Esra Çuhadar anlattı: Dünyadaki örneklerden hareketle TBMM komisyonuna bakış

07.08.2025 medyascope.tv

7 Ağustos 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Şimdi Ankara'ya bağlanıyoruz. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünden Doçent Esra Çuhadar'la birlikteyiz. Hocam merhaba.
Esra Çuhadar: Merhabalar.

Ruşen Çakır: Sizin tam da uzmanlık alanınız, barış süreçlerinde komisyonlar. Yakın zamanda bir çalışmaya da dâhil oldunuz. Dünya çapında 600 komisyon incelendi. 600 değil mi?
Esra Çuhadar: 580, 600'e yakın.

Ruşen Çakır: Evet, 580. Tamam, oldu. Bu konuda siz de katıldınız ve şu anda önümüzde taze, salı günü başlayan bir komisyon var. Şimdi önce bir girizgâh olarak onu sorayım. Şu anda Meclis’teki komisyon, diğer örnekleri bilen… Bunların kimisi başarılı, kimisi başarısız örnekler herhalde, hepsi başarılı değil.
Esra Çuhadar: Tabii.

Ruşen Çakır: Baktığınız zaman ilk bakışta, ilk günkü toplantısını da gördünüz, oy birliğiyle alınan kararlar vesaire, bir parti dışında bütün partiler girdi gibi detayları biliyoruz. Size ne düşündürüyor? Pozitif bir hava mı veriyor?
Esra Çuhadar: Şimdi şöyle başlayayım isterseniz. Komisyon nedir? Yani biz neye komisyon diyoruz? Bu komisyonlar barış süreçlerinde neden kuruluyor? Biraz oradan başlayayım isterseniz. Sonra sorduğunuz soruya o açıdan yaklaşayım. Şimdi komisyonlar aslında sadece barış süreçlerinde kullanılan modeller, yöntemler değil. Başka şeyler için de biliyorsunuz, birçok amaçlı komisyon kuruluyor. Komisyon dediğimiz şeyi bir kere tanımlayalım. Nedir komisyon? Komisyon, seçimle atanmamış veya doğrudan seçilen yürütme biriminin tamamen kontrolünde olmayan ama verilen yetki itibarıyla da kamu otoritesini belli bir iş, amaç doğrultusunda kullanmak için yetkilendirilmiş geçici yapılar. Bunlara komisyon diyoruz. Şimdi farklı işlevler görüyor. Barış süreçlerinde de komisyonlar en sık kullanılan, kapsayıcı, barış süreci ya da toplumsal katılım için, işte sürece meşruiyet kazandırılması için en sık kullanılan yöntemlerden, yapılardan biri. Biz bunları inceledik. Aslında benim araştırmam son 3-4 yıldır komisyonlarla ilgili ama ondan önceki araştırmam barış süreçlerinde toplumsal katılımın sağlanması, meşruiyetin gerçekleştirilmesi, artırılması amacıyla ne tür modeller kullanılmış? 40-45-50 süreci inceledik. 6-7 farklı model bulduk. Komisyon bunlardan bir tanesi. Ve komisyonlar, konsültasyon dediğimiz istişare, farklı istişare yöntemlerinden sonra en sık kullanıldığını gördüğümüz model, yöntem oldu. Daha sonra baktık, başka bir çalışmamız daha var. İstatistiksel olarak bu 6-7 modelin hangisi kalıcı barışa daha fazla katkıda bulunuyor diye baktık. Çok sürpriz bir sonuçla karşılaştık. Çünkü beklemiyorduk. Komisyonların, kapsayıcı komisyonların diyeyim, sadece komisyon değil, kapsayıcı komisyonların kalıcı barışa ya da bizim ‘‘sürdürülebilir barış’’ dediğimiz şeye en fazla katkı yapan model olduğunu bulduk. Bu biraz şaşırtıcı. Neden? Çünkü literatüre baktığımızda komisyonlarla ilgili, barış süreçlerindeki komisyonlarla ilgili çok sık kullanılmalarına rağmen bir çalışma pek bulamadık. İşte mesela bu ulusal diyalog konferansları var. Onun üzerine çok fazla yazılan şey var. İşte referandumlar üzerine yazılan çok fazla şey var, falan. Fakat komisyonlar üzerine yazılan, yani ‘‘Neden bu komisyonlar kalıcı barışa böyle bir katkıda bulunuyor?’’ bunun üzerine yazılan pek bir akademik literatür en azından bulamadık. Bunun üzerine başladık bu komisyonları çalışmaya. İşte dediğim gibi 580 komisyon tespit ettik, dünyanın değişik yerlerindeki süreçlerde kullanılmış olan. Bu komisyonlar genellikle dört grupta toplanabilir diyeyim ya da toplanıyor diyeyim. Birincisi, müzakere ya da barış süreçlerini planlamak için, işte bu müzakereleri yürütmek için, hazırlığını yapmak için ya da sürecin hazırlığını yapmak için kurulan süreç komisyonları. Dikkat ederseniz bizde de bu terim kullanılıyor, "süreç komisyonu" deniyor. Biraz Meclis’te kurulan komisyon sanki bunu andırıyor gibi geliyor bana, "süreç komisyonu" deniyor. Çünkü süreci planlama, işte sürecin adımlarını, hangi sırayla ne yapılacak, hangi yasalar çıkarılacak vesaire, süreci bir genel olarak planlama gibi bir misyonu var, öyle görünüyor. Bu bir tür komisyon bulduğumuz. Diğer çok sık gördüğümüz şey, komisyonlarda tür, izleme ve uygulama komisyonları dediğimiz şey. Yani bir anlaşmaya varıldıktan sonra işte o anlaşmanın farklı boyutlarının hayata geçirilmesi, uygulanması için kurulan komisyonlar var. En fazla gördüğümüz komisyon türü bunlar. Hemen hemen dünyanın her yerindeki barış süreçlerinde işte değişik konulardaki uygulamaları koordine etmesi, hayata geçirmesi amacıyla bu tür komisyonlar kuruluyor. ‘‘Monitoring and implementation’’ diye geçiyor bu. Bir başka tür komisyon, daha böyle spesifik konularda reformları ve uygulamaları hayata geçirmek için kullanılıyor. Yani bunlardan en sık duyduğumuz mesela, işte siz de bu programda hatta daha önce de yer vermiştiniz, hakikat ve uzlaşma komisyonları var mesela, işte Güney Afrika'daki gibi veya insan hakları komisyonları var, barış süreçleri kapsamında insan hakları ihlallerini araştırmak, bunlara yönelik çözümler, öneriler üretmek amacıyla kurulan veya işte mesela siyasi reformları hayata geçirmek için kurulan komisyonlar var. Sosyoekonomik reformları hayata geçirmek için kurulan komisyonlar var. DDR dediğimiz, yani bir silahlı örgütün silahsızlanması, silah bırakması, kendini feshetmesi, daha sonra örgütteki silahlı elemanların tekrar topluma entegre edilmesi için kurulan, sadece bu amaç için kurulan komisyonlar var mesela. Yani çok farklı komisyonlar var.

Ruşen Çakır: Şunu söylemek istiyorum, başta siz de belirttiniz, bu süreç komisyonu şu anda kuruldu. Ama diğer bahsettiğiniz komisyonlar da ileride pekâlâ kurulabilir, değil mi?
Esra Çuhadar: Evet.

Ruşen Çakır: Yani kimsenin tek bir komisyon kurma hakkı diye bir şey yok. Yani süreç komisyonu olduktan sonra mesela takip komisyonu kurulabilir ya da toplumsal entegrasyon komisyonu kurulabilir. Şu anda biz ilk aşamadayız, yani ilk söylediğiniz örnekteyiz.
Esra Çuhadar: Aynen, biz şu anda sürecin başındayız. Bu sürecin planlanması, nasıl yürütüleceğini tespit etmesi, o sürecin ne olacağını tartışmak amacıyla bu komisyon var. Gerçi biraz kafa karışıklığı şu açıdan da oldu. Demin dedim ya DDR, bizim DDR dediğimiz disarmament, demobilization, reintegration, işte bu silahsızlanma, işte terhis, silahlı örgütün kendini feshetmesi, entegrasyon dediğim konuda, yani bunu da komisyonun tartışacağı, ele alacağı basında yer aldı. Dolayısıyla o mu bu mu gibi biraz bir karışıklık oldu. İkisini de belki yapabilir ama evet, dediğiniz çok doğru. Zaten süreçlere baktığımızda tek bir komisyonla her şeyi çözen bir süreç yok. Yani böyle bir örnek yok. Mesela benim yakından incelediğim başarılı örneklerden bir tanesi Liberya. Liberya'da biliyorsunuz, 30 yılı aşkın üst üste yaşanan iki iç savaş var. Bunun sonucunda 2003'te yapılan bir barış anlaşması var. Ondan sonra bu anlaşma çok başarılı bir şekilde uygulanıyor ve kalıcı barış, sürdürülebilir barış dediğimiz noktaya ulaşmış bir ülke Liberya. Şimdi oraya baktığınızda 12 komisyon var kurulan mesela. Bu komisyonların hepsi bağımsız komisyonlar. İsterseniz onu da açayım çünkü bu önemli bir fark. Bir bağımsız komisyon dediğimiz komisyon türü var, bir de bağımsız ve kapsayıcı veya kapsayıcı komisyon dediğimiz bir tür var. Bu önemli bir ayrım. Bağımsız komisyon dediğimiz şey şu; yürütme biriminin doğrudan denetiminde olmayan, yani bir tür siyasi özerkliği ya da siyaseten tamamen yürütmenin kontrolünde olmayan komisyonlara biz bağımsız komisyon diyoruz. Yani hem yetkisi var, demin dediğim gibi, bir resmî yetkisi var, yetkilendirilmiş, bizim Meclis’teki komisyon gibi; ama tamamen de yürütmenin kontrolünde değil. Bunlara bağımsız komisyon diyoruz. Bir de kapsayıcı komisyon dediğimiz şey var. Kapsayıcı komisyon dediğimiz de yine bizim Meclis’te kurulan komisyon gibi, toplumun farklı kesimlerini, farklı siyasi partileri, farklı işte bazen sivil toplumdan, bazen uzmanlardan vesaire, daha teknik konuda olan, komisyonlar var, mesela uzmanlar vesaire. Bunları bir araya getirmesi itibarıyla da işte değişik kesimlerin katılımını sağlaması itibarıyla da kapsayıcı diyoruz biz bu komisyonlara. Dolayısıyla Meclis’te kurulan komisyon — hani bağımsızlık konusunu göreceğiz — şimdilik yürütmenin tamamen denetiminde bir komisyon değil. Özellikle bu şekilde kuruldu ve bunu önemsiyorum ben. Yani tamamı mesela yürütmede, yani AK Parti'nin ya da işte atadığı isimlerden oluşan bir komisyon olsaydı buna bağımsız bir komisyon diyemezdik veya işte karar alma kurallarının nitelikli çoğunluk olarak belirlenmesi biraz daha bağımsız yapıyor bu komisyonu. Öte yandan kapsayıcı bir komisyon. Bütün siyasi partiler yer alıyor. O açıdan da önemli.

Ruşen Çakır: Burada yalnız şöyle bir mesele var. Demin konuğuma da bunu sordum, Cumhuriyet Halk Partisi'nin komisyon üyesi Okan Konuralp'e. Şimdi Meclis bir çalışma yürütüyor, komisyon çalışması yürütüyor ama Türkiye'de başkanlık sistemi var. Yani hatırlarsanız bir önceki süreçte Türkiye'de parlamenter sistem vardı, Meclis süreçte yoktu. Şimdi parlamenter sistem tarihe karıştı ama Meclis böyle bir rol üstlendi. Dünyada da herhalde benzer örnekler vardır. Birçok ülkede, özellikle çatışmanın olduğu ülkelerde, otoriter, hatta bayağı bir güçlü başkanlık ya da hatta belki saltanat falan gibi rejimlerde de vardır. Bu nasıl olabilecek? Yani Meclis, başkanlık sisteminde bu süreçte nasıl belirleyici rol oynayabilir?
Esra Çuhadar: Şimdi bu bizim özellikle baktığımız bir şey değil veride ama elimizdeki örneklere baktığınızda komisyonların bir kısmı parlamenter sistemlerde kuruluyor, bir kısmı başkanlık sistemlerinde kuruluyor. Bu bunu etkilemiyor. Yani her türlü sistemde komisyon kurulabiliyor. Burada diğer örneklerden biraz farklılaşan şey bizim durumumuzda, Meclis altında kurulmuş olması. Şimdi genelde komisyonlar, biraz önce bağımsız dedim ya, komisyonlar genellikle dışarıda kurulan yapılar oluyor. Meclis altında kurulan yapılara, böyle örnekleri de var, komisyon pek denmiyor. Bir de komisyonlar genelde daha az sayıda üyenin katılımıyla gerçekleşiyor. Yani 50 kişi mesela bir komisyon için oldukça fazla, büyük bir rakam. Yani komisyonlar genelde daha küçük yapılar oluyor ve bağımsız dışarıda kuruluyor. Bu açıdan biraz farklı. Bu yapı, Meclis altında kurulan ve 50 kişiyle kurulan yapı aslında o en başta bahsettiğim 6-7 farklı model var dedim ya, komisyon bunlardan bir tanesi, başka modellerden birini biraz daha fazla andırıyor. Yani adına komisyon demediğimiz, bizim biraz daha ‘‘ulusal diyalog konferansı’’ diye adlandırdığımız başka bir model var. Aslında biraz buna benziyor. Bu da başka süreçlerde çok kullanılan bir yöntem. Yani bütün siyasi partilerin bir araya gelip sürecin başında buna bir rıza verdiği, sürece rıza verdiği, süreci onayladığı, dolayısıyla sürecin geniş bir toplumsal meşruiyet kazandığı bir sürü örnek var. Ama genelde biz ulusal konferans veya ulusal barış konferansı, ulusal diyalog gibi isimler de kullanıyoruz bu tür şeylere. Yani buna benzer örnekler mesela Güney Afrika'da var. Süreç başlamadan önce oradaki hükümetteki parti, bütün siyasi partilere bir çağrıda bulunuyor. Sanıyorum 21 parti olması lazım, ya 18 ya 21, yanlış hatırlamıyorsam. Bunların hepsi bir araya geliyor. Bir müzakere sürecinin başlamasına destek vereceklerini bildiriyorlar. Sürecin mimarisinin, biz buna mimari diyoruz, sürecin mimarisinin nasıl olacağı, hangi sırayla neyin yapılacağı vesaire, bunları da belirliyorlar, bunların üzerinde anlaşıyorlar ve süreç ondan sonra devam ediyor, ilerliyor. Aynı şey yine demin söylediğim gibi mesela Liberya'da var. Bütün siyasi partiler bir araya geliyor. Bu siyasi partiler arasında bir mutabakat imzalanıyor sürece destek olacaklarına dair ve ondan sonra devam ediyor. Biraz bu süreçlerin her ikisinin de başarılı olmasında bunun önemli bir rolü var. Bir önceki çözüm sürecinden farklı olarak Türkiye'de şu anda olan da bu ve bunu da ben önemsiyorum. Yani bir önceki süreçte böyle bir şey olmamıştı hatırlarsanız. Yani bu sefer bu konuya daha özen gösterilerek gidiyor, ki içinde olduğumuz diğer bu şey krizine rağmen bu konuda bir olumlu taraf var.

Ruşen Çakır: Burada ilk gün nasılı konuştular? Yani komisyonun işleyişini konuştular ve orada birtakım tartışmalardan sonra bir taslak metin büyük ölçüde değiştirilerek ama oy birliğiyle kabul edildi. Bu iyi bir başlangıç olarak görüldü. Ama şimdi içerik tartışılmaya başlanacak ve yarın biliyorsunuz MİT Başkanı, İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı sunuş yapacak komisyona. Bayağı bir ağır toplarla başlıyor. Nasıl oluyor, dünyadaki örneklerde nerelerde daha çok arıza çıkıyor? Yani çok çetrefil bir sorunla karşı karşıya. Yani şimdi siz Liberya 20 yıl dediniz, bizimki daha eski mesela. Bazıları belki daha da eski olabilir ama… En büyük kırılma noktaları bu kutuplaşmaların olduğu yerlerde, yani şunu sormaya çalışıyorum, böyle bir karşılıklı birbirine doğru yürüme hâli mi yaşanıyor buralarda? Yani karşılıklı birtakım ısrarlardan vazgeçme gibi…
Esra Çuhadar: Yani, evet. Şimdi barış süreci, şimdi bu kelime çok kullanılmak istenilmiyor, farkındaysanız. Müzakere demiyorlar. Çünkü aslında biz müzakere deyince Türkçede birçok insan bunu sadece pazarlık olarak düşünüyor. Hâlbuki müzakerenin anlamı, akademik literatürdeki anlamı çok daha kapsamlı. Yani müzakere böyle bir şey konusunda al-ver şeklinde pazarlık etmek değil sadece. Yani bütün bu sürece başından sonuna bir, yani barış süreci diyoruz, sadece müzakere de değil. Çünkü işte dediğim gibi başka yöntemler, süreçler, bir sürü katmanı olan bir şey bu. Ama tabii ki bunun bir kısmı da, yani bütün bu siyasi partiler neden bir araya geliyorlar? Birçok şeyi konuşacaklar, tartışacaklar. İşte biraz birbirlerini ikna edecekler belki, biraz birisi bir şeyden vazgeçecek, biraz başkası bir şeyden vazgeçecek, bir ortak noktada buluşmak isteyecekler ya da mutabakata varılması gerekecek. Şimdi her şeyde oy birliğini beklememek lazım. Bu da gayet normal bir şey. Komisyonun adının konulması oy birliği ile kabul edildi. Bu kolay ama daha zor konular olabilir. Bunlarda da oy birliği beklenmemesi de gayet doğal bir şey. Hatta o nedenle, yani bizim bu komisyonlara baktığımız zaman bulduğumuz en önemli şeylerden biri — başarı dediniz ya — en önemli şeylerden biri benimsenen karar alma kuralları, komisyon içinde. Yani oy birliği, konsensüs gibi kurallar genelde kilitleyebiliyor işleyişi. Ki nitekim hatırlarsanız mesela bizim bir Anayasa Uzlaşma Komisyonumuz da vardı kaç yıl önce. Yani bir mutabakata varamadı bu komisyon ve dağıldı daha sonra. Oradaki kural, karar alma kuralı oy birliğiydi. Yani herkes her maddeyi, her parti her maddeyi veto edebiliyordu. Dolayısıyla kilitlendi. Şimdi bunda öyle bir şey olmaması da olumlu bence. Yani oy çokluğu, nitelikli ama oy çokluğu, hani basit oy çokluğu da değil, bu da önemli. Dolayısıyla ben karar alma yöntemi olarak benimsenen yöntemi mesela doğru buluyorum, olumlu buluyorum. Ama tabii siyasi kutuplaşmanın çok olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Genelde başka süreçlerde de bu çok görülüyor. Yani Kolombiya bunun bir örneği. İşte hatırlarsanız siyasi kutuplaşmayı aşamadıkları için ilk etapta 2016'da referandumda varılan anlaşma yeterli çoğunluğu kazanamadı. Hatta bu süreci ciddi sekteye uğratabilecek başka bir şey oldu orada. Ama yine de başardılar, bırakmadılar, başardılar. Fakat ikinci seferde referandum değil, başka bir yöntem benimsediler, toplumsal onayı almak için. Dolayısıyla şöyle düşünmek lazım: Şimdi bu komisyon önemli, evet, kuruluşu da şu ana kadar bize olumlu işaretler veriyor; fakat çok kapsamlı bir süreç mimarisi var ve bu komisyonun sadece bir ilk adımı ve küçük bir adımı. Yani bundan sonra o komisyon nelere yol açacak, hangi süreçlere yol açacak, başka nasıl yapıların kurulmasına öncülük edecek; bu çok önemli. Yani bunun arkasının gelmesi gerekiyor. İşte hatta çoğu süreçte gördüğümüz, dediğim gibi, farklı konuları ele alan farklı komisyonların devam etmesi. Özellikle mesela bu takip ve uygulama komisyonlarının hayata geçirilebilmesi gerekebilir. Bunun için önemli olan başka bir konu var başarılı örneklere baktığımızda. ‘‘Daha sonra kurulacak komisyonlar neye göre belirleniyor?’’ diyebilirsiniz. En önemli konulardan biri burada sorunun temelinde yatan konuları irdeleyebilecek, araştırabilecek ve bunlara yönelik çözümler önerebilecek komisyonlar olması. Yani kafamıza göre, ‘‘hadi bu konuda da bir komisyon kuralım’’ gibi bir şey olmamalı bu. Yani hangi sorunu ele almamız gerekiyor bu sorunun çözülmesi için? Bununla ilgili tespitler nedir? Komisyon bunları yapacak. O sorun için belki o komisyon kurulacak ve sadece ona odaklanacak. Onun uygulamasını takip edecek, koordine edecek. Karar alıcılara çeşitli önerilerde bulunacak. Bu da önemli bir şey. Hani öyle, ‘‘hadi bir de şimdi böyle bir komisyon kuralım,’’ yani bunun bir önemi yok bence. Önemli olan o komisyonun gerçekten bir işlevinin olması ve o komisyondan çıkan kararların karar alıcılar tarafından hayata geçirilmesi, uygulanması. Bunlar olmadığı zaman bir komisyonun kurulması çok önemli olmayabiliyor. Bunun da örnekleri var.

Ruşen Çakır: Peki, son olarak şunu sormak istiyorum. Ben başından itibaren bu süreçte bir gazeteci olarak, yakından takip eden bir gazeteci olarak, bu sürecin halkla ilişkilerinin çok kötü olduğunu düşünüyorum. Yani public relation, yani gerçek anlamda halkla ilişkiler. Şimdi şeffaflık talebi var, çok ciddi bir şekilde ama biliyoruz ki dünyadaki örneklerde de aynı tartışmalar yaşanmıştır, birtakım şeylerin de sızmaması gerekiyor. Çünkü savaş sonuçta, yani barış görüşmeleri olduğu için orada çok ince dengeler var. Ama bir diğer husus da kamuoyunu hazırlamak. Yani komisyon tek başına bazı kararlar alacak ve bunu geçirecek değil. Burada bu iş kimin görevi? Yani komisyonun görevi mi, yürütmenin görevi mi? Kim bunu halka anlatacak? Yani şimdi mesela ilk günden itibaren tartışmalardan birisi komisyonla ilgili biliyorsunuz, kapalı mı olacak, açık mı olacak? Bir de şunu da özellikle vurgulamak istiyorum; sadece basına açık olup olmaması olayı çözmüyor bence. Yani siz bazılarının iddia ettiği gibi canlı da yayınlasanız televizyonlarda bu pekâlâ işin gidişatını olumsuz bile etkileyebilir. Bunun bir yönetimi gerekir. Şu anda Türkiye'de ben bunun olmadığını görüyorum. Diğer örneklerde bu konu üzerine çalışılmış mı, kafa yorulmuş mu?
Esra Çuhadar: Evet. Yani bu dediğiniz çok çok önemli bir nokta. Katılıyorum. Yani sürecin halkla ilişkiler kısmı, topluma nasıl anlatıldığı çok önemli. Mesela size bir örnek vereyim, bir önceki süreçten bir örnek vereyim. Ben biraz bir de bu akil insanlar heyetini de inceledim. O da sonuçta bir kapsayıcı müzakere ya da kapsayıcı süreç modeliydi, geçen çözüm sürecinde denenen. Komisyon değildi. Bu bizim konsültasyon dediğimiz mekanizma ya da modele daha yakın bir modeldi bu mesela. Aslında çok önemli, o da çok önemli bir adımdı. Çok güzel raporlar yazıldı, çıktı. Herkese açıktı, değil mi? Her bölgede isteyen herkes oraya gidip işte süreçle ilgili endişelerini dile getirebiliyordu, isteklerini dile getirebiliyordu. Bunlar raportörler tarafından toparlandı, raporlara aktarıldı vesaire. Bu çok olumlu bir kısmıydı. Ama daha sonra mesela, yani oraya giden vatandaş şikâyetleriyle ilgili, anlattıklarıyla ilgili sonrasında ne olacağını merak ediyor. Yani ben buraya zahmet edip geldim, bunları söyledim ama ne oldu? Yani benim verdiğim bu bilgiler, benim söylediğim şeylerle ne oldu? Yani bunu merak ediyor. Dolayısıyla bu da halkla ilişkiler kısmıyla ilgiliydi mesela. Yani bu raporlar nasıl kullanıldı? Bu raporlar nasıl derlendi? Bundan sonra bu raporların nasıl kullanıldığına dair insanlar nasıl bilgilendirildi? Bu kısmı da çok önemli. Şimdi sorunuza gelecek olursak, evet, bu tür süreçler genelde gizli başlar. Çünkü her iki taraf da bir kere konuşarak bu sorunu çözüp çözemediğinden emin olmak ister. Ve çok ciddi bir güvensizlik sorunu olduğu için de çatışmalarda, yani kimse birbirine güvenmediği için de bu genelde gizli olarak yapılır. Fakat bu tür çatışmalarda özellikle bir nokta geliyor ki işte sizin dediğiniz gibi, toplumun çoğunluğunun ya da yeterince bir kısmının diyelim, yani %50'den fazlasının, belki %60'ının vesaire bu sürece destek vermesi ve sahiplenmesi gerekiyor ki bazı şeyler hayata geçirilsin. Bunun olamadığı süreçlerde başarısız olanlar var. Yani hatta başarısızlık için en önemli nedenlerden biri bu diyebiliriz. Yani toplumun çoğunluğunun sahiplenmemesi veya işte protesto etmesi bu süreci, bu önemli nedenlerden biri, başarısızlık nedenlerinden biri. Sri Lanka'da gördük, başka yerlerde gördük. Bunun dışında bazı çıkar grupları da, daha güçlü, imtiyazlı çıkar grupları da karşı çıkabilir. Onlar da bozmaya çalışabilir. Bunun da çok fazla örneği var. Mesela Guatemala'daki barış sürecinde yapılan anlaşmada öngörülen sosyoekonomik reformların hayata geçirilmesine karşı, buna direnen oradaki toprak sahibi, imtiyazlı kesimlerin, zengin kesimlerin — bunların çok fazla siyasi, ekonomik gücü de var ülkede, orduyla da ilişkileri çok iyi filan — büyük bir direnciyle karşılaşılıyor uygulama aşamasında. Önce müzakereye karşı çıkıyorlar, onu başaramıyorlar. Ondan sonra uygulamada karşı çıkıyorlar ve sosyoekonomik reformlarla ilgili anlaşmanın maddelerinin hayata geçirilmesini önlüyorlar mesela. Yani orada sürece karşı geniş tabanlı, belki Sri Lanka'daki gibi çok geniş tabanlı toplumsal bir muhalefet yok ama çok güçlü bir çıkar grubunun muhalefeti var ve bu da oldukça olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla bu gizlilik ne zaman biter? Toplumsal sahiplenme için ne yapılır? İşte bizim zaten bu kapsayıcı süreç dediğimiz şey bunun için var. Yani bunun için gerekiyor bu. Yani elitler arası gizli görüşmeler yine devam ediyor olabilir; ama bir noktada bu gizlilikten, toplumun da katılımını sağlayacak, değişik toplumsal kesimlerin de katılımını sağlayacak bir sürece evrilmesi gerekiyor. Zaten kapsayıcı süreç dediğimiz şey tam da bu. Bunun nasıl yapılacağına dair zaten bu bahsettiğim modeller. Farklı yöntemler denenebilir. Mesela başka süreçlerde kullanılan gözlemci statüsü verme gibi bir yöntem var. Mesela sivil toplumdan bazı temsilcilere görüşmelerde gözlemci olmak için bir statü verilebilir. Yani katılmıyorlar görüşmelere ama gözlemleme hakları olur. İşte dediğim gibi tek bir yöntem de kullanılmıyor. Biz buna ‘‘stratejik kapsayıcılık’’ diyoruz. Sürecin hangi noktasında ne gerekiyor? Kimlerin desteği gerekiyor? Kimlerin dâhil edilmesi gerekiyor? Bunu düşünerek farklı farklı mekanizmaları, farklı farklı modelleri hangi sırayla hayata geçireceğiniz; o benim mimari dediğim şey de bu, süreç tasarımı dediğim şey de bu. Tek bir komisyonla her şeyi çözemeyeceğiz. Yani böyle bir şey olmayacak. Bunu beklememek gerekiyor. Toplumsal beklentinin yönetilmesi de çok önemli bu açıdan. Hani böyle bir beklenti de bence yaratılmaması gerekiyor. Bu bir ilk adım, önemli bir adım. Ama bu neye evrilecek? Neye yol açacak? Devamı nasıl gelecek? Hangi mekanizmalar, hangi yapılar kurulacak? Hangi konunun takibi nasıl yapılacak? Bunun devam etmesi gerekiyor.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler hocam. Bayağı aydınlatıcı oldu. Çok kritik bir şey başladı. Dünyada çok örneği var. Kimisi başarılı, kimisi başarısız. Umarız Türkiye'deki başarılı bir örnek olarak literatürde yerini alır. Çok sağ olun, eksik olmayın. Katkılarınız için teşekkürler.
Esra Çuhadar: Rica ederim.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
24.08.2025 Dindarlar ve CHP: Hiç de zor olmayan bir ilişki
23.08.2025 CHP’de “çifte liderlik” dönemi
22.08.2025 Kutuplaşma CHP’nin işine yarar mı?
21.08.2025 Mitingle olmaz mı, miting yetmez mi?
21.08.2025 Gürkan Çakıroğlu: “Cumhur İttifakı ve barış sürecinin geleceği Suriye’ye bağlı”
20.08.2025 Önce PKK mı, Fethullahçılar mı fesholacak?
19.08.2025 Taşıma suyla AKP değirmeni döner mi?
18.08.2025 Hakan Fidan niçin hedefte?
17.08.2025 Öcalan olmadan olmaz mı?
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı