Erdoğan’ın kısa tarihi: Medya ona, o medyaya vurdukça büyüdü

14.09.2008 Vatan

Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kariyerinde medyanın ve medyayla ilişkilerin, daha çok da çatışma ve kavgaların özel bir yeri vardır. Onun bugünlere pekala “medyaya rağmen” gelmiş olduğunu söyleyebiliriz. Ama daha derinlemesine bir analizden hareketle “medyaya rağmen” yerine “medya sayesinde” demenin daha isabetli olacağı sonucuna da varabiliriz. Kısacası Erdoğan’ın siyaseti yaşamını “medya ona, o medyaya vurdukça büyüdü” cümlesiyle özetlemek mümkün olabilir.
Erdoğan’ın medyayla kavgasının tarihini bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçirdiğimizde hep aynı senaryoyla karşılaşıyoruz: Onun bir şekilde açığını bulduğunu düşünen medya büyük bir şiddetle kendisine yüklenir; Erdoğan başta bocalar, ürker ve öfkeli tepkiler verir; ardından bundan kendisinin kârlı çıktığını fark ettiğinde kavgayı bilerek tırmandırır ve uzatır. Özellikle seçim arifelerinde bu filmin vizyona girdiğini biliyoruz.
 
Seçim yatırımı
 
Yine bir seçim arifesindeyiz. Şaban Dişli olayından bir şekilde sonuç alındığını düşünen muhalefet ve medyanın bir bölümü, Almanya’daki Deniz Feneri davasıyla Erdoğan ve AKP’nin kötü yakalandığını düşünüyor ve bastırıyor. Erdoğan yine bu haberlerden çok rahatsız oluyor, bocalıyor ve sert tepkiler veriyor. Ve her zaman olduğu gibi rakiplerini kendi silahlarıyla vurmak için bu tartışmayı uzattıkça uzatıyor.
Geçen hafta sonu medyanın yayınlarından rahatsız ve tedirgin olup öfkeyle tepki veren bir Erdoğan vardı. Dünse kendinden emin ve kaba deyimle bu kavganın rantını yiyen, hatta bunun keyfini çıkaran bir Erdoğan gördük. Anlaşılan, yıllardır rakip medya grupları ve kimi zaman değişik siyasi partiler ve hükümetlerle çelişen ve kavgalar yaşayan Doğan Grubu’nun bütün bu süreçte daha büyüyüp gelişmesine rağmen, aynı zamanda çok yıprandığını; özetle söylemek gerekirse kamuoyunun en azından bir bölümü nezdinde bir “imaj sorunu” yaşadığını düşünüyordu. Ve Doğan Grubu, Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök ile sert polemiklere girmeyi yerel seçimler için çok iyi birer yatırım olarak görüyordu.
 
Çoksesliliğe bakış
 
Burada geniş bir parantez açıp, Erdoğan’ın dünkü konuşmasının önceki medya kavgalarından bazı noktalarda farklılık arz ettiğini belirtelim. Eskiden “bir kısım medya”dan yakınan Erdoğan karşısına pek bir şey koyamazdı, artık “özgür medya” diye tarif ettiği bazı gazete ve televizyonların varlığından memnuniyetle söz etti. Fakat buralarda çalışıp AKP hükümetini en sert şekilde eleştiren birkaç ismin bulunduğunu söyledi; hatta bunların Doğan Grubu ile bir tür pazarlık içinde olduklarını, “yerin kulağı vardır” diyerek ima etti. Anlaşılan iktidara yakın bazı gazetelerin yöneticilerinin “çokseslilik” olarak övdüğü, yazarlarının farklı görüşlere sahip olmasını Başbakan bir tehlike olarak görüyor ve kısa süre içinde bunu çözmek için kolları sıvayacağa benziyor.
Diğer yandan, Doğan Grubu’nda çalışan her yazarın “maaşlı silahşör” olmadığını, içlerinde istisnalar bulunduğunu iki kez, bu durumdan memnuniyetini gizlemeye gerek duymadan vurguladı. Özetle Erdoğan kendi saflarında en ufak bir fireye, hükümete yönelik herhangi bir eleştiriye bile tahammülsüzken, Doğan Grubu yazarlarını çoksesli davranmaya, patronları hakkındaki her türden iddianın sonuna kadar takipçisi olmaya çağırıyor.
Erdoğan, daha önceki deneyimlerinden hareketle bu sefer de medyayla kavgadan son tahlilde kârlı çıkacağını düşünüyor olmalı. Bununla birlikte, dünkü konuşmasında “medya terörü”, “medya diktatörlüğü” gibi çok sert suçlamalar yer alsa da Erdoğan’ın üslubunu ölçülü ve kimileri kızacak biliyorum ama, “nispeten yumuşak” buldum.
Erdoğan temkinliydi çünkü sanırım, medya silahının bir gün elinde patlayacağını, bunun kaçınılmaz olduğunu biliyor ve o günün belki de bugün olma ihtimalinden endişe ediyor.
Galiba Türkiye yine kazananın olmadığı, olmayacağı yeni bir savaş yaşıyor ve bu savaş epey süreceğe benziyor.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
16.04.2025 Özgür Özel Medyascope’ta: “CHP’yi yeniden sokakla tanıştırıyoruz, gerekirse 5 milyon da olacağız 10 milyon da”
13.04.2025 19 Mart Erdoğan’ın en büyük siyasi hatası olabilir: İşte hiç beklemediği on sonuç
13.04.2025 Türkiye enflasyonla mücadelede ne durumda? Murat Sağman anlattı
09.04.2025 Transatlantik: Erdoğan-Trump aşkı & ABD'deki protestolar ve gümrük tarifeleri
06.04.2025 Erdoğan’ın CHP ile ilgili hiçbir hesabı tutmadı
06.04.2025 Hatem Ete değerlendirdi: Toplum 19 Mart operasyonuna nasıl bakıyor?
05.04.2025 Ümit Akçay ile söyleşi: İktidarın geleceğini ekonomi mi belirleyecek?
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı