CHP'de cumhurbaşkanı adayı bilmecesi: Prof. Emre Erdoğan ile söyleşi

12.02.2025 medyascope.tv

12 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Türkiye'nin gündeminde Cumhuriyet Halk Partisi'nin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı ile ilgili çok büyük bir tartışma var. Ön seçim iyi bir fikir mi, Mansur Yavaş'ın ön seçime katılmayacak olması ne anlama geliyor? Bütün bunlar Erdoğan'a mı yarıyor? Bu konuları İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Emre Erdoğan'la konuşacağız. Emre, hoş geldin.
Emre Erdoğan:  Merhabalar, hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Çok soru var aslında, çok da karışık bir ortam var Türkiye'de. Biliyorsun, hep ‘’Türkiye'nin gerçek gündemi bu değil’’ deniliyor, ama böyle bir gündem var. Önce direkt sorayım. CHP, Cumhurbaşkanı adayını parti üyelerinin katılacağı bir ön seçimle belirleyeceğini açıklayınca bir siyaset bilimci olarak ne dedin? “Helal olsun” mu dedin? Yoksa? Mehmet Yılmaz bugünkü yazısında https://t24.com.tr/yazarlar/mehmet-y-yilmaz/bu-bir-zihni-sinir-procesi-olmali,48547  “Bu bir ‘Zihni Sinir Procesi’ olmalı’’ demiş.
Erdoğan: Açıkçası vardır bir bildikleri diye başlıyorum. Şöyle bir şey var: Burada strateji kuran kişiler, bazı varsayımlara dayanarak bu stratejiyi kuruyorlar, bazısı da senaryolar üreterek yapıyorlar. Şimdi biz burada bir nevi niyet okuyoruz. Ne gibi bilgileri var, bizim bilmediğimiz neyi biliyor olabilirler, ne gibi varsayımları var ve ne gibi senaryolar öngörüyorlar? Bunlar Türkiye'de çok şeffafça tartışılan meseleler değil. Biz bu işin otopsisini de iyi yapmıyoruz. Mesela bir seçim kaybedildikten sonra, ‘’bu seçim niye kaybedildi?’’ diye de tartışılmıyor. Biz bu konuda dışarıdan niyet okuyoruz. Çeşitli varsayımlar altında çok iyi fikir, bazı varsayımlar altında çok kötü bir fikir. O varsayımların neler olabileceğini ve senaryoları da; bazı senaryolarda kötü bir senaryo, bazı senaryolarda çok iyi bir senaryo olabilir. Aslında yasal süreci bir hatırlamakta fayda var. Anayasa, ‘’Türkiye'de kimler cumhurbaşkanı adayı olabilir?’’ diye tanımlamış. Ya bir partisiz aday gösterecek ya da 100 bin kişi imza toplayacak. Peki, partiler nasıl aday gösterebilir diye baktığımızda, Cumhuriyet Halk Partisi, tüzüğüne yazmış: “Ya seçmen yoklaması olur, ya üye yoklaması olur, ya parti görevlilerine sorarız, ya da Parti Meclisi karar verir” demiş. Dolayısıyla dört yoldan birine başvuracak. CHP “Biz ön seçime başvuracağız” demiş. Bunun hukuki altyapısını tartışabiliriz, çünkü Siyasi Partiler Yasası’nda cumhurbaşkanı adayı nasıl belirlenir diye bir mevzuat yok. Dolayısıyla onu konuşabiliriz.
Ama burada ne amaçlanıyor? Burada aklımıza hemen ABD ön seçimleri geliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde de eğer iktidardaki Başkan değilse, adaylar genelde ön seçimle gelir. İyisi kötüsü tartışılır. İyisi nedir? Ortama hareket katar, partiye hareket katar, canlandırır, ilgi çeker. En önemli kazanımlardan biri odur. Kötüsü nedir? Adaylar öncesinde birbirlerine tekme tokat girerler. Şimdi bu Amerikan tarzı bir iş değil. Çünkü Amerikan sistemi farklı. Amerika federal devlet. Onun iç süreçleri farklı. Partiler, bizim partilerimiz gibi parti disiplini olan partiler değil. Cumhuriyet Halk Partisi’nde Amerikan tarzı bir şey olmayacağından eminiz. Yani oradaki gibi iki ya da daha fazla aday çıkacak da televizyonlarda karşılıklı tartışacaklar, öyle bir şey yok, bunun olmayacağından eminiz. Dolayısıyla ilk niyet okuma şu olabilir: Meşrû siyaset çerçevesi içerisinde seçmeni bir hareketlendirmek, canlandırmak, konsolide etmek.

Ruşen Çakır: Galiba il binalarına sandık koyacaklarmış. Orada kuyruklar olacak, CHP tabanı cumhurbaşkanı adayı için harekete geçecek. Ama burada şöyle bir risk var: İn cin top oynarsa, bu sefer ‘’CHP üyeleri ön seçime ilgi göstermedi’’ olur.
Erdoğan: Zaten bu kavramı özellikle kullanmak lazım. Milletvekilli seçimlerinde ön seçim 80 öncesinde zorunluydu, sonra kaldırıldı. Bizde siyasi partiler yasasında ön seçim ve temayül yoklaması diye iki kavram var. Ön seçim hâkim huzurunda yapılıyor ve partiler, “Biz ön seçim yapacağız” diyorlar; hâkim geliyor, sandıklar kuruluyor. Böyle bir yöntem yapılıyor. Bir de İYİ Parti'nin yaptığı gibi temayül yoklaması var. Yine sandıklar kuruluyor, hâkim yok, bir de bağlayıcılığı yok. Bu, teknik olarak hâkimlerin, yani hukukun dâhil olacağı bir şey olmayacak. Bu aslında bir tür temayül yoklaması. Temayül yoklaması için, dediğim gibi yapan kimse olmadığı için artık biraz keşfedeceğiz. Bu iş normalde okullarda yapılıyor, ama okullara vereceklerini zannetmiyorum. Bir yerlerde yapacaklar. Boş kalır mı, kalmaz. Benim bildiğim kadarıyla yasal olarak ön seçim yapan tek siyasi parti CHP. En son ön seçim yaptığında da yeterince kalabalıktı. Ne kadar kalabalıktı? Yüzde 50 civarında üye ilgi gösteriyor. Çok fazla üye sayısı da yok, bildiğim kadarıyla İstanbul'da 250 bin civarında. Onların yarısı gelip oy kullanıyor. Dolayısıyla orası kalabalık olur, onda bir sorun olmaz.
Ama mesele şu: Ön seçime giderken, diyelim birden fazla aday var. Olabilir, aday olmanın önünde bir engel yok. Çünkü tüzükte ‘’kimler ön seçimde aday olur?’’ diye yazmıyor. Diyelim tartışacaksınız, tartıştığınız zaman neyi tartışacaksınız? Mesela tartışıyorsunuz ve birisi “CHP'nin altı oku haricinde bir öneri getirebilir mi?” diyebilir mi? “Ben şeriat getireceğim” diyen aday adayı olabilir mi, bunları bilmiyoruz. Böyle bir ortam, bu tür bir tartışma olacağını zannetmiyorum. Bu, bir sembolik “Parti adayın arkasındadır” hareketi olacaktır.

Ruşen Çakır: Ekrem İmamoğlu da söyledi, Özgür Özel de. Adayın Parti üyeleri tarafından belirlenecek olmasını, bir devrim gibi tarif ediyorlar. Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki ön seçim lafını duyar duymaz ben, Mansur Yavaş da olsa bile, Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasının kesin olduğunu, bir anlamda Ekrem İmamoğlu’nun meşruiyetini güçlendirmek için olduğunu düşündüm.
Erdoğan: İkinci senaryo da bu. Birincisi, seçmeni mobilize etmek. İkincisi, seçilecek aday Ekrem İmamoğlu’ysa, öyle bir eğilim görüyorlarsa, onu erkenden aday olarak ortaya çıkartıp, bir tür dokunulmazlık sağlamaya çalışmak ya da başka bir çerçeve şeklinde sunmak olabilir. Genel Başkanla Cumhurbaşkanı adayı ayrı olursa ve Cumhurbaşkanı da devletin başı olduğu için, potansiyelin, devletin başından bahsediyor hâle gelinir. O da farklı bir statü olur. Amerika Birleşik Devletleri'nde adaylığı kesinleşen aday, otomatikman Gizli Servis korumasına alınıyor, farklı bir muamele görüyor, brifing alıyor. Tabii bizde böyle olmasını beklemek mümkün değil. Ama eğer o kişiyse, o zaman Ekrem İmamoğlu’nun göreceği muamele, potansiyel cumhurbaşkanı muamelesidir. O muameleyi görmesi gerekir. O da rolünü değiştirir. Sadece muhalefetin lideri değil, potansiyel Cumhurbaşkanı olmakla, belediye başkanı olmak arasında fark var.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş ön seçimde aday olmayacağını söyledi. Çünkü aday olup kaybederse, bir meşruiyet azalması olacak. Ondan sonra ileride yeniden kendisi bağımsız dahi olsa adaylığını ilan etmekte zorlanacaktır. Bu aslında beklenen bir şeydi diyorum. Katılıyor musun?
Erdoğan: Aslında orada da milletvekilliği ön seçimiyle ilgili bir içtihat var. Buraya geçeceğini zannetmiyorum, ama ön seçimde bir yerden aday olup kaybederseniz, başka yerden aday olamıyorsunuz, bu bir. Ama bu içtihadın buraya geçeceğini zannetmiyorum. Açıkçası, kazanacağınızı düşünmüyorsanız, aday olmak için neden bir sebebiniz olsun? Parti üyeleri dediğiniz zaman çok farklı bir profilden bahsediyoruz. İstanbul'da 200, 300 bine yakın kişi var, sayısının kısa zamanda artacağını, bunun 3 katına, 4 katına çıkacağını zannetmiyorum. O parti üyeleri profili de çok kontrol altında bir parti üyesi profili değil. Yani herkesin herkesi tanıdığı değil, biraz gönül bağıyla alâkalı bir şey. Oradan kendisine oy çıkmayacağını düşünüyorsa, niye aday olup kaybetsin? Ve dediğim gibi, genel başkan adı açıklaması bağlayıcıdır. Bağlayıcı da olmayabilir, ön seçimden çıkan aday gösterilmeyebilir. Çünkü anayasa ‘’Kim önermiş, önerinin altındaki imzalar neler?’’ ona bakıyor. Ön seçime bakmaz.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş meselesine dönmeden önce şunu sormak istiyorum. Müsavat Dervişoğlu, “Bize sormadan nasıl aday belirliyorsunuz?” dedi. Başkaları da buna benzer şeyler söylediler. Anladığım kadarıyla İYİ Parti’nin gönlü Mansur Yavaş’tan yana. Ama her halükârda muhalefet, CHP'nin kendi adayını belirleme macerasına biraz kızmış gibi. “Bize sormadan iş yapıyorsun” havasında. Ama biliyoruz ki Altılı Masa dağıldı. Belediye seçimlerine herkes kendi başına girdi. Şimdi buradaki sorun şu: CHP'nin adayı ve muhalefetin adayı ayrımı iyice belirginleşiyor mu?
Erdoğan: Tabii. Aslında şöyle bir strateji var: ‘’Sandıkta ittifak kuracağız, önceden ittifak kurmayacağız.’’ Bu önemli bir şey. Geçen seçimde ittifak önceden belli olmuştu. Zaten Altılı Masa süreci yasal karşılığı olan bir süreç değildi. Çünkü parlamenter sistem değilsiniz, koalisyon hükümeti kuramıyorsunuz. Birtakım sözler var, yerine getirmesiniz ne olacak? ‘’Herkese birer bakanlık vereceğiz’’ diyorsunuz, vermeseniz ne olacak? gibi şeyler vardı. Şimdi burada genel seçimde, geçen belediye seçiminde olduğu gibi sandıkta ittifak var. “Biz adayımızı gösteririz. Birinci turda, olmazsa da ikinci turda, el mahkûm bizim adayımıza oy verirler. Niye danışalım ki?” Varsayımlardan biri de bu. Birkaç tane varsayım vardır dedim ya, demek ki CHP yönetimi oy geçişliliğinden emin. Kendi adaylarını gösterdiği zaman birinci turda, olmazsa ikinci turda muhalefetin orada birleşeceğine inanıyor.

Ruşen Çakır: Bugün İmamoğlu, İsmail Saymaz ile bir röportaj yapmış. İmamoğlu, “Ana gövdesinin CHP olduğu, muhalefetin erklerinin bir araya geldiği bir kurumsal yapılanma, Türkiye’nin önüne güçlü kadro yapısını koyacaktır” diyor. Ben buradan, kendisi ön seçimde seçilecek, ama bir kadro çıkartacak ve bu kadronun içerisinde, örneğin DEVA’dan gelmiş ya da yakın bilinen ya da İYİ Parti’ye yakın bilinen bir ekip gösterecek gibi anlıyorum. Çünkü muhalefet erklerinin bir araya geldiği bir kurumsal yapılanmaya, yeniden Altılı Masa gibi bir şeye mi girişecek?
Erdoğan: Öyle bir şey olmaz. Öncelikle şuradan başlamak lazım. Benim inancım bu ve doğru olduğunu da düşünüyorum. Parlamenter sisteme geçiş iddiasıyla seçime girmek çok doğru bir şey değil. Eldeki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Seçime girerken de mantığın ‘’Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini kazanacağız’’ bu olması lazım. Bu önemli bir şey. Ondan sonra halkın iradesi o yöndeyse parlamenter sisteme geçilir. Ama bunun için anayasa değişikliği gerekiyor, referandum gerekiyor. Bu daha sonraki süreç. Altılı Masa baştan parlamenter sistem demişti, ama bunu bir kenara bırakalım.
İkincisi, bu, Türkiye'de çok olan bir şey değil. Genelde biz her zaman bir lider görürüz, ona oy veririz. Çok da basittir. Liderin kişiliği size bir fikir verir. Onun yanındakiler, şu olmuş, bu olmuş, oy getirir getirmez çok tartışmalı. Ama bunu yapabilir. Amerikalılar buna destekleme derler. Mesela geçen seçimde bazı önde gelen Cumhuriyetçiler Harris’i desteklediler. Bu olabilir. “Ben onun arkasındayım,” der ve destekleyebilir. Anekdot olarak anlatayım: İhsanoğlu'nun adaylığında, açıkça çıkıp “Ben bu adayı destekliyorum” demesi istenen insanlardan biri Meral Akşener’di. Ama böyle bir şey yaşanmadı. Kendi partisinin dolaylı adayıydı ama orada demek ki şüphe vardı. Meral Hanım en azından gelsin desteğini koysun ki, insanlar da “Evet, bizim adayımız bu” desinler. Bu yapılabilir. Ama benim baktığım yerden DEVA ya da Gelecek Partisi’nin sıkleti, desteği istemeye değecek bir sıklet değil. Buradaki kritik kitle, tabii ki İYİ Parti olacaktır.

Ruşen Çakır: Bir de DEM Parti var tabii.
Erdoğan: DEM Parti kesinlikle olacaktır, o, başka bir sorun olarak duracaktır. Bir de belki Yeniden Refah, ama zannetmiyorum.

Ruşen Çakır: Artık herhalde bu sefer kendisi en azından ilk turda…
Erdoğan:  Onların gündemi çok farklı. O gündemi tatmin edecek bir işbirliğine gitmek kolay değil.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş meselesine geçelim. Anlaşıldığı kadarıyla Mansur Yavaş aday olmuyor, muhtemelen Ekrem İmamoğlu oluyor. Ama daha seçime çok var. Seçim belli olduğu zaman, Mansur Yavaş'ın üçüncü bir aday olma ihtimali çok ciddi bir şekilde masada gözüküyor. Erdoğan'ın olduğunu varsayıyoruz. Başkaları da olabilir tabii, DEM Parti'nin ya da Yeniden Refah’ın adayları veya 100 bin imza toplayan başka adaylar da olabilir. Hatta eski İYİ Parti Antalya milletvekili Hasan Subaşı'nın dillendirdiği bir önermenin çok konuşulduğu, Mansur Yavaş tarafından da benimsendiği söyleniyor. Mealen özetle şöyle: Ekrem İmamoğlu da olsa, Mansur Yavaş da olsa, birisi ikinci tura kalacak. Kalamayan, diğerinin yanında güçlü bir şekilde duracak ve ikinci tura girecekler.
Erdoğan:  Bu 2018'de denendi. 2018'de her parti kendi adayını çıkardı, bir şey de olmadı. Böyle bir durumda bu çok da mantıklı değil. Çünkü oy kaymalarından dolayı parlamentodaki oyunuzu da azaltma şansınız var. Küçük partiler için söylüyorum bunu. Buradaki temel mesele şu: İki faktör var. Bunlardan bir tanesi ‘’negatif oy verme’’ dediğimiz şey. Birinci varsayım dediğim oydu. CHP liderleri, muhalefetin, ne olursa olsun ve kim olursa olsun, eninde sonunda CHP'nin adayını, AK Parti'nin ya da Cumhur İttifakı’nın adayına tercih edeceğini düşünüyorlar. Bu negatif oy verme. Birinci varsayım oydu. Şimdi ikinci varsayım ‘’stratejik oy verme’’ davranışı. Stratejik oy verme davranışı da şu: Üç aday var diyelim. Siz birinciyi istemiyorsunuz, üçüncüyü istiyorsunuz. O kazanamayacak, oyunuzu ikinci adaya kaydırıyorsunuz. Buna stratejik oy verme davranışı deniyor ve bu oluyor. ‘’İkinci turu beklemektense, nasıl olsa kazanamama olasılığı var, o zaman ben ikinci tercihime kaydırayım ki birinci kazanmasın.’’ Burada da Cumhur İttifakı’nın adayı kazanmasın diye, eğer İmamoğlu aday olursa, Yavaş'ın seçmenleri İmamoğlu'na oy kaydırabilirler. Böylelikle ilk turda da alacağından daha az aday alabilir. Şimdi burada da karşı tarafın çok kuvvetli bir varsayımı var: “Biz oraya girdiğimizde CHP'den daha yüksek oy alan aday oluruz” Bu çok kuvvetli bir varsayım değil. Çünkü bugüne kadar üçüncü başkanlık seçimimiz. CHP tabanı büyük oranda kendi adayına oy veriyor. Orada fire görmedik henüz. Elimizdeki hiçbir çalışma bunu göstermiyor, CHP tabanında fire yok. Her zaman diğer partide fire oldu. Daha önce İhsanoğlu adaylığında MHP'de oldu. En sonda da İYİ Parti’de fire oldu. CHP %95, %99. Şimdi de anketler CHP'nin önde gittiğini gösteriyorsa ve diyelim oradaki rakamlar doğruysa, onların %99'u CHP'nin adayına oy verecekse, zaten Cumhur İttifakı birinci bile olsa, ikinci aday CHP'nin adayı. O çok kuvvetli bir iddia. “Biz çıkartırız, CHP'nin önüne geçeriz,” iddiası bana çok gerçekçi gelmiyor.

Ruşen Çakır: Erdoğan, İmamoğlu ve Mansur Yavaş girerse, ikinci tura İmamoğlu mu kalır diyorsun?
Erdoğan: Büyük olasılıkla.

Ruşen Çakır: O zaman da Mansur Yavaş'ın onu destekleyeceğini varsayıyorsun. Peki, yasak ihtimaline ne diyorsun? Biliyorsun, ‘’Ekrem İmamoğlu seçime girebilecek mi giremeyecek mi?’’ diye bahis açıldı. Orada da değişik varsayımlar var. Hızlı bir şekilde ceza, ki bunun hukuki olmayacağını biliyoruz, siyasi bir karar olacak. Hızlı bir şekilde ceza, son dakikada ceza ya da ‘’ceza olmaz, ama Erdoğan sürekli onun stresini yaşatmak istiyor’’ diyenler var.
Erdoğan:  Sondan başlayalım. İmamoğlu onun stresini yaşayacak bir kişilik değil. Yani ondan bir stres duymaz, o bir sorun yaratmaz. Bu ülkede her şey olur. Geçmişte de oldu, bugün de olabilir, rahatlıkla siyasi yasak çıkabilir, bunun bir garantisi yok. Cumhurbaşkanı adayı olarak tespit ederseniz, bu biraz daha riskli bir hareket olur. Muhalefet liderini ya da muhalefetin Cumhurbaşkanı adayını hapse atmış yönetim durumuna düşersin. Bu ne kadar risk yaratır? Bu küresel koşullarda çok da büyük risk yaratmaz, ama yine de bir risk yaratır. Açıkçası benim Cumhur İttifakı açısından tercihim, karşı tarafın tek adayla değil, iki adayla girmesi olur. Birden fazla adayla ki ilk turda kazanma şansım varsa kazanırım. Bu kadar basit.

Ruşen Çakır: Ama %50+1 oy olduğu müddetçe kazanma şansı yok.
Erdoğan: Ama bu da iktidarın ya da Cumhur İttifakı’nın bazı varsayımlarına bağlı. Yani öyle görebiliyorlarsa, öyle bir vizyonları varsa, 2027’de, 2028'de bu seçimi yaptığımızda, “Biz buradan toparlarız ve bir şekilde de 50+1 alırız” dersek, karşı taraf da iki adayla girerse, bunların birbirlerini yıpratma şansı, birbirlerine yapacakları rekabetten dolayı da oy kaydırabilir. Benim baktığım yerde Cumhur İttifakı için parçalı yapı daha avantajlı. O zaman sıfır toplam ya da sabit toplam bir oyun bu, o kadar karmaşık bir oyun değil. İktidar için avantajlı olanın, muhalefet için dezavantajlı olması lazım. İkisi için de avantajlı olmaz bu iş.

Ruşen Çakır: O zaman şöyle söylemek herhalde mümkün. CHP'nin adayını ki İmamoğlu olacağa benziyor…
Erdoğan: Öyle gözüküyor.

Ruşen Çakır: …Hızlı bir şekilde 23 Mart'ta belirleyecek olması, aslında CHP için çok da kötü bir şey değil. Ekrem İmamoğlu’nun yasaklı olma ihtimalini azaltabilir ve adayı belli eder, ona bir şey sağlar. Burada yıpranma konusundan bahsediliyor. Bazıları ‘’daha seçime çok var, adayı şimdi açıklayıp yıpratmayalım’’ diyorlar.
Erdoğan: Yeni bir aday değil, yeni bir isim değil. Mesela İhsanoğlu sıfır yıpranmışlıkla gelen bir adaydı.

Ruşen Çakır: İhsanoğlu diyorsun ama insanlar hatırlamayabilir. Ekmeleddin İhsanoğlu.
Erdoğan: Tanınırlığı arttı ama oyu artmadı. Dediğim gibi, yıpranmamış aday koyduğunuzda da çok bir şey değişmiyor. Yıpranacaksa yıpranır. Dosyalar çıkacaksa çıkacaktır. Bu neden denenmesin? Net bir şekilde, ‘’Cumhurbaşkanı adayımızı şimdiden belirliyoruz. Programımız üzerine çalışıyoruz, sözcümüz hâline geliyor” denebilir. Bu, parti içinde dinamikleri zorlayabilir, bunu bir kenara bırakıyorum. Parti içinde yansallıklar denilen şeyler yaratabilir. Ama, “Adayı çıkartalım, programımıza odaklanalım. Burası Türkiye, çok kolay değil belki, kabineye odaklanalım. 100 günlük, 200 günlük, 300 günlük programlara odaklanalım. Biz bunu tartışalım” stratejisi bir tercih olabilir. Dediğim gibi, ben kısa vadede bunun olumsuz bir tarafını görmüyorum. Tek olumsuz tarafı küskünlerdir. Hep yaşardık, hatırlarsınız, 1980'lerde seçime gidilecekken aday gösterilmeyenler dilekçe verip seçimi ertelerlerdi. Seçimlerden birinde olmuştu. CHP seçmeni ya da CHP tabanı küsmez, küsecek durumda değil. Bunu artık ezberledik. Buradaki başka bir avantaj da hep söylediğimiz gibi, bu seçimin iki turlu olması. Birinci tur o gün yapılacak, bizim 14 Mayıs'ta yaptığımız. Bir de sıfırıncı tur var. Sıfırıncı tur, o güne kadar insanların kanaatlerinin oluşma süreci. O yüzden kamuoyu araştırmaları, dürüst kamuoyu araştırmaları çok önemli. İnsanlar kanaatlerini belirliyorlar. 

Ruşen Çakır: Çok sayıda kamuoyu araştırma şirketi var biliyorsun. Ben bazılarını düzenli takip ediyorum ve yapanlarla yayın yapıyorum. Eskisinden çok daha güçlü bir şekilde, ‘’kararsız’’ ya da ‘’oy vermeyeceğim’’ diyen insan var. Seçim zamanı yaklaştıkça bunların azalacağı varsayılıyor, ama bu kesim çok istikrarlı bir şekilde şu anda birinci parti durumda. Kamuoyu araştırmalarında belki AK Parti ve CHP'nin oyları %30'un altında gözüküyor, ondan dolayı. Bir zamanlar olduğu gibi AK Parti %30'un üstünde olsa birinci parti olmaz, ama şimdi en aşağı, kararsız ve oy vermeyeceğim diyen dörtte birlik bir kesim var.
Erdoğan: Orada yöntemsel bir şey söyleyeyim. Anketlerin kayda değer kısmı telefonla yapılıyor. Türkiye'de telefonla insanlara, “Kime oy vereceksiniz?” dediğinizde, korku demeyelim de edebi bir şekilde tercih saklaması diyelim, tercih saklaması olabilir. Kimler daha utangaç, onu söylemek de mümkün değil. Kimler daha fazla tercih saklıyor? İkincisi, ‘’yarın seçim olsa…’’ diyoruz. Yarın seçim olduğu yok. Bir iki sene içerisinde olacak. Oy kullananların oranı, 80'in altına inmez. 90'a bir kere yaklaştık. Çok hareketli bir seçim olması lazım. 90'a yaklaşır mı, ondan emin değilim. 80-85 arasında oy kullanan olur. Açıkçası benim kuvvetli iddiam, çok büyük bir şey olmazsa, bunların oylarının bugün %75 oranında belli olduğudur. Yani geri kalan 10 puan için kavga ederiz, bütün kıyamet onun için kopar. Büyük oy kayması olmaz.

Ruşen Çakır: Bir diğer husus mağduriyet meselesi. Eğer Ekrem İmamoğlu'na bir yasak getirilirse, bu, bir şekilde CHP'nin göstereceği diğer adayın oylarını arttırır gibi teoriler var. Böyle bir mantık var mı? İktidarı böyle cezalandırmak?
Erdoğan: Olabilir. Bir olasılık var, bunu eskiyle karşılaştırmamak lazım. Direkt yapacağımız karşılaştırma, hatırlarsınız Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim ayında yasaklanması ve Mart ayında Ali Gürtuna’nın girmesinin karşılaştırılması. Yani aynı senaryo yok, oylarında da çok büyük fark olmadı. Bütün Refah tabanı ateşlenip koşturmadı. Burada, CHP adayının arkasında bir konsolidasyona yol açabilir. Özellikle Cumhur İttifakı’na kerhen yaklaşan, aslında en iyi tercih değil de, ideolojik sebeplerden olabilir, etnik sebeplerden olabilir, o kişilerin oylarını oradan çekmesine yol açabilir. Dediğim gibi bu, tamamen ‘’iktidarı bırakmıyorlar’’ duygusudur. Biz bunu başka bir ortamda, bir cemiyet ortamında yaşadık. Dönemin yönetimi erken seçime gittiği zaman, inat olsun diye muhalif adaylardan biri seçildi. Böyle şeyler yaşanıyor. İnsanları kızdırabiliyorsunuz da. Bu olabilir. Ben kızgınlığın siyasal psikoloji açısından iyi bir duygu olduğunu düşünüyorum. Sandığa gitme oranlarını artıracaksanız, kızgınlık iyidir. 2019 seçimleri ve tekrar edilen İstanbul seçimlerinde sandığa gitme oranları arasında kayda değer bir artış var ve esas artış, biraz daha tuzu kuru gibi gözüken Şişli, Beşiktaş, Beyoğlu gibi ilçelerde, %75'lerde kalan oran %85’lere gitti. Artı 10 puan da, ilk seçimde sandığa gitmemiş insanlar, sandığa gidip bir de İmamoğlu'na oy verdiler. Bu böyle bir kızgınlık duygusu uyandırabilir.

Ruşen Çakır: Tabii ortada şöyle bir soru var: Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için %50+1 oy lazım. İlk turda değilse, ikinci turda. Ve biliyoruz ki CHP yıllar sonra büyük bir devrim yaparak son yerel seçimde %37 aldı. Çok çok büyük bir başarı, ama %37 de yetmiyor. Dolayısıyla, mesela aday Ekrem İmamoğlu’ysa, İmamoğlu’nun, CHP'li olmayan seçmenden de oy alması lazım. Kim bunlar? Diğer muhalefet partilerinden ve hatta mümkünse iktidar partilerine oy vermiş, verip vermemekte tereddüt eden insanlar. Bu nasıl mümkün olabilir?
Erdoğan: Öncelikle oradaki kritik kitle tabii ki DEM Parti. Oradaki 37 puanın içerisinde de DEM Parti’nin oyu var. İstanbul'da çok kuvvetli bir aday çıkarsalardı resim farklı olmazdı da, oy oranları farklı olurdu ya da birçok ilçede kuvvetli adaylar çıkarmadılar. Burada DEM kritik, bunu kabul etmekte fayda var. Bir de diğerleri var. Diğerlerinde şuna rahatlıkla güvenilebilir. İYİ Parti seçmeninden bahsediyorsak ve parti tabanında çok büyük değişiklik yoksa, onlarda bu olumsuz negatif oy verme davranışı çok yüksek. Erdoğan'a oy vermemek için herhangi birisine oy verebilirler, bunu sağlayabilirler. Ama geçmişte yapılan çalışmalardan biliyoruz, Mansur Yavaş'ın anketlerde yüksek gözüken oyu, Cumhur İttifakı’nın parçası olan MHP'den alıyor olması. Bu karmaşık bir meseleye dönüşüyor. Çünkü o zaman hem MHP seçmeninden oy alabilmeye çalışmanız lazım, hem de DEM seçmeninden oy alabilmeye çalışmanız lazım. Bütün bunları da ne olduğunu bilmediğimiz bir ‘süreç’ devam ederken yapabilmeniz lazım ki kolay iş değil. Bu işin en zor kısmı bu. Cumhur İttifakı’nın MHP parçasından oy alabilmek ve bunu yaparken de DEM oylarını kaybetmemek, işin en zor kısmı. Gerçekten bu zor.

Ruşen Çakır: Ekrem İmamoğlu’nun, Karadeniz'den ve DEM Parti'den yani Güneydoğu’dan ekstra oy alma ihtimali, Mansur Yavaş’ın da İç ve Doğu Anadolu ya da daha milliyetçi muhafazakâr camiadan oy alabilmesi meselesi konuşuluyor. Şimdi ikisinin miksini yapmak, bir araya koymak mümkün olmadığına göre, yan yana durmaları herhalde çok kilit bir şey olacak. Kim aday olursa olsun, ikisinin birlikte seçmen karşısına çıkması herhalde çok kritik bir şey olacak.
Erdoğan: O senaryolardan biri bu olabilir. Yani ya kişilerde uzlaşırlar. Dediğim gibi bu da kolay bir şey değil. Burada konuştuğumuz senaryolarda, kendisinin bağımsız aday olma olasılığı ya da başka bir partiden aday olma olasılığından bahsediyoruz. Orada ikisi çıkıp beraber bir şey yapsınlar, bu çok kolay değil. Onu kabul etmekte fayda var. Prensipler de ön plana çıkabilir. Hem MHP seçmeninin, hem de DEM Parti seçmeninin uzlaşabileceği minimum bir prensipler seti ortaya konulup, biraz daha programatik, ideolojik bir ortaklık sağlanabilir. O da çok kolay değil. Burada bilmediğimiz şeyler var diyorum ya, yani o bilgilere erişemiyoruz. O bilgilere erişilmesi çok da kolay değil. MHP seçmeninin aslında Cumhur İttifakı’ndan kopmaya ne kadar hevesli olduğuna dair gerçekçi bir bilgimiz yok. Şimdi bütün dayandığımız bilgi, hipotetik anket çalışmaları. “Hangisi aday olsa oy verirsiniz?” Ama aday olduğunda oy verir mi, onu bilmiyoruz. Neyi biliyoruz? Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş referandumunda bu iş ilk masaya düştüğünde, MHP tabanında destek azdı. Zaman içerisinde destek arttı. Bunu biz rakamsal olarak görebiliyoruz. Parti kendi tabanını kendi istediği yönde mobilize edebiliyor. MHP seçmeni şu anda ortada fol yok yumurta yokken, “Ben Cumhur İttifakı’na oy vermeyeceğim” diyebilir, ama seçime giderken tam tersi bir şekilde davranabilir. Çünkü konsolide edebilen bir partiden bahsediyoruz. Kendi istediğine yönelebiliyor. Dolayısıyla oradaki MHP oyunu da abartıyor olabiliriz. Eğer oradaki ‘’MHP oyu abartılıdır ‘’bilgisine sahipsek ki buna sahip olmak kolay değil, o zaman boş verebilirsiniz. ‘’Nasıl olsa gelmeyecek bir insan için platformu niye esneteyim? Ben bu tarafı güçlendiririm’’ diyebilirsiniz. MHP'li seçmene seslenmeden seçimi kazanmayı tercih edebilirsiniz. Bu dediğim bilgiden şüphe duyuyorsanız.

Ruşen Çakır: Hep muhalefeti konuştuk da, anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan bir şekilde aday olacak. Erken seçim vesaire bir şekilde yolunu bulacaklar. Son yerel seçime baktığımız zaman, iktidar ortaklığının oyu %50’nin çok uzağında. Geçtiğimi Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Sinan Oğan'ın desteğiyle %50’yi aşabildi. Erdoğan muhalefetin parçalanmasını istiyor, ama aynı zamanda kendisinin de en azından ikinci turda %50+1 oyu bulabilmek için, normal olarak, iktidar ortaklarına oy vermeyen insanların oyunu alması lazım. İlk akla gelen DEM Parti ve Öcalan’ın yapacağı açıklama. Mesela böyle bir ihtimal ya da başka kimden oy alabilir?
Erdoğan: Aslında ekonomik oy verme davranışından başladıklarını düşünüyoruz. Genelde bizim algımız, ‘’ekonomik oy verme davranışı’’ diye bir şey olmadığı üzerine. Ama böyle bir şey var. İktidar partisinin oylarının bu kadar düşük olmasında ekonomik faktörler başat rol oynadı. Dediğim gibi, artık bazı şeyleri biliyoruz, çok zorlanmaya gerek yok. Ekonomik büyüme birdir, işsizlik ikidir, enflasyon üçtür. İşsizlik yüksekse, enflasyon yüksekse, ikisini toplayıp ki buna ‘’sefalet endeksi denilir, iktidar partisinin oyu düşer. İktidar partisi, oyunun düşeceği durumlarda başka şeylerle de kapatmaya çalışır, bildiğimiz mekanizmalar devreye girer. Bence masadaki birinci oyun planı en azından büyüme ve enflasyonu düşürme anlamında, ekonomiyi düzeltmek. Oyun planının birinci kalemi bu ve bunu da 2007, 2028'e kadar gerçekleştirmek. Bu oyun 2027, 2028’e kadar gerçekleşmezse, B ve C planları devreye girer, ama A planı bu. O zamana kadar da 4 ila 5 puan civarında bir ekonomik büyüme sağlamak, işsizliği düşürmek, enflasyonu düşürmek. Enflasyon matematiksel olarak düşebilir. Hayat pahalılığı hem demokratlara mal oldu hem de Almanya'da hükümet götürüyor. Hayat pahalılığı meselesi çözülebilir. Halledecekleri birinci mesele bu.
İkincisi, karşı tarafı olabildiğince bölmek. 2A planı, olabilirse CHP parçalı girsin. 2B planı da DEM Parti oyları homojen hareket etmesin, blok halinde hareket etmesin. Bu çok önemli. Çünkü 2019'da da, 2024'te de yerel seçimlerde kritik faktör DEM Parti oylarıydı. Olabildiğince blok halinde hareket ettiler, %80- 85'lerde. Geçen sene 14 Mayıs'ta da blok halinde hareket ettiler. Ne fark etti? Bir sonraki seçimde, 28 Mayıs'ta iktidara oy vermediler, ama sandığa da gitmediler. Bakın Diyarbakır’da 300 bin fiziki oy azalması var. 300 bin kişi Kılıçdaroğlu’na oy vermedi. Bunun sebebi de aradaki söylem değişikliği. İktidar burayı 2B planı olarak aklında tutacaktır. Yani ‘’DEM seçmenini bölebilir miyiz?’’ meselesi. Burada zaten kartlar oynanıyor görüyoruz, şahit oluyoruz. Bakalım nereye gidecek? Burası oynanabilir. Öteki tarafta bir de şöyle bir şey var: ‘’’Ne kadar çekilebilir?’’den emin değilim. DEM seçmeni de homojen değil. Bunun içerisinde Doğu Anadolu'nun, Güneydoğu Anadolu'nun kırsalı var. Bunların bir kısmı mütedeyyin. Diyarbakır dediğimiz bir gerçek var, büyükşehirlerde kentleşmiş DEM seçmeni var. Bütün bunlar homojen hareket etmiyorlar, farklı farklı hareket ediyorlar. Dolayısıyla orayı çözse de tamamen çözemeyebilir. Ama dediğim gibi, strateji bu. Bir, ekonomiyi bir şekilde düzelt, düzeltemiyorsan B planına geç. İki, CHP adaylarını böl. Üç ya da 2B, olabilirse DEM Parti’yi böl ve ondan sonraki diğer adımlara geç. Bana, oyun planı buymuş gibi geliyor.

Ruşen Çakır: Evet, şu anda gördüğümüz kadarıyla CHP'yi karıştırmaya odaklanmış bir AK Parti ya da Cumhur İttifakı ve onun medyası var. CHP'liler de Allah için onlara hiç zorluk çıkartmıyorlar. Böyle garip bir durumla karşı karşıyayız. Nasıl toparlayalım, Emre?
Erdoğan: Burada şöyle bir şey var: Altılı Masa sürecinin kötü yanlarını öğrendik, ama iyi yanlarını da akılda tutmakta fayda var. Orada alınan oy, muhalefet blokunun aldığı en yüksek oydu, bunu akılda tutalım. Sayısız hatası oldu. Otopsi yapılması gereken yerin yanlış yer olduğunu düşünüyorum. Mesela kampanyasının otopsisini yapmıyoruz. Kampanyayı doğru kabul ediyoruz. Belki kampanya yanlıştı, belki mesajlar yanlıştı, belki reklam filmleri yanlıştı, strateji yanlıştı. Sürekli makro düzeyden yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu işin biraz mikrosuna bakmakta fayda var. Oradan alınacak dersler var.
Başka tarafta, sürekli adaylığın tartışılacağı, kimin aday olacağı ve bunun için, bu yüzden parti içerisinde ve çevresinde kamplaşma olacağı bir 2 yıl yaşamak yerine, bunu öne alıp kısa ve acısız ya da acılı bir şekilde halletmek, ‘’giden gitsin, küsen küssün’’ gibi cesurca bir karar almak bana mantıklı geliyor. Enerjimizi seçimi kazanmaya koyalım. Benim şahsi görüşümdür. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden ben de çok memnun olmasam bile, açıkçası ülkenin en öncelikli sorununun, parlamenter sisteme, hele güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönmek olduğunu düşünmüyorum. Bunu da bir gerçekçilik olarak kabul etmek lazım. Kim seçilirse seçilsin, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yönetecek. Hazırlığını da ona göre yapsın. Birinci maddesi parlamenter sisteme dönüş olan bir iktidar iddiası olmaz.

Ruşen Çakır: Mansur Yavaş dün attığı tweet'te ‘’parlamenter sistem’’ dedi. Bu anlamda, söylediğin şeyin dışında bir pozisyon bana da yadırgatıcı geldi. Şimdi ‘’yayını bitiriyoruz” dedik, ama yeni bir şey oluyor. ‘’Parlamenter sisteme geçilince Mansur Yavaş sembolik Cumhurbaşkanı olsun, Ekrem İmamoğlu Başbakan olsun’’ gibi ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği belli olmayan senaryolar konuşuluyor.
Erdoğan: Açıkçası ben onları fantezi olarak görüyorum. Elimizdeki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Eksiği var, fazlası pek yok. Halk da çok memnun olmayabilir. Ama gelecek Cumhurbaşkanı böyle yönetecek. Dolayısıyla kabinesini kurarken de sekreterlerinden kuracak. Bunu da akıl edelim. Yani bunlar bildiğiniz bakan olmayacak. Sekreterleri olacak, emir erleri olacak ve icracı bir kabine kurmak zorunda ki Türkiye'nin acil sorununu çözecek bir planla gelsin, bunu halletsin. Ondan sonra anayasa da yapılır, çok isteniyorsa parlamenter sisteme de geçilir, o zaman tartışılır. Ama acil sorun, Türkiye'nin önemli sorunlarını çözecek kuvvetli bir iktidar adayı olabilmek. O da, kusura bakmasınlar, kuvvetli başkan ve kuvvetli kabinesinden geçer.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler, Emre.
Erdoğan: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Evet, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Emre Erdoğan'la, CHP'deki ve aslında genel olarak muhalefetteki Cumhurbaşkanı adayı bilmecesini konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
16.02.2025 Bahçeli iyi, Erdoğan kötü polisi mi oynuyor?
14.02.2025 Haftaya Bakış (254): TÜSİAD'ın çıkışı, CHP'de ön seçim & CHP'li belediyelere operasyon
13.02.2025 Ali Çarkoğlu ile söyleşi: Ön seçim CHP için iyi bir fikir mi?
12.02.2025 Transatlantik: Trump Gazze'yi alabilir mi? & ABD'de "Cumhuriyet mi, demokrasi mi?" tartışması
12.02.2025 CHP'de cumhurbaşkanı adayı bilmecesi: Prof. Emre Erdoğan ile söyleşi
11.02.2025 Gün Zileli: Maoculuktan anarşizme 60 yılı aşkın bir militanlık öyküsü
10.02.2025 Kürt sorununun çözümü için neler gerekli? Prof. Mustafa Erdoğan ile söyleşi
09.02.2025 Bu AK Parti’nin İstanbul’u geri alması çok ama çok zora benziyor
07.02.2025 Haftaya Bakış (253): CHP'de adaylık tartışması | Öcalan'ın açıklamasını beklerken
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı