Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (2)

03.07.1995 Milliyet

Aleviliği Kim Temsil Edecek?

Artık İşadamları da Devrede

Tarih 25 Haziran 1995. Yer, İstanbul Polat Renaissance Oteli Balo Salonu. Kürsüde otel sahibi ve Galatasaray Kulübü Futbol Şubesi sorumlusu Adnan Polat var.
Daha önce aynı yerde düzenlenen Fethullah Gülen’in iftar yemeğinde “ev sahibi” olarak konuşmuş olan Polat’ın bu seferki durumu farklı. Çünkü güzel bir yaz akşamı Balo Salonu’nu dolduran yaklaşık bin kişi Cem Vakfı’nın kuruluşunu kutluyor. Adnan Polat’ın babası, Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Polat, Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın genel başkan olduğu vakıfta genel başkan yardımcılığı görevini üstleniyor.
Davetiyelerin en az 5 milyon liradan satıldığı akşam yemeğinde siyahlar giymiş, mini etekli, bazıları Hz. Ali’nin kılıcı “Zülfikar" kolyesi takan genç kızlar davetlileri masalarına yerleştiriyor. İstanbul’da yaşayan Alevilerin orta ve üst sınıflarını bir araya getiren yemekte özellikle bayanlar güneş yanığı tenleri ve şık kıyafetleriyle dikkat çekiyor.

ALKIŞLARLA HAYKIRILAN KİMLİK
İşte bu seçkin kalabalık, daha Adnan Polat, "Biz Aleviler” der demez alkışı başlatıyor. Ardından ‘‘biz Alevi cemaati” diyor, alkışlar şiddetleniyor.
Davetliler arasında, son günlerde Alevi mahallelerinde yaşanan bazı gerginliklerin giderilmesinde olumlu rolü olduğu söylenen, aslen kendisi de Alevi olan İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ da büyük bir ilgi görüyor.
Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna heyecanlı konuşmasında Aleviliğe övgüler düzüyor, bol bol vaatte bulunuyor; tabii o da alkışlara boğuluyor. Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Necmettin Cevheri’nin konuşması pek ilgi uyandırmıyor, ama vakfa 2 milyar lira bağışta bulunduğunun açıklanmasıyla tekrar alkış kopuyor.
Yıldız Tilbe Alevi türküleri okuyor, alkışlanıyor. Tokat Turhal Semah Grubu semah dönüyor, alkışlanıyor... Bir gece boyunca Aleviliğini ilan eden, Aleviliği meşru gören, Alevi kültürüne sahip çıkıp onu yaşatan herkes alkışlarla ödüllendiriliyor.

"DEVLETÇİ ÇİZGİ"
Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzettin Doğan, (tabii ki en çok alkışı alan) konuşmasında “485 yıl gecikmiş bir resim”den söz ediyor. Prof. Doğan, yaşanan durumu Aleviliğin “rönesansı”, “yeniden doğuşu” olarak tanımlıyor. Alevilere geçmişte yaşatılan sorunlar için “Olan olmuştur” diyor ve devleti “Eğer konuya el atmazsanız Aleviliği istismar girişimleri artabilir" diye uyarıyor.
Alevi hareketi içinde “devlet yanlısı” çizginin temsilcisi olarak görülen Prof. Doğan, Diyanet’in lağvedilmesini savunan birçok Alevi aydınının aksine bu kurumun yeniden yapılandırılmasını savunuyor. Ona göre nüfus sayımında vatandaşlara inançları da sorulmalı ve her inanç grubu nüfus yoğunluğuna göre Diyanet'te özerk bir biçimde temsil edilmeli.
Babası Demokrat Parti’den milletvekili olan Prof. Doğan’ın 1983 seçimlerinde Milliyetçi Demokrasi Partisi’nden Malatya adayı olması, daha sonra da RP dahil sağ partilerle görüşmesi, sol geleneğin güçlü olduğu Alevi kesiminde ciddi itirazlara yol açıyor.
Prof. Doğan’ın “Alevilik İslamiyetin özüdür” şeklinde özetlenebilecek yaklaşımı da sol eğilimli Alevilerce “devletin Alevi Bektaşileri Sünnileştirme stratejisi”nin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

DEDELER TOPLANIYOR
Bütün bu itirazlara rağmen, Prof. Doğan büyük çoğunluğu işadamlarından oluşan kalabalık bir grupla Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi (CEM) Vakfı’nı kurup 27 Mart 1995’te tescil ettirdi. Vakıf yönetimi uluslararası bir cemevleri proje yarışması açma kararı aldı. Ancak bundan daha önemli olarak alınan ilk karar, çağdaş Anadolu Aleviliğinin kurallarının saptanıp kitaplaştırılması oldu.
Buna göre ilk aşamada değişik ocaklara bağlı önemli dedeler ve bilimadamları “bilgeler heyeti” adıyla bir araya getirilecek ve bu çalışmaların sonucunda ortaya bir kitap çıkacak.
Prof. Doğan, “Mürşid-i Kamil ocağı” (dedeler arasında sorun çıktığında hakemlik yapan ocak) olarak bilinen Ağuçan (Ağuiçen) Ocağı’nın ünlü dedelerinden Hüseyin Doğan’ın oğlu. Halen Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı görevini de yürüten Prof. Doğan, siyasi-entelektüel statüsüyle dedelik kimliğini bütünleştirerek Anadolu Aleviliğinin “son sözü" söyleyecek otoritesi olma yolunda.
Ancak o gücünü esas olarak ocaklara bağlı dedelik kurumundan alırken Alevi-Bektaşi geleneğinin diğer iki ana kolu da, son dönemde yaşanan hareketliliğe bağlı olarak yeniden güç ve önem kazanıyor.
Bunlardan Hacı Bektaş Veli’nin mücerret (evlenmemiş) olduğunu savunan “Babagan” kolunun postnişini İzmir’de yaşayan Doç. Dr. Bedri Noyan, halifeleri tarafından “Bektaşiliğin Tartışılmaz Önderi, Kutuplar Kutbu" olarak adlandırılıyor. Türkiye dışındaki Bektaşilerin de en büyük ruhani lideri olan Doç. Noyan, Alevilik ve Bektaşiliğin “tarikat değil mezhep” olduğunu savunuyor.
Hacı Bektaş Veli’nin Kadıncık Ana ile evlendiğini ve kendilerinin de onun evlatları olduğunu söyleyen “Dedegan” koluna ise “Çelebiler" ya da “Ulusoylar" da deniyor. Bu kolun başında halen Hacıbektaş Belediyesi’nde Fen işleri Müdürü olan Veliyeddin Ulusoy bulunuyor.
“Okunacak En Büyük Kitap insandır” adlı kitabıyla Marksizm ile Alevi-Bektaşi düşüncesini bağdaştırmaya çalışan Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Rıza Yürükoğlu (Nihat Akseymen) bu “temsil" tartışmasına doğrudan dahil olmasıyla dikkat çekiyor. Yürükoğlu’nun tavrı çok açık:
“Hacı Bektaş soyu Çelebilere tüm toplum tarafından saygı gösterilmeli ve bu ailenin Aleviliğin manevi lideri olduğu kabul edilmelidir.”

*

“Zenginlerimiz kamil insanlardır”
Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzettin Doğan ile yeni taşındıkları İstanbul Osmanbey'deki son derece lüks vakıf merkezinde görüştük. Öğrencilik yıllarından beri Alevi hakları için mücadele ettiğini vurgulayan Prof. Doğan, Aleviliğin yanı sıra, masasında resmi bulunan Atatürk'ün ilkelerine ve mezun olduğu Galatasaray Lisesi'nin değerlerine sık sık atıfta bulunuyor:
"Bilgeler heyeti”nin çıkaracağı kitaba itirazlar olacak...
Doğan: Önemli değil. Bu işi gerçekten uzmanlar yapacak, ben bile karışmayacağım. Bu işi soytarılara bırakmayacağız. Ne İslamı, ne Aleviliği bilmeden, bir belediye meclisi üyeliği kapmak için, nüfuz sahibi olmak için Alevilik adına bayrak açan soytarılara bu halkı teslim etmeyeceğiz.
Ama sonuçta bir meşruiyet sorunu olacak. Örneğin Temsilciler Meclisi var...
Doğan: Temsilciler Meclisi diye bir şey yok. Üç insan bir araya gelip dernek kuruyor, kendine de bir ad yakıştırıyor; önemli olan halkın kimi kabul ettiğidir.
Peki bunun ölçüsü nedir?
Doğan: Tarih! Tarihi haklar var, 1400 yıldır bu işi götürenler var. Biliyorsunuz, biz Kırmızı Koltuk’ta Türkiye gündemine getirinceye kadar Alevi diye kimse ortaya çıkmıyordu. Bizden sonra, “Alevilik nedir, safsatadır” diyenler, Marksizmi, hatta ateizmi savunanlar birdenbire Alevi kesiliverdiler. Marksizm çökünce, o güne kadar kandırdıkları insanlar karşısında zor duruma düştüler. Bu tavırları halk artık yutmuyor. Biz bir inanç hareketini sürdüren, ama ceberrutlar yüzünden köşelerinde kalmış insanları bir araya getireceğiz. Kimseyle de rekabet içinde değiliz. Biz Alevi İslamın ne olduğunu ortaya koyacağız.
Siyasi girişimleriniz nedeniyle size “yol düşkünü" diyenler var.
Doğan: Bunu diyenlerin ne yetkileri, ne hadleri var. Onu tayin yetkisi ancak bana aittir, yani dedelere aittir. Kimse bir dedeye “yol düşkünü" diyemez. Zaten bunu söyleyen de eski Marksistlerdir. Aziz Nesin'in çevresinde ateizmi Alevilik diye yutturmaya çalışanlardır.
"Alevi partisi"ne ne diyorsunuz?
Doğan: Parti kurmak dernek kurmaya benzemez. Bence Aleviler siyasi partilere eşit uzaklıkta kalmak zorundadırlar. Ben yüzer-gezer oyları savunuyorum. Alevilerin bir siyasi partiye koşulsuz bağlanmaları hiçbir yarar getirmemiştir. Eğer Alevi oylarının yer değiştirebileceği kanısı politikacılarda oluşmuş olsaydı Aleviler de bu kadar hırpalanmazdı, güçlerine saygı gösterilirdi. Pazarlık gücünü artırmak gerekir.
RP ile niye görüştünüz?
Doğan: Onlar benle görüştü. “Tabanda Alevi-Sünni kardeşliğini geliştirmeye yönelik her türlü teşebbüse destek veririm, ama Aleviler size oy vermez" dedim. Nedenini sormadılar bile, “Biz sizden oy istemiyoruz" dediler. “Ama kardeşlik sembolü olarak bazı bölgelerde Alevi aday gösterin biz ona oy verelim” dediler. Tam seçim arifesinde bu görüşmenin olması samimiyetleri konusunda şüpheye yol açıyor. Bunun samimi olduğunu göstermek onlara düşen bir olaydı. RP yöneticileri samimi olsalar bile taraftarlarına tümüyle hakim olduklarını sanmıyorum. Örneğin samimi olsalardı cemevi olayı nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan hakkında disiplin soruşturması açarlardı.
Sizin için "zengin hareketi" deniyor...
Doğan: Alevi zenginleri de bu dünyanın geçici olduğunu anlamış kamil insanlardır. İnsan inancını gizlememeli, başını dik tutabilmeli. Zenginler de insan olma onurunu paradan daha önemli görmeye başladılar. Ama ne zaman? Paraya kavuştuktan sonra. Eskiden çekiniyorlardı, ama Türkiye demokratikleşmede çok mesafe katetmiştir, artık herkes rahatlıkla “Ben Aleviyim" diyebilmektedir. Zaten bizim arkadaşlarımız yoksulluktan bu noktaya gelmişlerdir. Örneğin İbrahim Polat İstanbul'a geldiğinde elinde bir tek malası vardı. Kimse onları zengin diye küçümsemeye kalkmasın. Zaten vakfa parası olan parasını, sevgisi olan sevgisini veriyor. Para, ihtiyacı olanlar için harcanıyor. Şimdi biz vakıf olarak demokratik hakların kullanılması yoluyla hükümetle birtakım müzakerelere giriyor, siyasi partilerle görüşüyor, yasalardaki eşitsizliklerin giderilmesine çalışıyoruz. Bunun için de bir örgüte ihtiyaç var. Bu örgüt için de inanca, sevgiye ve paraya ihtiyaç var.

*

“Yol bir, sürek binbir” – Ersel Ergüz (2)

İslam’ın içinde mi, dışında mı?


Göçebe Türkler, Horasan üzerinden geldikleri Anadolu'ya beraberlerinde Sünni müslümanların asla onaylayamayacağı bir anlayışı da getirirler: Heterodoks Türk müslümanlığı. Yani Alevilik, İslam içinde kabul edilmiş dini esaslara muhalefet eden bir inanç türüdür. Bu İslam anlayışı henüz Hz. Ali, Oniki İmam ve Kerbela kültleriyle tanışmamıştır. Horasan’da ise aynı tarihlerde, cem’in öncülü sayılabilecek, kadınlı-erkekli törenler yapılmaktadır. Hz. Ali ve ehlibeyt ile bağ kurulması için 16. yüzyılın başlarında Şah İsmail’in tarih sahnesine çıkması gerekecektir.

KERBELA OLMASAYDI
Bu yaklaşım, Aleviliğin doğuşuyla, İslamdaki ayrılığın bir bağlantısının bulunmadığı, Hz. Ali olmasa ya da Kerbela olayı gerçekleşmemiş olsa da Aleviliğin başka bir adla karşımıza çıkacağı anlamına geliyor.
Sünniliğe yakın duran bir kısım Alevi’nin bile kabullenmekte zorlandığı heterodoks İslam anlayışı, iddiaları bir adım öteye götürmek isteyenleri cesaretlendiriyor. Örneğin Aleviliği “İslam'ın sadece tarihiyle ilintili, içeriğiyle bağı olmayan dünyevi bir inanç" olarak tanımlayan Nejat Birdoğan, bu saptamadan hareketle “Alevilik İslam dışıdır” tezini seslendiriyor.
Bu tezi savunanlar, ibadette müzik, raks ve dem'in yer alması, namaza ve oruca itibar edilmemesi gibi hususları ön plana çıkararak “Alevilik nasıl İslam içi olabilir?" diye soruyor. Onlara göre, Aleviler müslümanlık maskesi altında bir takiyye yapmaktadır.
Nejat Birdoğan Alevilerin İslam dışılığını kanıtlamak için, Hasan Reşit Tankut’un araştırmalarına atıfta bulunarak Horasan çıkışlı bir Alevi topluluğu olup Samandağ-Hatay ve Suriye’nin Türkiye’ye komşu bölgelerine yerleşen Nusayrileri örnek gösteriyor. Birdoğan, Tankut’un “Horasan bölgesinde İslam’a zıt dinler, orada özünü saklamak ve esirgemek yollarını düzenlerdi" tespitinden hareketle “takiyye" tezini temellendiriyor.

HEM YAKIN HEM UZAK
Düşünce tarihi açısından bakıldığında, kimilerince Alevi öğretisinin temeli olarak kabul edilen marifet (Tanrının hiçbir aracıya gerek duyulmaksızın edinilen doğrudan bilgisi) fikrinin İslam öncesi dönemlere uzandığı aşikâr. Yahudilikte Kabalacılık, Hıristiyanlıkta Paulusyancılık, Bogomillik, Marcionculuk, İslamiyette Alevilik, Melamilik, Mevlevilik, tek tanrılı dinlerde ortaya çıkan marifet temelli inançlardır.
Fuat Bozkurt, Cemal Şener ve Reha Çamuroğlu’nun birlikte hazırladığı “Yüz Soruda Alevilik” adlı kitapta, Aleviliğin bu yönüyle İslam geleneğinin dışında değerlendirilebileceği; ancak bu inanç damarı müslümanların yaşadığı coğrafyalarda atmaya başladığı andan itibaren İslam tarihinin kapsamına girdiği belirtiliyor. Sembolik açıklamalarının çoğunu İslam kültürünün ve tarihinin üzerine bina eden Alevilik, bu kitabın yazarlarına göre “İslam tarihi olmaksızın anlaşılamaz, sadece İslam tarihi ile ise hiç anlaşılamaz."
Sosyolojik açıdan Alevilik, İslami coğrafyalarda kök bulur. Bu yönüyle İslam içidir. Ancak Sünni kalabalıktan uzakta oluşu, ilişkide bulunmayışı, Aleviliği İslam dışı bir noktaya itebiliyor. Bütün bunlara ek olarak, birçok Alevi araştırmacı Sünnilikte teoloji (tanrıbilim), Alevilikte ise teosofi (tanrı sevgisi) bulunduğunu öne sürerek, bu ayrımı temel önemi haiz olarak nitelendiriyor.

*

HETERODOKSLUK NEDİR?
Heterodoks, “kabul edilmiş dini esaslara, genel ilkelere aykırı olan heterodoksluk ise “dini cemaat dışında olma” anlamına gelir. Osmanlıcada “Ehli bid'at" terimiyle Hz. Muhammed'in ve Kuran'ın belirlediği kurallara yenilik getiren. Ehli sünnet karşıtı akımlar için kullanılır. Sünniliğin dört hak mezhebinden (Hanefilik, Şafiilik, Malikilik, Hanbelilik) olmamak gibi daha geniş bir anlamı da vardır.
Eleştirel bir dünya görüşü olarak nitelenebilecek olan heterodoksluk, İslamiyet özelinde, Kuran ve gelenekte yer alan yeniden diriliş, sevap, günah, cennet-cehennem ve kıyamet inançlarının hepsini bir aldatmaca olarak görür.
Kalenderilik, Haydarilik, Hurufilik. Babailik, “halk İslamı" diye nitelenen heterodoksluğun önemli örneklerindendir.

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi ( EK) Fethullah Gülen: “Bütün Alevilerin ayaklarının altına başımı rahatlıkla koyabilirim” 14.07.1995
2 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (1) 02.07.1995
3 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (2) 03.07.1995
4 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (3) 04.07.1995
5 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (4) 05.07.1995
6 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (5) 06.07.1995
7 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (6) 07.07.1995
8 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (7) 08.07.1995
9 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (8) 09.07.1995
10 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (9) 10.07.1995
11 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (10) 11.07.1995
12 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (11) 12.07.1995
13 Değişim Sürecinde Alevi Hareketi (12) 13.07.1995

Son makaleler (10)
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
13.11.2024 Transatlantik: Trump döneminde Amerika’nın dış politikası
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı