Gezi eylemleri bitmeli mi? Yoksa zaten bitti mi?

17.07.2013 Vatan

Dün Taraf Gazetesi’nde Murat Belge “Orada olmak”  başlıklı bir yazı yazdı ve Gezi Parkı direnişinin başarılı olduğunu belirttikten sonra yazısını şöyle bitirdi: “Bir Dakika Karanlık eylemi gibi, bunu da artık zorlamamak gerek. Yoksa şimdiye kadar yarattığı olumlu sonuçlar, etkiler, olumsuza dönüşmeye başlar ve eylem kendi başarısını kendi eliyle bozar.”
Gezi direnişini başından itibaren destekleyen, hatta hükümetin tutumunu protesto etmek için final toplantısı arifesinde akilliği bırakan Belge’nin yazısı, olmayan bir tartışmayı başlatmıyor, zaten bir süredir devam eden bir tartışmaya katkıda bulunuyor. Büyük ölçüde ülkenin dört bir yanındaki parklarda düzenlenen forumlarda, eylemler sırasında hayatlarını kaybedenlerin cenaze törenlerinde, yoğun bakım servislerinde genç insanların yaşama tutunmaya çalıştığı hastanelerin önlerinde, polis nezarethanelerinde, sorgu odalarında, adliye koridorlarında, sosyal medyada süren bir tartışma bu.

“Gezi bitti ama ruhu yaşıyor”

Örneğin aktif olarak bir parçası olduğu Gezi direnişinin ruhuyla, hep uzak durduğu internete girmek zorunda kalan şair Ahmet Güntan bu ayın başında “Gezi (galiba) bitti. Ama Gezi’nin ruhu aramızda dolaşıyor, ahirete gitmiyor, gitmesin zaten”  diye başlayan bir yazı kaleme aldı ki okuduğumda bana da makul gelmişti. Ama o günden bu yana palalılar, yine gaz bombaları, Tomalar, direnişçilere saldıran esnaf ve en acısı Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın hayatını kaybetmesi gibi birçok şey yaşandı.
Bütün bunlar bize içiçe geçmiş iki olgu nedeniyle Gezi direnişinin istense de kolay kolay bitirilemeyeceğini gösteriyor:
1)  Bu direniş kendiliğinden ve örgütsüz bir şekilde başladı. Gücünü tam da bu özelliklerinden aldı. Normal şartlarda birbirlerinin yüzlerine bakmayan, hatta birbirleriyle kanlı bıçaklı olan farklı çevreleri mucizevi bir şekilde bir araya getirdi. Yine büyük ölçüde kendiliğinden ve örgütsüz bir şekilde gelişti.
2)  Gezi direnişini aslında siyasi iktidar başlattı. İlk günden itibaren protestocularla diyaloğa girmek yerine polisi ve onun orantısız şiddetini devreye sokan hükümet, bu tavrının direnişi doğurup güçlendirmesine öfkelenerek daha da sertleşti. Buna paralel olarak yoğun bir dezenformasyon ve kara propaganda yürütüldü. Tam ortalık sakinleşti sanılırken sabah erken saatlerde operasyonlar düzenlendi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın verilerine göre düne kadar 3636 kişi gözaltına alındı ve bunların 133’ü tutuklandı.

Hükümetin sorumluluğu

Dolayısıyla esas sorumluluğun hükümette olduğunu söyleyebiliriz. “Çapulcu”, “vandalizm”, “faiz lobisi” gibi söylemlerle Gezi direnişini itibarsızlaştırma ve kriminalize etme çizgisi aynen korunurken; cadı avları sürer, can kayıpları için tatminkâr soruşturmalar yapılmazken insanların sokakları terk etmesini beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Eğer hükümet ilk gün yapması gerekeni yapar, yani diyalog mekanizmalarını işletir, vatandaşlarına terörist muamelesi yapmaktan vazgeçerse, yaşanan onca şeye rağmen sonuçta Türkiye demokrasisi kazanmış olur.
Böyle yazdığıma bakmayın, ortada bu yönde herhangi bir işaret görüyor filan değilim. Ama esas yorulanın, sanıldığının aksine Gezi direnişçileri değil siyasi iktidar olduğunu ve bunun kendileri tarafından da fark edildiğini düşünüyorum. Kısacası hükümet zararın neresinde dönerse o kadar kâr edecek, dönmemesi halinde kayıpları katlanacaktır.

Gezi direnişine gelince: O zaten Türkiye’de yeni bir dönemi başlatarak tarihte yerini çoktan aldı.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı