Uludere Roboski faciasını daha iyi değerlendirebilmek için sizleri bundan 20 yıl önceye götürmek istiyorum. 1991 yılında, yine Aralık ayında, 19 Aralık’ta Diyarbakır’ın Kulp ilçesi ile Bingöl’ün Solhan ilçeleri arasındaki dağlık bölgede helikopterle düzenlenen bir askeri operasyon sonucu bir grup PKK’lı öldürüldü. Üç gün sonra, olay yerine giden yüzlerce sivil, üç cenaze bulup Kulp’a götürdü. Ertesi gün, kalan cenazeleri almaya giden binlerce kişi, dönüşte Kulp’a 2 kilometre uzaklıktaki Sarım Çayı üzerindeki köprüde güvenlik güçleri tarafından durduruldu. Haberin duyulması üzerine Diyarbakır ve ilçelerinden yola koyulan vatandaşlar Kulp-Lice arasındaki Seyrek Karakolu tarafından engellendi.
DYP Lideri Süleyman Demirel’in başbakanlığının ilk günleriydi. DYP Diyarbakır Milletvekili Salim Ensarioğlu durumdan bizzat Başbakan’ı haberdar etti. HEP’li milletvekilleri de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’i devreye soktular. O da Diyarbakır Valisi Muzaffer Ecemiş’i Kulp’a yolladı. Fakat vatandaşların cenazelerle birlikte Kulp’a girmesine askerler izin vermedi.
Uzun süren bekleyişin ardından, 24 Aralık günü öğleden sonra köprünün başında bekleyen kalabalığa çılan ateş sonucu Mehmet Nesip Altın, Neytullah Tekin, Hayrettin Demirtut, Felemez Bulut, Ömer Öztürk, Adil Miltaş ve Şahin Tekin öldürüldü, 50’den fazla vatandaş yaralandı. Kulp’taki Tabur Komutanlığı’nın bahçesine getirilen cenazeler basına, “terörist” olarak tanıtıldı.
İlginçtir, olaydan birinci derecede sorumlu tutulan dönemin Diyarbakır İl Jandarma Alay Komutanı Albay İsmet Yediyıldız, (kendisi Temmuz 1991 tarihinde evinden kaçırılarak öldürülen HEP İl Başkanı Vedat Aydın olayıyla ilgili olarak da suçlanıyordu) tuğgeneral rütbesiyle emekli olduktan sonra yerleştiği Trabzon’da 6 Kasım 1999 günü faili meçhul bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi tüm sırlarıyla birlikte öldü.
Gerçekler ortaya çıkar
20 yıl önce Kulp’ta yaşananlar, “devlet kendi vatandaşını öldürmez” önermesinin hiç de gerçeği yansıtmadığının bir örneği. Güneydoğu’da buna benzer nice acı olay yaşandığını, bunların hemen hemen hiçbirinin sorumlularının cezalandırılmadığını ama bazıları yüzünden devletin AİHM’de mahkum olduğunu biliyoruz.
Uludere Roboski faciasının Kulp’taki katliama benzemediği açıktır. 20 yıl önce güvenlik güçlerinin göz göre göre sivil halka ateş açması söz konusuyken Roboskili köylülerin F-16’lar tarafından kasten bombalanmadığını biliyoruz. Tabii “operasyon kazası” açıklamasının bölge halkını tam olarak tatmin etmediğini unutmayalım.
20 yıl sonra Kulp katliamının hatırlatmamın başka bir nedeni var. O günlerde de, tıpkı son Roboski faciasında yaşadığımız gibi, devleti yönetenler bu tür olaylardan halkın haberdar olmaması için çok uğraşır ve medyayı yönlendirirlerdi. İşin kötüsü 20 yıl önce internet de, yani “sosyal medya” da yoktu. Fakat malum, gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu olduğu için hiçbir şey uzun bir süre gizli kalamaz, muhakkak bir yerlerden bir sızıntı olurdu. Ve gerçeklerin ortaya çıkmasında hep birileri öncülük yapardı.
Erbakan’ın çıkışı
Örneğin 20 yıl önce yaşanan Kulp’ta yaşananları, kısmen de olsa, Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’dan öğrenmiştik. O tarihte ülkemizde bugünkü gibi “ileri demokrasi” mevcut olmadığı için televizyonlarda siyasi liderler açık oturumlarda aynı masa etrafında tartışırlardı! İşte bunlardan birinde, TRT’de, yanılmıyorsan Prof. Bozkurt Güvenç’in yönettiği bir tartışmada Erbakan, Güneydoğu’da vatandaşların askerler tarafından buzda yerlere yatırıldığını Başbakan Demirel’in gözlerinin içine bakarak söylediğinde, başta Demirel olmak üzere çok kişi neye uğradığını şaşırmıştı.
Hoca’nın Bingöl’deki bir konuşmasında “Okullarda çocukları ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye bağırtıyolar. Bu yanlış. Türk böyle derse Kürdün de ‘Ne mutlu Kürdüm diyene’ deme hakkı doğar” demiş olduğunu ve bu çıkışının Anayasa Mahkemesi’nin verdiği siyasi yasak kararında önemli etkisi olduğunu da hatırlatalım.
Sonuç olarak: 20 yıl önce devletten, buzda yere yatırılan vatandaşların hesabını soran Erbakan’ın talebelerinin, bugün bir hiç uğruna canlarını kaybeden 35 vatandaşın hesabını soracaklarına, daha doğrusu artık devlet kendi kontrollerinde olduğu için, vereceklerine inanıyorum.