Edgar Şar değerlendirdi: Rejim değişikliği sürecinde yeni aşama

03.09.2025 medyascope.tv

3 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Edgar, merhaba.
Edgar Şar: Merhaba Ruşen abi.

Ruşen Çakır: Şimdi 15 Eylül'de CHP kurultay davasına odaklanmıştık ama o ilk duruşmadaki heyecan yoktu. Sanki bir şey çıkmayacakmış gibi bir hava egemenken arada bu İstanbul olayı patlak verdi dün itibarıyla, bir de ara kararla, yani mahkeme kararı değil, ara karar olarak verildi. Sen buradan siyasi olarak, hukuku tartışacak bir durumumuz yok tabii ki, siyasi olarak nasıl bir sonuç çıkarıyorsun? Siyasi iktidar ne yapmak istiyor sence?
Edgar Şar: Şimdi Ruşen abi, daha önceki yayınlarda çok konuştuğumuz bir konu var. Aslında bunun devam ettiğini düşünüyorum. Yani Türkiye bir rejim değişikliği geçiriyor. Bu bir sonuç. Bütün bunlar niye oluyor? Rejim değiştirmek isteyen bir iktidar var diye değil. Şunu şöyle açıklamak lazım. İlk defa 2024'te yerel seçimlerde CHP birinci parti olduğu zaman ve bunun üzerine kurduğu siyaseti devam ettireceğe benzediği ortaya çıktığında, iktidar ne yapacak acaba diye sorguluyorduk. Yumuşama, sertleşme filan, çok tartışma yapıldı o zaman. Ve iktidar 2024 Eylül'den itibaren bir yol seçti. Çözüm için öngördükleri şeyler, yani CHP'nin zayıflatılması ve bu pozisyondan tekrar eski pozisyonuna, yani iktidarın bekasına tehdit oluşturmayan pozisyonuna geri dönmesi için yapılıyordu yapılacak her şey. Ama bu yapılanlar da aslında Türkiye'de rejimin değiştiğini ifade ediyor. Bu bir kararlılıktı, bir göz karartma vardı burada. Şimdi belli oranda muhalefetin yaptığı hiçbir şeyin anlamı olmadı mı? Tabii ki oldu. Ya da iktidar aklındaki her şeyi şak diye yapabiliyor mu? Hiç mi sınırlayan bir şey yok? Tabii ki iyi kötü sınırlayan bazı şeyler de var ama büyük oranda bu göz karartması devam edecekti, ta ki meram edilen hedefe ulaşılıncaya kadar. Yani bunda bir değişiklik olmayacaktı ve olmadığını görüyoruz aslında. Yer yer ne oldu? İşte CHP'nin verdiği tepki çok güçlü olunca belki bazı şeyleri yavaşlatmış, durdurmuş, geciktirmiş olabilir. İşte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanmadı mesela. Normalde bu planların içinde olmadığını kimse söyleyemez, vardı bu plan. Belki hâlâ vardır ama geciktirmiş oldu diyelim veya en azından şimdilik yapmamış oldu, yaptırmamış oldu. Ya da işte mesela Haziran’da bu karar çıkmadığı zaman zaten şunu biliyorduk; bunu geciktirmek isteyecektir, bundan vazgeçmektense her zaman Demokles'in kılıcı gibi bunu sallandıracaktı üstünde ve bunu yapıyor. CHP vazgeçmediği için iktidara tehdit olmaya devam ediyor. Tehdit olmaya devam ettikçe göz karartma devam ediyor. Göz karartma devam ettikçe bu olaylar oluyor. Şimdi de aynı şey. Yine vereceği tepki burada belki belirleyici olacak 15 Eylül'deki dava için ama 15 Eylül'deki davada bir geri adım olmayacaktır. Ertelenecek mi, yoksa şimdi mi karar çıkartacaklar, buna bakacaklar aslında. Ama ilk günden itibaren yaptığımız tespitten beri çok değişen bir şey yok, sadece belki takvimde bazı değişiklikler olması haricinde. Böyle bir gerçekle karşı karşıyayız.

Ruşen Çakır: Burada CHP'nin cevabına bakacak olursak, dün bir MYK toplantısı yapıldı, olağanüstü, İstanbul'da Özgür Çelik il binasına geldi ve en önemlisi Özgür Özel Halk TV canlı yayınında birtakım şeyler söyledi ama ne yapacakları konusunda çok somut şeyler söylemedi dikkat edersen. Daha çok duruş ve en önemli olay Gürsel Tekin'in ihraç kararını söyledi. Ama senin de bahsettiğin, eski CHP'ye döndürme olayına yanaşmayacağını bir kere daha vurguladı. Ne dedi: ‘‘Ankara'da kalmayacağım.’’ Olay o değil mi sonuçta? Yani CHP'yi tekrar Ankara'da grup toplantılarında ve Meclis’te konuşan bir partiye döndürmek.
Edgar Şar: Evet. Yani rejimin bekasına tehdit olmayacak bir noktaya geri çekilmesini istiyor. "Ankara'ya dön" lafının arkasında bu var. Ya da ‘‘İnsanları mobilize edip çoğunluk enerjisini kullanma. Kabul et, çizdiğimiz sınırları kabul et.’’ Ki zaten çizdiği sınır yeni rejim. Şimdi burada şöyle bir ikilem var. CHP bunu kabul etse, çünkü zaman zaman çok sık olmasa da duyduk 19 Mart'tan beri, yani bu mobilizasyonu vesaireyi yapmasın CHP, başka yöntemler uygulasın. Bunu yaptığı anda zaten iktidarın rejimi getirmek istediği noktayı CHP kabullenmiş olacak. Yani zorla değil de rızayla ama aynı sonuç olmuş olacak. Dolayısıyla CHP için baştan yenilgiyi kabul etmek olacak. Yani Özgür Özel de yenilgiyi kabul etmeyeceğini, mücadeleye devam edeceğini söylüyor. ‘‘Ben yenileceksem bile sonunda ya da aynı sonuç olacaksa bile burada,’’ hani orada şey örneğini vermiş, işte MHP genel başkanlık seçimleri zamanında 2016'da Devlet Bahçeli'nin nasıl bir ilk derece mahkeme kararıyla koltuğunu koruduğu örneği üzerinden ‘‘Ben bunu yapmayacağım’’ diyor. Yani aslında böyle bir şey var. Sonuçta iktidarın dediğini yapmak zaten oradaki şeyi baştan kabullenmek demek. Üçüncü bir yol, orta bir yol vesaire yaratmaktan konuşacaksak, yani sadece mobilize etmek, sadece işte haftada iki gün biri Türkiye'nin bir şehrinde diğeri İstanbul'un bir ilçesinde olmak üzere miting yapmanın dışında başka diğer yolları da işte elitler arası müzakereler olsun, şu olsun, bu olsun, bunları denemeye çalıştığı konusuna gelirsek, mesela komisyona katılmak, ara ara Cumhur İttifakı'nda işte AK Parti ile MHP arasındaki ufak ayrılıkları kendince kaşımaya çalışmak ya da işte ne olursa bu mobilizasyonu durduracağı konusunda sinyaller vermek gibi, onları da yapmaya çalışıyor. Ama Cumhur İttifakı'nın özellikle AK Parti kanadı, özellikle saray kanadının demek ki bir kararlılığı var bu konuda. "Böyle bir şey olmayacak, CHP istenilen noktaya ya kendi gelecek ya da biz getireceğiz" diyor. Ha burada peki nereye gidecek bu iş? Yani "Bu bitti mi o zaman?" diye düşünebiliriz. İşte o noktada bilinmeyen tek bir şey var, o da şu: Sonuçta CHP birinci parti yani ülkenin en az yarısı, belki hatta daha fazlası araştırmalardan gördüğümüz, bu olanlardan rahatsız. Bunlar tepkilerini nasıl verecekler? Yani bunların vereceği tepki, iktidarın hesaplayamadığı denklem içindeki parametrelerden biri. İlla sokaklara böyle çıkıp, hiç beklemediği bir tepki olarak da demiyorum bunu. Sonuçta her şeyi yaptı diyelim. Yani seçimi mi kaldıracak, nereye gidecek? Karşısında bir seçenek bıraktırmak istemiyor, burası kesin. Ama rejimin geldiği noktada nasıl devam edeceği, o rejimi pekiştirip pekiştiremeyeceği konusunda ne Bahçeli'nin ne Erdoğan'ın da ben kafasında çok net bir plan olduğunu da zannetmiyorum, onu da söyleyeyim. Çünkü kolay değil bu. Yani bu şekilde Türkiye'yi 1950'den geriye düşürmek, neredeyse çok partili hayata geçtiği andan itibaren gelmediği bir noktayı simüle ediyor olmaları lazım kafalarında. Bu kolay bir şey değil ve bu, ikisinin arasındaki fikir ayrılıklarını da su yüzüne çıkarabilecek bir konu. Ama şimdiye kadarki kısımda bir fikir ayrılığının olmadığını da görüyoruz. Yani buna da çok büyük anlam yüklememek gerektiğini defalarca bize gösterdi olanlar.

Ruşen Çakır: Burada şöyle bir husus var tabii. Gürsel Tekin ve diğer isimler hazır bekliyorlarmış, çok önceden belli ki haberleri varmış. Yani sonuçta, devletin bu operasyonunun içeride bir alıcısı ya da iş birlikçisi de var. 15 Eylül'de de, daha önce konuşulan Kılıçdaroğlu adı da zikredildi malum. Tabii bunu çok ciddi bir şekilde hesaba katıyor herhâlde siyasi iktidar. Çünkü CHP üyesi kayyumluğu üstlenecek birileri bulamazsa o zaman, yani yine bir yolunu bulabilir belki ama zorlanacaktı. Yani şunu söylemeye çalışıyorum; aynı zamanda CHP içerisindeki birtakım ayrılıkları da köpürtmeye çalışıyorlar.
Edgar Şar: Evet. Tabii şimdi bizimki gibi otoriter rejimlerde iktidarın en önemli stratejilerinden bir tanesi kooptasyon dediğimiz, muhalefet partilerinin kendi içinde böl-yönet stratejisi uygulayıp bir kısmını kendine bağlayabilmek, kendine sadık bir klik yaratıp orayı hem parçalamak ve oradaki konsolidasyonu bir kenara atmak. Aynı zamanda bir kısmını da partinin kendisine daha rejime sadık, rejimin o partiyi istediği noktaya getirebilecek rızayı içeriden ürettirmek bu kooptasyon dediğimiz şey. Bunu çok gördük. Macaristan'da da örneklerini gördük. Türkiye'de de hani seçimler zamanı olurdu, işte aday gösterilmeyenler diğer partiye geçerdi filan. O seviyede kalırdı. Şimdi yine çok uzun zaman örneğini görmediğimiz tarzda şeyler oluyor. İktidar bugüne kadar muhalefet içi fay hatlarını kaşırdı ve buradan büyük kazanımlar elde ederdi kendi çoğunluğunu oluştururken seçimler öncesinde. İşte Türk-Kürt fay hattını kaşırdı mesela. Ki şu anda başlattıkları o ‘‘terörsüz Türkiye’’ süreci tam anlamıyla bu sebeple en başından beri benim düşüncem. Yani amaçlarının en önemlilerinden biri muhalefeti de içeriden bölmek. Ama mesela bakıyoruz, bu başarılabildi mi şimdiye kadar? Tam başarılamadı. Yani eskiden muhalefet içi toplumsal fay hatlarını kaşımak stratejisi daha çok kullanılıyordu. İşte Türk-Kürt, bazen gene Kılıçdaroğlu üzerinden ya da başka şeyler üzerinden Alevi-Sünni ya da seküler-muhafazakâr, işte o muhafazakâr partilere ‘‘Siz CHP'nin peşinden gittiniz’’ falan diyerek bunu yapıyorlardı vesaire. Yani muhalefet içi toplumsal fay hatlarını kaşıma gibi bir stratejisi vardı. Şimdi bu artık eskisi kadar çalışmıyor. Tıpkı kutuplaştırma gibi. Kutuplaştırma da eskisi kadar çalışmıyor, çünkü tam tersi artık o kutuplaştırma karşı tarafın çoğunluğu elde etmesine yardımcı oluyor, hükümetten şikâyet çok yüksek olduğu için. Onun için artık partiler içi klikler arası fay hatlarını kullanma, hani kooptasyon, onları satın alma vesaire üzerinden ya da onlara işte normalde sahip olamayacakları koltukları verme vesaire üzerinden, artık bu stratejiler kullanılıyor. Bu da aslında bir rejim değişikliğinin sinyali. Çünkü bu tarz şeyler hani Türkiye'de örneğini çok gördüğümüz tarzda şeyler değil. Ama mesela şimdi Türkiye'nin varmakta olduğunu söylediğimiz o hegemonik seçimli otoriter rejimlerde, yani doğru düzgün bir demokratik geçmişi olmayan, görüntüde bir seçimin olup iktidarın sadece kendi meşruiyetini sağlaması için seçimleri kullandığı o ortamlarda çok rastlanan bir şey bu. Şimdi Türkiye de bu noktaya doğru gidiyor. Ha burada sorunlar var, yani onu da söyleyelim. Biraz önce altını çizdiğim gibi: İktidar bunu istiyor diye şak yapabiliyor mu? Burada iki soru gündeme gelebilir. Birincisi, ‘‘Niye şimdiye kadar yapmadı madem yapabiliyordu?’’ İhtiyacı olmazsa yapmasına gerek yok. Yani sistemi oldukça demokratik tutup kazandırabiliyorsa size sistem, siz onu daha otoriterleştirme ihtiyacı duymazsınız. Ama iktidarınıza tehdit oluşturduğu oranda, iktidarı koruyacak oranda da otokratikleştirirsiniz. Şu an Türkiye'de olan bu. Peki yapabilecek mi? İstek yetiyor mu, yani sadece "güç bende" demesi? Hayır, orada da bunu pekiştirmek için, bunu finanse etmek için… Yani daha dün İstanbul'da beklenmeyen bir karar çıktı, borsanın verdiği tepki mesela. ‘‘Tamam, bu iktidarı bitirir’’ falan demiyorum ama yani bu tarz sorunları da olacak. ‘‘Bunu başardı, oldu bitti’’ olmayacak. Çünkü dünyada bunu yapan diğer örneklere baktığımızda hepsinin başka özellikleri var bunları sağlamak için. Türkiye'de bunlar yok. Nasıl olacak, bilmiyoruz. İşte onun için seninle yaptığımız bir yayında "laboratuvar gibi şu an bir yandan da izliyoruz Türkiye'deki o rejim değişikliği girişimini" demiştim. Ben hep "girişim" diyorum çünkü tam başarılmış bir noktaya gitmesi için daha su kaldırır bu plan. Hep "girişim" diyorum, ama o girişimin ne kadar gözünü kararttığını ve sonuna kadar gitmeye niyetli olduğunu da bize kanıtlıyor olan biten.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
06.09.2025 CHP kayyumlarının videosunun düşündürdükleri
05.09.2025 Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve destekçileri ne yapmak istiyor?
04.09.2025 Erdoğan sonrası dönem için muhalefeti etkisizleştirme operasyonları: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
04.09.2025 Yunus Emre değerlendiriyor: CHP bugüne kadar ne yaptı? Bundan sonra ne yapacak?
04.09.2025 CHP’nin silahları: Ahlak, cesaret ve millet
03.09.2025 Murat Sabuncu değerlendirdi: CHP pes ederse…
03.09.2025 Hilmi Hacaloğlu ile söyleşi: CHP tuzağa düşer mi?
03.09.2025 Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu
03.09.2025 19 Mart’tan sonra 2 Eylül darbesi: CHP yine teslim olmayacağa benziyor
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı