Bozkürt kimdir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Ahmet Dinç ile söyleşi

06.05.2025 medyascope.tv

6 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yayınlanan söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Ekim ayında başlattığı yeni çözüm sürecinin ortasında ilginç bir kitapla karşılaştık: ‘‘Bozkürt - Ülkücü Kürtlerin Saklı Kalmış Hikayesi: Biji Türkiye.’’ Çok ilginç bir kitap. Benim gibi ülkücü hareketi dışarıdan merak edenler için çok güzel bilgiler var. Tabii ki Kürt olup aynı zamanda Türk milliyetçisi olan birtakım öne çıkmış insanları anlatıyor ve kitabın yazarı bir gazeteci: Ahmet Dinç. Ahmet Dinç şu anda stüdyomuzda konuk. Ahmet, merhaba.
Ahmet Dinç: Merhaba.

Ruşen Çakır: Şimdi bildiğim kadarıyla sen ne Kürtsün ne ülkücüsün.
Ahmet Dinç: Evet, ne Kürdüm ne ülkücüyüm, kendime göre bir milliyetçiliğim var; Atatürk milliyetçiliği. Ama bir gazeteci refleksiyle bu alana bir ilgi duyduk.

Ruşen Çakır: Peki nereden oldu bu böyle? Fikir olarak aslında kitabı görünce çok iyi bir fikir olduğunu insan görüyor ama durup dururken ‘‘Ya ben böyle bir kitap yazayım’’ diye insan düşünür mü, açıkçası bilemiyorum.
Ahmet Dinç: Bu yakın tarihimizin siyaset arenasının satır aralarında kalmış bir gerçeği. Ben 11 yıl Ankara'da politika gazeteciliği yaptım. O dönemde MHP gibi, Büyük Birlik Partisi gibi ülkücü kökenli partilerin içerisinde Kürt kökenli ve Zaza kökenli kişilere rastladım. Dikkatimi çekti. Yani herkesin dikkatini çekiyor mu bilmiyorum ama benim oldukça dikkatimi çekti. ‘‘Bunların ne işi var burada?’’ diye merak ettim. Ve bazılarıyla tanıştığımda gördüm ki bunlar gerçekten ülkücülük de yapıyor. Yani Türk milliyetçiliğine inanıyorlar. Türkeş'e ‘‘Başbuğum’’ diyorlar. Turan inanışı olan, Turan ülküsüne bağlılığı olan insanlar var. Dikkatim daha da arttı. Dedim, ben bu alanı bir araştırayım. Hatta Büyük Birlik Partisi'nde, yine kitapta ‘‘Bozkürt’’ diye anlattığım bir başka kişi olan Remzi Çayır'la diyalog kurdum ve bu konunun kitap olarak başlatılmasını tavsiye etti bana. Benim de zaten niyetim vardı. Belki de siyasi literatürde, yazınsal literatürde ilk kez ben koymuş oldum herhalde bu ismi: ‘‘Bozkürt’’ diye, Bozkurttan kinaye ya da bozma diyelim artık ve böyle bir kitap çıktı.

Ruşen Çakır: Evet, çok güzel fikir. Tek üzerine iki tane nokta koymuşsun, o kadar yani. Bozkurtun üzerine iki nokta…
Ahmet Dinç: Evet, ama önemli bir nokta, önemli iki nokta o.

Ruşen Çakır: Peki şimdi, bugüne gelmeden önce olayın bir tarihsel geri planı var. Türkiye'de Türk milliyetçiliğinin içerisinde öteden beri hep Kürtler olmuş anlaşılan, öyle mi?
Ahmet Dinç: Türk milliyetçiliğinin içinde aslında bizim sandığımız ya da gördüğümüz MHP, Büyük Birlik çizgisinin çok daha öncesinde böyle "Atakürt ya da Atabozkürtler" diye tanımlayabileceğimiz insanlar olmuş. Bunların başında herkesin bildiği Ziya Gökalp var ama bilmediğimiz kişiler de var. İşte Ziya Gökalp'in bir rivayete göre halasının oğlu, bir rivayete göre teyzesinin oğlu olan Süleyman Nazif var. Süleyman Nazif, Osmanlı'ya valilik yapmış ve Barzani'nin büyük amcasını astırmış bir insan. Musul'da kale kapısına, Musul'un kapısına astırmış bir insan, Musul valisiyken. Doktor Mehmet Sekban var, ömrü boyunca Kürtçülük yapan; sonraki süreçte, ömrünün bir sonraki aşamasında ‘‘Bütün Kürtler Türktür’’ diye kitap yazan bir insan. Mehmet Şerif Fırat var, ‘‘Varto Tarihi’’ diye bir kitabı var ki bu çok enteresan. Hormek aşireti mensubu kendisi ve aşiret ağa ailesine ait biri. Bu şahıs ‘‘Varto Tarihi’’nde bütün Kürtleri ve Zazaları Türk yapıyor ve buna dair kendince işte şecereler, kanıtlar, belgeler koyuyor. Fahrettin Kırzıoğlu gibi, ona benzer başka araştırmacılar gibi, yani "kart kurt" sesinden Kürtlüğe doğru giden… Fahrettin Kırzıoğlu'dur bunun mucidi. O tür araştırmacılar, bu ‘‘Varto Tarihi’’ kitabını referans almıştır, ciddi bir referans kaynağı olmuştur o görüşte olan insanlar için.

Ruşen Çakır: Peki, Ahmet, şunu merak ediyorum; yani ‘‘Kürt diye birileri var ama Türkiye'de yaşayanlar onlar değil’’mi diyorlar, yoksa ‘‘Kürt diye bir şey zaten yok’’ mu diyorlar?
Ahmet Dinç: Farklı, Bozkürtlerin görüşleri bu konuda farklı. Hepsi aynı görüşe sahip değil. Bazıları diyor ki, ‘‘Biz Kürtüz ama bir Türkiye birliğine inanıyoruz. Bu Türkiye birliğinin yolu da MHP'den ya da Büyük Birlik Partisi'nden geçer’’ diyor. Şimdi Remzi Çayır, Milli Yol diye bir parti daha kurdu, yine Bozkürt sıfatıyla. Bir görüşte olan bunlar. Bir başka görüşte olan, gerçekten ‘‘Biz Türküz’’ diyorlar. Yani bu acaba atalarının kendilerine anlattığı, yani demografik senkretizm denen bir olay var. Türkiye'de çok ilgi çekmeyen bir alan. Yani nüfussal geçişlilik gibi artık tanımlayabiliriz. Kürtleşen Türk aşiretleri olduğu gibi, Türkleşen Kürt aşiretleri de var. Bu bağlamda Kürtleşen Türk aşiretlerinin torunlarından bazı kişiler bu görüşü savunuyorlar. Mesela onların dedeleri diyor ki: ‘‘Evladım, biz Horasan'dan gelmişiz,’’ yani ataları, yaşlılar, nineleri ve dedeleri. Böyle olunca, onlar ister istemez bir ilgi duyuyor. İşte Bayat aşiretinin bir kolu Kürtleşmiş, bir kol Karakeçilliler, şunlar bunlar, daha başka aşiretler var Türk iken Kürtleşen. Ha, Kürt iken Türkleşen aşiretler konusu da apayrı bir konu. O da uzun bir konu, konumuz olmadığı için ona girmedik. Bir başka grupsa, Bozkürtlerden bir başka grupsa, İslam birliği, İslam bağından dolayı Türkçülük yapıyorlar.

Ruşen Çakır: Dindar oldukları için…
Ahmet Dinç: Zaten toplumun, belki şu anda da halen öyledir, yakın zamana kadar Türk toplumunun en dindar kesimi Kürtlerdi. Haliyle kendi bölgelerinde solculuk yapan, Barzanicilik yapan — 1960'lardan 1970'lerden bahsediyorum — kişileri görünce, ister istemez içsel bir tepki gösteriyorlar ve onun karşısındaki görüşe kendilerini ait hissedip bakıyorlar, bakınıyorlar. MHP'yi ya da Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ni buluyorlar, Türkeş'in ilk partisi malum. Dolayısıyla oradan gelen bir damar da var. Bir başka ilginç damarsa şu: Aşiretçilik ve ağalık konusunda Doğu ve Güneydoğu toplumunda bir rekabet söz konusudur. ‘‘Benim aşiretim A Partisi'ni tutuyor, senin aşiretin B Partisi'ni tutuyor’’ diyorlar. Onlar bakınıyor, ‘‘Bana kimse kalmadı. Bakıyorum… MHP. Bana da MHP kaldı, hadi ben de MHP'li olayım’’ diyen de var. Yani böyle tek bir sebebe dayalı Türk milliyetçiliği yapan bir topluluktan bahsetmiyoruz.

Ruşen Çakır: Kitabın bir yerinde şeyden bahsediyorsun: Nihal Atsız'ın Kürtlere yönelik çok sert, hakaretamiz şeyleri olduğunu ama mesela Türkeş'in o konuda çok dikkatli olduğunu söylüyorsun. Yani Türkeş'in Kürtlere bakışı, nasıl söyleyeyim, düşmanlaştırıcı bir yaklaşım değil diyorsun.
Ahmet Dinç: Nihal Atsız biraz bizim ‘‘ırkçı, kafatasçı’’ dediğimiz çizgide bir Türk milliyetçiliği yapmış biri. Türkeş herhalde ya o deneyimin tutmayacağını bizzat yaşayıp görerek anladı ya da farklı bir programın parçası olarak, kendi programının bir parçası olarak Kürtlere daha yumuşak, daha benimseyen bir tarzda davrandı. Mesela Türkeş asker iken, sanırım teğmen iken Hakkari'de, yanılmıyorsam Zap Suyu’ndan Kürt halkını, oradaki geçemeyen insanları askerlerin sırtına bindirerek geçiriyor. Kitapta ben anlatıyorum bunları. Artı, Türkeş'in daha başka Kürtlere yönelik benimseyici, içselleştirici tutumları da var. İşte Diyarbakırlı bir Bozkürdü getirip kendi yazı işleri müdürü yapıyor, özel kalemi yapıyor. İşte Ankara'daki Milliyetçi Gençlik Kurultayı'nda bir Kürt şairin şiirini okutturuyor, artı Diyarbakır halk oyunları oynatıyor vesaire, bunun gibi. Yani Türkeş'in, “Kürtlerin tamamı Türk müdür?” gibi bir soruya verdiği cevabın ben “hayır” olduğunu zannetmiyorum ama Kürtleri kucaklayıcı bir tutum sergilemiştir.

Ruşen Çakır: Burada şeyi gördüm, o meşhur 70'li yılların eğitimcileri var MHP ve Ülkü Ocakları’nın. Musa Serdar Çelebiler falan, Namık Kemal Zeybek'in başlarında olduğu…
Ahmet Dinç: Eğitimcilerin başıydı evet.

Ruşen Çakır: Evet, çok ilginç. Onların bazıları hâlâ siyasette çok etkili bir şekilde varlar ve orada mesela ilk eğitimciler içerisinde iki tane yanılmıyorsam Kürt varmış. Sen onlarla da konuşmuşsun galiba.
Ahmet Dinç: Evet evet. Eğitimciler ilginç bir aşamadır Türk milliyetçiliği hareketinde. Bunlar sadece işte kendilerini eğitmek ya da içinde bulunduğu milliyetçi hareketi eğitmek, belli bir seviye kazandırmak, işte cahil imajından, izleniminden kurtarmak gibi bir amaca sahip değillerdi. Türkeş'in sunduğu diyelim, dokuz ışık ilkesini baş ilke olarak kabul ederek, Türk toplumunun gerçeklerini de hayata geçirerek, baz alarak kendi içerisinde bir aydınlanma faaliyetine giriştiler ve Ülkücü Hareket’in belli bir seviyeye ulaşmasını sağladıklarını da düşünebilirim, söyleyebilirim bu konuda eğitimcilerin. İşte Namık Kemal Zeybek'le başlayan bir süreç, kendisinin kitapları var vesaire. Yani eğitimciler ilginç bir aşama, kitapta genişçe bahsettim. Bunu da okuyucuya bırakayım.

Ruşen Çakır: Orada Kürt olan eğitimciler, Kürtlerin yaşadığı bölgede mi eğitim faaliyeti yürütüyorlar daha çok?
Ahmet Dinç: Gezerek de yapıyorlar. Daha çok Ankara'da bu faaliyeti yürütüyorlar. Ancak ocaklara giderek kendi belirledikleri programı lanse etme programları da söz konusu. Ocaklıların Ankara'ya gelmesi şeklinde de, yani Doğu ve Güneydoğu Ocaklarından bahsediyorum. Türkeş Doğu ve Güneydoğu'da çok sayıda ocak açtı.

Ruşen Çakır: Var mı?
Ahmet Dinç: Çok sayıda. Yani Van'dan tutun Diyarbakır... Diyarbakır'da ocak açtı.

Ruşen Çakır: Peki buralar kalabalık mı, yoksa yani böyle bir iki kişinin açıp kapattığı yerler miymiş?
Ahmet Dinç: Yok. Mesela kitabın kapağına da bu ocaklardan birinin fotoğrafını koydum. Oldukça kalabalık insanlardan bahsediyoruz. Yani, ‘‘ocaklılık bir kimlik, bir aidiyet ve zındıklığa, efendim komünistliğe, ateistliğe, anarşistliğe bir bariyer’’ anlayışıyla bu işi yaptıkları için ilgi de görmüşler. Yani dindar bir toplumda ötesini sorgulamadan ilgi gösteren çok sayıda genç olmuş. Bunlar aynı zamanda onları işte kendi anlayışlarınca kötü yola düşmekten kurtardıkları için, “Bu genci, çocuğumu kurtarıyor, gitsin ocağa’’ denmiş. Efendim, işte icabında toplumsal dayanışmadır, iki lokma ekmeği olduğunda bir lokmasını ona vererek, işte maddi birtakım katkıdır gibi getirileri de var. Dolayısıyla aileler de çok ses etmemiş. Ama bu bütün aileleri kapsamıyor tabii. Bir ailenin bir mensubu Bozkürt, bir başka mensubu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’ndan olan, hâlen bugün aralarında mesafe olan insanlar olduğunu biliyorum.

Ruşen Çakır: Peki Ahmet şunu soracağım; şimdi bu, genellikle Türk-Kürt sınırı olan Malatya, Elâzığ gibi yerlerde nispeten daha kolay da, diyelim ki Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Batman gibi yerlerde nüfusun büyük bir kısmı Kürt. Yani şimdi Malatya’da, Adıyaman’da, şurada burada daha karma bir şey var. Bu insanlar aynı zamanda bir kültürün içerisinde doğuyorlar. Bir dili biliyorlar, değil mi? Çocukların büyük bir kısmı Kürtçe de biliyor.
Ahmet Dinç: Evet.

Ruşen Çakır: Onun kültürü var, vesairesi var. Şimdi ayrı bir dil ile doğup sonra Türk milliyetçisi olmak, yani bu bayağı zor bir şey olsa gerek.
Ahmet Dinç: Epey zor. Onlar için zor. Hâlen günümüzde de zor. Ancak PKK'nın bitmeye doğru evrilme sürecine girmesi onları bugün avantajlı duruma da getirdi, belki o konuya da değineceğiz. Oldukça zor. Mesela Diyarbakır'ın, işte bakıyoruz, bir ilçesi hariç, neredeyse tamamı Kürt ağırlıklı insanlardan oluşuyor ve sen gidiyorsun Diyarbakır’ın merkezinde bir Ülkü Ocağı kuruyorsun. Ve bu Türk milliyetçiliğini savunuyor: “Gelin, benim gibi düşünün” diyor. Yani sonuçta bir propaganda meselesi bu, siyasi propaganda. Dolayısıyla o gencin işi Malatya’daki ya da Maraş’taki ya da Elâzığ’daki gencin işinden daha zor haliyle. Ki keza 1975’te Milliyetçi Cephe hükümetlerinden birinin başbakan yardımcısı olan Türkeş gidiyor, orada bir miting yapıyor. Orayı gördünüz mü bilmiyorum.

Ruşen Çakır: Okudum.
Ahmet Dinç: Ve Türkeş’in Diyarbakır’a gelmemesi için oradaki hem Kürtçü gruplar hem sol gruplar büyük bir direniş gösteriyorlar ve ölümlü olaylar oluyor. Dolayısıyla oradaki gençleri, Türkeş bakıyor ki kendi koruyamayacak ya da can güvenlikleri orada bulunarak sağlanamayacak, Ankara’ya aldırıyor. Mesela o bahsettiğim gençlerden birini alıyor götürüyor, kendi özel kalemi yapıyor ya da başka görevler veriyor Ankara’da. Bunun gibi örnekler de var. Yani bir Bozkürt’ün kendi Hakkâri’de, işte Diyarbakır’da, şurada burada, Bingöl’de kalarak yaşaması en başta can güvenliği sorununu ortaya çıkarıyor. İşte 1978’de Bingöl Belediye Başkanlığı’na seçilmiş Hikmet Tekin örneği var mesela. MHP’den seçilmemiş olsa bile yine 1978’de MHP’nin de destekleyerek bağımsız seçtirdiği Hamido meselesi var Malatya’da. Bunların ikisi de öldürüldü, yani birbirine yakın tarihlerde öldürüldü. Dolayısıyla Bozkürt olmak öyle kolay bir şey değildi.

Ruşen Çakır: Ben şunu da merak ediyorum, bireysel olarak, yani şimdi güvenlik, şu bu, siyasi atmosfer bir yana bir genç, diyelim ki belki ilkokula kadar Türkçe bilmiyor, sonra Türkçe öğreniyor vesaire ya da şu ya da bu şekilde sonra Türk milliyetçisi oluyor. Ama bunu, Kürt kültürü içerisinden doğup Türk milliyetçisi olmakta nasıl şey oluyorlar, yani zorlanmıyorlar mı?
Ahmet Dinç: Psikolojik bazı kişisel çelişkiler yaşadıkları kesin. Kendi aileleriyle, az önce bahsettim, birtakım açmazlar, birtakım sorunlar, problemler yaşadıkları da biliniyor, kesin. Ancak “bir kere girdik bu yola” deyip orada duranlar da var. İşte ailesinin can güvenliğinden tut, şehirde esnafın tavrından çıkın, birçok alanda bir Bozkürt kolay barınamıyor bulunduğu şehirde. O yüzden büyük bir çoğunluğu zaten kendi bulunduğu yerleri terk etmiş, illerini, doğdukları yerleri. Büyük şehirlerde ya da bazıları da Türkiye dışında yaşamayı tercih etmiş durumda. Yani burada Bozkürt olmak aslında bana kalırsa her şeyden önce kendi içinde bir çelişki yaşama sonucunu getirmiş.

Ruşen Çakır: İşte o çelişkiyi çok merak ediyorum, yani o bayağı bir zor bir şey olsa gerek.
Ahmet Dinç: Tabii tabii. Kitapta da epey bir anlattım, irdeledim bu konuyu. Özellikle işte biz Ankara’da, İstanbul’da yaşayan Türkler olarak bakıyoruz, işte ‘‘Bir askerimiz şehit oldu’’ diyoruz. Onlar da o taraftan baktıklarında, “Benim oğlum, benim teyzemin çocuğu, benim amcamın kızı dağda öldü, o da bizim şehidimiz” diyebiliyor. Dolayısıyla o ortamda sen Bozkürt olarak bulunuyorsun. Bu kolay bir şey değil. Hem kendi içinde bir çelişkileri taşımaya gebe hem de hayati risk taşıyan bir olay.

Ruşen Çakır: Burada bir yerde, hangi seçimdi şimdi hatırlamıyorum, Diyarbakır’da Türkeş’in çok yüksek oy aldığı bir seçim... Hangisiydi o?
Ahmet Dinç: 1965. MHP’ye geçmeden önce, CKMP’yi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ni Bölükbaşı’nın elinden alınca girdiği ilk seçimde. Türkiye ortalaması %2,2 Türkeş’in CKMP’sinin aldığı oy. Muş’ta %18 alıyor, işte Diyarbakır’da %3 küsur alıyor, Van’da, şurada burada falan da daha yüksek alıyor. Yani Türkiye ortalamasından daha yüksek oylar alıyor. Bu biraz CKMP'nin Osman Bölükbaşı anlayışının rüzgârıyla olduğu gibi, biraz da Türkeş'in gerçek siyasi görüşünü tam idrak edememe, tam aşina olamama sonucunun da getirdiği bir şey.

Ruşen Çakır: Ondan beri çok düşük oy alıyorlar değil mi Diyarbakır'da?
Ahmet Dinç: Ve 11 milletvekili çıkarıyor o seçimde Türkeş'in CKMP'si, üçünü bölgeden çıkarıyor, Doğu ve Güneydoğu'dan çıkarıyor.

Ruşen Çakır: Ama son dönemlerde böyle bir şey yok. Yani birtakım korucu aşiretleri dışında MHP'ye oy veren… Hâlâ tabii MHP örgütleri var Diyarbakır'da vesaire ama…
Ahmet Dinç: Diyarbakır'ın Türk kökenli, Türk ağırlıklı ilçelerinden oy alıyor. İşte Muş'un yine o tarz. Ama Zazalarda Kürtlerden daha farklı bir durum söz konusu. Zazaların önemli bir kısmı “Biz Kürt değiliz” diyorlar. Bir kısmı diyor ki “Hayır, biz Kürdüz.” O ayrı bir tartışma.

Ruşen Çakır: Biliyorum, ben öyle bir şey yaptım da oradan da başıma...
Ahmet Dinç: Epey riskli bir alan bu.

Ruşen Çakır: Ben bir Zazayla konuştum Kürt olduğunu söyleyen, diğerlerinden fırça yedim çok.
Ahmet Dinç: “Sen ne yapmaya çalışıyorsun?” diye hedef biz oluyoruz bu durumda. Biz bunu, konuyu araştırıyoruz oysa ki. Objektif bir gazeteciyiz. Şimdi Zazalarda Bozkürtlük oranı daha fazladır, Kırmançlara nazaran. Bunlar belki biraz Kürtlüğe kendini mesafeli hissettikleri için, belki biraz daha Türk yoğunluklu illerde yaşadıkları için, Türklerle daha fazla içli dışlı oldukları için; Elâzığ, Malatya gibi, vesaire, Maraş gibi…

Ruşen Çakır: Evet, batıya daha yakın.
Ahmet Dinç: Evet, batıya daha yakın alanlarda, bölgelerde… Zazalarda Bozkürt oranı daha fazla ve ünlü Bozkürtler de çıkmıştı.

Ruşen Çakır: Peki, bunların kendi aralarında, Bozkürtlerin kendi aralarında birtakım şeyleri var mı, yani sadece Kürt ülkücülerin bir araya gelip yaptıkları birtakım faaliyetler? Şimdi herhâlde WhatsApp grubu falan var.
Ahmet Dinç: Şimdilerde WhatsApp grubu belki vardır ama haberim yok. Fakat bunların kendi aralarında bir örgütlülüğü yok. Tüm örgüt ocaklardan ibaret ve partiden, partilerden ibaret.

Ruşen Çakır: Peki şeye gelelim,tabii ki en önemli olay: 1984, PKK ilk saldırılarını yapıyor ve o zamandan itibaren Türkiye hem bir taraftan o terör olayını hem de bir taraftan Kürt sorununu tartışmaya başlıyor ve Türkiye'nin 84'ten bu yana, ekonomiyi saymazsak, öyle değil mi, ana gündemi neredeyse bu mesele.
Ahmet Dinç: Evet.

Ruşen Çakır: Ve bu meselenin içerisinde bu kişiler — kimisi 84'ten önce olmuş, kimisi sonra olmuş — bu meseleye nasıl bakıyorlar? Yani bir ara şey çok yaygındı biliyorsun, “Ermeni aslında bunlar” falan gibi propagandalar da vardı. Ama herhâlde bunlar biliyorlardır ki, yani öteki taraf da Kürtler, yani tanıdıkları.
Ahmet Dinç: Amcasının oğlu ya da dayısının kızı sonuçta. Ha, Ermeni iken Müslümanlaşan köyler var, Şeyh Said'in büyük dedesinden başlayıp Şeyh Said isyanına kadar olan süreçte. Bunu bizzat Şeyh Said'in torunu Abdulilah Fırat bana anlatıp kitap yazma teklifinde bulunmuştu, ancak zaman yetmedi. Öyle köyler de var, o ayrı bir mesele. Ama burada asıl vurgulanması gereken, 1984 süreciyle birlikte başlayan ancak 84'e kadar da kuluçka dönemi yaşayan bir Apocular evresi var. Bunlar eylemlere başladıklarında, Bozkürtler’in temel savundukları görüş şu: ‘‘Biz bu ülkenin çimentosuyuz. Yani Kürt ve Türk halkları Türkiye toplumunun iki ana bileşeni, biz bu alanda bu sorunun giderici ögesi, aktörü olabiliriz, bu konuda uğraşalım’’ diye uzun yıllar mücadele vermişlerdir. Hem kendi toplumlarına birtakım barışçıl söylemlerde bulunarak, hem de içinde bulundukları Büyük Birlik gibi, MHP gibi partilerde ortayı sağlama, orta yolu bulma gibi kendilerince mücadele etmişlerdir. Ama PKK olayının boyutu onları çoktan aşmış olduğu için, çok etkili olduklarını söyleyemeyiz. Ancak gelinen noktada bugün itibarıyla, birdenbire PKK'nın en güçlü olduğu bir dönemde diyelim — ülke dışında ve silah sahibi vesaire gibi, uluslararası destek anlamında en güçlü olduğu bir dönemde — birdenbire “fesih” denen bir olayın başlamasıyla birlikte, Bozkürtler kendilerini ‘‘Ne kadar haklıymışız” gibi bir söylemin içine soktular. İşte “Bakın, bizim yıllardır savunduğumuz barış nihayet geliyor. Keşke bu ölümler olmasaydı, keşke bu acılar yaşanmasaydı, bu ilişkilerdeki yıpranmalar olmasaydı. Şimdi bizim zamanımız” diye Bozkürtler, Kürt milliyetçileri, Kürt ülkücüleri devreye girdi aslında. Kendi toplumlarında birtakım inisiyatifler alıyorlar şu sıralar.

Ruşen Çakır: Tabii burada bu süreci Devlet Bahçeli'nin başlatmış olması apayrı bir... Yani sen şaşırmadın mı?
Ahmet Dinç: Ben şok geçirdim, hâlen de kendime gelemedim. Şimdi burada tabii söylenecek çok şey var ama böyle bir süreç Devlet Bahçeli eliyle nasıl başladı, nasıl başlatıldı, irade kime ait; bunlar çok tartışılabilecek konular ya da bizim başımıza iş açabilecek konular. Hiç… Şöyle bir dolaşalım Ruşen Abi.

Ruşen Çakır: Sonuç olarak ama sayıları az olsa da Ülkücü Hareket içerisinde yer etmiş... Şu anda mesela Ülkücü Hareket paramparça. Yani tabii ki MHP önde ama… Mesela diyorsun, Remzi Çayır ayrı parti kurdu.
Ahmet Dinç: İYİ Parti var.

Ruşen Çakır: Büyük Birlik Partisi var, Zafer Partisi var, Namık Kemal Zeybek'in partisi var.
Ahmet Dinç: İYİ Parti'nin içinde olanlar var.

Ruşen Çakır: Anahtar Parti kuruldu şimdi.
Ahmet Dinç: Anahtar Parti var, Yavuz Ağıralioğlu.

Ruşen Çakır: Evet, yani böyle bir yerde senin Bozkürtler de dağıldılar mı her yere?
Ahmet Dinç: Evet, benim Bozkürtler de epey bir dağıldılar. Hemen hemen bu saydığınız bütün partilerde az ya da çok Kürt ülkücüsü diyebileceğimiz kişiler şu an söz konusu. Ancak daha çok MHP'de bulunuyorlar; ondan biraz daha az Büyük Birlik Partisi'nde, Muhsin Yazıcıoğlu çizgisinde, İslamcı milliyetçi çizgide daha çok. O yüzden Büyük Birlik'in aldığı oy oranından daha fazla oranda Kürt vardır. Kürtlerde İslamcı çizgi daha ağır bastığı için, İslamcı anlayış, Müslüman, dindar anlayışı, Büyük Birlik'e bir dönem çok yoğunlaşmışlardı. Son dönemde oradan uzaklaşmalar da söz konusu.

Ruşen Çakır: Ama Büyük Birlik’in artık bir etkisi kalmadı yani.
Ahmet Dinç: İşte diyorum ya, oy oranından daha fazla Kürde sahip.

Ruşen Çakır: Evet. Ahmet, çok sağ ol. Atladığımız bir şey var mı?
Ahmet Dinç: Çok şey var. Kitapta çok şeyden bahsediyorum. Hem olaylardan, hem kişilerden, hem sürece ilişkin verilerden. 3 yılımı aldı bu kitabı hazırlamak. Epey bir uğraştım. Görüştüğüm Bozkürtlerden bir kısmı şu an hayatta bile değil. Aslında bu kitap 2011'de hazırlandı. Yarım yamalak yayınlandı, yayınlanmadı. Ancak şu anda daha derli toplu, daha bir etkinliğe sahip olarak ve bir de konjonktürel olarak en uygun zamanda yayınladığımı düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Evet, tebrikler, hakikaten eline sağlık. Çok sağ ol.
Ahmet Dinç: Teşekkürler.

Ruşen Çakır: Evet, Ahmet Dinç, ‘‘Bozkürt’’ kitabını bize anlattı. U’nun üzerinde iki nokta var ama çok şey değişiyor iki noktayla. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
11.05.2025 PKK kongresini topladı ancak sürece yönelik kuşku, kaygı ve itirazlar bitmedi
09.05.2025 Ne çok korkuyorlar!
06.05.2025 CHP sokağı çok sevdi
06.05.2025 Bozkürt kimdir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Ahmet Dinç ile söyleşi
05.05.2025 Sırrı Süreyya'yı gözyaşlarıyla uğurladık
05.05.2025 Türkiye Kürt sorununu neden çözemedi? Şimdi çözebilir mi? Hasan Cemal ile söyleşi
04.05.2025 Kürtler bu iktidara niçin ve nasıl güvensin?
04.05.2025 Necati Özkan ile söyleşi: “Millet ile devletin karşı karşıya geldiği her durumda kazanan millet olur”
04.05.2025 Erdoğan 19 Mart gibi vahim bir hatayı neden yaptı?
03.05.2025 "Heybede duran büyük turplar" ne zaman dökülecek?
11.05.2025 PKK kongresini topladı ancak sürece yönelik kuşku, kaygı ve itirazlar bitmedi
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı