Fethullah Gülen’in yerini kim alacak?

22.06.2024 medyascope.tv

22 Haziran 2024’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Bir bayramı geride bıraktık, ama hâlâ bayram tâtili yapanlar var. Fethullah Gülen konuşmak istiyorum, Fethullahçılık konuşmak istiyorum. Geçenlerde, Amerika’da kaçak yaşayan Fethullahçı gazeteci Adem Yavuz Arslan, bizim izlenme sayılarımızı çıkartıp demiş ki: “Cemaat çok izleniyor, onun için yapıyorlar”. Vallahi her zaman çok izlenmiyor; ama Ebuseleme Gülen yayını gerçekten çok izlendi, çünkü çok önemli bir olaydı o. Bâzen izleniyor, bâzen izlenmiyor. Bir de tabiî şöyle bir şey var: Dünyanın dört bir tarafında ve Türkiye’de Fethullahçılığa bulaşmış, hâlâ bir şekilde ilişkisi olan, ama kafaları karışık çok insan var. Bu insanlar serinkanlı birtakım değerlendirmeler arıyorlar. Öncelikle başvurdukları yerler, yine kendi içlerinden çıkmış olup belirli bir eleştirellikle yaklaşan bâzı gazeteciler, bâzı akademisyenler. Onlara ilgi duyuyorlar; onların yazıp çizdiklerini, söylediklerini tâkip ediyorlar. Bir de benim gibi FETÖ falan demeden, sâkin bir şekilde bu olayı konuşmaya çalışan insanları tâkip ediyorlar. Öteki tür, sürekli FETÖ’yü teşhir ettiği iddiasındaki, bunu bayağı bir endüstriye dönüştürmüş olan insanların çok bir karşılığı olduğunu açıkçası sanmıyorum. Ve bu konu konuşulması gereken bir konu. İnsanlar aslında çok da fazla konuşmak istemiyorlar bunu, yüzleşmek istemiyorlar; ama önümüzde bir realite var. Türkiye’de tam anlamıyla değilse de büyük ölçüde kırıldı; ama dünyanın dört bir tarafında, ABD, Kanada, diğer Latin Amerika ülkelerinde, başta Almanya olmak üzere Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da, her yerde var olan bir yapı söz konusu. Bu yapının içinde hem insanları var, değişik kademelerde kadroları var, hem de özellikle okulları ve vakıfları üzerinden ya da şirketleri üzerinden ulaştıkları çok geniş kitleler var. Bu kitlelerin önemli bir kısmı Türk değil, hattâ Türkiye vatandaşı değil; yani Afrikalılar, Asyalılar, Orta Asyalılar, Latin Amerikalılar. Bunlara yönelik de faaliyet yürüten acâyip bir yapı söz konusu, bir şebeke söz konusu.
Ve önümüzde bir soru var: Fethullah Gülen ölürse ne olacak? Aslında bu soru çok eski bir soru. Şunu söyleyeyim: Ben yaklaşık 40 yıldır –neredeyse 40 yıl olacak, seneye 40 yıl olacak– Fethullah Gülen üzerinde çalışıyorum gazeteci olarak, mecbûren. Çünkü ben bu işleri ilk çalışmaya başladığımda bir efsâneydi Fethullah Gülen. Birtakım videoları vardı, kendisi ortaya çıkmıyordu. Fethullahçılar kendilerini göstermiyorlardı. Ama çok örgütlü olduklarını biliyorduk. Okulları vardı; sayıları azdı ama vardı, öncelikle dershâneleri vardı. Devlet içerisinde kadroları vardı. Ve bunu çalışmaya başladığımda, o târihlerde Türkiye’de, 12 Eylül’ün hemen ardından gelen güçlü bir laik müesses nizam vardı ve Fethullah Gülen sözde bu nizâmın en büyük düşmanıydı. Halbuki biliyoruz ki Fethullah Gülen 12 Eylül darbecileriyle işbirliği yapmış, bu sâyede içeri bile girmemiş, ülkeyi terk etmemiş birisiydi. Neyse; ben bunu çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra, özellikle medyada –o târihte “medya” demezdik; gazete, basın câmiasında– benden yaşça büyük olan ve benim yaptığım işe küçümseyerek bakan insanlar da bir şekilde bana Fethullah Gülen’i sorarlardı. O âna kadar Fethullah Gülen’i görmemiştim; görmem daha sonradır. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nı kurmalarıyla berâber ilk ortaya çıkmıştı. Her neyse; o târihten bu yana bana en çok sorulan soru, “Bunlar ne yapmak istiyor?” vs.’den sonra hemen akıllara şu soru gelirdi: “Fethullah Gülen ölürse ne olacak?” Neden bu söylenirdi? O târihlerde, 40 yıl önce Fethullah Gülen çok da yaşlı değildi; ama bir “hoca” lâfı olunca, insanlar hep bir ayağı çukurda gibi görüyorlar nedense. Ve hep bunu sordular. Meselâ o târihlerde İsmailağa Cemaati’nin başında da Mahmut Hoca vardı. O yaşlıydı, hastaydı, ama çok yakın zamâna kadar yaşadı. Yani sonuçta onun hakkında sorulması belki biraz daha anlamlıydı hastalığı nedeniyle; ama Fethullah Gülen’de öyle bir durum yoktu. İnsanlar bu sorunla yüzleşemedikleri için, nasıl çözeceklerini bilemedikleri için, Fethullah Gülen’in ölmesini bekliyor ve ölmesini temennî ediyorlardı. Şunu çok net söyleyebilirim: O soruyu bana soranların bir kısmı artık yaşamıyor, ama Fethullah Gülen yaşıyor. Fakat en son görüntülerine baktığımız zaman, Fethullah Gülen bayağı zorlanıyor, onu görüyoruz. Ne zaman ölür bunu bilmenin imkânı yok. Ellerinden gelen her türlü sağlık imkânını kullanıyorlar, biliyoruz. Ama görüntüler, kendisinin bir şekilde bu yapıyı, bu şebekeyi en azından eskisi gibi yönetemeyeceğini gösteriyor. Ve ömrü ne kadar olur bilemiyoruz, tabiî ki bu bizim bileceğimiz bir iş değil; ama pekâlâ yakın bir dönemde bir ölüm haberi de gelebilir. Nitekim geçenlerde spekülasyonlar yapıldı; “Öldü, hattâ cenâzesi Türkiye’ye getiriliyor” gibi şeyler de söylendi, sonra yalanlandı.
Peki Fethullah Gülen’den sonra bu yapı ne olur? Bunu biraz araştırdım. Bu konuya hâkim birtakım insanlarla konuştum. Zâten tâkip ettiğim bir olay. Ortada değişik senaryolar var. Öncelikle ilk akla gelen senaryo — ki Fethullah Gülen bunu yapıyor anlaşıldığı kadarıyla: Bir heyet oluşturulmuş durumda; bunun sayısının 10’un üstünde olduğu söyleniyor. Değişik rakamlar var; 12 diyenler var, 17 diyenler var. Bunlar genellikle Fethullah Gülen’in ilk öğrencileri ve en çok güvendiği isimler; kimileri akademisyen, kimileri iş dünyasından. Ama Fethullah Gülen’in en çok güvendiği birtakım isimlerin bir heyet hâlinde –ki en son Pensilvanya’dan başka bir yere taşındı, biliyorsunuz–, orada o heyetten bâzılarıyla görüştüğü yolunda bilgiler yayınlandı, kendileri de bir video servis ettiler. Fethullah Gülen orada birtakım insanlarla konuşuyor, ona bir dergi sunuyorlar vs.. Bir heyetin işleri kolektif bir şekilde yürüteceği şeklinde bir niyet olabilir; ama bunun sürdürülebilir bir olay olacağını sanmıyorum. Bir heyet kurulur; ama heyet dağılır. Bir şekilde bu yapı kapanın elinde kalır; çünkü bir kişi üzerine inşâ edilmiş bir yapı söz konusu. O kişi kendi elleriyle tek tek bunu inşâ etmiş. Ne kadar kendisine yakın olsalar da hiç kimseyi gerçek anlamda –ki bu tür insanlar, bu tür kült yapılarındaki insanlar genellikle ikinci insan göstermezler, halife göstermezler ya da sürekli ikinci insanları değiştirirler– böyle bir yapıda bu kolektif yönetimin sürmesi bana çok fazla gerçekçi gelmiyor. Orada işte o zaman bir iddia var: Şu anda bu şebekenin en etkili ismi olduğu söylenen, 2 numara olduğu söylenen Mustafa Özcan. Onun bir şekilde öne çıkacağı, heyet olsa bile, heyetin arka planda esas liderinin o olacağı yolunda çok güçlü iddialar var. Zâten devlet kaynaklarına baktığımız zaman –devlet kaynakları derken neye istinâden söylüyorum? Bugün iktidâr yanlısı medya, biliyorsunuz istihbârat servislerinin raporlarını sürekli yayınlıyorlar–, Mustafa Özcan, Fethullah Gülen’den sonraki isim olarak gösteriliyor. Ama onun da Fethullah Gülen’in yerini doldurabileceğini hiç düşünmüyorum. Çünkü daha çok para pul işlerine bakan, zamânında bu yapının en güçlü şirketlerini yönetmiş olan bir isim kendisi. Dinî açıdan tabiî ki hepsinin belli bir dinî hâkimiyeti var; ama çok da güçlü olduğunu duymadım. Dolayısıyla ortaya ikinci bir isim atılıyor. Avrupa’da, bir tür Avrupa sorumlusu olan Abdullah Aymaz’dan bahsediliyor. Abdullah Aymaz zamânında Zaman gazetesinde yazardı da. O da bu hareketin içerisinde dinî açıdan en öne çıkan isimlerden birisi. Onun daha bir tür Fethullah Gülen'in bıraktığı yerden bunu sürdürmek isteyebileceği söyleniyor. Fakat tek başına bunu tesis edebilmesi, yani iktidârı, Fethullah Gülen’in yerini alabilmesi yine çok zor. Ama ne olabilir? Orada pekâlâ bir bölünme olabilir. Çünkü bir taraf Avrupa, bir taraf daha çok Amerika kıtasıyla ilgili. Başka ülkelerdeki, başka kıtalardaki yapılar bunlardan herhangi birisine yaklaşabilir. Tabiî ki Mustafa Özcan ve Abdullah Aymaz birlikte hareket edebilirler, başkalarıyla da birlikte. En azından ilk dönemde böyle olacağa benziyor. Şu an îtibârıyla öyleler. Fakat zamânında Said Nursî hayâtını kaybettiğinde de böyle heyetler oluşmuş, ama sonra herkes kendi başına ayrı bir yapı ortaya çıkarmış, farklı farklı yaklaşımlar ortaya çıkarmıştı: Yazıcılar, Okuyucular, ondan sonra Yeni Asyacılar, Yeni Nesilciler, Fethullahçılar gibi. Ve şu anda Türkiye’de çok sayıda irili ufaklı Nurcu grup var; kimse de bir başkasına tâbi olmak zorunda hissetmiyor kendini. Nurculuğun işi aslında kolay; ortada Said Nursî’nin kitapları var: Risâle-i Nur. Tabiî Fethullah Gülen’in de kitapları var, videoları var; ama bunların hiçbiri Risâleler gibi değil, Nur Risâleleri’nin yanına yaklaşabilecek kitaplar değil. Çünkü şöyle söyleyeyim: Nurculuk kitap üzerine inşâ edilmişti, yani risâleler üzerine inşâ edilmişti. Risâleleri okuyup çoğaltıp yaymak üzerine inşâ edilmişti. Yani o hareketin geleneği buydu; yazmak üzerine, okumak üzerine ve onları tartışmak üzerine. Ama Fethullahçılık Nurculuk’tan doğmuş olmakla birlikte, bambaşka bir şey yaptı. Fethullahçılık tam anlamıyla dinî söylemi kullanmakla birlikte, esas olarak örgütlenme üzerine gitti. Kadro yetiştirme, küçük yaşta çocukları alıp dershânelerde, okullarda okutup onları birtakım üniversitelere yerleştirip, eğer kendi güçleri yetmiyorsa soruları çalarak vs. onları daha sonra devlete yerleştirme üzerine kurulu bir yapı. Fethullah Gülen bu yapıyı mîras bırakıyor — ki bu yapı çok ciddî bir şekilde sekteye de uğradı. Ama neresi sekteye uğramadı ya da az zarar gördü? Dünya çapındaki, küresel anlamdaki okullar ve okulların etrafında şekillenen birtakım dernekler, vakıflar ve şirketler kaldı. Bâzı yerlerde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Fethullahçılar’ın okullarını oradaki yönetimlerle anlaşarak aldı, Maarif Vakfı üzerinden kendi üzerlerine geçirdi; ama birçok yerde hâlâ Fethullahçılar çok ciddî bir şekilde örgütlü.
Bir diğer husus da şu — bunun özellikle altını çizmek lâzım: Fethullahçılar’ın Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da açtığı okullardan yetişmiş olan, oralardan mezun olmuş olan öğrencilerin yaşları ilerledi ve onların hepsi olmasa bile bir kısmı kendi bulundukları ülkelerde önemli yerlere geldiler: İş insanı oldular, bürokrat oldular, siyâsetçi oldular, devlet yöneticisi oldular. Fethullahçılar’ın çok ciddî bir şekilde küresel anlamda çok güçlü ilişkileri de var. İşte şimdi bu ilişkileri tek merkezden, Fethullah Gülen gibi bir insan olmadan yürütebilmek bana çok zor geliyor. Bu arada şunu da unutmamak lâzım: Bu yapı, başta Batılı olmak üzere birçok devletin istihbârat servislerinin ilgisini çeken bir yapı. Çünkü dünyanın dört bir tarafında örgütlenmiş bir yapı var. En azından o ülkelerin istihbârat servislerinin ilgisini çekiyor. Ama diyelim ki Orta Asya’da çok güçlü; dolayısıyla Rus istihbârâtının da çok yakından tâkip ettiği. Ama tabiî ki Amerikan, Alman, Fransız istihbâratlarının hepsinin bir şekilde yakından tâkip ettiği bir yapı. Ve dolayısıyla bu yapıların her birisi, bu istihbârat servisleri ve dolayısıyla devletler de olabildiğince Fethullahçılar’dan yararlanmak ya da yararlanıyorlarsa bunu daha da artırmak isteyecekler. Ve Fethullah Gülen’in devre dışı kalması durumunda bunu daha da artıracaklar. Tabiî burada çok daha önemli bir husus Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Devlet ne yapacak? Devlet, böyle bir durumda, Fethullah Gülen’in devreden çıkması durumunda, bir arayışa girmeleri durumunda, bunlara bir şekilde müdâhil olmaya çalışacak, bâzılarını belki yanlarına çekmeye çalışacak ya da içerideki birtakım sorunları şu ya da bu yolla  –herhalde büyük ölçüde istihbâratçılar yapacaktır bunu– buradaki çatışmaları, ayrışmaları derinleştirmeye çalışacaklar. Dolayısıyla çok zor bir dönem bekliyor Fethullahçılar’ı. Ama birtakım notlar düşmek lâzım. Şimdi İsmailağa Cemaati’ne birebir benzetilemez; çünkü Fethullahçılık bir tarîkatın ötesinde, kült bir yapı. Ama İsmailağa Cemaati’nde şeyhin vefâtından sonra Cübbeli aldı başını gitti, başkalarını yanına çekti ve şimdi birden fazla İsmailağa var. Menzil’de ise baba öldü, üç kardeş birbirlerine girdi. Sonra büyük kardeşe karşı diğer iki kardeş daha çok birlikte hareket eder oldular. Kardeşler arasında bir paylaşım savaşı başladı. Yani bu neden oluyor? Tabiî ki bu yapıların çok güçlü maddî kaynakları var, paraları var, kurumları var. Bunları kontrol etmek istiyorlar, iktidar istiyorlar. Burada çok daha büyük bir yapı söz konusu: Okulları var. Yani Türkiye’deki bir Nakşî cemaatinin hayâlini bile kuramayacağı sayıda okula sâhipler ve işte burada çok daha büyük bir kapışma olacak. Fakat şu husûsu özellikle vurgulamak istiyorum: Alparslan Türkeş’in vefâtından sonra –ki o biliyorsunuz başbuğdu, ülkücü hareketin başbuğuydu– “Ne olacak?” dendi, “Nasıl olacak? Onun yerini kimse dolduramaz” dendi. Hattâ ilk başta, oğlu Tuğrul Türkeş olur gibi oldu; ama bir şekilde Devlet Bahçeli iktidârı aldı ve yürütemez diyenleri şaşırtacak şekilde yıllardır bu hareketin tek lideri olarak orada. Kimse ona pek “başbuğ” demiyor, ama hareketin lideri oldu. Hareketten kopuşlar da oldu; ama MHP’yi ve Ülkü Ocakları’nı, ana gövdeyi hep korudu. Gerektiğinde, bir kongre öncesinde kaybedeceğini hissettiği anda, en büyük rakibi olan ya da düşmanı gibi gördüğü Erdoğan’la ittifak yaparak o partinin liderliğini korudu. Dolayısıyla burada da Fethullah Gülen’den sonra mûcizevî bir şekilde yapının tek başına kalabilme ihtimâlini yabana atmamak lâzım. Bana çok zor geliyor, ama yabana atmamak lâzım.
Bu arada şunu da özellikle vurgulamak lâzım: Fethullah Gülen bile artık bu yapıyı eskisi kadar kolay yönetemiyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, içeride çok ciddî şekilde sorgulamalar var, soru işâretleri var, ayrılanlar oldu, ayrılmasa bile hâlâ sorularını açık açık dile getirenler var ve son günlerde bunların çok daha arttığını görüyorum. Ben tam anlamıyla tâkip eden birisi değilim, çok daha detaylı olduğunu biliyorum; ama değişik yerlerde birtakım grupların, çevrelerin kendi bağımsızlıklarını îlân ettikleri yolunda haberler var. Fethullah Gülen’in ölmesi ya da iyice hastalanarak devre dışı kalması durumunda, bu tür kopuşların kaçınılmaz olarak daha da artacağını söylemek lâzım. Tekrar özetleyecek olursak: Hem içeriden bir bölünme ihtimâli çok güçlü, hem de dış müdâhalelerle bu bölünmelerin daha da genişletilmesi, sertleştirilmesi ihtimâli var. Burada şu hâliyle bakıldığı zaman, Gülen’in yerini tek başına doldurabilecek bir kişi hiç gözükmüyor, olabileceğe de benzemiyor. En azından ülkeler çapında ya da kıtalar çapında bölünme ihtimâlinin çok ciddî olduğunu görmek lâzım. Türkiye’dekiler bundan nasıl etkilenecek? Cezâevlerindekiler bundan nasıl etkilenecek? Bunların hepsi ayrı bir konu. Olabildiğince yakından tâkip etmeye çalışıyorlar anladığım kadarıyla. Ama onların işi çok zor. Yurtdışındakilerin işi çok daha kolay tabiî. Bunu bir şekilde yapıyorlar. Ama sonuçta bu yapı Türkiye’de etkisini daha uzun bir süre sürdürecek. Ama bu etki zamanla zâten azaldı ve Fethullah Gülen’in devre dışı kalması hâlinde iyice sönmeye doğru gidecek diye düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
30.06.2024 “Tertemiz bir Cumhuriyet kadını”: Ayşe Ateş
23.06.2024 Cumhur İttifakı’nın ömrü uzun değil
23.06.2024 Edip Yüksel ile söyleşi: Dindarlar ve CHP
22.06.2024 Fethullah Gülen’in yerini kim alacak?
21.06.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (219): Diamond Tema olayı - Adalar’da minibüs tartışması - Ekonomik kriz sürüyor
20.06.2024 İzleyicilerle bayram sohbeti
18.06.2024 Aydın Sezgin ile söyleşi: İYİ Parti’nin bir geleceği var mı?
17.06.2024 Sinan Ateş davası pek çok şeyi değiştirebilir
17.06.2024 Avrupa’daki seçimler bizi niçin ve nasıl ilgilendiriyor? Aydın Sezgin ile söyleşi
16.06.2024 “AK Parti içindeki gayri memnun kesim” ve “bürokratik vesayet” ile mücadele iddiaları
30.06.2024 “Tertemiz bir Cumhuriyet kadını”: Ayşe Ateş
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı