Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?

24.10.2024 medyascope.tv

24 Ekim 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Çok sert günler yaşıyoruz; daha da sertleşeceğe benziyor. Ama buradan bir şeyler çıkma ihtimâli de var. Ortada bir süreç ve bir çözüm olup olmadığı tartışılıyor. Çözüm ve süreci var mı yok mu? Kim istiyor kim istemiyor? Bunları Altan Tan ile konuşacağız. Altan, merhaba.
Altan Tan: Merhaba, iyi yayınlar.

Ruşen Çakır: Sağ ol. Seninle en son Bahçeli’nin ilk Öcalan çıkışının ardından, ayın 12’sinde bir yayın https://medyascope.tv/2024/10/12/rusen-cakirin-konugu-altan-tan-bahceli-dem-partililere-nicin-el-uzatti/ yapmıştık. Hattâ sen o yayında, Yılmaz Erdoğan’ın bir şiirini söylemiştin.
Tan: Evet. “Ben senin beni sevebilme ihtimâlini sevdim. Biz de çözüm ihtimâlini sevdik” demiştim o yayında.

Ruşen Çakır: Evet, “Olsa iyi olur, ama pek olacak gibi de durmuyor” diye endîşeli bir iyimserliğin vardı. O günden bugüne çok şey oldu — özellikle bir önceki gün ve dün. Önceki gün, yani 22 Ekim’de Devlet Bahçeli, “Şâyet teröristbaşının tecrîdi kaldırılırsa, gelsin, DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini îlân etsin. Sonra belki kendisine birtakım haklar tanınır” dedi. Bu açıklamayla, Öcalan ve DEM Parti’yi bir yana, Edirne’yi, yani Selahattin Demirtaş’ı ve Kandil’i bir yana koydu. Daha “Ne oluyoruz?” demeye kalmadan, dün öğleden sonra Ankara’da TUSAŞ’a bir saldırı yapıldı. Çok profesyonelce yapılmış bir saldırıydı. Kısa bir süre sonra da saldırıyı PKK’nın yaptığı anlaşıldı zâten; çok da şaşırmadık. Saldırının ardından, Abdullah Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan’ın –ki kendisi aynı zamanda DEM Parti Şanlıurfa milletvekili– aylar sonra Abdullah Öcalan’la görüştüğü haberi geldi. Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın “Ben teorik ve pratik olarak silâh bırakma olayını çözerim” dediği mesajını paylaştı 
Bütün bu olaylar peş peşe yaşandı. Şimdi, aradan geçen 12 günün sonrasında, Altan Tan’a soruyorum: Hâlâ “Pek bir şey olacak gibi durmuyor” mu diyorsun? Yoksa çok şey oluyor da bütün bunlar ondan mı oluyor? Ne düşünüyorsun?
Tan: Öncelikle şunu söyleyeyim: Bizim 12 Ekim’de yaptığımız yayın duruyor zâten. Ben “Pek bir şey olmuyor” demedim. Şunu söyledim: “Perde arkasında ne olup bittiğini, neler görüşüldüğünü bilmiyoruz. Ama Bahçeli’nin bu hamlesinin arkasından Erdoğan’ın verdiği destek, kendiliğinden basit bir hamle değil. Bunun nereye doğru gideceğini süreç ilerledikçe ve bilgilendikçe anlamaya çalışacağız. Hangi sebepten olursa olsun, çözüm ümîdi içindeyiz, bu adımları desteklememiz lâzım” — dediklerim bunlar.
Şimdi gelelim bugüne. Hani “Siyâsette 24 saat çok uzun bir zamandır” diye meşhur bir lâf vardır. Yirmi dört saat değil ama 48 saat içinde bir yıllık süreç aldı. “O gün ne olup bittiğini bilmiyoruz” derken, bugün, bilmediklerimizin bir kısmını yapılan açıklamalarla, görüşmelerle ve bu bilgiler doğrultusunda, bilgimiz, birikimimiz, siyâsî tecrübemizle elde ettiğimiz yorumlarla artık biliyoruz. Nedir bu dün bilmediğimiz bugün bildiğimiz şeyler? Öyle anlaşılıyor ki Abdullah Öcalan’la görüşmeler, uzunca bir müddettir perde arkasında sürüyormuş. Sonuç îtibâriyle bir proje, bir yol haritası üzerinde uzlaşılmış. Bu uzlaşma olmamış olsa ne Sayın Bahçeli bu lâfları söyler, ne Öcalan’a görüşme izni verilir, ne de Ömer Öcalan bugün yaptığı açıklamayı yapar. Demek ki epey bir zamandır –tabiî bu görüşmeler ne kadar zamandır sürüyor bilmiyoruz– devlet yetkilileriyle Öcalan arasında bir görüşme trafiği var ve bunun sonucunda da bir yol haritası oluşturulmuş. İşte bilmediğimiz de bu yol haritası. Bu sürecin nasıl işleyeceğini bilmiyoruz.
Ancak burada da olumlu bir nokta var: Aslında bizim bu konuştuklarımız ve tartıştıklarımız, yani şu anki hâdise, 2013 senesinde olacaktı. Aynen bu şekilde, o günkü iktidarla Öcalan arasında bir mutâbakat vardı – ki ben bunu defalarca haykırdım; 11 yıldır da haykırıyorum. Ama işte Kandil, DEM Parti’nin önemli bir kesimi, o dönemki eş başkanlar, arkasından ABD, Gülen Cemaati, Ankara’daki derin güçler ve o târih îtibâriyle MHP ve CHP, içeriden ve dışarıdan bu işi engellediler. Bu engelleyenlerin önemli bir kısmı AK Parti içinde de vardı. Ama bugün, 11 sene sonra tekrar aynı noktadayız. Ama bana göre daha iyi bir noktadayız. Çünkü dün, bu işin karşısında olan MHP bugün bu işin en önünde. CHP de özellikle Özgür Özel’in ağzından –ki CHP derken resmî temsil odur– bu işe olumlu baktıklarını ve sürece katkı sunacaklarını söylüyorlar. Ama aynı destek İmamoğlu’nda, Mansur Yavaş’ta veya CHP’nin diğer bir kesiminde gözükmüyor.

Ruşen Çakır: Peki, şöyle bir şey sorayım: Öcalan açıklamasında çok net bir şekilde, “Ben bu işi teorik ve pratik olarak çözme yetkinliğine sâhibim” diyor. Sen Öcalan’la o süreçte görüştün. Zâten bildiğin birisi; başka zamanlarda da kendisini tâkip ettin. Sence Öcalan teorik ve pratik anlamda bu sorunu çözebilecek isim mi gerçekten? Hattâ tek isim mi?
Tan: Benim eskiden beri savunduğum bir tezim var. O yüzden ben ne hükûmetle anlaşabildim ne PKK’yla. Hattâ belli bir dönem ikisinin de şimşeklerini üzerime çektim. Bana göre Kürt sorunun çözümü PKK ile, onunla bununla değil, legal, demokratik yollarla gelen temsilcilerle çözülür; yani demokratikleşmeyle. Ama örgütle, Abdullah Öcalan’la ne konuşulur? PKK’nın dağdan inmesi, silâh bırakması, Suriye’deki faaliyetleri. Bunların hepsinin birinci derecede muhâtabı Öcalan’dır. Ama demokratikleşmenin muhâtabı Öcalan değil. Demokratikleşme, Öcalan veya PKK silâh bıraksa da bırakmasa da ertelenemez, haciz altında tutulamaz. Yani devlet, “Şiddet, terör, silâh devam etse de demokratikleşmeyi ve Kürtler’le barışmayı öncelemelidir. Bunu rafa kaldıramaz”. Benim yıllardır söylediğim bu.
Peki bugün Öcalan’ın konumu nedir? Hani “Öcalan tek isim midir, en önemli isim midir, gücü var mıdır?” diye sordun ya. 2013 senesinde Öcalan’ın bu hamlesi boşa çıkarıldı ve büyük oranda da kendi arkadaşları tarafından boşa çıkarıldı. Bugün gelinen noktada, yine Avrupa’daki PKK, Kandil’deki PKK ve DEM Parti içinde farklı düşünenler önemli bir hattır. Buna bilerek, “direnç” demedim, “hat” dedim. Bu hattın nasıl dalgalanacağını göreceğiz. Ama Öcalan, Kürt meselesinin nihâî çözümü üzerinde olmasa da kendi örgütü üzerinde hem Türkiye’de hem Kandil’de hem Avrupa’da hâlâ etkilidir. Kimileri, “Öcalan orada sembolik olarak oturuyor. Kandil onu dinlemez, Avrupa da dinlemez, ABD şöyle yapar, NATO böyle yapar, Almanya şunu yapar. Öcalan’ın pozisyonu semboliktir. Ondan da öte elinde ne silâh vardır ne sözü geçer ne de parası vardır” diyor. Bir yönüyle, yani sâhadaki pratik reel grup olarak bunlara doğru diyebiliriz. Ama siz 40 senedir, Almanya’daki yürüyüşte de, Kamışlı’daki, Rojava’daki törenlerde de, Kandil’de de her gün Öcalan’ın resmini kitlenin, halkın, militanların sempatizanlarının önüne koymuşsunuz. Bir günde, “Tanrı öldü” veya “delirdi” diyemezsiniz. Bunun da bir mâliyeti var bu kadar halk üzerinde.
Netîce olarak iş eğer böyle sona giderse, Öcalan’ın etkinliği yadsınamaz. Adına, “moral”, “sembolik”, ne derseniz deyin, yadsınamaz. Kaldı ki, bugün o hat içerisinde de bu silâhların bu kadar uzun süre devam etmesi, çözümsüzlüğe gitmesi, uluslararası güçlerle bir sürü karanlık ilişkiler, belli bir kesimde ciddî bir rahatsızlık, daha büyük bir kesimde de ciddî bir yorgunluk meydana getirmişti. Yani insanlar bir şekilde en azından bu silâh işinin bitmesini istiyorlar. Ondan sonra demokratik olarak Bahçeli neye “evet” diyor, “hayır” diyor ya da Erdoğan neye “evet” diyor, ‘hayır” diyor, demokratikleşme nasıl olacak, legal sâhada bunun mücâdelesinin verilmesini istiyor. Bölge halkı da böyle.

Ruşen Çakır: Peki dünkü saldırıya gelelim. Aslında örgüt daha önce de büyükşehirlerde, bâzen sivillere yönelik çok ciddî, büyük katliamlara imzâ attı. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de birçok olay hatırlıyoruz. Ama hepsinin ötesinde, dünkü saldırı çok stratejik bir yere yapılmış bir saldırı. Benim bildiğim, TUSAŞ şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en çok önemsediği kurumlardan biliyorsun. Savunma sanâyii meselesi onun en önemli argümanlarından birisi ve tam da Bahçeli’nin son yaptığı çıkışın bir gün sonrasında ve Ömer Öcalan’ın görüştüğü gün yapılan bir saldırı. Zamanlama konusunda, “Denk gelmiştir” diyebileceğimiz bir örgütten bahsetmiyoruz. Ne dersin?
Tan: Tabiî ben bunun istihbârî boyutunu bilmiyorum. Bu soruya cevap verecek olan Sayın İbrahim Kalın ve İbrahim Kalın’ın hesap vereceği veya bilgi vereceği devlet kurumudur, Cumhurbaşkanı’dır, yetkili arkadaşlardır. Bunu kim yaptı? Nasıl organize edildi? Daha önce planlanmış ama o gece yapılan bir eylem miydi? Yoksa hemen Bahçeli’ye verilen bir cevap mıydı? Ya da içeriden destekleri var mıydı? Başka bir operasyon muydu? Şahsen, ben bilgim ve bağlantılarım îtibâriyle bunları bilebilecek bir durumda değilim. Ama şunu biliyorum, çünkü 2013’te de böyle oldu. Hani Mahir Çayan’a izâfe edilen, ama Mahir Çayan’ın da bir başkasından alıp kullandığı meşhur bir lâf vardır: “Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde”. Bu işi destekleyen güçler olacak. Meselâ Bahçeli; meselâ DEM Parti’nin şu anki resmî yetkilileri. Tabii içlerinde neler olur bilemem. CHP ve AK Parti. Bir de buna karşı çıkacak olanlar var. Bunlar zâten hemen ilk gün feryat ettiler. Yeniden Refah Partisi’nin genel başkanı da feryat etti, Ümit Özdağ da feryat etti. Mustafa Destici, Doğu Perinçek ve sonrasında Müsavat Dervişoğlu — hattâ ip fırlattı. 
Yani bu işin yanında olanlar olacak, karşısında olanlar da olacak. Türkiye’deki Türk solu, daha çok Almanya’da örgütlenmiş “Ali’siz Alevîlik” çerçevesindeki Alevî örgütleri, yani sol Alevî örgütleri… Geleneksel, dindar Alevîler’i kastetmiyorum. Onlar ayrı, onların örgütlenmeleri ayrı. Dışarıda da böyle. Diyelim ki siz bunu Amerika’ya rağmen yapıyorsunuz. Veya İran’a yâhut Almanya’ya rağmen yapıyorsunuz. Buralardan karşıt hamleler gelecek. Eğer bir diyaloğunuz varsa, onlar da Ortadoğu’daki yeni şekillenmenin, yani eksen kayması, eksen düzeltilmesi, balans ayarının içindeyse, bu karşı çıkmalar azalacak. Bunları önümüzdeki günlerde göreceğiz, bu çok net — hattâ çok da fazla beklemeden. Bir önceki konuşmadan şimdiye nasıl birçok şey netleştiyse, bu önümüzdeki 3-5 gün ya da 10 gün içerisinde, şu an net cevâbını veremediğimiz soruların da net karşılıklarını alacağız. Yani Kandil de bir yol haritası çizecek Öcalan söyledikten sonra. Ben dünkü olayı bir karşı hamle olarak görüyorum. Ama dediğim gibi, tıpkı Ankara Gar katliamı veya Suruç katliamında olduğu gibi, bu olayın da içeride ve dışarıda derin bağlantıları, organizasyonu, karanlık boyutları var mıdır yok mudur bilebilecek durumda değilim. Ama önümüzdeki dönemde, karşı olanların ciddî hamleleri olacak; belki belli kesimlere, belli şahıslara sûikastlar olacaktır.

Ruşen Çakır: CHP’ye, Özgür Özel’e olumlu yaklaştın; ama Mansur Yavaş ve İmamoğlu’na eleştirel yaklaştın. Ama daha önceki süreçteki aktörlere baktığımız zaman, MHP alenen çözüm sürecinin karşısındaydı, CHP tam olmasa bile karşısındaydı, desteklemedi. Şimdi işin rengi değişmiş gibi gözüküyor. Bu arada Türkiye de değişti tabiî. Bu kompozisyon sence yeterli mi? Bir diğer husus, AK Parti ve Erdoğan’ın Bahçeli kadar öne çıktığını görmüyoruz. Hattâ Bahçeli’nin bu çıkışından Erdoğan’ın haberi olmadığını söyleyenler de oldu.
Tan: Şamil Tayyar söylemiş.

Ruşen Çakır: Benim pek inanasım gelmiyor, ama sen ne dersin?
Tan: Ben böyle olmadığı kanaatindeyim. Ben polemiklere girmemek için sosyal medyayı dakika dakika tâkip edenlerden değilim. Hattâ biraz da sosyal medya özürlüyüm. Şamil Tayyar’ın yazdığı tweet’i gördüm. Âilenin, Ömer Öcalan’ın Abdullah Öcalan’la görüşmesinin özel bir sebebi olduğunu, Öcalan’ın hasta olduğunu yazmış. Bir de Hande Fırat evvelsi gece Ömer Öcalan’a Abdullah Öcalan’la görüşme izni verildiğini yazdı. Ama DEM Parti bunu yalanladı. Halbuki Ömer Öcalan ertesi sabah 11.00’de görüşmeye gitti.
Burada herkes kendi konumuna, “kârına, zarârına” göre bir konum alıyor. Meselâ Özgür Özel için söyleyeyim: Tayyip Bey’in oluşturmaya çalıştığı bu yeni süreçte bir sürü dedikodu duyuyoruz; Tayyip Bey tekrar aday olabilmek için veya bir erken seçimde CHP’nin oyunu alabilmek için, yarı başkanlık sistemi veya güçlendirilmiş parlamenter sistem veya mevcut başkanlık sisteminin adamakıllı revizesiyle ilgili bâzı tâvizler vereceği, belki de Özgür Özel’in başbakan olacağı konuşuluyor. Ankara kulislerinde böyle 20-30 tâne senaryo var. Burada bu gelişmeleri kendi lehine görmeyen çevreler, kendi pozisyonunu değiştirecek bir yöne doğru gidiyorsa, bu kişiler, kurumlar ya da bu çevreler muhâlefete geçiyor. Bu, İmamoğlu olabilir, Mansur Yavaş olabilir ya da başka birisi olabilir, şahıslar önemli değil. Meselâ Almanya’nın, İran’ın da tavrı budur — olay bu.
Burada ilginç bir durum daha var. Meselâ Avrupa’daki PKK’nın en önemli temsilcilerinden Remzi Kartal yıllardır dışarıda. İlk günden îtibâren muhâlif bir tavır sergilemeye kalktı. Bakıyorsunuz, bir tarafta Fatih Erbakan, Ümit Özdağ, Devlet Bahçeli, Müsavat Dervişoğlu, Mustafa Destici. Başkaları da var da, bunlar parti başkanı olduğu için söylüyorum.

Ruşen Çakır: Devlet Bahçeli’yi de saydın, yanlış yaptın. Bahçeli ters tarafta.
Tan: Yanlış söyledim, haklısın, Bahçeli yok içlerinde. Bu saydığım isimler feryat etti. Öbür tarafa bakıyorsunuz, Avrupa’dan Remzi Kartal, hattâ Kandil’den KCK Merkez Karar üyesi bir kadın da bu işin bir kandırmaca, oyalamaca olduğunu düşünüyorlar. Burada bir çelişki var. Bir taraf, yani o saydığım beş parti başkanı, “Ülke satılıyor, ülkeyi bölüyorlar” diye feryat ediyor. Öbür tarafta da, “ülke satılıyorsa”, bu “satın alacaklar” PKK ise, Kürtler ise, Remzi Kartal ve KCK Merkez Karar üyesi de feryat ediyor. Demek ki bu iki kesimden birisi bu olan biteni doğru okuyamıyor. İki ucun da iddiaları tamâmen birbirinin zıddı. Bu görünürdeki çelişkileri önümüzdeki günlerde daha fazla göreceğiz. Dediğim gibi, “Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde” konuşlanacak. Buradan çok büyük bir şey de çıkarmıyorum. “Bu olaydan büyük bir çözüm çıkacak, şu olacak bu olacak” demiyorum. Bunu PKK’ya söylüyorum; hem Avrupa’ya hem Kandil’e hem DEM Parti içindeki hem Türkiye içindeki sempatizanlarına söylüyorum: “Her toplantıda, ‘Çözümün yeri Öcalan’ diyorsunuz. Berlin’deki toplantıda da, Paris’teki yürüyüşte de, Kamışlı’da, Kandil’de de, hattâ Türkiye’deki seçim çalışmalarında, parti kongrelerinde bile Öcalan’ın posterlerini açıyorsunuz. Bir bekleyelim bakalım ne diyecek, nasıl bir yol haritası ortaya koyacak? Ona göre bir pozisyon alınsın”.
Şahsen benim beklentim şu — bunu da bütün yazılarımda, yayınlarımda söylüyorum: Ne sebeple olursa olsun, velev ki tek sebep Erdoğan’ın tekrar başkan seçilebilmek için bu işi siyâset masasına tekrar getirmesi bile olsa, Kürt meselesinin tekrar siyâset masasına gelmesi olumlu bir gelişme. İkincisi, kimin niyeti neyse, Türkiye’deki demokrasi güçleri ve topyekûn Kürt siyâseti, PKK ve PKK dışındaki Kürt siyâseti, bunu Kürtler’in lehine ve Türkiye’nin demokrasisi lehine çevirebilecek, evrilmesini sağlayacak hamleler yapmak zorundadır. Hepimiz için söylüyorum bunu. Üçüncüsü, silâhların susması çok önemlidir. Çünkü ben yine yıllardır söylüyorum: Türkiye’deki derin yapılar PKK’nın silâh bırakmasını istemiyor. Yıllardır Türkiye’yi iki argümanla yönettiler. Biri: “Ülke bölünüyor”. İkincisi de: “Din elden gidiyor”. Halbuki din de elden gitmiyor, ülke de bölünmüyor. CHP etrâfındaki Merdan Yanardağ ve onun gibi başka isimler de, “Şerîat geliyor” diyor.

Ruşen Çakır: Altan, bu 12 gün içerisinde iyimserliğin iyice artmış, iyi olmuş.
Tan: Ben o ilk yayınımızda da iyimser olduğumu söylemiştim. Allah göstermesin, belki 2013’teki gibi bir fiyaskoyla da sonuçlanabilir. Ama iyimserliğim şundan dolayı: Kapalı bir kapı var, bu kapı açılıyor; içinden öcü çıkacak ya da Noel Baba çıkacak. Gelin, bunu hep berâber olumlu bir yöne doğru götürmeye çalışalım. Meselâ bir kesim, bu demokrasi güçleri, yine, “Kürtler bir iki kırıntı alıp, bizi satacak” demeye başladı bile. Kimmiş bu demokrasi güçleri? Türkiye’deki sol çevreler, 2013’teki işi de sabote eden çevreler. Yâhu Cumhuriyet kurulalı beri Kürtler satıldı. İslâmcılar sattı, Kürtler Erbakan’ın millî görüşünü yıllarca sırtında taşıdı, yine satıldı. Öbür tarafta, sizinle yol yürüdü, yine satıldı. Yani Kürtler bu kadar ahmak mı, bu kadar kafasız mı?
Tekrar edeyim, benim iyimserliğim şundan kaynaklanıyor: Bu iş kilitlenmişti, tekrar masaya geldi. Hani halkın çok kullandığı “Erbap ol, pilâv ye” diye bir tâbiri vardır. Yani becerikli ol, akıllı ol, gel o pilâvı ye. Yok efendim, yağı şöyle, tuzu böyle... Ne yaparsa yapsın. Önemli olan bunun masaya gelmesi. Özellikle PKK yıllarca “Öcalan’sız olmaz” derken, Öcalan’ın birinci elden tekrar kendi kitlesiyle interaktif bir ilişkiye geçebilmesi –tabiî geçer ya da geçmez, onu daha bilmiyoruz– bize siyâset yapabilme imkânı veriyor. Bundan iyi bir sonuç da çıkarabiliriz. Gündelik hesaplara, AK Parti’nin iktidârını biraz daha devam ettirmesine yarayacak, geleceği de sabote edecek bir fiyaskoyla da karşı karşıya kalabiliriz. Ama bu hepimizin, bütün aktörlerin becerikliliği veya beceriksizliğiyle de ilgili.

Ruşen Çakır: Artık toparlayalım Altan. Bu yayında, her ne kadar o “Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde” lâfı başkasına âit olsa da, senin iki kere Mahir Çayan’a referans vermen önemli. Tabiî sen sosyal medyayı pek bilmiyorsun. Ben uzun bir süre bu cümleyi sabit tweet olarak kullanmıştım. Tamam, benim bunu yapmam anlaşılır bir şey, çünkü zâten Mahir Çayan çizgisinde birisiyim. Senin çizgin farklı tabiî, ama bu vesîleyle aramıza hoş geldin diyorum.
Tan: Ama bak Süleyman Demirel’in de bir lâfını söyledim. Demirel’i hiç sevmem, hayattayken de sevmezdim, şimdi yine sevmem. “Siyâsette 24 saat çok uzun bir süredir” sözü ona âittir, onu da kullandım. Yani güzel söz, doğru söz nerede söylenmişse, değerlidir. Diyarbakır’da daha ağır, daha argo bir tâbir var; ama onu bu yayında söylemek pek şık olmaz. Belki baş başa kalırsak söylerim. Ama yine de en azından Diyarbakırlılar’ın anlayacağı kadarını söyleyeyim. Böyle bir olay olduğu zaman, o eski berduşlar kullanırdı bunu: “Bağan yok içine…” diye başlayan bir söz, gerisini söylemeyeyim.

Ruşen Çakır: Neyse hadi olayı tatlı bitirelim.
Tan: Diyeceğim o ki, bâzıları öyle davranıyor. “Bana bir şey yoksa memleket yansın” diyor. Ben buna karşıyım.  Biz öyle değiliz. Yani ben 2013’te de öyle değildim, sonrasında da değildim, bugün de değilim. Memlekete, insanlara, demokrasiye faydalı şeyler olsun. Bize de bir şey düşerse düşer. Düşmezse düşmesin.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Altan.
Tan: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Evet, Altan Tan’la yine çok doyurucu, dolu dolu bir yayın yaptık. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı