“CHP evdeki bulgurdan olmaktan korkuyor ama evde bulgur yok”-Burak Cop ve Yunus Emre’nin sorularına cevaplar (tam metin)

24.03.2015 rusencakir.com

CHP içinde siyaset yapan iki genç siyasetbilimci, Yunus Emre ile Burak Cop 14 kişiyle yaptıkları söyleşileri “Türkiye İçin Sosyal Demokrasi: Zorluklar ve Fırsatlar” (Kalkedon Yayınları) adıyla kitaplaştırdılar. Konuştukları isimler: Alper Taş, Ayşe Buğra, Burhan Şenatalar, Çağlar Keyder, Ercan Karakaş, Gürsel Tekin, Hurşit Güneş, Kemal Derviş, Mehmet Ö. Alkan, Melda Onur, Oğuz Oyan, Sencer Ayata, Taha Akyol ve ben. Benimle yapılan söyleşinin tamamı şöyle:


CHP’ye ilişkin, sosyal demokrasiye ilişkin genel gözlemleriniz nedir? Bu gözlemleriniz çerçevesinde “Türkiye’de sosyal demokrasi başarısız olmuş bir siyasi harekettir” gibi bir iddiaya katılır mısınız?
Tarihi çok fazla eşelemeye gerek yok. Çıkışında belli bir damar yakalamış bir hareket. 12 Eylül’den çıkış sürecinde de aslında çok ciddi bir hareket vardı; SHP bünyesinde özellikle, insan hakları savunuculuğu, Kürt meselesine sahip çıkmak gibi hususlarda. Ama daha sonra bir çizgi değişikliğine doğru kaydı ve giderek soldan uzaklaşarak sağa kayıp, kimliksizlik ve politikasızlık yaşadı. Bu ise Kürt meselesi konusunda geri adımlarla beraber başladı. Türkiye’de aslında bütün sorunların anası Kürt meselesi. Siyasi duruşunuzun sigortası, mihenk taşı Kürt meselesine nasıl baktığınız. Türkiye’de sadece CHP değil birçok sol hareket, sosyalist sol, komünist solda da birçok hareket Kürt meselesine karşı tavırları nedeniyle soldan uzaklaştı, etkisizleşti. CHP ve Deniz Baykal bu sağa yönelişi çok fazla göstere göstere yapmadı. Küçük çaplı da olsa merkez sağdan bir takım insanları alarak taşıyordu.

Baykal’dan sonra ne oldu?
Kılıçdaroğlu’yla beraber belli bir aşamadan sonra sağa yöneliş çok ciddi bir şekilde ortaya çıktı. Bunun temel sebebi aslında Tayyip Erdoğan ve AKP ile baş edememenin verdiği panikle, eski merkez sağı devşirerek CHP’ye bir yeni alan açılacağının düşünülüyor olması. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde de zaten benzer bir şey oldu. Ben bunun doğru bir politika olduğunu düşünmüyorum. Kendini sağa göre tanımlayarak yapılan politikalardan sol çıkmıyor. Kendini tanımlayarak politika yaparsan ve sağ kendini sana göre tanımlamaya başlarsa başarılı olursun. Türkiye’de özellikle son 15 yılda ve özellikle AKP döneminde sol iddialı yapıların hemen hepsi kendilerini siyasi iktidara göre tanımlıyorlar. Kendi planları, programları, söylemleri, kadroları yok. Oralardan kadro devşirmeye, oralardan slogan devşirmeye çalışıyorlar ve CHP bunu özellikle son dönemde net bir şekilde yapıyor.

Sizce CHP’yi yönetenler “sol bitti” diye mi düşünüyor?
Bu bir tercih tabii, soldan çıkma bir tercih olabilir. O zaman şöyle bir soru var ortada: Sol bitti de oradan mı çıkmaya çalışıyor, yoksa kendini yeni bir yere taşıyor ve solu da başkalarına mı bırakıyor? Bu soru çok önemli, bunun cevabını tam olarak bilmiyorum. Ama ben kendini solda tanımlayan birisi olarak solun bittiğini ve biteceğini sanmıyorum. Dolayısıyla CHP’nin stratejik tercihinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Son örnekte, Ekmeleddin İhsanoğlu örneğinde nasıl bir akıl yürütüldü? Bizim MHP ile belli bir oyumuz var, Erdoğan’ı seçtirmemek için şu kadar bir oya ihtiyacımız var. O kadar oyu Kürtlerden almak mümkün ama MHP ile birlikteyken Kürtlerden oy almak mümkün değil. Dolayısıyla AKP’den oy almak lazım. AKP’den oy almanın yolu da nedir? AKP muhafazakâr bir parti, öyleyse muhafazakar bir aday göstermeliyiz. Tamamen yanlış kurulmuş bir denklem.

Neden yanlış?
AKP muhafazakâr bir parti olduğu için oy almıyor. Dini konulara sahip çıktığı için oy almıyor, onun da bir etkisi vardır muhakkak ama tek başına bu değil. Öte yandan şu var: Diyelim ki AKP dini konulardaki hassasiyeti vs. nedeniyle oy alıyor. Senin onunla mücadele etmenin yolu dindarlığı AKP tarafından tescillenmiş ama senin yapına uyup uymayacağı şüpheli olan birini transfer etmek mi, yoksa kendi içinden dindarların pekâlâ kabul edebileceği kadrolar çıkartıp onu aday göstermek mi? Orada CHP çok ciddi bir paradoks yaşıyor. Kendi içerisinden çok az sayıda bu tür insan çıkarabiliyor ve çıkanlar da zayıf. Hâlbuki Kürt Hareketi böyle değil mesela.

Onlar nasıl?
Kürt Hareketi’ne baktığın zaman; Leyla Zana, Abdullah Demirbaş, Osman Baydemir… Hepsi din konusuna çok hâkim. Dindarlara çok kolay ulaşabilen, dini söylemleri çok iyi kullanan, çünkü bilen insanlar. Öyle insanlara sahip değil CHP. Kendi içerisinde dini konulara hassas, saygılı vs. bir söylem geliştirmek yerine dışardan ithal adaylarla politika yapıyor. Bu politikalarla bir yere varabileceğini sanmıyorum. Oradaki sorun, kendini ötekinden tanımlama paradigmasıdır. O paradigmayı değiştirmediği sürece, ister adına çağdaş sosyal demokrasi desin ister başka bir şey… Ayakta kalabilecek bir parti olabilmenin ve iktidara gelebilmenin dışında ana muhalefet partisi olarak kalabilme sorunu var CHP’nin.

“ŞU ANDA ANA MUHALEFET CHP DEĞİL”

Bununla neyi kastediyorsunuz?
İktidara gelebilme sorunu çok ciddi bir sorun, kimse gelebileceğini sanmıyor, kendileri dâhil. Ama bir de muhalefette ana muhalefet olarak kalabilme sorunu var. Belki de şu anda ana muhalefet CHP değil. Şu anda en etkili muhalefeti istediği zaman Kürtler yapıyor. Her zaman istemiyorlar, o ayrı bir şey. Çözüm süreci gibi bir şeyle hükümet onları bağlamış durumda. Onu gözeterek ama ona rağmen… Çok ilginç; hem onunla ortak bir proje yürütüyorsun, hem de aynı zamanda ona muhalefet ediyorsun. Bu muhalefet CHP’ye kıyasla daha etkili.

Siz CHP’nin bölünmüş, ya da bölünmüş görünen yapısı hakkında, içindeki farklı gruplar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu CHP’yi daha dinamik ve güçlü kılan bir şey midir, yoksa Türkiye’nin temel meselelerine politik olarak yönelmesini imkânsız kılan bir şey midir?
Politik olarak ulusalcı diye tabir edilen bir yapı var ve CHP’nin bu yapıdan kurtulması lazım. Bu çok net. Bu, CHP’nin var olan gücünü de enerjisini de yok eden bir yapı. Onu tabii riskli bir şey olarak görüyorlar, çünkü tabanda da bunun belli bir karşılığı olduğunu görüyorlar. Ama öte yandan ulusalcı iddialı parti ve aday örneklerini yaşadık hep beraber. Ulusalcı adaylarla seçimlere girildi, bağımsız aday olanlar oldu vs… Aldıkları oylar belli. Yani ulusalcı söylemlerin belli bir ilgi uyandırma potansiyeli olabilir ama bunun siyasete bire bir tercümesi olmuyor. Ulusalcı iddiadaki insanların CHP’ye getirisinden daha çok götürüsü var bence. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de oldu, Kürt meselesinde de oldu, hele iş ciddiye binince daha da olacak. Son yasal düzenlemeye CHP belli ölçülerde destek verdi. O yasal düzenlemenin ışığında süreç ilerleyip silah bırakmaya doğru gittiği zaman CHP grubunda çok ciddi sorunlar çıkacak.

Ama Batı’daki sosyal demokrat partilerde de farklı kanatlar var, öyle değil mi?
Normal şartlarda Batı sosyal demokrat partilerinde fraksiyonlar vardır ve bunlar o partiye dinamizm getirir. Ama bizde böyle yaşanmıyor, tartışma falan değil, kavga ve ayak oyunları yaşanıyor. Mesela son olarak Süheyl Batum’un kalkıp kendisine sormadan Emine Ülker Tarhan’ın adaylığını ilan etmesi… Avrupa’daki sosyal demokrat partilerde böyle bir şey olmaz. Bu fraksiyon falan değil, bu başka bir şey. Burada önemli olan, CHP’nin bir kimlik sorununun olması. Tam olarak kendi kitlesini tarif etmede güçlüğü var. Kimlik politikaları konusunda tavırsızlığının getirdiği çok büyük bir sorun var, Kürt meselesinde, Alevi meselesinde, eşcinsellik ve çevre hareketi gibi konularda. Mesela Gezi konusunda CHP çok aktif oldu sanılıyor ama bence değil. Gezi konusunda CHP çuvalladı.

Neden böyle düşünüyorsunuz?
Parti yöneticilerinizin orada olması değil ki mesele. Peşinden gittiler ve ne yapacaklarını bilemediler. Gezi’yi ele geçirmesi mümkün olamazdı ve iyi de olmazdı ama Gezi’yi anladıklarını sanmıyorum. Hiçbirimiz belki anlamadık tam olarak ama CHP gibi bir yapının oradan çok şey kazanabilmesi gerekirdi. Ama muhalifliği Tayyip Erdoğan karşıtlığına indirgediğiniz zaman bu olamıyor. Bu tür kendiliğinden gelişen yeni toplumsal hareketleri siz kendi artı hanenize çekemiyorsunuz. Normal şartlarda CHP’nin içerisinde çok güçlü bir feminist hareket olması lazım, çok güçlü bir eşcinsel, LGBTİ hareketin olması lazım. CHP’nin mesela eşcinsel kimliğiyle etkili bir şekilde politika yapan insanı yok, böyle bir şey olabilir mi? CHP gibi bir partide eşcinsellerin görünür olmaması kadar saçma bir şey yok. Bir milletvekili bile yok, varsa bile kimliğini gizliyor. Bunlar olmadan bu işler olmaz. Kürt kimliği de Sezgin Tanrıkulu’na havale edilmiş durumda. Onun da destekçiden çok köstekçisi var. Alevi meselesinde Hüseyin Aygün üzerinden giden, onun da iniş çıkışlı politikalarıyla giden bir durumu var. Kemal Kılıçdaroğlu varken Alevi meselesine sahip çıkılması yaşanmıyor.

“İKİ DE KÜRT OLSUN, İKİ DE ALEVİ OLSUN DEMEKLE OLMUYOR”

Neden yaşanmıyor?
Başkasına ihtiyaç yok normalde. Ama işte Alevi bir başkan olarak çıkarsa Sünnilerden oy alamaz gibi düşünceler var. Bütün bu paradoksları aşamıyor. Kimlik politikalarına karşı tavrını belirleyemediği için CHP, orada hep zorlanıyor. Aynı şekilde muhafazakâr kimlikle de ilgili. Zamanında Baykal yapmaya çalıştı, çarşaflı üye kaydı vs… Sonra yüzüne gözüne bulaştırdı. Yani bu böyle çalışılarak yapılacak şeyler değil. Öyle bir hareket olmalısınız ki bu harekete insanlar kendiliğinden başörtüsüyle, eşcinsel kimliğiyle, Kürt kimliğiyle gelebilmesi lazım. İki de Kürt olsun, iki de Alevi olsun şeklinde olmuyor yani.

Tayyip Erdoğan’ın genellikle toplumsal meselelerde toplumu bölmekte ve büyük parçayı kendine almakta başarılı olduğunu görüyoruz. Alevi kimliğini vurgulayan siyasetçiler ön plana çıksa, ya da LGBTİ kimliğini vurgulayan siyasetçiler meydana çıksa, bu insanlar toplumdaki azınlık gruplarını temsil ettiği için “çoğunluğun” gözünde CHP’yi daha da antipatik bir duruma düşürmez mi?
Hayır. Türkiye’nin meselesi çoğunlukçu ve çoğulculuk arasındaki ayrımdan kaynaklanıyor. Senin çoğulcu bir parti olduğunu, ama aynı zamanda içinde bütünlüklü bir ortak kimliğin olduğunu göstermen gerekiyor. Bu ortak kimliğinde bütün Türkiye’yi kapsadığını göstermen lazım. Partide sadece Alevicilik, sadece Kürtçülük, sadece eşcinselcilik yapılırsa tabii ki ayvayı yersin. Bir takım sol grupların durumuna düşersin. Ama partinin kendisinin bir omurgası vardır ve o omurgaya bunlar bir yerlerinden tutunurlar. O omurga özgürlükçü sol bir perspektif olur. Bunun içerisinde eşcinseli de, feministi de kendine bir yer bulur. Yoksa demin dediğime geliyoruz, iki Alevi, iki Kürt, o da var bu da var… Bu değil ki mesele. Kimlik talepleri karşısındaki konumunu belirleyemediği için, hala eski kafayla büyük anlatı üzerinden yürüdüğü için, CHP kimlik politikalarından korkuyor. Bölücülük olabileceğini, marjinalleşme olabileceğini düşünüyor. Hâlbuki tam tersine bu kimlik politikalarının belli bir ortak paydada buluştuğu yerde yeni bir siyasi kimlik ortaya çıkar, çağdaş kimlik ortaya çıkar. Eski tip yöntemler uygulayıp, ayıp olmasın diye birkaç kişiyi de vitrine koyunca olmuyor bu iş.

Kürt Hareketi’ni bu konuda nasıl buluyorsunuz?
HDP de bunda zorlandı. HDP’nin ilk kuruluşunda iki eşcinsel, iki Gezi eylemcisi bilmem ne… Özel olarak arayıp buldular. Onun hareketin kendi içerisinden zaten öyle gelebilmesi lazım. O bile zorlanıyor, CHP hayli hayli zorlanıyor. Bir de şöyle bir sorun var: CHP’nin böyle bir arayışı pek yok ama HDP’nin var. Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı ilginç bir deneyim oluyor. HDP bir eşiği aşarsa CHP içerisindeki solun bir bölümünü alıp götürebilir. CHP kimlik politikalarına o kadar mesafe koyuyor ki… Yani şimdi siz kalkıyorsunuz Ekmeleddin İhsanoğlu’na “Gezi aslında iyidir” dedirtmeye çalışıyorsunuz. Bugün Cumhuriyet Gazetesi manşeti öyle atmış, Gezi mesajı demiş. Bunun zorlama olduğunu hepimiz biliyoruz. Öyle bir insan olmalı ki ona baktığında Gezi’yi de görebilmelisin. CHP’nin sorunu böyle bir sorun. Çok garip bir şekilde ve güçlü bir şekilde sağda konumlanıyor artık. Ben mesela Ekmeleddin İhsanoğlu toplantısına gittiğimde kendimden hiçbir şey göremedim.

Bunun sebebini nerede aramak lazım peki?
Tamamen siyaseti yanlış okuma, siyaseti rakibinin üzerinden okuma. Onu yenememe duygusu. Bu uzun zamandır CHP’de var. Onun başarısının nedenlerini tarayıp oralarda ona alternatif olmak yerine, bir takım şeylerle, son yerel seçimlerde olduğu gibi Cemaat’in peşine takılarak, bir takım suni yöntemlerle, ithal yöntemlerle başarılı olmaya çalışmak… Hâlbuki ki kendi içinden bunu çıkarabilirsin. Seçim kampanyalarına Cemaat’in yolsuzluk iddialarını koyduğun zaman sen Cemaat’in seçime soktuğu parti oluyorsun.

Baykal döneminde başlayan ve Kılıçdaroğlu döneminde devam eden sağa yönelmeyi tespit ediyorsunuz. Ancak dikkat çekici; sohbetimizin başından beri kimlik siyaseti üzerinden yaptığınız bir vurgu var. Sola yönelişin alamet-i farikası emek-sermaye meselesi olmamalı mı? Neticede Türkiye iş cinayetlerinde dünya liderliğine oynayan bir ülke…
Biliyorsunuz bu mesele solun son dönemde yani post-modern dönemde tartıştığı en büyük konu. Emek-sermaye ile nereye kadar, proletarya hâlâ var mı yok mu, ne kadar var, beyaz yakalılar-mavi yakalılar gibi tartışmaların hepsini beraber ele aldığınız zaman; sadece emek üzerinden bir siyaset yapmanın bir anlamı yok. Sendikaların durumu ortada. Her DİSK Başkanı CHP’den milletvekili oluyor. DİSK başkanlığı CHP’ye milletvekili olmanın uğrağına dönüştü. Böyle garip bir durum var. İşçi meselesi, emeğin hakları meselesi tabii ki önemli ama artık benim anladığım manada solu emek-sermaye çelişkisinden ibaret görmek yanlış. O anlamda kimlik politikaları çok önemli. Bunların hepsini bir şekilde kim daha iyi kombine edebiliyorsa, sentezleyebiliyorsa… Latin Amerika’da mesela bunu büyük ölçüde başardılar. Ama eski tip şeyleri yapmaya kalktığın zaman ya da tamamen yepyeni şeylerin arayışına girdiğin zaman çok kolay çuvallayabiliyorsun. O tarihselliği bugüne taşıyabilmekte mesele.

CHP bunu başarabilir mi?
CHP bu konuda çok umut vermiyor, kimsenin umut verdiğini sanmıyorum. Solu yeniden yapılandırmaya gitmek yerine, “Eskiden sağ vardı, ne kadar güçlüydü. Onlar şimdi yok, Demirel’e danışalım, oradan şunu alalım” gibi oy kazanmaya yönelik bir siyaset perspektifine girdiği için büyük ölçüde çıkmaza giriyor. Mesela çözüm süreci diye bir olay var. CHP gibi bir partinin Kürt sorununun çözümüne karşı olması düşünülemez. Kesinlikle çözümü istemesi lazım, sorarsan da istiyorlar. Ama sürecin içinde değiller. Niçin değiller? Sordum ben Genel Başkan’a. “Çünkü hükümet bizi oraya dâhil etmiyor”… Diyelim ki doğru, o da biraz karışık ama diyelim ki doğru. Ama sen bu sürece dâhil olmak istiyorsan başka bir yol var. Nedir o yol? Kürt Hareketi üzerinden girebilirsin. Hükümet almıyorsa onlar alır. Hükümetin en büyük avantajı Kürt sorununda yalnız kalması. Aslında kendisini en fazla tehdit eden Kürt Hareketi’nin, kendisinin sigortasına dönüşmesi. Şunu yapmaya çalıştı Cemaat; bir takım tapelerle hükümetle Kürt Hareketi’nin arasını açmaya çalıştı ama Öcalan o oyuna gelmedi. Paris suikastı, Roboski, tapeler falan… Kürt hareketi Tayyip Erdoğan’la yürütmezse bu işi kiminle yürütecek? CHP’yle mi yürütecek, Cemaatle mi yürütecek? Yok… Onun sonucu Türkiye’nin bölünmesi. Bölünme perspektifini de bıraktığı için Kürt hareketi… Normalde eğer bölünme perspektifine sahip olsaydı istediği an başarırdı.

“KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNÜN DIŞINDA KALIRSAN, TÜRKİYE’NİN DIŞINDA KALIRSIN”

Peki CHP ne yapsın?
Burada CHP’nin yapacağı şey çok basit. Mesela Ahmet Türk, eskiden senin partinden milletvekiliydi. Böyle çok insan var, git onlarla konuş. Onlar sana anlatsın, hükümet gizliyorsa onlar açıklasın. Öcalan’ın ne söylediğini onlardan öğren. Doğrudan olmasa da dolaylı olarak Kandil’den… Şimdi CHP bunları yapmıyor. Sonra da diyor ki “Ben çözüm yanlısıyım ama hükümet beni dâhil etmiyor”. O zaman sen bunun dışında kalıyorsun. Türkiye’nin en büyük sorununun çözümü konusunun dışında kaldığında, Türkiye’nin dışında kalıyorsun. Şöyle düşünüyorlar; “buradan bir şey çıkmaz”. Çok büyük hata yapılıyor.

Şöyle bir paradoks ya da ikilemle mi karşı karşıyalar acaba: Sosyal demokrat çizgi gereği uygun olan şey Kürt sorununda cesur adımlar atmak olurdu, ama o adımları atarlarsa kısa vadede bunun oy getirmeyeceğini, hatta oy kaybettireceğini düşünüyorlar. Böyle iki farklı basınç altında mı kalıyorlar?
Böyle bir sorun en çok Tayyip Erdoğan’da var. Tayyip Erdoğan buna cesaret ediyor da sen niye edemiyorsun? Sonra da niye Erdoğan’a kızıyorsun?

Biz sorulduğu zaman hep 1991 seçimlerini örnek gösteriyorlar. İşte ittifak yaptık ve batıda oylarımız düştü…
Sonra? Adamları kovaladılar, batıda oyları arttı, doğuda sıfır çekiyor.

Batıda da azaldı hatta 1995 seçimi ve sonrasında…
Mesela… Ya da batıda oylarını korudu, doğuda sıfır çekiyor. Var mı doğuda herhangi bir yerde çift haneli oy oranı? Sen şimdi Türkiye’nin birçok bölgesinde sıfır çekiyorsan nasıl Türkiye’ye iktidar olacaksın? Sadece Kürtler de değil. Aleviler göç ettiği müddetçe, ki sürekli göç var, İç Anadolu’dan da çıkmıyor artık oy. Karadeniz’de azalıyor. Yani kendini batıda sahil şeritlerine mahkûm etti. Neden olmuyor? Çünkü senin duruşunun, edişinin bir atraksiyonu yok. Bu atraksiyon iki tane başı bağlı alarak, üç tane Kürt koyarak olmuyor. Tamam onları da yap ama esas olarak şunu insanların görmesi lazım: Hakikaten CHP benim sorunumu çözmek istiyor. Hakikaten bunlar eski CHP değil, benim dinimle, imanımla, yaşam tarzımla vs. bir sorunu yok. Bu duyguyu yaşatabilmek lazım. Bunu yaşatabilmenin yolu da çok kapsamlı bir şekilde yapılabilir. Bir iki seçimle değil, daha kapsamlı ve risk alarak, gerekirse kendi tabanından fireleri göze alarak… Sen şimdi kendi tabanından fireyi göze almadan dindar insanlara açılamazsın. Çok basit. Ben mesela sol çevrede hakkımda söylenen şeyleri göze almasaydım şimdi siz bana soru sorma ihtiyacı hissetmiyordunuz, çünkü bırakmıştım gazeteciliği. İslami hareket üzerine çalışmaya başladığım andan itibaren küfür bilmem ne yedim kendi çevremden. Onu göze alacaksın. Ama sen o ilk tepkilerden korkarsan hiçbir şey yapamazsın. Şöyle bakıyorlar; Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım. Evde bulgur yok aslında.

Yok mu gerçekten? İstikrarlı bir oyu var…
CHP’deki insanın hedefi nedir? Milletvekili olmaktır. CHP’ye girip de bakan olma hayali kuran var mı? Yok. Belediye başkanı olmak ya da belediye meclisi üyesi olmak. Daha büyük hayal kurulabiliyor mu? İktidara gelelim denilebiliyor mu? Hedef meclis komisyonuna üye olmaktır, başkan olmak değil. Maalesef CHP’nin ufku dar. O dar alanda milletvekili olursun, meclis idare amiri olursun. Onun ötesine geçmenin ve ufku genişletmenin yolu da risk almaktır. Ama o küçük iktidarı kaybetmemek için büyük iktidara yönelişe ayak diriyorlar. Birileri de bunu yapmaya kalktığı zaman onu aşağı indirmeye çalışıyorlar. Böyle garip bir sistem var. Kaybedilecek bir şeyler olduğunu sanıyorlar.

CHP’nin temsil ettiği kesimleri açıklarken daha çok bölgesel bağlamıyla anlattınız. Peki toplumsal sınıflar ve katmanlar açısından düşünürsek CHP Türkiye’de kimleri temsil ediyor?
Kentli orta sınıfları büyük ölçüde, Aleviler kısmen, Kürtlerin ilk kuşak batıya göçmüş olanları, ki onlar da yavaş yavaş kopuyorlar. Ama mesela işçi sınıfı vs. diye bir şey söylemek mümkün değil. O kesimde çok daha ciddi bir şekilde AKP’ye yöneliş var. Büyük ölçüde kentte yaşam tarzı kaygısı güdenler, daha yüzleri Batı’ya dönük olan insanlar… Ama buradan çok net bir profil çıkmıyor aslında. Şöyle bir şey var; CHP’nin belki de en büyük avantajı, kendi kitle tabanını siyasi iktidar gözden çıkaramaz. Çünkü o kitle tabanını gözden çıkardığı zaman Türkiye’nin ekonomik ve kültürel dinamizmi yok olur. Mesela Gezi olayında yer alan insanlar ciddi bir şekilde Türkiye’de motor fonksiyonu gören kesimlerin çocukları ya da kendileriydi büyük ölçüde. Taşradaki muhafazakâr baktığı zaman “bunların hepsini atacaksın ülkeden” gibi düşünebilir. Ama o insanların hepsinin ülkeyi terk etmesi durumunda Konya’daki adam da aç kalır. Çünkü Türkiye denen büyük çarkın dönmesinde o kesimlerin çok ciddi bir rolü var. Finans sektörü gibi birçok kilit sektörde bu insanlar var. CHP’nin böyle bir avantajı var.

CHP bu avantajını kullanamıyor mu?
Sorun şu; ülkenin motorunu döndürmede bu kadar etkili olan kesimlerin desteğine sahipsin ama ülkenin yönetiminde hiçbir rolün yok. Çok basit bir örnek vereyim; mesela finans sektörü, borsa, bankacılık sektörünün büyük çoğunluğu seçmen olarak AKP’den uzak. Ama yine büyük çoğunluğu AKP’nin kalmasını istiyor, istikrardan dolayı. Bu acayip bir şey. Şunu CHP gösteremiyor insanlara: Ben daha iyi bir istikrar sunarım. İnsanlar ağlaya ağlaya, işinden olmamak için hâlâ AKP’ye oy veriyorsa buradaki sorun büyük ölçüde CHP’dir. Yerel seçimde de öyle oldu. Birçok insan yolsuzluk iddialarını ciddiye alarak vermek istemedi ama Erdoğan’ın gitmesi durumunda ülkenin başına ne geleceğini kestiremedi ve korktu. İçlerinde muhafazakârlar da var. Tamam Erdoğan yüzde 40’ın altına düşsün, perişan olsun, peki sonra ne olacak sorusunun cevabını CHP veremiyor.

“İKTİDAR OLABİLECEKLERİNE CHP’LİLER KENDİLERİ İNANMIYOR”

“Ben gelirsem istikrarı korurum, hatta daha da istikrarlı yönetirim bu ülkeyi” mesajını vermenin yolu ne olabilir?
Dün mesela Ekmeleddin İhsanoğlu dedi ki “Ben seçilirsem istikrarı koruyacağım ve bütün partilerle ele ele yola devam edeceğim”. O mesela anlamış olayı. Kendisine oy verecek insanların en büyük korkusu, hükümetle kriz yaşanması. O da ısrarla “Tayyip Bey’le aram çok iyidir” diyerek bir şey yapıyor. O kendince böyle bir yöntem bulmuş ve akılcı bir yöntem. CHP’nin bunu yapabilmesi için bir kere her şeyden önce kendini güçlü bir parti olarak göstermesi, liderinin güçlü bir profil olarak ortaya çıkması, ne söylediğinin net bir şekilde anlaşılması ve cazip olması gerek. Karşı tarafı eleştirmenin ötesinde kendisinin de bir şey söylüyor olması gerek. Sorduğunuz zaman “Bizim parti programımız çok güçlüdür, medya hiç yer vermiyor” falan… Medyanın hiç yer vermediği Gezi olayının bir günde geldiği noktayı göz önüne alırsanız bunların hiçbiri bahane değil. Parti içerisindeki insanların “biz neden iktidar olamayalım, pekâlâ oluruz”u kendilerinin demesi lazım. Kendisinin diyemediği bir şeyin duygusunu kamuoyunda uyandırması mümkün değil.

CHP’nin yurtdışı ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye global kapitalist sisteme göbeğinden bağımlı. Türkiye’nin istikrarı sistem ile doğrudan ilişkili. New York, Londra vb. borsalarının Türkiye’ye nasıl bakacağına bağımlı. Sorun şu ki onlar da CHP’ye güvenmiyor. Mesela AKP kurulduğunda, daha iktidara gelmeden, Ali Babacan’ın başkanlığında ekipler Londra’da vs. tanıtım turu yaptılar. İlk başta Batılılar bunları çok dikkate almadılar, güvenmediler. Ama AKP’liler bıkmadan usanmadan gittiler ve o tarihten bugüne kurulan ilişkileri tazeliyorlar. Böyle bir yapı var. CHP, hem içeriyi hem dışarıyı tatmin edebilmeli. İlk defa CHP Washington’a gidiyor. Siz anti-emperyalist olabilirsiniz ama Türkiye’yi yönetmek istiyorsanız Washington’la ilişkinizin iyi olması gerekiyor, bu kadar basit. NATO üyesisin, şusun busun. Başka türlü izahı yok. Kaç yıl sonra ilk kez gidildi. İlk ziyaretti ama zayıftı. Partinin kapatması gereken çok eksiği var.

Siz gazeteci olarak SHP’yi de izlediniz. SODEP ve SHP deneyimlerinin günümüz CHP’sinden bir takım farklarını teşhis edebiliyor musunuz? Öyle devam etseydi daha iyi olurdu diye bir görüş var.
Hayır, o özel bir tarihsel döneme denk geliyordu. Onlar koşulların sürüklediği hareketlerdi. Kendi iradeleriyle pek bir şey yapmadılar. DSP’nin ayrı bir parti olması, durup dururken büyük oy alması falan… Bunların hepsi anormal şeyler aslında. Onlardan ders çıkarılabilir en fazla. Onlara bakılarak şöyle olsaydı, böyle olsaydı demek bence doğru değil.

Normal olanı CHP’nin, mecrasında akması olarak görüyorsunuz yani, tarihsel olarak…
Bakın çok basit bir şey anlatacağım. Deniz Baykal’ın istifasından sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkan olduğu anda CHP’nin önü sonuna kadar açıktı. O kadar açıktı ki, sonsuz kredi… Türkiye’nin güçlü bir muhalefete ihtiyacı vardı vs… Hiçbir mazeretleri yoktu. Kaç yıl oldu? Dört yıl bitti. O dört yılı heder ettiler. Geçmişi falan kenara bırak tamamen. Beyaz sayfa aç. Kılıçdaroğlu kafasına göre Parti Meclisi kurdu, kafasına göre MYK kurdu, istediğini milletvekili yaptı vs… Yani ne diyebilirler? “Medya yer vermiyor” falan demekle olmaz. Öyle değil. İlk günlerde muazzam bir rüzgâr vardı, heder ettiler, korktular.

Neyden korktular?
Kendi güçlerinden, gelen rüzgârdan korktular. Bu rüzgârın kendilerini savuracağını düşündüler. Hız vermek yerine yere devireceğinden korktular. Açık söylemek gerekirse bu beceriksizliktir. Kapasiteyle ilgili bir şey.

Yani liderlik sorunu mu var?
Tabii. Her şey açık. Parti dibe vurmuş, moral çöküntü yaşıyor. Kılıçdaroğlu birden geliyor ve her istediğini yapıyor, bir süre sonra PM’yi değiştiriyor. Yerel seçimden sonra MYK’yı yine değiştirdi, kimse de kalkıp ortalığı yıkmadı. MYK değişti ama ben net bir değişim görmüyorum. İnsanları oradan alıp buraya koyarak olmuyor. Üniversiteden insan çağırarak olmuyor. Başka bir şey gerekiyor. Kılıçdaroğlu lider olduğunda o fırsat vardı. Burada bir şey oluyor, yeni bir şey söyleyecek, bakalım ne diyecek diye bir beklenti vardı. Kısa bir andı ve o fırsatı kaçırdı. Merak uyandırması lazım insanlarda, kendi tabanında da. Rakiplerinde de uyandırması lazım.

Sol kulvarda büyük bir boşluk var. Başta belirttiniz, CHP sürekli sağa kayıyor. Sosyalist sol marjinal kalıyor, HDP’nin gücünün sınırları var. Bunu yerel seçimler ortaya koydu. Peki ne olacak? Soldaki bu boşluk devam mı edecek yahut, belki Gezi dinamiğinden belki başka bir yerden yeni bir sol çıkacak ve CHP’den parça mı koparacak?
Öngörüm yok. Bu öngörülebilecek bir şey değil. Şu haliyle durum kötü. Umarım ki Kürt sorunu çözülür. Kürt sorununda kalıcı bir çözümün temelleri atılır ve Kürt hareketi içinde oluşan koalisyonda bir ayrışma yaşanırsa, Kürt solu, Kürdün muhafazakârı, Kürdün liberali diye. Ve oradan gelecek olan bir şeyle, oradaki solla… Bu da zaman alacak bir şey. Bunun dışında ben açıkçası sosyalist sol olarak tarif edilen yapıların hemen hiçbirinden tek başına, hatta birleşmeleri halinde dahi bir şey beklemiyorum. Oralarda hala adını anmaya bile değmez bir yetersizlik ve kendi kendini tüketme hali var. Gezi’de mesela sadece sol olsaydı, kurulan çadırlarda iki saat içinde çatışma çıkardı. Ama başkaları da olunca yan yana durabildiler. Ama o yan yana durmayı uzun süre sürdüremediler. Hala o fraksiyon meseleleri, neden olduğu anlaşılmayan ayrılmalar… Artık merak da etmemeye başladım. En son TKP de bölünmüş galiba. Böyle bir durumda en fazla şu olabilir. Ulusalcı yapının solla alakasının olmadığının netleşmesini umabiliriz. Tabii ulusalcı yapı bunu yapmayacaktır, solun bunu yapması lazım. Çünkü oradan çok büyük zarar görüyor sol. Sol adına umutlanabilecek bir ortamda değil Türkiye. Ama Gezi olayı gösterdi ki hiç beklenmedik anlarda, organize olmadan, kendiliğinden çıkışlar olabiliyor. Öyle bir şey olabilir. Bu anlamda dindar kesim içerisinden gelecek olan bir sol damar çok önem taşıyor. Bu damarın ucu Gezi’de gözüktü. Orada bir buluşma olabilirse, dinin tartışma konusu olmaktan çıkması halinde oradan bir yol alınabilir.

“ORTADOĞU’DA LAİK HAREKETLERİN ÖNÜ ÇOK AÇIK”

Türkiye hızla değişiyor. Bu değişimin doğrultusu CHP için avantaj oluşturacak mı? Yoksa CHP ana muhalefet konumunu dahi kaybedeceği bir yere doğru mu gidiyor?
Şimdi Ortadoğu’ya baktığımız zaman, bölgede siyasal İslam açısından çok acı olaylar yaşanıyor. IŞİD, El Kaide, vahşet vs… Siyasal İslam bölgede güçlü ama Türkiye’de karşılığı giderek azalıyor. Aslında CHP için çok elverişli bir ortam. Ama bunun yolunu yordamını bulabilmek gerekir. Laik hareketlerin önü çok açık. Şu anda İslam dünyası laikliği yeniden keşfeder konumda. Çünkü İslam’a göre yaşamak, devleti ona göre inşa etmek derken bir bakıyorsun Suriye’de El Kaide ve IŞİD birbirini kesiyor. “Onunki yanlış İslam, benimki doğru” diye. Ortaya çıktı ki laiklik farklı İslam yorumlarının da bir arada yaşamasının garantisi. Böyle bir ortamda laikliği arkasına alan hareketlerin önü çok açık. Dolayısıyla CHP’nin muhafazakâr sağcılığa savrulması rüzgâra karşı gitmek gibi. İnsanların dinin siyasetle bu kadar haşır neşir olmasından rahatsız olmaya başladıkları bir dönemde din tekrar siyasal alana taşınıyor.

Nasıl bir laiklik diye soralım…
Şu değil tabii; dini karşına almak asla değil. Ama insanlara kendileri için en uygun atmosferin laik atmosfer olduğunu anlatabilmek. Öyle bir fırsat var şu anda. Çünkü siyasal İslamcı proje çok ciddi şekilde tıkandı. Musul’u ele geçirmesi falan aldatıcı. Vardığı yer vahşet, vardığı yer ötekini yok etmek. Şii’yi yok etmek, Alevi’yi yok etmek, ya da kendisi gibi düşünmeyen diğer radikal grubu yok etmek. Sosyal medyadan takip ediyorum, sürekli karşılıklı olarak ölü resimleri var ve her ikisi de ölene şehit diyor. Böyle garip ve korkutucu bir dünyada yaşıyor İslam. Selefilik akımı var; hiç kimseyle konuşmayan etmeyen, her türlü çoğulculuğu reddeden. Türkiye’nin geneli bunu kabul edebilecek bir toplum değil. Bunları değerlendirebilmek lazım.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı