CHP’nin yükselişi sürüyor mu? Hatem Ete ile söyleşi

07.06.2024 medyascope.tv

7 Haziran 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. PANORAMATR’nin Mayıs araştırmasını, Direktörü Hatem Ete ile konuşacağız. Hatem, merhaba.
Hatem Ete: Merhaba.

Ruşen Çakır: Geçtiğimiz ay seninle Nisan ayı araştırmasını https://medyascope.tv/2024/05/10/rusen-cakirin-konugu-hatem-ete-chpnin-yukselisi-suruyor-mu/ değerlendirmiştik. Şöyle bir bakınca çok da fazla bir şey değişmemiş gibi gözüküyor, ama detaylara bakınca aslında bayağı bir değişiklik var. Bir anda bir normalleşme etkisi var sanki. Ama kararsız ve oy vermeyenlerin oranının Nisan ayına kıyasla neredeyse 8 puan arttığını görüyorum. Önce oradan başlayalım. Bu neden böyle? Meselâ Ağustos 2023’te benzer bir oran bulmuşsunuz. Yani her dört kişiden birisinden fazla; %25’in üstünde. Ekim 2023’te de böyle yüksek bir oran görmüşsünüz. Ama Nisan’dan bu yana neredeyse 8 puan artmış bir kararsız ve oy vermeyen seçmen var. Bunu neye bağlıyorsun? 
Ete: Normalde seçim sürecine girmediğimiz dönemlerde, yani partilerin kampanyasının olmadığı, seçmenin parti tercihinde bulunmak zorunda olmadığı durumlarda, yaklaşık dörtte bir seçmen kararsız oluyor zâten. Bizim bütün araştırmalarımızda kararsız ve oy vermeyen seçmen oranı %20-25 arasında çıkıyor. Bunun 7-8 puanı oy vermeyen seçmendir. Dolayısıyla, 12 ile 20 arasında bir kararsız seçmen oluyor. Yani oy vermemenin dışında, henüz parti de tercih etmemiş oluyor. Dolayısıyla seçimin üzerinden 2 ay geçtikten sonra, kararsızların tekrar yükselmesini çok sürpriz görmüyorum. Biz önümüzdeki dönemde de kararsız seçmen oranını muhtemelen 1/4 oranında görmeye devam edeceğiz. Risk analizinde de bunun altını çizdik. Seçmen, genelde seçimlerden sonraki 4-5 ay boyunca tercih hareketliliğini sürdürüyor. Seçimlerde, farklı dinamiklerle, stratejik gerekçelerle, o dönemin konjonktürü dolayısıyla başka bir partiye oy vermiş oluyor ve ilk 2-3 ay boyunca da hemen geleneksel tercihine dönmeyebiliyor. Biraz siyâsî partileri gözlüyor. Partilerin seçimlerden gereken dersleri çıkarıp çıkarmadığını, kendisinin de yöneldiği yeni yerde mutlu olup olmayacağını gözlüyor. Dolayısıyla biz, Eylül’e kadarki araştırmalarımızda buna benzer hareketlilikler bekliyoruz. Seçmen, muhtemelen Eylül ayında siyâsî partileri gözlemleme sürecini bitirecek. Partilerle ilgili daha durağan, daha kalıcı oy oranlarını o zaman göreceğiz diye bekliyoruz.

Ruşen Çakır: Yayın başlığımızda, “CHP’nin oy artışı sürüyor mu?” diye sorduk. Ama anketinizde çıkan sonuçlardan böyle olmadığı gözüküyor. En azından Mayıs ayı bulgularınızda böyle. Kararsızlar dağıtılmadan yapılan dağılımda 5 puanlık bir düşüş görüyorum. Ama “Seçim sonrasında CHP’yi başarılı buluyor musunuz?” diye sorduğunuzda, seçmenin yarısı ya da yarıdan fazlası başarılı bulduğunu söylüyor. Nedir CHP’nin meselesi? Nasıl okuyorsun bu rakamları?
Ete: CHP’de seçim sonrasında ciddî bir yükselme var. Bunu ayrıntılı sorularda, oy verme tercihi dışındaki sorularda da rahatça görebiliyoruz. Meselâ bu ay, liderlerin performansını sorduk. Performansı en yüksek lider Özgür Özel. “CHP bu başarısını sürdürebilir mi?” sorusuna cevap olarak, “başarısını sürdürebilir” diyenlerin oranı, “sürdüremez” diyenlerin oranının neredeyse iki katı. Dolayısıyla toplumdaki genel beklenti, CHP’nin seçim sonrasında pozitif bir ivme yakaladığı ve bu ivmesini sürdüreceği yönünde. Normalleşme süreci CHP’nin başlattığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da destek verdiği bir inisiyatifti. Bunun toplumda ürettiği karşılık çok yüksek. Bunları CHP’nin siyâsî performans hânesine artı olarak yazmak mümkün. Fakat geçen ay oy oranı çok yüksekti. Seninle yaptığımız yayında da konuşmuştuk bunu. Yerel seçimlerde, adaylar dolayısıyla ya da yerel dinamikler dolayısıyla CHP’ye yönelmiş seçmenin neredeyse hiçbirisi bu tercihinden vazgeçmemiş gözüküyordu. Ben bunun şüpheli olduğunu, önümüzdeki dönemlerde değişme ihtimâlinin daha yüksek olduğunu söylemiştim zâten. Dolayısıyla bu beklenen bir düşüş.
Fakat şuna bakmak lâzım: CHP, hâlâ iki şeyi sürdürüyor. Birincisi, bu oy düşüşüne rağmen hâlâ AK Parti’den önde.

Ruşen Çakır: Evet, bunu özellikle tekrar vurgulayalım: CHP hâlâ birinci parti görünüyor. 
Ete: Evet hâlâ birinci parti. Aradaki fark azaldı, ama fark hâlâ devam ediyor. İkincisi de, bugün aldığı oy 14 Mayıs seçiminde aldığı oyun üzerinde. 14 Mayıs seçiminde aldığı oy aslında bir koalisyonun oyuydu, bunun ne kadar olduğunu bilmiyoruz; ama 1,5-2 puan bile olsa, bu, CHP’ye ödünç verilmiş bir oydu. Buna rağmen bugün, 14 Mayıs’taki oyunun da üzerinde. Dolayısıyla CHP’nin seçim sonrasındaki yaptığı başarılı siyâsal hamlelerin seçmende bir karşılığı var. Eğer bu şekilde devam edebilirse, CHP birinci parti olmayı sürdürür. 
Fakat burada dikkat etmemiz gereken bir şey var: Muhâlefet alanında ciddî bir hareketlilik var. İktidar alanında bu kadar yüksek bir hareketlilik yok. Muhâlefetteki o hareketliliğin de temel nedeni, İYİ Parti’nin, Zafer Partisi’nin ve Türkiye İşçi Partisi’nin oylarının, seçim sonrasında çok ciddî bir şekilde düşmesi. Bunun ilânihâye böyle sürmesini beklemek gerçekçi olmaz. İYİ Parti neredeyse erime noktasına geldi. Zafer Partisi, seçim öncesi ölçümlerimize göre yarı yarıya oyunu kaybetti. TİP hâkezâ 2’lerin altına düştü. Bütün bunların toplandığı yer CHP oldu. CHP’nin önümüzdeki dönemlerde bütün bunlara ev sâhipliği yapmaya devam etmesi çok zor olur. Ciddî bir siyâsal hareketlilik içerisinde olması, siyâsî hatâ yapmaması ve bilinçli siyâsî politikalar yürütmesi gerekir. Dolayısıyla böyle kısmî düşüşler beklemek lâzım CHP’de. Ama ben CHP’nin ivmesini bu ay da olumlu olarak görüyorum. Birinci parti olmayı sürdürüyor, 14 Mayıs’ta aldığı sonucun üstünde durmaya devam ediyor.

Ruşen Çakır: Evet, bunlar önemli. Muhâlefeti biraz daha yakından incelersek, dediğin gibi, İYİ Parti, Zafer Partisi ve Türkiye İşçi Partisi’nde, seçim öncesi beklentilerin çok ötesinde bir gerileme var. Ama Mayıs ayı anketinize bakıyorum, Türkiye İşçi Partisi’nin oylarını, Nisan ayına göre daha yüksek bulmuşsunuz; neredeyse iki katı. İki katı derken, 3’tü 6 oldu anlamında değil; alt sıralarda, ama yine de bir kıpırdanma var. Zafer Partisi’nde de çok az bir hareket var. Ama en büyük hareket Yeniden Refah Partisi’nde. Yeniden Refah Partisi’ni artık muhâlefet olarak görmek gerekiyor herhalde. Halbuki seçimden sonra Yeniden Refah Partisi hiç karşımıza çıkmadı, görmüyoruz. Ama insanlar Yeniden Refah’ın bir çıkış yakaladığını biliyor. Birisi büyükşehir olmak üzere iki belediye aldığını biliyor. Bunun mu etkisi var? Anladığım kadarıyla da ondaki artış, AK Parti’den geliyor sanki. Ben öyle okudum.
Ete: Seçmen senin gibi düşünmüyor. Yani Yeniden Refah Partisi’ni muhâlefetin bir partisi olarak görmüyor henüz. İktidar seçmeni, Yeniden Refah Partisi’ni iktidar yarıküresinde oy verilecek güvenilir bir adres olarak görmeye devam ediyor. O nedenle, önümüzdeki dönemde iktidar alanında yaşanacak huzursuzlukların adresi olmayı sürdürüyor.
Dediğin çok doğru: Seçimlerden sonra Yeniden Refah Partisi ulusal gündeme herhangi bir konu üzerinden gelmedi neredeyse. Bütün gündemi etkileyen belli başlıklarda sadece Fatih Erbakan’ın görüşlerini duyduk. Ama onun hâricinde kendisinin gündeme getirdiği ve üstlendiği bir siyâsî gündem olmadı. Buna rağmen, seçmen nezdinde korunaklı bir adres olmaya devam ediyor. Seçmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bakıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklediği, öngördüğü siyâsî hamleleri görmedikçe, rahatsızlığını Yeniden Refah’a yönelerek sürdürmeye devam ediyor .Yani çoğunluk, kararsızlarda durmaya devam ediyor. Şu anda kararsızların yaklaşık yarısını AK Parti ve MHP’liler oluşturuyor. Yani neredeyse ikisi tek başına, kararsız grubunun yarısını oluşturuyor. Bu, çok ciddî sayıda bir seçmenin AK Parti’den siyâset beklediğini gösteriyor. Bunun yanı sıra, herhangi bir siyâsî hareketliliğe yönelmediği halde, Yeniden Refah’ın oyu yükselmeye devam ediyor. Bu böyle devam edecek. O anlamda bence, siyâsî dinamikler dolayısıyla Yeniden Refah muhâlefet alanında bir siyâset yürütüyor; ama toplumsal dinamikler ve seçmen konumlanması üzerinden bakarsan, Yeniden Refah iktidar alanında yer alan bir parti.
Muhâlefet alanındaki mesele şu: DEM Parti ve Türkiye İşçi Partisi seçimlerde, özellikle batıda, yoğun bir şekilde CHP’li aktörleri tercih ettiler. Nisan ayındaki ölçümlerimizde de yine tercihlerini CHP’den yana dile getirmişlerdi. Şimdi bence yavaş yavaş, seçmenin, Türkiye İşçi Partisi için çok yüksek olmasa da, özellikle DEM Parti’ye dönüp dönmeyeceği, CHP’de mi durmaya devam edeceği, bizim her ay izleyeceğimiz bir durum olacak. Yani CHP ne kadar kalıcı bir aktöre dönüşüyor? Bu, DEM Parti’nin kendi siyâseti açısından da, batıdaki Kürt seçmenin profili açısından da izlenmesi gereken bir şey. CHP ile DEM Parti arasındaki geçişkenliğin boyutunu izlememiz için de önemli. Bu çerçevede, CHP’nin oy hareketliliği, kendisi dışındaki en az dört partinin ne yapacağıyla ilişkili olmaya devam edecek önümüzdeki dönemde.
İktidar alanında biraz daha sâdeleşme var. Orada üç parti var. Ben senden farklı olarak Yeniden Refah’ı da iktidar alanına atıyorum. AK Parti, MHP ve Yeniden Refah arasında geçişkenlik görmeye devam edeceğiz. Ama muhâlefet alanındaki geçişkenlik en az 4-5 partiyi etkileyecek.

Ruşen Çakır: İktidâra gelmeden önce, muhâlefette İYİ Parti’yle noktayı koyalım. Çok hazin bir düşüş var İYİ Parti’de. 14 Mayıs seçiminde %9,7 oy almış bir parti, şimdi 1/3 oy oranına düşmüş görünüyor. Siz anketinizde, “Akşener sonrası değişir mi?” diye sormuşsunuz. “Değişir” diyen pek çıkmamış, ama “Akşener sonrası İYİ Parti toparlanır” diyen de olmamış herhalde. En son Meral Akşener’in Erdoğan’la Beştepe’de buluşması ve bununla ilgili yapılan spekülasyonlar ve bu konuda ciddî bir açıklama yapılmamış olmasının, herhalde İYİ Parti’ye ciddî bir etkisi olacaktır. Katılır mısın? Bence, İYİ Parti’nin muhâlif olma iddiasını büyük ölçüde aşındıran bir görüşme oldu bu.
Ete: İYİ Parti’nin çıkışında, MHP’den farklılaşan çok güçlü bir siyâsal tabanı vardı. Batıda, Erdoğan karşıtı, seküler, kentli bir milliyetçi eksene oturdu. O nedenle %10’luk bir oy oranını yakaladı. Fakat zaman içerisinde buna önemli bir dinamik daha eklendi: “İYİ Parti seküler merkez sağ boşluğunu doldurabilir mi?” umûdu oluştu. Akşener de buna yatırım yaptı. İYİ Parti içerisinde bu merkez sağ kitleye hitap edebilecek bâzı aktörler de ön plana çıkarıldı; kamusal bir figüre döndüler. Mayıs seçimlerine giderken, yani 2022 sonlarında, İYİ Parti %15-16’ları bulan bir partiye dönüştü. Fakat 14 Mayıs seçimlerinden bu yana, yaklaşık bir yıldır çok ciddî bir kimlik bunalımı yaşıyor İYİ Parti. Önce Mayıs seçimlerinin kaybedilmesinde etkili olan, İYİ Parti liderliğinin kararsızlıkları, CHP lideriyle yaşadığı gerilimler, bunun Altılı Masa’nın kurgusuna yaptığı etkiler, kimi seçmenin, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını engellemeyi başaramaması, kimi seçmenin de Kılıçdaroğlu’nun adaylığını sorunlu hâle getirmesi dolayısıyla İYİ Parti’ye kızması… Yani bir yıllık bir bunalımdan bahsediyoruz. Bu bunalıma, yerel seçimlerde yapılan çok stratejik yanlış bir karârı da eklememiz lâzım. İYİ Parti elbette muhâlefet cenâhıyla ya da CHP ile eşgüdümlü bir siyâset yürütmekten ayrılabilir. Bunu yayınlarımızda söyledik. Bu, bir siyâsî partinin îtiraz edilemez haklarından birisi. Fakat yerel seçim öncesinde, toplumla duygudaşlık yitiren bir karardı bu; zamanlaması ve kurgusu doğru yapılmamış bir tercihti. Bu da eklendi. Sonuç olarak, yerel seçimler sonrasında İYİ Parti’nin Türkiye siyâsetinde üstlenebileceği kendine özgü bir yeri kalmadı.
Şimdi Meral Akşener’in de gidişiyle berâber, İYİ Parti bir darbe daha yedi. Çünkü Akşener güçlü bir lider ve partiye damgasını vuran, seçmeniyle özdeşlik kuran, üstelik her zaman İYİ Parti’den daha fazla beğeni toplayan bir liderdi. Şimdi önümüzde bir ikili yapı var. Birincisi, güçlü ve karizmatik bir lideri yok. İkincisi de İYİ Parti’nin siyâsî kimliğini henüz netleştirmediğini görüyoruz. Yani siyâsete ne katmayı düşünüyor İYİ Parti? “Seçmen, hangi siyâsî gerekçelerle, mevcut partilerden birine değil de İYİ Parti’ye yönelmeli?” sorusunun cevâbını vermesi lâzım önümüzdeki dönemde. Merkez sağ bu cevaplardan biriydi. Seküler milliyetçilik bu cevaplardan biriydi.
İYİ Parti önümüzdeki dönemde, Eylül, Ekim, Kasım aylarına kadar bu kimlik bunalımını aşarsa, ben biraz %4’ler, 5’ler, 6’larda bir tabana oturmasını yadırgamam. Ama bu sorunlarını çözmediği müddetçe, sâdece lider değişimiyle, iç tartışmalarla, gerilimlerle, gündeme verilen refleks cevaplarla İYİ Parti’nin kendini toparlaması zor gözüküyor. Öyle olunca ve CHP yeni dönemde bu kadar yüksek bir siyâset de yürütünce, İYİ Parti’nin toparlanması daha da zorlaşıyor. Yani önce İYİ Parti’nin siyâsette nereye oturacağına ve orijinal katkısının ne olacağına yönelik bir netleşme sağlaması gerekir.

Ruşen Çakır: Biliyorsun bu olayın ardından karşılıklı birtakım açıklamalar yapıldı. Müsavat Dervişoğlu’nun yaptığı açıklama çok sönük kaçtı bence. “Bir şey yapmamıştır” diyen bir açıklama. Ama hem Koray Aydın hem Tolga Akalın çok rahatsız olmuşlar ve belli ki bunu parti içi iktidar savaşlarında da kullanacaklar. İYİ Parti şu oyuyla, gireceği ilk genel seçimde baraj sorunu yaşayacak. Böyle giderse, “hür ve müstakil” olarak seçime girmesi durumunda Meclis’e giremeyecek görünüyor. Yani çok kritik bir aşamadalar ve anladığım kadarıyla, zâten bunu yönetmekte zorlanan bir parti yönetimi vardı, Meral Akşener’in Erdoğan’a ziyâretiyle işler iyice bir çıkmaza girdi gibi geliyor bana. Çok mu abartıyorum?
Ete: Dediğin doğru. Ama seçimlere daha zaman var. Milliyetçi blok içerisindeki hareketlilikler de devam edecek bence. İYİ Parti yeni bir kongre bekliyor. Bu hamleye Müsavat Dervişoğlu geçiştirici bir cevap verirken, diğer iki adayın güçlü cevaplar vermesi kongre hesaplarıyla ilişkili. Belli ki partinin rotasının nereye oturması gerektiğiyle ilgili mücâdele devam edecek. Zafer Partisi’nin İYİ Parti ile ilişkisinde hem oy îtibâriyle hem kadrolar îtibâriyle nasıl bir süreç izleyeceğine önümüzdeki dönemde bakılacak. Milliyetçi kanatta yeni parti kurmaya yönelen hareketlilikler kamuoyuna yansıyor. MHP’de ne olup biteceği belli değil. Bence orası hareketli olmaya devam edecek. Yani %15-20’ler dolayında bir potansiyel oy oranına hitap etmeye yönelen mevcut üç parti ve kurulmayan yeni partiler var. Dolayısıyla orada hareketlilik bir süre daha devam edecek. Biz bu hareketlilikler sonucunda muhtemel bir genel seçimde kimin ne yapacağıyla ilgili daha rahat öngörülerde bulunabiliriz. Ama bu hâliyle İYİ Parti’nin henüz bir ivme yakalamadığı açık.

Ruşen Çakır: 2023 seçimlerinin ardından Tuğrul Türkeş’in dile getirdiği “Milliyetçiler Ligi” çağrısı, bugün îtibâriyle çok anlamlı değil. Şimdi iktidar konusuna geliyoruz. Bu ay îtibâriyle MHP’nin oylarında belli bir artış görmüşsünüz. 14 Mayıs’ın hâlâ gerisinde, ama Nisan ayına göre bir artış görmüşsünüz. Kararsızlar dağıtılmadan önce AK Parti’nin oylarında az da olsa bir azalma tespit etmişsiniz. Ama kararsızlar dağıtıldıktan sonra bunu bir şekilde telâfî ediyor gözüküyor. İktidârın iki büyük partisinin, AK Parti ve MHP’nin oylarına baktığım zaman, 14 Mayıs’tan bu yana 5 puanlık bir gerileme görüyorum. Burada küçük partileri zâten göremiyoruz, onların pek bir oyu yok anladığım kadarıyla. Sonuçta bu, iktidârı sürdürebilmek için yeterli değil. Tabiî ki seçime çok var, ama zâten yerel seçimde çok ciddî bir darbe aldı iktidar partileri.
Ete: 14 Mayıs’la kıyaslandığında, AK Parti ve MHP’nin oy kaybı 10 puanın üzerinde. Sen 5 puan diyerek iktidarı biraz kayırdın.

Ruşen Çakır: Yanlış mı söyledim? Matematiğim kötülemiş. 
Ete: Evet, 10 puanın üzerinde bir kaybı var, 14 Mayıs’la kıyaslandığında. Fakat iktidar seçmeninin muhâlefet blokuna ciddî oranda yönelişine henüz rastlamıyoruz. AK Parti, MHP ve Yeniden Refah Partisi’nin oylarını topladığında, muhâlefetle iktidar bloku arasındaki güç dengesi yerli yerinde duruyor; Henüz birisi diğerini geçemiyor. DEM Parti’yi de muhâlefet blokuna yazarak söylüyorum. Yani muhtemel bir başkanlık seçiminde DEM Parti muhâlefet kanadında güçlü bir şekilde durmaya devam edecekse bile, henüz ciddî anlamda bir muhâlefetin ivme alıp yürümeye devam ettiğini söylemek için erken. Genel tablo bu; fakat daha ayrıntılara baktığımız zaman, dediğin çok doğru. 14 Mayıs’tan bu yana iktidar blokunun ciddî bir seçmen kaybı var. Bu seçmen henüz muhâlefete yönelmese bile, Yeniden Refah’ta ya da kararsızlarda durmaya devam ediyor. Ancak kararsızlar dağıtıldığında, iktidar, oyunu toparlamaya devam ediyor. Bu, seçmenin büyük oranda Erdoğan’dan beklentisinin devam ettiğini gösteriyor. Fakat 2 aylık süre boyunca, Cumhurbaşkanı henüz bu beklentileri karşılayacak, görünür, anlamlı bir hamle gerçekleştirmedi. CHP hamle kurma üstünlüğünü devam ettirirse, hatâ yapmazsa, seçmenin geçişkenliklerini görme ihtimâlimizin olduğunu düşünüyorum. Şu anda bu seçmen büyük oranda kararsızlarda durmaya devam ediyor. Ama bu, iktidar açısından ümit vaat eden bir durum değil. O anlamda, önümüzdeki aylarda da AK Parti’de belli oranda düşüşler beklemeye devam etmemiz daha olağan olur. AK Parti bu siyâsî arayışını bir hamleye çeviremezse, ciddî bir yükseliş yerine %1-2 oranında oy kaybetmeye devam edebilir. Çünkü seçmenin ciddî bir beklentisi var. Meselâ bu ay, “Sizce Erdoğan ya da AK Parti gereken dersleri çıkardı mı?” diye sorduk. Seçmenin neredeyse iki katı oranında “Hayır, gereken dersleri çıkarmadı” diyor. Seçmenin bir beklentisi var ve bu beklenti henüz karşılanmış değil. O da doğal olarak, kısmen Yeniden Refah’a, kısmen de kararsızlara bir oy geçişi olarak yaşanıyor.
Genel tablo îtibâriyle, henüz iktidar için tehlike çanları çalmıyor. Çünkü o seçmen bir yere gitmiş değil. Ama sâdece bugüne mercek tutarsak ve bir ivmeye bakarsak, seçmen gözünde iktidârın bir şey yapma zorunluluğu devam ediyor. İktidar bir şey yapmazsa, tehlike çanına dönüşebilir.

Ruşen Çakır: DEM Parti ile ilgili sormak istiyorum. Sizin anketlerde çok parlak gözükmüyor. Tabiî ki bir oyu, bir gücü var. En azından bir baraj sorunu yok, ama çok büyük bir toparlanma gözükmüyor. Ben geçtiğimiz haftalarda “Değişen Güneydoğu” https://medyascope.tv/2024/06/01/degisen-guneydogu-4-van-neslihan-sedal-olayli-secimi-ve-donusen-sehri-anlatiyor-kadin-ozgurlesmeden-toplum-ozgurlesmez/ başlığıyla, DEM Parti Diyarbakır, Mardin, Batman ve Van Büyükşehir Belediye eş başkanlarıyla röportajlar yaptım, epeyce de insanla konuştum. Sonra biraz rakamlara daldım ve çok çarpıcı sonuçlar gördüm. Metropolleri bir kenara bırakıp bölgedeki Kürt seçmen davranışlarına baktığımız zaman, AK Parti, bölgenin en büyük illerinde resmen eriyor, yok oluyor. Meselâ Diyarbakır’da %20’nin altına düşmüş bir AK Parti var. Bu, AK Parti için hazin bir son bence. Diyarbakır’da bu durumdaysa, kim bilir diğer yerlerde ne durumda? Toparlanması çok zor. HÜDAPAR da iktidârın yardımına yetişecek kadar büyük bir çıkış yapamadı. En başarılı olduğu yer Batman, ama orada da DEM Parti’nin 50 puan gerisinde kaldı.
Bir diğer husus da şu: Özellikle Van ve Diyarbakır’da çok net görülüyor. Son yerel seçime katılım oranında çok ciddî bir düşüş var. AK Parti seçmeninin sandığa gitmediği söyleniyor; o da var tabiî, ama DEM Parti seçmeninden de hatırı sayılır oranda seçmen sandığa gitmemiş. Çünkü 5 yıl ya da 10 yıl önceki seçimde aldığı, özellikle 2015 Haziran seçiminde aldığı oyun çok gerisinde oy alabildi DEM Parti. Oy oranı yüksek, tamam, ama katılım oranı düşük. Böyle de bir sorunu var DEM Parti’nin. Programın başında, “CHP’ye giden oylar dönüyor mu dönmüyor mu?” diye bahsettin, o başka bir tartışma konusu. DEM Parti’nin bölgedeki hâkimiyeti çok net. Ama o hâkimiyetin içerisinde birtakım sorunlar var sanki. Ne dersin?
Ete: Çok doğru. DEM Parti’nin katmanlı birkaç sorunu var. Bir kere çok ciddî bir aktör sorunu var. Yerel seçimlerde seçmen başkan adaylarını önemsiyor. Bunu bu seçimlerde CHP ve AK Parti bağlamında da çok gördük. Ama DEM Parti muhtemel kayyum tartışmalarını öngörecek daha güçlü adaylara da yönelmedi. Yani çekirdekten gelmiş, parti örgüt geleneği dışında, bu geleneklerle de etkileşim kuracak güçlü aktörler gösterebilirdi; böyle bir yola başvurmadı. Bu rahatsızlığın bir nedeni aktörlerle ilişkili. Burada tabiî ki en güçlü aktörlerinin hapiste olmasının etkisini yadsımıyorum. Ama yine de burada bir aktör sorunu devreye girdi
İkincisi, DEM Parti’nin çok güçlü bir siyâset sorunu var. Bu siyâset sorununun bir kısmı DEM Parti’nin kendi iç mekanizmalarındaki kapalılıkla ilişkili, bir kısmı da ittifak kurduğu bileşenlerin Türkiye ve dünya algılarıyla ilişkili. Bence DEM Parti orada hem kendi siyâsî söyleminde hem etkinliklerinde bir ana akım parti olmayı başaramıyor. Sürekli bir aktivizm, örgütsel dinamizm ve sâdece çekirdekten gelen bir seçmen tabanını gözeterek bir siyâset izlemeye devam ediyor. Bütün bunlar ciddî bir soruna yol açıyor. Ben hiçbir zaman HÜDAPAR’ın kısa ve orta vâdede Güneydoğu’da DEM Parti’nin bir alternatifi olduğunu düşünmedim, önümüzdeki dönemde de buna ihtimal vermiyorum. Kısmî olarak oyunu artırmaya devam edecek; ama yine de DEM Parti’den rahatsız olacak seçmenin ilk tercihi, merkez sağ ya da sol partiler olmaya devam edecek. Eğer CHP ile DEM Parti arasındaki ilişkiler, CHP’nin bu siyâset performansı, DEM Parti’yle ilişkili konularda proaktif tutumu devam ederse, eskiden AK Parti’nin gördüğü ikinci parti olma işlevini, önümüzdeki dönemde CHP kolaylıkla ve beklentilerin de daha üstünde bir şekilde doldurmaya başlayacak diye düşünüyorum. Dolayısıyla orada birinci geçiş alanı AK Parti ve CHP olacak.
Ama DEM Parti’nin hazır, sâbit bir oya sâhip olması, Kürt siyâsetini, Kürt tabanını yönlendirmeye, taşıyıcılık, sözcülük üstlenmeye devam ettiği anlamına gelmiyor. Bence orada Kürt seçmen de DEM Parti’yi bir değişmez, sâbit unsur olarak görüp, “Seçim döneminde mecbûren oy vereceğiz” diyebilir. Ama bu, siyâset ve seçmen ilişkisi açısından, temsil kalitesi açısından çok ciddî bir krizin göstergesi. Önümüzdeki dönemde DEM Parti’nin buna ciddî bir şekilde yoğunlaşması lâzım.
Önümüzdeki dönemde bence en önemli sorunlardan birisi, batıdaki seçmeniyle ilişkili olmaya devam edecek. Güneydoğu seçmeninin de seçime gitmeme üzerinden ve gidebilecek uygun alternatifler bulamaması nedeniyle DEM Parti’ye yöneldiğini görüyoruz. Ama batıda alternatifler var. Batı seçmeni, dünya ve Türkiye algısı îtibâriyle de, sosyolojik olarak da daha hızlı dönüşüyor. DEM Parti’nin siyâsetini ilk olarak eleştiren, buna yönelik rahatsızlıklarını dile getiren seçmen de batı seçmeni olacak. O nedenle de kolaylıkla CHP’ye ya da başka aktörlere yönelebilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde DEM Parti’nin Güneydoğu’daki bu krizini çözmeye yönelik, ama özellikle de “Batı seçmeninde ne oluyor?” konusuna yönelik ciddî araştırmalar yapıp, bence hem aktör hem söylem ve etkinlik düzeyinde bu krizi çözmeye yönelmesi lâzım. Burada bir mecbûriyet ilişkisi var. Bu mecbûriyet ilişkisi dolayısıyla Kürt seçmen DEM Parti’ye oy vermeye devam ediyor. Ama bu ivme yukarı doğru değil, aşağı doğru. Biz kendi araştırmalarımızda doğrudan seçmenler genelinde %6’nın altına rastlamazdık. DEM Parti 6’nın altına inen bir orana gerilemiş ve şu anda kıl payı %7 barajını geçecek bir parti var karşımızda.

Ruşen Çakır: Araştırmanızda partilerin genel başkanlarının siyâsî performansına bakalım. Erdoğan’ı sormamışsınız.
Ete: Cumhurbaşkanı olarak sorduk.

Ruşen Çakır: Özgür Özel’e çok ciddî bir ilgi var. Fatih Erbakan, sonra Devlet Bahçeli diye gidiyor. Ama meselâ Özgür Özel ile Müsavat Dervişoğlu’nu kıyasladığımızda çok büyük bir fark var. Yani bir Özgül Özel olgusu yaşanıyor, değil mi?
Ete: Evet. 31 Mart seçimlerinden önceki araştırmamızdaki bulgular yer alıyor orada ve bir trend de görme imkânımız oldu. Seçim başarısından sonra Özgür Özel’in oturduğu yeni profil seçmen gözünde genel bir kabul görmüş gözüküyor. Kongreden hemen sonra yaptığımız ilk araştırmada, Özgür Özel’in performansı hem CHP’liler açısından hem genel Türkiye algısı açısından başarılı değildi. Yani başarısız olduğunu düşünen ya da “Fikrim yok” diyenler, başarılı görenlerden daha yüksekti. Fakat bu, geride bıraktığımız 4-5 ay içerisinde ikiye katlamış durumda. Muhtemelen Müsavat Dervişoğlu’nun da böyle bir seçim başarısına ve bir siyâsî değişikliğe ihtiyâcı var. Az önce Dervişoğlu’ndan bahsettiğin için söylüyorum. Bunun da temel dinamiği şu: Seçim gecesinden başlayarak, Özgür Özel seçim öncesi dönemdeki kararsızlıkları, etkisizliği gideren çok güçlü bir profil ortaya koyuyor, siyâsal süreçlere müdâhale ediyor ve ön alıyor. En önemlisi de iktidârın oluşturduğu siyâsî hegemonyanın içerisinde hareket etmiyor. Önümüzdeki dönemde de bunun etkisini çok göreceğiz.
Hatırlarsan, Mayıs seçimleri öncesinde en fazla eleştirdiğimiz şey, muhâlefetin, iktidârın oluşturduğu meşrûiyet alanı içerisinde siyâset yürütmek zorunda kalmasıydı. İktidâra yürüyen bir muhâlefet bloku olmasına rağmen, hem o dönemdeki HDP ile kurduğu ilişkilerde hem genel olarak Kürt meselesi ve benzeri gibi bir sürü meselede, iktidârın belirlediği meşrûiyet alanı içerisinde hareket ediyordu. Şimdi Özgür Özel kendisini bununla bağımlı hissetmiyor. Bence en önemli fark bu. Bunu sağlayan, biraz da seçim sonucu oldu; seçimlerde CHP’nin birinci parti haline gelmesi, AK Parti’nin ikinci parti konumuna düşmesi oldu. Fakat liderliğin de bunu bir veri olarak alıp, bunun üzerinden siyâset yürüttüğünü gösteriyor. Dolayısıyla CHP, söylem ve etkinliklerinde verdiği kararlarda, iktidârın belirlediği alanlarla kendisini sınırlamama inisiyatifini önümüzdeki dönemde de göstermeye devam ederse, buradan güçlü yeni bir siyâsî hava çıkabilir. Bu, siyâsî iklimi de etkiliyor. Yani bir CHP Genel Başkanı’nın cezâevinde Demirtaş’ı ziyâret etmesi ya da Van ve Hakkâri meselelerinde gösterdiği proaktif tutum bunun göstergelerinden birisi. Artık bu tür meselelerde iktidârın meşrûiyet alanıyla kendisini sınırlamayan, bu hegemonyanın dışına çıkan yeni bir siyâsî çizgi izlediğini gösteriyor. CHP, bu normalleşme süreciyle hem AK Parti ile ilişkilerini hem DEM Parti ile ilişkilerini normalleştirdi aslında. Bu tutum, sâdece iktidar-muhâlefet ilişkilerinde bir normalleşme sağlamadı, CHP’nin DEM Parti ile kurduğu ilişkilerde de bir normalleşmeye yol açtı. Daha görünür, şeffaf ve iktidârın çiziği siyâsî alanın dışına çıkmaktan çekinmeyen, tedirgin olmayan bir CHP siyâseti görüyoruz. Bu böyle sürdüğü müddetçe, bu başarı profili oluşmaya devam edecek diye görüyorum.

Ruşen Çakır: AK Parti sürekli istişâre ve toplantılar hâlinde biliyorsun. Olağanüstü kongre beklentisi ve parti yönetiminin değişmesi beklentisi var. Anlaşıldığı kadarıyla, Erdoğan bu işi tek başına yürütmesinin imkânı olmadığını sonunda kabullenip, partiyi yeniden güçlendirmek istiyor. Bence bu tren kaçtı. Ne dersin?
Ete: Bu varsayımından henüz emin değilim. Buna karar verdi mi ve karar verirse bunu yapabilir mi? Ben Erdoğan’ın henüz bir karar vermediğini gözlemliyorum. Seçim sonrasında bir başarısızlık olduğunu görüyor ve bu başarısızlığın muhtemel sebepleri konusunda da bizden farklı bir okuması yok bence. Cumhur İttifâkı’nın, başkanlık sistemindeki bu merkeziyetçiliğin, devletçiliğin, güvenlikçiliğin bunda çok ciddî bir rol oynadığının farkında; fakat bunlardan vazgeçip vazgeçmemeye henüz karar vermediğini gözlemliyorum. Karar verdikten sonra bunun imkânlarını yoklaması ve imkân olup olmadığını tartması ayrı bir aşama, ama henüz buna karar verip vermediğine emin olamıyorum. Çünkü önünde, geçen seçim süreci var. Geçen seçim sürecinde de oyları ortalarda, dibe vurmuştu. Fakat temelde, son güne geldiğinde iktidar ve muhâlefet kutuplaşması üzerinden belli dinamiklerle bunun hal çâresini ortaya koydu diye düşünüyor da olabilir.  Dolayısıyla ben Erdoğan’ın bu kadar gecikmesinin temel nedeninin, seçenek yokluğu olmadığını, henüz bir karâra varmamasından kaynaklanan bir gecikme olduğunu gözlemliyorum. Burada da temel dinamik bence ekonomi. Bir süre daha iki şeyi gözleyecek diye okuyorum. O nedenle, 2026’dan sonra bir radikal siyâset değişikliği yaşanacaksa, bunu ancak 2026 sonunda, 2027 başında görmemizin daha olağanı olacağını düşünüyorum. Buna anayasa da dâhil. O zamana kadarki bütün bu süreçler, CHP ile normalleşme, anayasa tartışmaları, bunlar hep 2026 içinde yaşanacak meselelere bir hazırlık diye okuyorum.
Erdoğan iki şeye bakacak. Birincisi, ekonomide bir düzelme olup olmadığına bakacak. Eğer ekonomide bir düzelme olursa ve kendi seçmenini büyük ölçüde yanında tuttuğunu görürse, bu, “İktidarla muhâlefet, değiştirilebilir marjlarla birbirine denk bir yerde” anlamına gelecek. İkincisi de CHP’deki ivmenin nereye doğru gittiğine bakacak. Kamuoyu araştırmalarında “AK Parti ile CHP’nin oy oranları bu şekilde mi devam ediyor? CHP hâlâ birinci parti mi, seçimin favorisi mi?” bunlara bakacak. Eğer o zamâna kadar ciddî bir oy kaybetmediğini, CHP’nin de ciddî bir yükselişte olmadığını, ekonominin de büyük oranda bir memnûniyet üretmeye başladığını gözlemlerse, radikal bir siyâset değişikliğine ihtiyaç duymayabilir. Orada anayasa tartışmasının içeriğinin nasıl şekillendiğini göreceğiz. Eğer 2026’ya kadar kendi oy oranını toparlayamamışsa, CHP bu yükseliş ivmesini sürdürmeye devam ediyorsa, bence Türkiye 2026’dan îtibâren anayasa tartışmasını “Parlamenter sisteme dönüş” başlığı üzerinden tartışacak demektir. O zaman radikal siyâset değişiklikleri bekleyebiliriz.
Farkındaysan, parti meselesini o zamâna kadar sürekli tehir ediyor. Aslında başlarda hemen yapacaktı, Eylül’e bıraktı. Şimdi de “Eylül’de teşkîlâtları değiştireceğim. 2025’in ortalarında bir kongre yapalım” noktasına gelmiş. Burada temelde yüksek siyâsette yoklamalar var, ama bu yoklamaların bir karâra dönüştüğünü gözlemlemiyorum.

Ruşen Çakır: Hatem, çok teşekkürler. Yine çok iyi bir yayın oldu. Hatem Ete ile PANORAMATR’nin Mayıs ayı araştırmasını konuştuk. Çok büyük değişiklikler yok, ama detaylara baktığımız zaman, bâzı partilerde ileriye doğru, bâzı partilerde de geriye doğru gelişmeler var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin birinci parti olma özelliğini koruması, başlı başına önemli bir bulgu olarak karşımızda duruyor. Tabiî ki, bu araştırma sonucunda, Özgür Özel’in başarısının diğer liderlere göre çok bâriz bir şekilde kabul edildiğini söyleyebiliriz. Hatem Ete’ye tekrar teşekkür ediyorum. İzleyicilere de bizi izledikleri için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.09.2024 Erdoğan ile Esad buluşmasını beklerken
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
13.09.2024 Haftaya Bakış (231): İmamoğlu-Yavaş rekabeti - Narin Güran cinâyetinde tutuklamalar - Genç teğmenler krizi
12.09.2024 Mehmet Altan ile söyleşi: Türkiye’nin gidişâtı
12.09.2024 BRICS nedir? Türkiye üye olursa ne olur? Sinan Ülgen ile söyleşi
11.09.2024 Transatlantik: Trump-Harris düellosu - Hakan Fidan Arap Ligi’nde - 23. yılında 11 Eylül saldırıları
09.09.2024 Hafta Başı (1): Narin Güran cinayeti | Erdoğan teğmenleri hedef aldı | Hopa’da yaşananlar
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
07.09.2024 Müslüman Kardeşler out, “kardeşim Sisi” in!
06.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (230): CHP iktidara yürüyor mu? Sisi-Erdoğan kavuşması - Teğmenlerin kılıçlı yemini
22.09.2024 Erdoğan ile Esad buluşmasını beklerken
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı