Gecikmiş bir Baykal yazısı

06.04.2010 Vatan

Perşembe gecesi Show TV’de, Ali Kırca’nın yönetimindeki Siyaset Meydanı’nın konuğu CHP Lideri Deniz Baykal’dı ve kendisine Fehmi Koru, Şükrü Küçükşahin ve İsmail Küçükkaya ile birlikte farklı konularda sorular sorduk ve üç buçuk saati aşkın bir tartışma gerçekleştirdik. Yorucu ama ilginç bir program olduğu kesin. Doyurucu olup olmadığıysa izleyiciye göre değişir.

Diğer meslektaşlarım programla ilgili izlenimlerini kaleme aldılar; hatta katılımcı olmamakla birlikte, televizyondan izleyip Baykal’ın söyledikleri hakkında yazanlar da oldu. Bense gecikmeli de olsa, bu programdan hareketle CHP Lideri hakkında bazı görüş ve gözlemlerimi ifade etmek istiyorum. Aslında Baykal gibi, bir yanda “çok sevenleri”, diğer yanda “çok sevmeyenleri” olan bir lider hakkında yazmak çok zordur. “Bütün siyasi liderlerin durumu aynı” denebilir, fakat başta Erdoğan olmak üzere AKP’liler uzun bir süreden beri CHP ile Baykal’ı özdeşleştiriyorlar. Kendini CHP’ye yakın, hatta onun içinde görüp Baykal’dan hoşlanmayan geniş bir çevrenin varlığı ve onların bilerek ya da bilmeyerek katkılarıyla AKP’nin bu stratejisinin büyük ölçüde tuttuğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla Baykal hakkında ne yazarsanız yazın birilerini kızdırıp birilerini memnun etme ihtimali (riski) çok fazladır.

Rodos olayı

Baykal’ı yıllardır bilirim fakat kendisiyle ilk ciddi tanışmamız Temmuz 2007 genel seçimleri kampanyasında oldu. Kendisinin meşhur “kaybedersem Rodos’a kadar yüzerim” cümlesini Vatan’da manşete çekmemizden ve bunun AKP’liler tarafından alabildiğine suiistimal edilmesinden sonra, açıkçası Baykal’ın benden uzak durmak isteyeceğini düşünmüştüm. Hiç de öyle olmadı, seçimden sonra TBMM kulisinde karşılaştığımızda beni çok sıcak karşıladı, hatta o röportajı eleştirmek isteyen meslektaşlarıma karşı beni savundu. Daha sonra, özellikle Salı günleri grup konuşmalarının ardından Meclis’teki makam odasındaki sohbetlerde muhabbetimiz epey ilerledi. Bütün bu süre zarfında CHP liderinin ikili ilişkilerinde çok samimi ve sıcak olduğunu gözledim. Ayrıca birbirinden farklı konulardaki derin bilgisi ve analiz kabiliyetinin çok etkileyici olduğu da bir gerçek.

Baykal’la birçok siyasi konuda çok farklı, hatta bazen taban tabana zıt düşünüyoruz. Fakat kendisiyle bütün bunları, gayet medeni, yapıcı ve sık sık esprili bir şekilde tartışabilmek mümkün. Örneğin kendisiyle son dönemde en çok Kürt sorunu ve açılım konusunda ayrı düştük. Bana birçok kez “Senden başka açılımı destekleyen kalmadı” diye takılmıştır. Fakat kendisiyle yine bu konuda çok faydalı tartışmalar da yaptık. Özellikle benim Güneydoğu’ya yaptığım gezilerdeki izlenimlerimi hep ilgiyle dinlemiş, çok can alıcı sorular sormuştur.

Siyaset Meydanı sabah 3’te bitti ve Baykal birkaç saat sonra Van’a yola çıktı. Orada başına gelenlerin hem kendisi, hem Türk demokrasisi için çok can sıkıcı olduğu ortadadır. CHP heyetine kimlerin saldırdığının bir türlü ortaya çıkamaması da hayli yadırgatıcı bir durum. Bölgede en baştan savma eylemde polise birkaç taş atan çocukları kamera görüntülerinden saptayıp evlerinden alan güvenlik güçlerinin Van’da neden bu kadar tutuk davrandıkları bir muamma. Yoksa değil mi?

Ergenekon’a bakış

Baykal’la Ergenekon sürecinde de çok farklı yaklaşımlar sergilediğimiz ortadadır. Örneğin Siyaset Meydanı’nda kendisini “Ergenekon’un avukatı” olarak tanımlamasından rahatsızlık duyduğumu, benzer bir rahatsızlığı CHP’ye yakın olduğunu bildiğim çok kişide de gözlemlediğimi söyledim. Cevabı malum: “Benim ruhsatım var, avukatlık yapabilirim. Ama Başbakan savcılık yapamaz.” Bunun üzerine kendisine, Ergenekon sürecinde neden “müdahil avukat” olmayı düşünmediğini sordum. Bu soruya cevap vermedi.

Baykal üzerine daha yazacak çok şey var. Şimdilik burada kesip kendisini izlemeye devam edelim.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı