CHP’nin silahları: Ahlak, cesaret ve millet

04.09.2025 medyascope.tv

4 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. CHP'nin 2 Eylül darbesine, yani İstanbul yönetimine kayyum atanması hamlesine nasıl cevap vereceğinin ilk ve en önemli örneği, dün akşam İstanbul Zeytinburnu'nda gerçekleşen mitingdi. CHP mitinglere miting değil, eylem diyor. Öyle de diyebilirsiniz. Burada özellikle kalabalık, kalabalığın coşkusu ve Ekrem İmamoğlu'nun mesajı ama en önemlisi Özgür Özel'in konuşması damgayı bastı. Kalabalık beklendiği gibi çoktu ve coşkuluydu. Yani bu 2 Eylül darbesinin CHP tabanını korkutmadığını gördük, şaşırmadık da. Korkunun yerine öfke ve heyecan vardı, ben öyle gözledim. Ekrem İmamoğlu'nun mesajı daha önceki mesajlara benzerdi ama temel tema, zaten hep olduğu gibi, "Teslim olmayacağız, bizi teslim alamayacaksınız." mesajıydı. Tabii ki gözler İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik'e daha fazla yönelmişti, çünkü yerine kayyum atanan kişi o. Ama Özgür Özel'in konuşmasına baktığımızda daha önceki konuşmalara çok benzeyen bir şeydi belki ama bence en önemli özelliği, dün mesela yaptığı konuşmada kayyumlardan bahsetmedi. Bahsettiyse de ben kaçırdıysam özür dilerim ama bir önceki gün Halk TV röportajında yaptığını pek yapmadı. Belki de hiç yapmadı. Yani Gürsel Tekin'i muhatap almadı. Muhatabı sadece Erdoğan'dı. Doğru olanı da bu aslında.
Erdoğan ve siyasi iktidar bir yerden sonra bu olayı bir hukuk meselesi olarak göstermek isteyecek, ki değil, siyasi bir hamle. Bir diğer yönü de bunu CHP içerisinde bir kavgaymış gibi göstermek isteyecek. Yani ‘‘birbirlerine düştüler’’ demek istiyor. 19 Mart'ta bunu ummuştu, bulamamıştı. Şimdi kendisi böyle bir şey yarattı ve anlaşıldığı kadarıyla bu olayda rol alan kişiler bir süredir buna hazırlıklı ve tabii ki devletin, iktidarın bilgisi dahilinde hazırlıklı. Doğrudan temas kurmuşlardır, kurmamışlardır, bilmiyorum. Fakat kimlerin kayyum olacağını zaten kurultayın iptali için başvuranlar önermiş ve o önerilen isimler belli ki iktidarın dikkatine sunulmuş, onay almışlar. Yani kayyumlar iktidarın tercih ettiği CHP'liler diyeceğim ama CHP'lilikleri de artık tartışma konusu. Kendilerini CHP'li olarak tanımlıyorlar. Hatta Gürsel Tekin ‘‘CHP'lilerin abisi’’ gibi tanımlamaya çalışıyor. Dolayısıyla kayyumu muhatap almak CHP için çok akıllıca bir iş değildi. Dün bunu yapmayıp, kayyum yerine kayyumu oraya getireni, bir anlamda kayyumun patronunu muhatap aldı ve orada temel perspektif, dikkat etmişsinizdir izlediyseniz, Erdoğan'ı korkaklıkla suçlaması. Bunu daha önce de yapıyordu. Bu sefer çok daha belirgin bir şekilde yaptı. Erdoğan'ı korkaklıkla suçladı. Hatta AK Partilileri, özellikle gençleri, bu korkak kişinin arkasından gitmemeye çağırdı ve kendilerini de, kendilerinin temelini de bir cesaret olarak tanımladı.
Gerçekten baktığımızda 19 Mart'tan bu yana, aslında Türkiye'de otoriterliğin başından beri böyle ama CHP için 19 Mart'tan bu yana yaşananların temelinde cesaret var. Bunu gördük. Yani birisi korkuyor, birisi cesur. Birisi siyaset yapıyor, diğeri siyaset yapmayıp yargıyı kullanıyor. Yani buradaki temel direklerden birisi cesaret, bir diğeri ahlak. Bu konuda dün Birikim'de Tanıl Bora'nın bir yazısı vardı. Onu okumuştum ve ardından mitingi izlerken tam da Tanıl'ın vurguladığı, başlığa da çıkardığı "Ahlaki üstünlük bizdedir" lafını Özgür Özel'den bir kere daha duyduk. Bu çok önemli bir şey. Yani şunu diyebilirsiniz: "Bu çağda bu duruş ne kazandırır?" diyebilirsiniz, ama bu duruş özellikle CHP'yi bir anlamda solda konumlandırıyor. Tanıl'ın yazısını bu anlamda okumanızı da öneririm. Bu çok önemli bir fark. Yani birisi ahlak dairesinde kalıp bir şeyler yapmaya, siyaset yapmaya çalışırken; bir diğeri, siyasi iktidar, ahlakla alakası olmayan, kuralların dışında bir şey yapıyor. Ki bu olay, kurultay iptali olayı ya da kayyum olayı, tamamen var olan yasalar ve anayasanın dışında bir "ben yaptım oldu" olayı ve hiçbir ahlaki zemini yok. Dolayısıyla burada da bir ahlak var. CHP "ahlaki üstünlük" diyor.
Buna ek olarak 19 Mart'tan beri CHP’nin sürekli dile getirdiği bir "millet" söylemi var. Bunu 19 Mart'ın başlarında da birkaç kere ele almıştım. ‘‘Millet, milli irade’’ söylemi aslında Türkiye'de sağın söylemidir. Hep böyledir. Sol genellikle "halk", "halklar" ya da "toplum" demeyi tercih eder. Ama 19 Mart'la birlikte CHP çok ciddi bir şekilde millet kavramını da öne çıkarmaya başladı. Millet kavramını öne çıkarması CHP'nin kendisiyle tarihsel olarak mesafeli olan kesimlere daha kolay ulaşmasını mümkün kılıyor bence. Gerçekleşiyor, gerçekleşmiyor o ayrı. Ama sonuçta şöyle bir şey görüyoruz: Solla sağın harmanlandığı tüm Türkiye'ye hitap eden bir söylem. Ve bir önceki yayında da söylediğim gibi temel olay şu: Teslim olmayacak. Bunu nasıl yapacak? Ahlaki üstünlüğü koruyarak yapacak, cesaretini yitirmeden yapacak ve millete dayanacak. CHP'nin düsturu bu. Ama öte taraftan iktidarın beklentisinin de hep aynı olduğunu görüyoruz. CHP'yi kapatmak değil belki, CHP'yi yok etmek değil; ama CHP'yi dar bir sınırın içerisine çekmek, CHP'yi sokaklardan çekmek. CHP'yi Ankara'da, genel merkezinde ve Meclis’te – ki başkanlık sisteminde Meclis’in ne kadar önemi olduğunu hepimiz biliyoruz – orada sınırlamak. İşte dünkü Zeytinburnu mitingi CHP'nin bu oyuna gelmeyeceğini, kendi çizdiği oyunu, kendi yazdığı oyunu kendi kurallarıyla oynamakta kararlı olduğunu gösteriyor. Bu da onu daha baştan kazanmaya yaklaştırıyor. Aksi takdirde, herhangi bir tereddüt durumunda CHP'nin hızlı bir şekilde kaybetmesi ve çözülmesi bence mukadder olurdu. O şeyi kaybetmiyor CHP. Ve en önemlisi de şu: Bazı muhalefet içerisinden konuşan kesimlerin yapmaya çalıştığı gibi, Erdoğan'ın gücünün sınırlı olduğunu kabul ediyor, görüyor ve topluma da bunu anlatıyor. Erdoğan'a da bunu söylüyor. "Her istediğini yapamazsın." diyor ve her istediğini yapmasını engellemek için cesur, ahlaklı ve milletle iç içe olmayı kullanıyor. Tabii ki buna ek olarak birtakım stratejiler geliştirmesi, şu bu olacaktır, olması gerekecektir. Ama duruş itibarıyla, nasıl 19 Mart'ın ilk gününden itibaren kazanan CHP, kaybeden AKP olarak ya da iktidar olarak karşımıza çıktıysa, 2 Eylül'de de benzer bir olayın olduğunu düşünüyorum. Bu konuyu daha çok konuşacağız. Bugün de bu konuda yine uzman konuklarla yayınımız olacak.
Şimdilik burada buna noktayı koyayım ve bugünün ithafına gelelim. Bruce Springsteen, yani Amerikan folk rock, artık ne derseniz, bunları harmanlayan herhalde en önemli, en meşhur isimlerinden birisi diyelim. Eskiden çok dinlediğim birisi değildi ama yakın bir dönemde çok yoğun bir şekilde dinlemeye başladım. Bakıyorum, 75 yaşındaymış ama hâlâ zımba gibi. Şu hâline bakarsanız göreceksiniz. Gitar da çalıyor, kendi parçalarını besteliyor ve söylüyor ve yıkılmamış, ayakta. Gerçekten bir tarih Bruce Springsteen, çok şarkısı var. İnsanların, özellikle Amerikalıların tabii ama Amerika'nın dışında da dünyanın dört bir tarafında çok popüler bir isim. Saygı duyulacak bir sanatçı. Ama Bruce Springsteen deyince ben yanına muhakkak Ahmet Tulgar'ı da eklemek istiyorum. Üç yıl önce 63 yaşında kaybettik Ahmet'i. Gazeteciydi. Yıllarca medyada birlikte de çok çalıştık. Çok değişik, kendine özgü, nevi şahsına münhasır birisiydi ve bana sorarsanız en temel özelliği Bruce Springsteen hayranı olmasıydı. Yani kendisiyle yaptığınız muhabbetin bir yerinde muhakkak Bruce Springsteen'den bahsederdi ve benim de "Ya şunu ben de bir dinleyeyim" dememde gerçekten Ahmet'in çok büyük payı vardır. Kendisini sevgiyle bu vesileyle anmak istiyorum.
Evet, bitirmeden sizlerden Medyascope'a destek olmanızı rica ediyorum. 10 yıldır varlığımızı sürdürüyoruz. Daha çok sürdürmek istiyoruz. Bize Patreon'dan, YouTube'dan destek olabilirsiniz ya da web sayfamıza abone olabilirsiniz. Şimdiden hepinize çok teşekkür ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
06.09.2025 CHP kayyumlarının videosunun düşündürdükleri
05.09.2025 Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve destekçileri ne yapmak istiyor?
04.09.2025 Erdoğan sonrası dönem için muhalefeti etkisizleştirme operasyonları: Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
04.09.2025 Yunus Emre değerlendiriyor: CHP bugüne kadar ne yaptı? Bundan sonra ne yapacak?
04.09.2025 CHP’nin silahları: Ahlak, cesaret ve millet
03.09.2025 Murat Sabuncu değerlendirdi: CHP pes ederse…
03.09.2025 Hilmi Hacaloğlu ile söyleşi: CHP tuzağa düşer mi?
03.09.2025 Şule Özsoy Boyunsuz anlattı: 2 Eylül darbesinin hukuki boyutu
03.09.2025 19 Mart’tan sonra 2 Eylül darbesi: CHP yine teslim olmayacağa benziyor
07.09.2025 Erdoğan işbirlikçilere rağmen CHP’nin bileğini bükemiyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı