmek değil, mutabakatı tamamlayıcı hamleleri, görüntüleri, açıklamaları da önemsemek gerekiyor.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda, , erkendi geçti, belki şu anda bunu tartışmanın bir anlamı kalmadı. Çünkü bu süreç açıklandı, buradan geriye dönüş yok. Ama bu sürecin, bu riskleri halledecek, bu riskleri tolere edecek, bu riskleri aza indirecek, bu riskleri iktidar için kullanışlı olmaktan çıkartacak, hatta bazılarını kendisi için avantaja çevirecek hamlelerle desteklenmesi lazım. Bu konuda yeterince bir şey var mı, şu andan gördüğümüz bir şey var mı? Şu andan gördüğümüz şey ne yazık ki hâlâ geçmişteki, “Bu, iyi mi oldu, kötü mü oldu? Şimdi ne oldu?” gibi, gene adaylık tartışmasının etrafında cereyan eden tartışma. Ve senin de söylediğin gibi, Erdoğan bununla çok eğleniyor aslında. Ama bir yandan bir şey yapmasına gerekmiyor. Buna teşne, kendiliğinden bu şeye giren o kadar çok insan var ki.

Ruşen Çakır: Hem de çok. O konuda geçenlerde bir kanalda, sanıyorum KRT’ydi, birileri çıkıp sürekli İmamoğlu’nu eleştirip Mansur Yavaş’ı övüyorlarmış. Açıkçası, onların Mansur Yavaş'ı istediğine çok emin değilim. Maksat Ortalık karışsın. Çünkü KRT el değiştirdi, iktidara yanaştı. Sadece KRT değil, başkaları da var.
Kemal Can: Tersi de yapılırken aynı şey.

Ruşen Çakır: Ama sonra bir bakıyorsun, bu söylediğine kızan insanların kimisi şimdi Mansur Yavaş’çı, kimisi Kılıçdaroğlu’cu. Şimdi Kılıçdaroğlu taraftarları Mansur Yavaş'ı mı destekliyorlar? Hayır, ama İmamoğlu’ndan hoşlanmıyorlar, onu biliyoruz. Her şey karışmış ve insanlar ânında saldırıya geçiyorlar, böyle garip bir durum var. İlke falan yok. Mesela Ekrem İmamoğlu’nu da kayıtsız şartsız destekleyen çok insan var ve aslında İmamoğlu’nu destekleyenler, Mansur Yavaş’a çok saldırmıyorlar, adını anmıyorlar. Böyle garip bir durum var. Ama diğer tarafta, özellikle Kılıçdaroğlu yanlıları… Hakikaten, Erdoğan hiçbir şeye karışmasa bile orası bayağı verimli bir alan. Bununla nasıl baş edecekler, ne yapacaklar bilmiyorum. Belli ki İmamoğlu ön seçimi kazanacak. Ama sonra bu olayları toparlayabilecek mi, ona bakacağız. 31 Mart’ta ne oldu? Kılıçdaroğlu kaybetti, yeni yönetim geldi ve sabotaj ihtimali çok konuşuldu. Tam tersine, parti aldı başını gitti. Yani bir yerden sonra parti içi kavgalar, şunlar bunlar topluma birebir yansımıyor. O başka bir kavga oluyor, ama sen toplumu bir şekilde iyi örgütler ve seçmeni seferber edebilirsen, oradan yürüyorsun. 
Kemal Can: Evet. Şimdi CHP bu konuyu kendisi için bir ayak bağı olmaktan çıkartmak için bir hamle yaptı. Bu ön seçim bir hamle. Neler olacak? Sahiden bunu yapmaya dönük birtakım hamlelerle bunu tamamlaması gerekiyor. Bu işin 1,5 aylık bir takvimi var. Türkiye'nin kritik bir 1,5 ayı olan bir dönemde, tekrar ivme kazanarak toplumdaki bu atağı da düşürmemesi gerekiyor. Bu hamle erken seçim iddiasıyla geliyor, erken seçim iddiasının parçası şu anda. Bir de ön seçim. ‘’Şimdi seçim mi var? Neyin seçimini yapıyorsunuz?”  “Hayır, erken seçim var.” CHP'nin bu lafı kuvvetli hâle getirmesi gerekiyor. Bu lafı sadece kendi tarafında tekrar ederek değil, hakikaten toplumda bu talebi yükselterek, bu talebi iktidar üzerinde de bir baskıya dönüştürerek yapması lazım. Dolayısıyla 1,5 -2 ayı bu şeyleri halletmeye hasrederken, bir tarafı da ihmal etmemesi gerekiyor. Zor bir matematik şu anda.

Ruşen Çakır: Ne hâlleri varsa görsünler diyelim. Bugün 14 Şubat Kemal.
Kemal Can: Evet.

Ruşen Çakır: Ben buradan Müge'ye sevgilerimi iletiyorum,
Kemal Can: Ben de Hale’ye sevgilerimi iletiyorum.

Ruşen Çakır: O zaman bütün herkese mutluluklar. Şöyle bir şey gördüm sosyal medyada: ‘’Sevgilisi olmayanlar, 14 Şubat'ta o kadar da kızmasınlar. ‘Kabotaj Bayramı’nda gemimiz yok’ diye üzülüyor musunuz?” Böyle kötü bir espriyle de bitirelim. Evet, Sevgililer Günü kutlu olsun. Umarız, Türkiye'ye bir gün hukuk devleti de gelir diyerek, başladığımız yerden bitirelim. Haftaya Bakış’ı burada sonlandırıyoruz. Hepinize çok teşekkürler.
Kemal Can: İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
16.02.2025 Bahçeli iyi, Erdoğan kötü polisi mi oynuyor?
14.02.2025 Haftaya Bakış (254): TÜSİAD'ın çıkışı, CHP'de ön seçim & CHP'li belediyelere operasyon
13.02.2025 Ali Çarkoğlu ile söyleşi: Ön seçim CHP için iyi bir fikir mi?
12.02.2025 Transatlantik: Trump Gazze'yi alabilir mi? & ABD'de "Cumhuriyet mi, demokrasi mi?" tartışması
12.02.2025 CHP'de cumhurbaşkanı adayı bilmecesi: Prof. Emre Erdoğan ile söyleşi
11.02.2025 Gün Zileli: Maoculuktan anarşizme 60 yılı aşkın bir militanlık öyküsü
10.02.2025 Kürt sorununun çözümü için neler gerekli? Prof. Mustafa Erdoğan ile söyleşi
09.02.2025 Bu AK Parti’nin İstanbul’u geri alması çok ama çok zora benziyor
07.02.2025 Haftaya Bakış (253): CHP'de adaylık tartışması | Öcalan'ın açıklamasını beklerken
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı