Gül-Erdoğan ilişkisi: Rekabetten kavga çıkmasını bekleyen hayal kırıklığına uğrar

01.01.2013 Vatan

2012'Yİ UĞURLARKEN/3

Gül-Erdoğan ilişkisi: Rekabetten kavga çıkmasını bekleyen hayal kırıklığına uğrar


Geçen yıl iç siyasetle ilgili tartışmalarda en çok karşımıza çıkan kavramlardan biri "fitne", diğeriyse "nifak"tı. Hemen hemen eşanlamlı olan bu iki kavramla en çok AKP hükümetiyle Fethullah Gülen cemaati arasındaki ilişkileri sorgulamaya kalktığımızda karşılaştık. MİT krizinin iyice alenileştirdiği iktidar mücadelesi belli bir tempoda, kimi zaman şiddetlenip kimi zaman hafifleyerek sürerken, buna dikkat çekmek isteyen üçüncü şahıslar, her iki tarafın sözcüleri tarafından "fitne çıkarmak" veya "nifak tohumları ekmek"le suçlandı. 
İki tarafı da sevmeyen bazı iç ve dış odakların bu mücadeleyi kızıştırmak istediği muhakkak. Öte yandan şu ya da bu nedenle tercihini taraflardan birinden yana yapıp varolan iktidar mücadelesini bambaşka boyutlara taşımak isteyenler de oldu ve bundan sonra olacaktır. Ne var ki bu tür çıkar hesapları yapanların varlığı AKP ile Gülen cemaati arasındaki mücadelenin varlığını örtemiyor.

Söyleşinin öncesi ve sonrası

"Fitne" ve "nifak" kavramları Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın arasındaki ilişkiler masaya yatırılmak istendiğinde de sık sık karşımıza çıktı. Eğer Cumhurbaşkanı Sözcüsü Ahmet Sever Temmuz ayı sonunda bize o söyleşiyi vermese (Cumhurbaşkanı pekala yeniden aday olabilir, neden olmasın? -  Söyleşi: Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ahmet Sever) veya eğer Gül, hükümet çevrelerinin beklediği gibi Sever'i tekzip etse, Çankaya'nın bazı konularda rahatsız olduğu iddiaları sadece siyasi kulislerde konuşulur olmaya devam edecek, kamuoyuna mal olmayacaktı.
Gül'ün en çok kendi siyasi geleceği üzerine iktidar partisinin bazı ileri gelenlerinin bazı planlamalar yapmasından ve bunları sanki kendi onayı varmış gibi kamuoyuyla paylaşmasından rahatsız olduğunu o söyleşiden öğrendik. Ama daha sonra yaşanan bazı gelişmelerde Gül ile Erdoğan arasında kimi zaman nüanslarla kendini gösteren fikir ve yaklaşım farklılıkları olduğunu gördük. Basın ve ifade özgürlüğü, idam cezası, 29 Ekim'de yaşanan olaylar, açlık grevleri, ODTÜ olayları gibi kritik konularda yaşanan bu farklılıkları kimileri "danışıklı dövüş" ya da "iyi polis-kötü polis numarası" diye önemsememeye çalışırken, son dönemde Başbakan Erdoğan'ın otoriter bir çizgiye kaydığını ileri süren bazı liberal isimlerse abartılı bir şekilde önemseyip Erdoğan'a alternatif olarak Gül'ü çıkarmaya çalıştılar.

Dönüşüme fren

Gül ile Erdoğan arasındaki ilişkinin, kendilerinin de vurguladığı gibi "kardeşlikten de öte" olduğunu, ikisini de biraz tanıyanlar bilir. Fakat bu ilişkileri aralarındaki farkları geçersiz kılmıyor ve bir tür rekabet içinde olmalarını engelleyemiyor. Peki nedir aralarındaki en temel fark? Bu soruyu cevaplamak için, AKP iktidarının birinci yılının sonunda Prof. Nilüfer Göle ile yaptığım bir söyleşiye (AKP Neydiler Ne oldular? 4) başvurmak istiyorum. O söyleşinin başlığına Prof. Göle'nin "AKP hem kendi dönüşüyor hem Türkiye’yi dönüştürüyor" cümlesini çıkartmıştım. Gerçekten AKP'nin başarısının ardında ülkeyi dönüştürürken kendisinin (dolayısıyla kendi tabanının) de dönüşmesi yatıyordu. AKP'deki ileri doğru dönüşüm, bu partiye oy vermeyen insanlar için bir tür teminat işlevi de görüyordu. Fakat bir süredir iktidar partisinin kendi dönüşümünü durdurup ülkeyi dönüştürmeyi sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında, eskisi gibi çifte dönüşümde ısrar eden Gül'ün Başbakan'dan farklılaşması son derece doğaldır. Bu farklılığın devamı halinde, her ikisi arasındaki rekabetin Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça daha da yoğunlaşacağını kolaylıkla öngörebiliriz. Ancak daha önce de yazdığım gibi, bu rekabetten bir "kavga", hele "savaş" bekleyenleri ciddi bir hayal kırıklığının beklediği de aşikâr.

2013'de iyimserliği elden bırakmayalım

2012 çok kötü, hatta berbat geçti diyebiliriz. Ama geçmişe takılıp kalmayıp önümüze bakmalıyız. Her ne kadar objektif veriler kötümserliğe zemin hazırlasa da 2013 konusunda iyimserliği ön plana çıkarmak lazım. Galiba bu yıl iki temel konu ülkemizin kaderini yakından belirleyecek: İlki tabii ki Kürt sorunu, ikincisi Suriye'den hareketle bölgesel sorunlar.
Hürriyet Gazetesi'nin Okan Konuralp imzalı dünkü manşetinden MİT ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmelerin olumlu seyrettiğini öğrendik. Hedef kuşkusuz PKK'nın silah bırakması. Ancak Öcalan'ın ikna edilmesi ve ardından onun örgütü ve genel olarak hareketi ikna etmesi çok kolay olmayabilir. İçerden çıkabilecek dirençlere ek olarak çatışma ortamının sürmesini arzulayan iç ve dış odakların ellerinden geleni artlarına koymayacakları malum.
Suriye konusu galiba biraz daha karışık. Öncelikle Esad rejimi beklenenden daha dirençli çıktı, direnişini sürdürmesi halinde iç savaş daha da kızışacaktır. İkinci olarak, Esad giderse yerine kimin geleceği, Suriye'de nasıl bir rejim inşa edileceği belirsiz. Ve nihayet, Suriye'den sonra sıranın İran'a gelme ihtimali çok yüksek.
Yine de biz 2013'ün ülkemize ve bölgemize barış getireceği temennimizi dile getirelim ve bu hedef için çabalamaya söz verelim.
Herkese sağlık, mutluluk ve barış dolu bir 2013 diliyorum. 




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
02.02.2025 İmamoğlu mu, Yavaş mı, ikisi birden mi yoksa hiçbiri mi?
30.01.2025 Suat Toktaş gazeteci olduğu için tutuklandı
29.01.2025 Transatlantik: Rusya-Suriye ilişkileri | Trump'ın Ukrayna politikası | Gazze ateşkesinde son durum
26.01.2025 Çözümsüzlük için Kandil’den medet ummak
24.01.2025 Haftaya Bakış (251): Grand Kartal Otel faciası | Özdağ tutuklandı | Ayşe Barım gözaltına alındı | İkinci İmralı ziyareti
23.01.2025 Diyarbakır yeni çözüm sürecini tartışıyor | Serra Bucak, Vahap Coşkun, Mehmet Kaya ve Nahit Eren değerlendirdi
22.01.2025 Transatlantik: Trump nasıl başladı? | Unuttuğumuz Suriye | Gazze ateşkesi
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
17.01.2025 Haftaya Bakış (250): Boğaziçi direnişinin 1000.günü | CHP'nin iktidara cevabı | Yeni çözüm sürecinin gidişatı
02.02.2025 İmamoğlu mu, Yavaş mı, ikisi birden mi yoksa hiçbiri mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı